Kahramanımızın ömrü eşya ile geçiyordu ama eşyayı da pek sevmiyordu galiba. Daha doğrusu eşyayı insanlarla bir tutuyordu. İkisiyle de arasında, yalnız onun bildiği ve başkalarına açıklanması güç meseleler vardı. Genellikle kendisine karşı çıkıldığını sanıyordu. Bir uzlaşmayı mümkün görmüyordu.2 Şehrin ücra bir mahallesinde sokağın en ucunda, kimsenin müdahale edemeyeceği, kontrolün sadece kendisinde olduğu, diğerlerinden uzakta olan bir evde yaşayarak insanlarla arasındaki mesafeyi korumuştu. -Ya da öyle sanmıştı. -Peki ya eşya? Ya "eşya ile münasebetini tayin" edemezse?3 "Ya eşya bir gün delirirse?"4 "Korkuyu Beklerken", Oğuz Atay'ın öykülerini topladığı kitaba adını veren ve kitapta yer alan üçüncü öyküdür. Genel olarak öyküye ve aynı zamanda kitaba hâkim olan iletişimsizlik, korku, yabancılaşma, yalnızlık, anlamsızlık, umarsızlık ve güvensizlik gibi temalar büyük oranda Atay'ın anlatı atmosferini oluşturur. "Korku" Atay'ın anlatı kişileri ve evrenindeki imgeler âleminin önemli bir öğesidir. Güven, sevgi, iletişim ve uyumla karşıt bir pozisyondadır. Anlatılarda kahramanlar bu korkuya karşı çeşitli davranış ve tavırlar geliştirirler.
Onların bu "davranışları, insanın biyolojik kökenli güdüleri ile toplumun kendisine yönelik beklentileri arasındaki çatışmanın yarattığı dinamik güçlerle açıkla(nabilir.)"5 Bu öyküde özellikle yalnızlık ve toplumdan soyutlanma kahramanın korkularını daha fazla besleyen bir durumdur. Modernist bir metin olarak kabul ettiğimiz bu öyküde kahramanın ismi hiç geçmez, belirli bir zaman veya mekân da verilmez. Bu birçok modernist metnin ortak özelliklerinden biridir. Klasik/realist metinlerde olduğu gibi anlatının merkezinde bir "kahraman" yoktur. Anlatı kişileri, "(...) metnin orta yerinde dolaşıp durmalarına karşın, metindeki işlevlerinin yalnızca, yazarın oluşturmaya çalıştığı imge dokusunun irice bir ilmeği olmaktan öteye geçemezler. (...) Bu kuşkusuz 20. yüzyılın maddeler dünyasında bireyin yokoluşunun edebiyat düzlemindeki yansımasıdır."6 Kahramanın nereden ve nasıl geldiği önemli değildir. Söz konusu metinlerde yazarın okura herhangi bir anlam veya herhangi bir mesaj iletme kaygısı olmadığı için, bunu aktaracak olan bütünlüklü bir kahramana gereksinim duymaz.
Modernist metinler büyük oranda modern hayat eleştirisi üzerine kurulmuş, moderniteye tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Çünkü modernitenin doğasında kendi kendini eleştirme vardır. "Korkuyu Beklerken" de böyle bir öyküdür. Nereden ve nasıl geldiği bilinmeyen bir mektupla -modernist metinlerde bu bilinmezlik daima kendisini gösterir- oluşan beklenmedik bir tehdit, kahramanın hayatını altüst eder. Ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünen kahraman, gizli bir mezhebin kendisini izlediğine emindir. Mektupta -ölü bir dille yazılmıştır- ne yazdığını anlamaz, bu yüzden tanıdığı bir ölü diller uzmanına başvurur ve kendisine bir uyarıda bulunulduğunu öğrenir: Size ihtar ediyoruz! Mektubu aldığınız andan itibaren evinizden hiç çıkmamanızı size kesinlikle bildiririz. Dikkat! ÜSTÜN-YOL7 Bu tehdidi içselleştiren kahraman, iletişimsizlik ve uyumsuzluğun sonucunda onu toplumdan daha da uzaklaştıran, iyice ruhsal bunalımların içine sürükleyen ve öyküye de adını veren korkuyu beklemeye başlar. Bütün vaktini eve verir, evin bir planını çizer. O, adeta düzen için yaşamaktadır zaten.
Bu yaşayış biçimini ise eşya ile kurduğu bağ imlemektedir. Tıpkı modern bilimlerin bütün maddelerin, dünyanın bir planını yapmaya çalışması gibi kahraman da kendi evinin, -özellikle de eşyadan hareketle- yaşam alanlarının planını çizer. Çünkü evi onun için aynı zamanda güvenlik ve iktidar alanı, fildişi kulesidir. Düzen karşısındaki bu tutumu onu, paranoid endişe ve kişilik özellikleri gösteren biri olarak okumamızı da sağlıyor. Bu tür kişiler zihinlerinin derinliklerinde taşıdıkları zayıflığı gizlemek veya onunla savaşmak amacıyla kendileri için yeterli gördükleri bazı tavırlar geliştirirler. Bir iç çatışma veya bunalım anlarında kişinin ruh sağlığını korumak amacıyla kendisi için çeşitli savunma mekanizmalarına başvurması olağan bir durum olarak kabul edilmektedir. Fakat bu, tüm yaşamına yayılmış ve şaşmaz surette devam eden bir hâl ise beraberinde ruhsal bozukluklar ya da kişilik bozuklukları meydana getirir. Kahramanın yapıp ettiği her şeyde şaşmaz bir devamlılık ve aynılık vardır. Etrafındaki her şey, her zaman olması gerektiği gibi olmalıdır. Bir şeylerin farklı gelişmesi kötüye işarettir. Beklenmedik şeylerin olacağı anlamına gelmektedir. Bu da korkuyu arttırmaktadır.
Hayata yön veren aktif bireyin yerini süreç içerisinde değişim ve dönüşüme ayak uyduramayan ve pasif durumda kalan birey alır. Modern yaşam, insan hayatını ne kadar kolaylaştırsa da buna paralel yeni korkular üretmiştir. Bilim ve felsefe alanlarındaki gelişmelerin en yoğun yaşandığı ve "insan"ı ön plana çıkararak ona hak ettiği konumu vermesi beklenen "Aydınlanma Çağı" veya "Akıl Çağı" olarak bilinen dönemlerin getirileri bu anlamda ümit edildiği şekilde sonuçlanmamış, aksine insanı zamanla bireyselliğe, hiçliğe ve çıkmaza doğru sürüklemiştir. Modern hayat öncesinde önemli bir güvenlik alanı olan manevi değerlerin yıkımı ve modern bireyin kendisine has bir inanç biçimi tesis edememesi, hayatında ortaya çıkan boşlukları dolduran çeşitli tedirginliklerin üstesinden gelememesine yol açar. Eskisi gibi bir teslimiyet söz konusu değildir artık. Modern hayatla beraber "aşılan" bu teslimiyet inancı, korku ve kaygıyı modern hayatın bir parçası haline getirmiştir. Bu bağlamda insan hayatını kolaylaştıran nesneler de zamanla ona hükmeder konuma gelmiştir.
Eşyanın fonksiyonunun değişmesiyle, insanın eşya ile olan ilişkisi de değişmiştir. Eşya artık insan hayatına onun kontrolü dışında etki etmeye başlamıştır. Metinde de kahraman eşyaya bağlı bir düzen kurmuştur kendine. Bu, modern hayatın insan yaşamına getirdiği bir durumdur aynı zamanda. Mevcut eşyanın kahramanın tayin ettiği yerden başka bir yerde durması korku ve sıkıntı kaynağıdır. Buradaki düzensizlik kahramanın korkularını arttıran başat etmenlerden biridir. Kurulan düzene karşı en büyük tehdit ise eşyanın ona itaatsizlik etmesidir. Bu, tekinsiz hissetmesine yol açar. Öykünün kahramanı yaşadığı bu tekinsizlikten doğan kaygıyı kurduğu düzenle dengede tutmaya çalışır. Bu düzenin bozulmasına dair duyduğu korku, onun olduğu yerde durmasına -aslında mektup bir bahanedir- ve durduğu yerde de kaygı ve korku içerisinde yaşamaya devam etmesine sebep olur. Eşyadaki düzen ile yaşam biçimi uyum içindedir. Her şeyi, her adımı sırasıyla gerçekleştirmelidir. Bunu asla bozmaz ve bozulduğunda tedirgin olur, korkar.
Eve girince sallanan koltuğu görmeli, asılı kilidi iki kez çevirmelidir. Evin kapısını açacak olan anahtarlar numaralandırılmıştır. Vazonun önünde biraz fazla durması, gelirken köpeklerin ona havlama nedenini düşünmüş olmasındandır. Etrafındaki nesneleri adeta hayat düzeninin kahramanları kılmıştır. Gizli mezhep tarafından eve gönderilen yeni zarf, düzeni tehdit eden bir pozisyondadır. Kahraman korkuya kapılır, her şey yerli yerindedir ve yeni olan tek şey zarftır. Açıklaması olmayan şey korkutur insanı. Kahraman da açıklama bulamadığı bir noktaya gelmiştir: "Sonra, birden o zarfı gördüm. Koridorda bulunan tanıdık eşyanın dışında tek yabancı şey olduğu için, onu hemen gördüm, (...) hepsi yerli yerindeydi. Demek ki, üstü yazılı olmayan bu zarf yeniydi. (Bu ‘demek ki'ler beni her zaman rahatlatırdı.) Fakat ben oraya zarf koymazdım. Çünkü zarfım yoktu evde. Çünkü kimseye mektup yazmadım. Çünkü kimse bana mektup yazmazdı. Korktum. Çünkü, ‘demek ki' diyemeyeceğim bir yerlere gelmiştim.
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım