Guggenheim Müzesi heykeli anımsatıyor

Guggenheim Müzesi
Guggenheim Müzesi

Müze, bir heykeli anımsatır. Gemi izlenimi veren ve bir liman kentinin kıyısına kondurulan bu eser, titanyum yüzeyler sayesinde üzerinde bir balığın pullarını taşıyor gibidir. Bir anlamda modern ve çağdaş sanatın ikonik yapılarından biri olarak görülür. Bu müze, tıpkı yapısökümün çıktığı dönemde yaratmış olduğu etki gibi, inşa edildiği Bilbao kentinin parlamasını sağlamıştır.

1- BILBAO ETKISI

Müze, kentten ve kentin dokusundan ayrılmayacak şekilde tasarlanmıştır. Binanın dışında kullanılan kavisli titanyum yüzeyler ile rastlantısal ışığı yakalar. Işık değiştikçe, cephe yüzeyi bir su gibi dalgalanmaktadır. Sabit duran mekân, kullanılan malzeme ile hareketli hâle getirilir. Kaidelere karşı gelen ve görünenin ardını irdelemeyi savunan bu kavram, gören göze, gördüğünden çok şey olduğu vaadinde bulunur. Müze, bir heykeli anımsatır. Gemi izlenimi veren ve bir liman kentinin kıyısına kondurulan bu eser, titanyum yüzeyler sayesinde üzerinde bir balığın pullarını taşıyor gibidir. Bir anlamda modern ve çağdaş sanatın ikonik yapılarından biri olarak görülür. Bu müze, tıpkı yapısökümün çıktığı dönemde yaratmış olduğu etki gibi, inşa edildiği Bilbao kentinin parlamasını sağlamıştır. 1300'lü yıllarda iki dağın ortasına kurulan Bilbao, demir-çelik endüstrisi, sanayi ve ticari faaliyetlerinin yürütüldüğü alelade bir kenttir. 70'li yıllarda ciddi bir ekonomik krizden geçer. 1997'de Gehry'nin kentin kenarına yaptığı bu yapı büyük bir devrim etkisi yaratır. Literatüre "Bilbao etkisi" olarak geçen kavram, içinde büyük bir başlangıcı da taşır. Kentsel dönüşümün başlatılmasına, turist merkezi olmasına ve ekonominin düzelmesine tek başına sebep olmaz elbette, bölgesel yönetimin ve 13 ayrı projenin ışığında bir örgütlenme sonucunda bu etkiyi yaratır. Tek bina sayesinde kentin bambaşka bir hâle bürüneceğine inananların aldandığı bir sanrıya verilen adlandırma olarak da "Bilbao etkisi"nden bahsetmek mümkündür. İroni barındıran bu kavramın mimari alanında sık sık duyulduğu görülmektedir.

2- YAPISÖKÜM

Öncülüğünü Derrida'nın yaptığı ve etkilerini bugün hâlâ -katlanarak- gösteren yapısöküm hakkında birçok tanımdan bahsetmek mümkün. Tek ve net bir ifadeyle tanımlayacak olursak; yapısöküm bir "başkaldırı"dır, diyebiliriz. Batı'nın her alandaki hegemonyası ve hakimiyeti elbette sanata, özelinde felsefe ve edebiyata, mimariye yansımıştır. Yapısöküm de bütün bu hegemonyaları, tasnif metodlarını, kuralları ve kaideleri yıkmak, "söküme uğratmak" için kullanılmıştır. Derrida, Batı'nın kendisinde mündemiç olan akılcılığa yapısökümcü mantığıyla karşı gelmiştir ve bu fikirleri postmodern mimari üzerinde de etkili olmuştur. Derrida'ya göre, kaynak araştırması içinde olmak, referansların izini sürmek, eseri kazmak ve öze ulaşmaya çalışmak esas amaçtır. Çokluktan ziyade tekil ve biricik olanın ayrıcalığına meyyaldir. Yapısökümü benimseyen mimarlar, inşa etttikleri eserlerin çevresiyle uyum içerisinde olması gerektiği hususunda ortak noktada buluşurlar fakat bu uyum renkler, biçimlerden ziyâde bir diyalogu amaçlar. Eleştirel bir diyalog da diyebiliriz buna. Yalnızca biçimsel uyum, kabul edilen bir durum değildir. Bitmiş bir bina görüntüsü değil de, yarım kalmışlık ön planda gibidir. Olağanın dışında, klasik formun bütün öğretilerini yıkan bu anlayış; mimaride kendisini açıkta bırakılmış malzemeler, garip görünen pencereler ile gösterir.

3- FRANK GEHRY:

Guggenheim'in tasarımcısı, mimari alanında birçok yeniliğin öncüsü ve pek çok eserin sahibi Frank Owen Gehry'nin gerçek adı Ephraim Goldberg'dir. 1929'da Toronto'da doğar. İlk etapta fonksiyonel heykeller yapar. Sonrasında bu metodu kendisini kamusal yapılarda da göstermeye başlar. "Heykelsi anlatım"ı benimser. Bugüne yaklaştığımızda yapısökümün de etkisiyle eğrisel formlar kullanır. 70'li yılların postmodern mimarisinin akımı sayılan dekonstrüktivizm çizgisinde ilerler. Bu doğrultuda eserler ortaya koyar. Alışılmışın dışında kullandığı materyaller sayesinde ilgileri üzerine çeker. "Binaları insanlaştırmak istiyorum." der ve geleneksel kaidelerin dışında bir yol benimser. Dünyanın en önemli mimari ödüllerinden olan Pritzker Architecture Prize Ödülü'nün de sahibidir. Hâlâ hayatta olup Amerika'da yaşamaktadır.