Eleştirinin Kapısı
Elimizdeki eleştiri metinleri, tam da ortaokul ve lise çağındaki gençlere yöneliktir. Nitekim Feyza Hepçilingirler’i okumak o yaşlardaki birine metne nasıl yaklaşacağını ve metinle irtibata girmeye nereden başlayacağını öğretebilir.
Türkiye’nin Türkçe öğretmeni Feyza Hepçilingirler’in Cumhuriyet Kitap’taki köşeleri okumaya hevesli gençlerin hayatının başköşesinde olduğu günler görülmüştür. Feyza Hanım da bunu vurgulayarak özellikle gençlere hitap ettiğini, onlarda bir dil bilinci oluşturmak istediğini sık sık dile getirir. Öyküyü Okumak nam kitabında da İmge Öyküler ve Sanat ve Hayat dergilerinde yazdığı dil merkezli öykü eleştirilerinin bir derlemesini sunar. Tarihsel bir sıradüzeni izleyerek Türk öykücülüğünün artık klasikleşmiş örneklerini çağdaş öykü numuneleri izler. Seçilen öykünün hemen ardından yazarının kısa bir biyografisi verildikten sonra Hepçilingirler’in eleştirisi başlar. Yazarın bu eleştirilerdeki amacı, kendi ifadesiyle, “öykünün nasıl okunacağını göstermek değil”, sıkı dokunmuş bir tür olan öykünün düğümlerini gevşetmek ve “hem tür olarak öyküyü, hem genel olarak edebiyat yapıtı okumayı sevdirmek”tir.
Tercih edilen isimlere şöyle bir bakalım: Sait Faik, Sabahattin Ali, Adalet Ağaoğlu, Füruzan, Tomris Uyar, Nursel Duruel, Necati Tosuner, Erendiz Atasü, Ülkü Ayvaz, Atilla Şenkon, Aslı Erdoğan, Yavuz Ekinci ve Ahmet Bülent Tekik. Bu isimlerin öykülerini takip eden birkaç sayfalık eleştiri metinleri, öykünün anlatıcısını, geçtiği zaman ve mekanını belirleyen teknik bir analize ek olarak kullanılan dili, tercih edilen kelime ve kalıpları, yapılan imla hataları ile anlatım bozukluklarını dile getirir. Bu haliyle elimizdeki eleştiri metinleri, tam da ortaokul ve lise çağındaki gençlere yöneliktir. Nitekim Feyza Hepçilingirler’i okumak o yaşlardaki birine metne nasıl yaklaşacağını ve metinle irtibata girmeye nereden başlayacağını öğretebilir.
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri bilirler, öğrencilere bir kitap verilip bunun “özetini çıkarması” istenir. Esasında ondan istenen o metinle hemhal olması, onu anlaması, varoluşuna katması, ondan lezzet alması, belki biraz ibret alması, hayat tecrübesinin artması gibi uzatılacak bir listenin unsurlarıdır. Ancak eğitim sistemimiz beklentileri düşürmeyi ana prensip haline getirdiğinden öğrenciden isteyebileceğimiz eli yüzü düzgün bir özettir. Gelin görün ki, öğrenci bunu yapmayı dahi beceremeyecek, kimisi utanarak kimisi pervasızca Google’a “kitap ismi özet” yazmayı tercih edecektir. Bu bakımdan Hepçilingirler’in eleştiri metinleri öykünün özetini sunması, teknik incelemesini yapması, dil özelliklerini vurgulaması ve kısmen de metni bir bağlama yerleştirerek tartışmasıyla bu genç kitle için örnek bir model sunmaktadır.
Hepçilingirler’in metinlerinin satır aralarında onun zihnî kodlarını ve yoruma dair tercihlerini de görürüz. Sözgelimi Füruzan’ın “Parasız Yatılı”sı hakkında konuşurken eski bir kelime bile olmadığını sevinerek söyler. Arapça kökenli ve Osmanlıcayı anımsatan sözcüklerin kullanılmamasına olumlu bir değer atfeder. Nursel Duruel’in “Geyikler, Annem ve Almanya” adlı öyküsünde “ilk öykü sıcaklığı” bulur. İlk öykülerin sıcak ve içten bulunmasının, bu öykülerin heveskar ve acemi olduklarının üstünü örtmek için uydurulmuş bir klişe olduğunu ah herkesler bilir de neden söylemez? Dikkat çeken diğer bir kalıp yargı ise son iki öykücünün Batmanlı olması bağlamında dillerinin sarp ve korku dolu oluşu ile “hem yazarlarının erkek olması, hem de kadına bakışın ne olduğunu az çok bildiğimiz bir bölgeyi anlatıyor olmaları nedeniyle, öykülerde kanlı canlı kadınlar bulunmamasını doğal karşılamak zorundayız” iddiası.
Hatırlıyorum, İhsan Oktay Anar hakkında bir toplantıda kelli ferli yazarlar oturup uzun uzun mezkûr yazarın kitaplarında neden kadın olmadığını tartışmışlardı. Bu bakışla İzmirli bir yazardan başka türlüsünü beklememiz gerekirdi. Son olarak Hepçilingirler’in bir aşırı yorumuna değinelim. Tomris Uyar’ın “Kişisel Sorgulamalar” öyküsünden bahsederken, kocasının onu terk etmesi üzerine içine kapanan ellilerinin üstünde yengenin, evlerinde büyümüş kız yeğenine artık sırtını keseletmemesi iki kadın arasındaki bir cinselliğe yorulmuş. Bu da yorumlardan bir yorum elbette, ama insanın görmek istediğini göreceğini düşündürtüyor okura.
Hepçilingirler’in eleştirileri hitap ettiği kesim olan gençlere metne yaklaşmayı öğretmesi bakımından önemli. Fakat bizim de bundan çıkaracağımız dersler var elbette. Türk edebiyatında eleştirmenin ne iş yaptığı sorusunun cevabı belirsizliğini koruyor hâlâ. Buradan hareketle bir cevap vermeyi ve bir teklifte bulunmayı deneyebiliriz. Feyza Hepçilingirler tarzı eleştiri metne yaklaşma görevi üstlenir ve bu işleviyle önemlidir. Fakat eleştirmenin bir imlâ bekçisi olması gerekmez. Bu görev sırasıyla yazara, editöre ve musahhihe düşer. Metne yaklaşan eleştiriyi ise metnin içine giren ona bütüncül yaklaşan, bir bağlama oturtan, zamanla, özelde o kültürle genelde de dünyanın mirasıyla karşılaştıran üst bir yoruma ihtiyacımız var. Bu bakımdan eleştirmen bir yorumcu, bir düşünür olarak iş görmeli.
Sözgelimi Türk edebiyatının neden küçük insanın hikayesinde takılıp kaldığına dair bir açıklama sunmalı, Sait Faik’in “Sinağrit Baba”da bir balığın gözünden yaptığı insan tahlilini bir üst boyuta taşımayı başarmalı, Sabahattin Ali’nin “Apartman”ını ve Adalet Ağaoğlu’nun “Karanfilsiz”ini modernleşme ve araçsal aklın zaferi bağlamında yorumlayarak bu eserleri dünyanın uzun tarihinin kerteriz noktalarını okumakta kullanmalı. Mesela, Türk modernleşmesi pekala “Apartman” üzerinden, Almanya’ya göçün sosyolojik boyutları Nursel Duruel’in “Geyikler, Annem ve Almanya” üzerinden anlatılabilir. Bu nedenle, Feyza Hepçilingirler bizi edebiyat eleştirisinin kapısından içeri sokar. İçerdeyse Nurdan Gürbilek’le karşılaşırız. Diğer bir ifadeyle, Öyküyü Okumak kitabının yazarı bir genci olgunluğa hazırlar. Gürbilek de geçiş ritüelinin ardından olgunluğa kadar bize eşlik eder. Olgunlukta bizi karşılayacaksa olsa olsa bir filozof olur. O da, olur inşallah.