Edebiyat ne denli güçlü bir anlatım aracı

Bilge Karasu
Bilge Karasu

"Ya edebiyat? Giderek görsel imgenin egemen olduğu bir ortamda ne denli güçlü bir anlatım aracı acaba?"

1- BİLGE KARASU:

"Kehanet anlamsız olur şimdi! Uzunca bir süre kitabın can çekişmekte olduğunu düşündüm. Sonra baktım yine de yaşıyor, iyi yaşıyor. Yani kitap diri. Kitaplar satılıyor, kitaplar basılıyor, kitaplar alınıyor, okunuyor. O korkulan düşüş şimdilik olmadı. Ama yirmi yıl sonra ne olur bilemeyiz. Tabii okumanın, hele edebiyat okumanın hele belli bir biçimde -benim anlayacağım biçimde- edebiyat okumanın gerektireceği vakit çok daha fazla olacaktır. İnsanı çok daha fazla uğraştıracak bir şey. Televizyon ne yazık ki büyük kalabalıkları tembel olmaya götürüyor. Bir şeyler görülüyor; görmekle kavramak, görmekle anlamak karıştırılıyor. Gördüğünü kavradığını sanmak, yanlış bir şey. Azıcık iyice bir okursanız, gözünüzü satırların üstünde gezdirmekle okumuş olmayacağınızı öğrenmişsinizdir."

2- SELÇUK ORHAN:

"Öncelikle, görselliğin egemen olduğu doğru değil. Soru sorulduğunda da değildi, şimdi de değil. Nuri Bilge'nin Ahlat Ağacı'nı izleyenlerin sayısı Tuğçe Işınsu'nun kitabını okuyanlardan çok daha az. Bayağılık egemendir. Edebiyatın alanı dildir. Görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma duyularından biri hariç hepsinden yoksun uyandığınızı hayal edin. Hayatta kaldığınız sürece dil becerisi size hâlâ bir dünya kurma imkânı sağlar. Sadece dil becerisiyle bir öykü kurabilir ya da temas edebildiğiniz varlığı bir öykü olarak kavramaya başlayabilirsiniz. Kültürü doğru okursanız, görsel yönüyle öne çıkan türler değil, dilsel aktarımı etkili türlerin öne çıktığını görürsünüz. Örneğin, sessiz sinemayı pek de özlemiyoruz. Enstrümanlar popüler müzik için yetmiyor (ki müzik de bir dil formudur), çoğu zaman şarkılarda insan ve "söz" arıyoruz. Sosyal medyada paylaşılan içerikler formu ne olursa olsun, dil alanına dökülen fragmanlardır. Bunlar da ya salt fotoğraf bile olsa parçası oldukları bütünde bir sözceye bağlıdır. Bayağı içeriklerin ortak yönü görselliğe dayanmaları değil, dürtülere hitap ederek sahte bir tatmin sağlamalarıdır. Edebiyat ya da başka sanatlar ise dürtüleri anlam alanına taşıyarak varlığı kavramakta kullanmaya çabalar."

Televizyon ne yazık ki büyük kalabalıkları tembel olmaya götürüyor. Bir şeyler görülüyor; görmekle kavramak, görmekle anlamak karıştırılıyor. Gördüğünü kavradığını sanmak, yanlış bir şey.

3- HASİBE ÖZDEMİR:

"Elli yıl önce edebiyatın karşısına görsel malzeme silahıyla televizyon çıkmış, bugün internet var, yarın ne olur bilinmez. Ama edebiyat hâlâ vazgeçilmez çünkü diğerlerinden farklı olarak o, tüketicisini de yaratma eylemine ortak eden tek şey. Bütün ayrıntılarıyla kurgulanmış metinlerde bile okurken bizim kattığımız bir şey, gözümüzün önünde canlanması beklenen görüntüye bizim de eklediğimiz bir renk mutlaka var, öyle değil mi? Biraz da bu yüzden edebiyat uyarlamaları ne kadar iyi olursa olsun okurları tarafından hayal kırıklığı ile karşılanıyor sanki. Kendi adıma, Döşeğimde Ölürken'i en sevdiğim yönetmen filme alsaydı yine mızmızlanırdım çünkü o kitabın gücü, okuyucu olarak bana kendi filmimi çekme izni veren satırlarında biraz da. Edebiyat her zaman bu yönüyle gücünü koruyacak. Ama bu gücün artacağını da düşünmüyorum. Okuma yazma bilmenin artık ayrıcalıklı sınıfın elinde olmaması ya da kitapların kolay ulaşılabilir olması nasıl ki daha çok okunmalarını sağlamadıysa, görsel imge bolluğu da sonunu getirmeyecektir. İş ki onun okuyucusu ile erken tanışması sağlansın. Edebiyatın diğerleri karşısında, ilk elden tercih edilen olup olmayacağı bu karşılaşmanın erken yaşlarda olmasıyla çok ilgili bence. Sonra araya ne girerse girsin fark etmez, edebiyat yine orada olacak, seveni bir şekilde onu bulacaktır."

4- HANDAN ACAR YILDIZ:

"Edebiyat bizatihi imgeyle ilişkilidir. Hayal gücünün zihinde oluşturduğu görüntülerin peşinden gider. Bu imge çözülme ve birleşme aşamalarından iki kez geçer. Yazar önce dağılmış olandan/parçalardan imgeyi oluşturur. Bu ilk toplanma aşamasıdır. Okurun zihninde bu imge tekrar çözülür ve toparlanır. Bu da ikinci toplanma aşamasıdır. İki toplanma aşamasının birebir örtüşüp örtüşmediğinden kesin emin olamayız. Örtüşmemesi özgürlük/serbestlik alanıdır. Oysa çağımızda oluşturulmuş imge yerine verilen imge, içsel imge yerine dışsal imge bombardımanına tutulmaktayız. İmgelem, özgürlüğünü kaybetmektedir. Buna muhtemelen verilecek iki tepki vardır. Ya komut/verilen imge zihin üzerindeki gücü artırarak sözün genişliğini sınırlandıracak ya da verilen imgeye tepki olarak zihinsel, özgür gücünü daha da artıracak. Edebiyatta bakılan ve izlenene maruz kaldıkça en büyük risk göz önünde olanı kaçırmaktır. Yaşadığımız çağın bize sıradan/alelade gelmesi en büyük risktir. Düşmememiz gereken tuzak bu. Görsel bombardımanın altında içinde bulunduğumuz ortamı görememek, okuyamamak. Edebiyat gücünü asıl o zaman kaybeder. Yazar ve okur verilen imgeyle arasına mesafe koyup oluşturulan imgeye kapılarını açarsa edebiyat kan kaybetmez."

Edebiyatta bakılan ve izlenene maruz kaldıkça en büyük risk göz önünde olanı kaçırmaktır. Yaşadığımız çağın bize sıradan/alelade gelmesi en büyük risktir. Düşmememiz gereken tuzak bu.

5- EDA İŞLER:

"Günümüzde, kitapların yazılıp yayımlanma kolaylığı, edebiyatın dijital ve matbu uzamda erişilebilir olması ve dünyanın giderek görselleşen bir yere dönüşmesi arasında uyumlu bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Görsel veya yazılı eser üretmek için temin edilmesi gereken malzemelerin bolluğu bana göre iki şeye yol açıyor: Üretici, ya elindekileri pasifçe tüketip bilinçsizce yeni olanı ortaya çıkarıyor ya da etrafındaki yazılı veya imgesel tüm olanakları sindirip yeniden ve daha iyi anlatıyor. İki yolun da sonunda üretime çıkması, bana göre, anlatma ihtiyacının ne olursa olsun varlığını sürdüreceğini müjdeliyor. Zaman zaman, basılı sayısız kitaba ulaşabildikten sonra, okuduğunu sonuna kadar götürebilmenin, devamlı başka bir tane okuma hevesinden vazgeçebilmenin, görsel uyarıcılar yüzünden imgelere gark olmuş beyni okuduğundan tatmin olduğuna ikna edebilmenin çok zor olduğunu da düşünüyor ve bu koşullarda edebiyat üretmeye çalışan biri olarak herkes gibi yoruluyorum. Belki insanların kurmaca eserler dışında hayatı çözümlemelerine yarayan başka pek çok araca sahip olması, klasik metin noksanlığına, okur-yazar yabancılaşmasına sebep olabilir. Özgür seçim fırsatı edebiyata olan talebi zaman zaman sekteye de uğratabilir. Fakat çok basit bir gerçek var ki o da duyguları, fikirleri yalnız dille aktarabiliriz. İmgenin de bir dili olduğuna göre edebiyatın anlatım gücü eksilse bile tükenmeyecektir."

6- ONUR SELAMET:

"Görsel ve sesli medyumlar, kültür dünyasındaki yerlerini her geçen saniye genişletiyor. Milyar dolarlık sektörler, dev satın alma anlaşmaları ile çağın en fiyakalı haber sayfalarını süslüyor. Kitapların adaptasyon hakları, eserler henüz yayımlanmadan aylar önce satılmış oluyor. Uyarlamalarda hangi oyuncuların yer almaları gerektiğine dair hayran tartışmaları interneti işgal ediyor. Tüm bu süratin ortasında, alanların giderek birbirine karıştığı bu kaotik ortamda edebiyatın nefesi nereye kadar yetecek? Nefes darlığından endişe etmemiz gerekiyor mu? Bence şu anki tablo hâlâ pozitif. Sayfalarda gördüklerini hayal etme özgürlüğünü profesyonellere bırakmak istemeyen milyonlar var. Filme uyarlanamadığı için yapımcılara yumruk ısırtan kitaplar var. Edebiyatın özgün olanaklarından yararlanan eserler, farklı bağlamlar için hâlâ çok zorlayıcı. Yazın biricikliğini koruyor. Kültür pastasındaki payı yirminci yüzyıla göre küçülmüş olsa da doğal sınırlarını muhafaza etmeye uzun yıllar devam edecek. Has topraklarını kaybetmesine neden olacak devrimin henüz yaşanmadığına, yakın gelecekte de yaşanamayacağına inanıyorum. Bize düşen dilim hâlâ çok lezzetli ve alternatifleri bu tada ulaşmak için her gün milyon dolarlar harcıyor."

Sinema, internet, sosyal medya, videolar hepsi görselliği kullanarak edebiyatı tahtından indirmeyi kast etmişler ama önünde sonunda edebiyata teslim olmuşlardır.

7- ADİGE BATUR:

"Edebiyatın zemin olarak diğer sanatları beslediğini düşünüyorum. Sinemanın ve hatta günümüzde onun da ötesine geçen görsel anlatımların edebiyatı öldürmediğini görüyoruz, tam tersine bu anlatım türü edebiyata bağımlı olarak gelişiyor. Görsel araçlar teknik imkânlarla desteklense de dil ve edebiyat her zaman temel unsur olarak kalacaktır. Kültürün taşıyıcı unsuru olan dil, edebiyatın da var olmasını sağlayacak. Edebiyatı basılmış bir kitaba ya da belirli anlatım türlerine indirgersek etkisinin giderek azaldığını düşünebiliriz. Belki on yıllar içinde kağıt ile buluşan kitap sayısı hatırı sayılır şekilde azalacak ama esas olan her zaman metin olacaktır. Görsel araçlar sayesinde yeni imgeler ve yeni anlatım imkanları kurulabilir ama bunlar edebiyat metninin doldurduğu boşluğu dolduramaz, ancak ona eşlik eder."

8- ALİ NECİP ERDOĞAN:

"Ya edebiyat? Yani söyleyişteki güzellik ne olacak? Sorunun altında yatan kaygı, anlatım ve aktarım aracı olan edebiyatın nasıl değişip dönüşeceğiyle ilgili kaygıdır. Çünkü hayatın içinde cereyan eden her şey edebiyatı etkiler. Bu etkilenme, edebiyata her şeyi kuşatma imkânı ve esnekliğini verir. Onunla mücadele etmek ve onu yenmek arzusuyla meydana çıkan herkes, birden bire kendini onun babacan kanatları altında bulur. İmgeler, imajlar, semboller hatta emojiler bile onun biçimsel kucaklayışına muhtaçtırlar. Çünkü etrafa saçılanlar, bir derleyip toparlayan ve zapturapt altına alan olmayınca anlamı, mesajı ya da herhangi bir iletiyi iletemezler. Biçim her zaman içerikten önce gelir ve her canlı her nesne ancak bir hikâye ile var olabilir. Sinema, internet, sosyal medya, videolar hepsi görselliği kullanarak edebiyatı tahtından indirmeyi kast etmişler ama önünde sonunda edebiyata teslim olmuşlardır. Çünkü bütün bu anlatım araçları edebiyatın imkânlarını kullanarak edebiyatı etkilemişlerdir ancak kısa bir süre içinde edebiyatın malzemesi olmaktan kaçınamamışlardır. Edebiyat da matematik gibidir; her bilim dalı matematiğe muhtaçtır ama matematik hiçbir bilim dalına muhtaç değildir. Herkes ve her şey edebiyata muhtaçtır çünkü söyleyişteki güzellik söyleneni muhafaza eder ve sonraki nesillere aktarır.

Görsel veya yazılı eser üretmek için temin edilmesi gereken malzemelerin bolluğu bana göre iki şeye yol açıyor: Üretici, ya elindekileri pasifçe tüketip bilinçsizce yeni olanı ortaya çıkarıyor ya da etrafındaki yazılı veya imgesel tüm olanakları sindirip yeniden ve daha iyi anlatıyor.

9- İSMAİL ÖZEN:

"Bahtin romanın diğer bütün türleri -şiiri, denemeyi, makaleyi vb.- içine alabilen çok biçimli bir yapı olduğunu söyler. Benzer bir şeyi sinema bağlamında düşündüğümüzde sinemanın görsellik, ses, söz, hareket dışında başka disiplinleri de -mesela felsefeyi- içine aldığını iddia edebiliriz. Edebiyat dil vasıtasıyla salt imgesel olana yaslanır, bu da sinemanın sunduğuna kıyasla daha zayıf, belirsiz ve uçucudur. Çünkü imgesel olanda dolaysız değil, sayfaların üzerindeki küçük, kara işaretler üzerinden dolaylı bir algılama söz konusudur. (Elaine Scarry'e göre 'taklit algılama') Bu anlamda edebi etkinlik, ulaşılması zor, emek ve birikim isteyen bir süreçtir. Ama edebiyatın gücü tam da bu negatifliktedir bana göre. Çünkü duyusal olan, salt dile dayalı imgeye kıyasla daha sınırlı ve kapalıdır. Bu yüzden bazı romanların sinema uyarlamaları izleyicileri hayal kırıklığına uğratmıştır. Bütün bu tespitleri sinemanın edebiyata kıyasla dile daha az dayandığı ön kabulüne yaslanarak yaptım ki bunlar daha tafsilatlı konuşulması gereken meseleler. Edebiyat dil mucizesine dayanır, bunun da insan olmakla, fıtratla bağlantılı bir yanı vardır. Dolayısıyla edebiyat hep var olacaktır. Şu iki kadim bilgi de sanırım bu son savımı pekiştiriyor: Hz. Aişe validemiz, 'Çocuklarınıza şiir öğretin, dillerini güzelleştirir, kalplerini inceltir.' buyuruyor. İbni Abbas şöyle rivayet ediyor: Rasülullah'a s.a.v. bir bedevî geldi, dikkat çekici bir üslupla konuşmaya başladı. Efendimiz s.a.v., 'Şurası muhakkak ki beyanda -fasih ve beliğ sözde- sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır.' buyurdu. (Ebü Dâvud, Edeb 95, 5011; Tirmizi, Edeb 63, 2848)"

10- DEMET ŞAHİN:

"Görmenin; gözden çok beyinle ilgili olduğunu artık biliyoruz. Böyle bakınca o; görünenden çok görünmeyenle ilişkili bir şeye dönüşüyor. Kavramlarla mümkün bir eylem halini alıyor. Kelimeler olmadan göremiyoruz. Dolayısıyla sadece görsel; insanın anlama, anlatma ve anlaşılma ihtiyacını karşılayabilecek kuvvette değil. Edebiyat bu yüzden hâlâ güçlü. Kitaplar bu yüzden hâlâ diri. Görsel, işitsel ya da söylemsel düzeydeki bütün meydan okumalara karşı edebiyatın safında kalmamızı sağlayacak temel kıstas; 'insan' bana göre. Onu soylulaştıran her şey edebiyata iyi geliyor. Onun bozulması edebiyatın da irtifa kaybetmesi demek. İmgeye de böyle yaklaşıyorum. John Berger'in belirttiği gibi her imgede bir görme biçimi saklı. Eğer görsel imgenin egemenliği derken; görünmeyeni yok sayan bir görme biçiminin mutlaklaştırılmasını kastediyorsak; burada sadece edebiyat için değil, görsel sanatların kendisi de dâhil olmak üzere bütün sanat dallarına yönelik bir tehdit var demektir. İnsana verilmiş bir gözdağıdır bu. Çünkü insan diğer gören hayvanlardan görünmeyenle zihinsel ve duygusal bir irtibat kurabilme becerisi sayesinde ayrılır. O 'resimde görünmeyen'in peşindedir. İtibarını buradan alır. Bakışı böyle keskinleşir. Ondan görünmeyeni alırsanız anlatacak bir şeyi kalmaz ki bir anlatım aracına ihtiyaç duysun. Böyle bir dayatmanın karşısında durmamız gerektiğini düşünüyorum. Sanatın imkânlarının topluma 'insanca görme biçimleri' sunmak için seferber edilmesi gerektiği kanaatindeyim."