Hayali gerçekler
Türkçe fantastik deyince akla ilk gelen isimlerden Müstecaplıoğlu, dil ve üslup becerisini öykülerde eksiksiz kullanıyor. Abartısız, biçimsel oyunlardan uzak, hikayenin en öndeki yerini bir an olsun kaybetmediği metinler. Miti yakalamak için de önceki eserleriyle bağlantılar kurup, bu tutumu kitaptaki öykülerin birbirleriyle olan ilişkisiyle kuvvetlendiriyor.
Bir tür olarak fantastikten ne zaman bahsetsek sanırım aklımıza ilk romanlar gelir: Biçimsel özellikleri açısından detaylı anlatıma en elverişli tür olması nedeniyle bu doğal bir sonuç. Yeni bir dünya kurma ve okura kendi kurallarını dayatma noktasında da avantajlı. Hızlıca düşünürsek çoğu fantastik anlatı tek bir kitap yerine seriden oluşuyor. Yan hikayeleri, tarihi, efsaneleri derken karşımıza binlerce sayfalık setler çıkıyor. Barış Müstecaplıoğlu’nun Gerçekler Kırıldı isimli öykü kitabına başlarken aklımda bunlar var. Kitabın arka kapağında fantastik, bilimkurgu, şaşırtıcı ve efsun kelimeleri bir cümleye sığdırılmış.
Öykü tarihinde bahsi geçen türlerin iyi örnekleri olsa da romandaki gibi bir listeyi “fantastik ya da bilimkurgu öykü kitapları” başlığıyla bir çırpıda oluşturmak zor. Peki Gerçekler Kırıldı nerede duruyor? Kitabın en kuvvetli özelliği her metnin her satırın çok iyi bir anlatıcının kaleminden çıkması. Türkçe fantastik deyince akla ilk gelen isimlerden Müstecaplıoğlu, dil ve üslup becerisini öykülerde eksiksiz kullanıyor.
Abartısız, biçimsel oyunlardan uzak, hikayenin en öndeki yerini bir an olsun kaybetmediği metinler. Miti yakalamak için de önceki eserleriyle bağlantılar kurup, bu tutumu kitaptaki öykülerin birbirleriyle olan ilişkisiyle kuvvetlendiriyor. Okurun rahatını kaçıran metinler. Kitabın ilk öyküsü “Bıçak, şu an karnımdan içeri yavaş yavaş giriyor.” cümlesiyle başlıyor. Sade, net ve keskin. Bir sonraki sayfaya merakla geçiyorsunuz. Gerçekler Kırıldı’da 3 bölüme ayrılmış 13 öykü yer alıyor. Anlatı matematikleri çoğunlukla benziyor. Fikir sahibi olmak için “Gerçek Beni Öldürmek” adlı öyküye bakabiliriz. Bir televizyon röportajıyla başlayan metin hızlıca öykünün dünyasını okura anlatıyor. Ardından kahramanımızı takip etmeye, onun hakkında ipuçları toplamaya başlıyoruz. Tüm düğümler çözülüp bizi şaşırttıktan sonra ise metin bir miktar daha sürerek okura üzerine düşünme şansı veriyor. Bu tutumun bazı öykülerde finalin etkisini azalttığı da bir gerçek.
Hikayelerin üzerine kurulduğu gerilimler ise içinde bulunduğumuz gerçeklikten alınma. Bu noktada bazı metinler hak ettikleri derinliğe inmeden son buluyor.
Roman türüne alışmış yazarın öykünün biçimsel özellikleriyle ilgili yaşadığı bir sorun olabilir. Ya da bir tercih. Ben bir okur olarak anlatıdaki yeteneğinin bazı hikayelerde çok daha etkileyici noktalara varabileceğini düşündüm. Alışık olmadığımız bir dünyada geçiyorsa hikaye, bildiğimiz gerçeği kırmakla kalmayıp tuz buz da edebilmeli. Buna benzer bir duyguya İstanbul’la ilgili de kapıldım. Konu uzaylı istilası da olsa şehri kendi efsaneleriyle daha fazla görmek istedim.
- Türkçe öykü için türün imkanlarını inceleyebileceğimiz kıymetli bir kitap. Bazı hikayeleri kurarken romanlarındaki mitlerden faydalanması üzerine düşünmeye değer bir başlık. Formun hacim sıkıntısı mı acaba yazarı buna itiyor? Yoksa başlı başına bir romana dönüşemeyecek hikayeler mi öykü olarak kitapta yer alıyor?
Bilmiyorum! Cevaptan ziyade tür üzerine düşünürken sorular daha kıymetli. Şaşırtıcı olmak için gereksiz aksiyonlara girmiyor Müstecaplıoğlu. İyi bir öyküden bekleyeceğimiz çoğu şeyi eksiksiz bir sadelikle sunuyor. Satır satır hikayesini kuruyor. Yazının ilk paragrafına dönecek olursak bir türe ait olduğunu söylemek çok zor kitabın. Pek çok farklı özelliği barındıran öykülerden oluşuyor. İyi öykülerden. Kitabın tanıtım yazılarından ve arka kapaklardan ve tüm etiketlerden uzakta Gerçekler Kırıldı’yı okumak çok daha eğlenceli.