Daha önce hiç Bernhard okumamıştım
Bu sıralar üzerinde çalıştığınız, yeni bitirdiğiniz, yeni başladığınız metin ve yazarlardan bahseder misiniz? Her çeviri yeni bir deneyimdir, her yeni günün olduğu gibi. Bizimle paylaşmak istediğiniz herhangi yeni bir bilgi var mı?
M. Sami Türk
Çeviriye, kendimce bir meydan okumaya cevap vererek başladım. Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Bir gün bölüm başkanımız -rahmetli oldu- Acar Sevim'in bir kitabını okuyorum, doktora teziymiş, Avusturyalı yazar Thomas Bernhard hakkındaydı. Bir yerinde Das Kalkwerk [Kireç Ocağı] adlı romanının anlatım teknikleri açısından çevrilemeyecek denli girift olduğu yazıyordu. Bundan 12-13 yıl öncesinden söz ediyorum, yani söz konusu eser henüz Türkçeye çevrilmemişti. Ben de daha önce hiç Bernhard okumamıştım, çok merak ettim ve doğruca kütüphaneye gidip kitabın Almancasını temin edip bir solukta okudum. Yalnız, okurken sürekli zihnimden çeviri teşebbüslerinde bulunuyor, gerçekten de son derece karmaşık anlatım üslubunu çözmeye çabalıyordum. Zihinden denemeler semeresini verince bir de kâğıda dökmeye karar verdim. Böylelikle kitabın ilk 6-7 sayfalık bölümünü çevirdim, yorumunu almak için hocaya gönderecektim, fakat cesaret işi elbette, onun için defalarca okuyup düzelttim ve o sıralar Yıldız Teknik'te Türkoloji bölümünde master yapan, dil zevkine de güvendiğim bir arkadaşıma o bitmek bilmeyen upuzun cümlelerden oluşma çeviri metni bir okuttum.
Artık yüreklendirmek için midir, hatır kırmamak için midir, bilemeyeceğim, beğendiğini söyleyince, gece vakti oturup Acar Bey'e bir mail yazdım, metni de maile iliştirdim. Rahmetli pek çalışkandı, hemen ertesi sabah okuyup cevap yollamış. Son derece memnun olduğunu, metni de beğendiğini ifade etmiş. Bu kez yetkin bir ağızdan onay gelince metinle Yapı Kredi Yayınları'na başvurdum, onlar da kırmayıp görüştüler, gerçi Kireç Ocağı olmadı ama başka bir Bernhard metni için çalışabileceğimizi söylediler. Bu arada İstanbul Üniversitesi'nden sevgili hocam Şebnem Sunar -Can Yayınları'nda editördür- Thomas Mann'ın erken dönem öykülerini çevirmemi teklif etti ve çeviri maceram başladı.
Bu denli zor bir yazarla başlamak eğitici olabilse de ilk çeviri işi için acemilik attıracak daha yenice ve kolay üsluplu biriyle yola koyulmak, sanırım, daha yerinde olurdu. Çünkü tek başına çeviri edimi üzerinden tecrübelenmek mümkünse de gözlemleyebildiğim kadarıyla daha yavaş işleyen bir süreç olmakta. Artık on yılı deviren profesyonel çevirmenlik dönemi sonrasında görmekteyim ki bu süreci hızlandıracak iki önemli kurum var, biri editörlük, diğeri eleştiri. Bunlardan ikincisinin varlığından, söz etmek dahi mümkün görünmüyor. Ne akademik olarak çeviri eleştirisi üstüne kalem oynatan ne de piyasada çeviri eleştirisinde bulunan var, eleştiri niyetine yazılanlarsa ne yazık ki ancak ya kitap tanıtımı seviyesinde kalıyor ya kuru övgü veya yergilerden ibaret oluyor. Övgüleri umursamıyorum, yergilerde ise özellikle dünya savaşları dönümü öncesinde yazılmış edebiyat çevirilerim için kimi zaman ancak kelime eleştirisi kademesinde kalan, ötesine geçemeyen suçlama benzeri yorumlarla karşılaşıyorum.
Kendince, makul bir dayanağı olmaksızın kimi kelimeyi eski bulan, bilmediğini öğrenmeye çalışmayan bir tavır gözüme çarpıyor. Kapalı zihinlilik, kapalı toplum belirtisidir. Bilmediğini anlamaya çalışmaktansa ona düşman kesilmek ve kendi bildiğini dayatmak insan toplumunun gelişimindeki çok erken bir evreye işaret eder. Bunun elbette eğitim-öğretimdeki ağır taşralaşma olgusuyla da ilgisinin bulunduğu açık. Üniversitede Alman filolojisinde on yıldan fazladır bilfiil ders verdiğim için de doğrudan gözlemleyebildiğim bir durum bu. Uzatmayıp üzücü demekle yetineyim. İki kurumdan bahsetmiştim, öbürü de editörlük. İşini tutkuyla yapan -zira tıpkı çevirmenlik gibi bundan da para kazanmak pek muhtemel değildir- birkaç saygın ve saygıdeğer editör müstesna, bu kurumun da işlemediği ortada. Çoğunlukla titiz bir okumayla törpülenip toparlanacak nice iyi çeviri metin var ki çalakalem ve üstünkörü yaklaşılmasından ötürü okura ham haliyle basılarak ulaşıyor. Burada da, maalesef oluşamamış dil zevki, iyi editörlüğün önündeki büyük engellerden.
Bana ayrılan yer dolarken son olarak çalışmalarımdan söz edeyim. Bu sene yayınlanacak epey kitap var, fakat bu ay tarih felsefesi, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler açısından merkezî önemde bir başvuru eseri gelecek, Meinecke'nin Devlet Aklı Düşüncesi; buradan ilk kez müjdesini vereyim. Derginizde yer ayırdığınız için teşekkür ederim.