Bozkır'ın sesi
Kitap genel manada okunması zevkli ve derdi olan ve bu derdi bize yansıtmayı amaç edinen bir eser. Anlatımın sadeliği, tasvirlerin zenginliği, olayların kurgusu eseri güçlü yapan noktalar. Tematik kimliği olması dolayısıyla beklentimizi artırıp yer yer hayal kırıklığı yaratsa da genel manada amacına ulaşıyor ve okuma zevki anlamında keyifli dakikalar yaşatıyor.
Hayati Sönmez'in ilk kitabı Mavi Bozkır geçtiğimiz ay raflarda yerini alarak okuyucunun beğenisine sunuldu. İletişim Yayınları'ndan çıkan eserdeki on dört öykü, İç Anadolu bozkırlarında geçen anlatıları barındırdığı için tematik bir hüviyete sahip. Öyküler bizi sarı rengin ve hüznün hâkim olduğu sessiz ve ıssız bozkır köylerinde bir yolculuğa davet ediyor. 'Bozkır' teması son yıllarda edebiyatta ve sanatta popüler olmaya başladı. Eskiye nazaran daha çok görünür olan bozkır artık filmlerde, dizilerde ve edebiyatta kendine yer buluyor. Mavi Bozkır'da yer alan öykülerin geneline karamsar ve iç karartıcı bir hava hâkim. Öykülerde bolca erkek hegemonyası, cahil kalmış köylüler, kan davası, kavuşamayan âşıklar, insanların birbirini çekememesi ve bolca dedikodu var. Öyküler genelde üçüncü şahıs tarafından anlatılıyor ve anlatıcıların çoğu çocuk. Bu durum kitaptaki olayların sade ve tarafsız bir dille anlatılmasına katkı sağlıyor. Takdim kısmında yazarın kitabını 'İçimde Hep Aynı Kalmış Çocukluğuma' cümlesiyle sunması ve anlatıcıların yaşlarının küçüklüğü bu anlamda örtüşüyor.
- Yazar kitapta bir karaktere şu cümleyi kurduruyor: "İnsan İki Tür Hastadır Muhtar, biri bedeninden biri de bedenin içinde sakladığı ruhundan." Eserde bu cümlenin türevindeki olgu ve olayları yaşayan karakterlerle karşılaşmak mümkün. Öyküler taşrada sıkışmış, kendi dünyalarına kapanmış insanlar üzerinden yürüyor. Fakat öykülerdeki olayların inandırıcılığı ve doğallığı yapay şekilde inşa edilmiş. Bu durum yazarın bazı şeylerden rahatsız olduğu ve bunları okuyucuya aktarma gereksiniminden kaynaklanıyor. Ama yapaylık okuyucunun bazı duyguları yakalamasına engel oluyor, denebilir. Konu bozkır olunca, okuyucu daha gerçek hikâyelerle olaylara kendini bağlamak istiyor. Karakterler gerçeklikle yapaylık arasında duran arafta bir yerde. Öykülerde anlatıcı hep olaylara dışarıdan baktığı için olsa gerek, karakterlerin arka planıyla ilgili fazla bir şey öğrenemiyoruz, bu da öykülerle bağ kurmayı zorlaştıran bir nokta olarak kendini gösteriyor.
Öykülerin anlatımında ise yöre ağzı tercih edilmemiş, bu durum okumayı kolaylaştırdığı için olumlu bir nokta. Ama yer yer daha önce duyulmayan yerel, yöresel kelimelerle karşılaşılabiliyor. Öykülerde en çok dikkat çeken husus ise Anadolu'nun birçok yerinde duymaya alışık olduğumuz ilginç lakapların (Kırtık Musa gibi) hemen her öyküde kullanılmış olması. Bahsedilen lakaplardan anlaşılacağı üzere, olaylar genelde köylerde ve çevresinde geçiyor. Arka planda silik bir şehir teması kulağımıza çalınıyor fakat, şehir hem bilinmeyen hem de bilinmediği için saygı duyulan ama aynı zamanda bütün kötülüklerin kaynağı bir yer olarak lanse ediliyor. Kitap genel manada okunması zevkli ve derdi olan ve bu derdi bize yansıtmayı amaç edinen bir eser. Anlatımın sadeliği, tasvirlerin zenginliği, olayların kurgusu eseri güçlü yapan noktalar. Tematik kimliği olması dolayısıyla beklentimizi artırıp yer yer hayal kırıklığı yaratsa da genel manada amacına ulaşıyor ve okuma zevki anlamında keyifli dakikalar yaşatıyor.
Mavi Bozkır gündelik hayatın koşuşturmacası arasında bozkırın seslerine de kulak vermek isteyen okuyucuların seveceği ve kitaplığında yer vereceği bir eser.