Bir şey hakkında üç şey: Orta Dünya
Murat, Sabit Fikir’de her sayı bilimkurgu - fantastik dünyasından haberler veriyorsun. Yüzüklerin Efendisi de dizi oluyormuş zaten. Orta Dünya’yı anlamak için bize “üç şey” önerir misin? Kapısı nerede bunun onu diyoruz.
Murat Murat: Yüzüğü Bulmak
Çoğu Tolkien okuru kitaplara Hobbit ile başlanması gerektiğini söyler. Hobbit’in hem Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden daha öncesini anlattığı, hem de daha önce yayımlandığı dikkate alınırsa bunun yerinde bir tercih olduğu ortada. Fakat şunu da kabul etmeliyiz ki, Orta Dünya’ya yapılan ziyaretleri kitlesel hale getiren Hobbit değil Yüzüklerin Efendisi’dir. Çoğumuz Hobbit ile ancak Yüzüklerin Efendisi’ni işittikten sonra tanışırız.
Bu yaklaşım kulağa bir parça popülist gelebilir fakat her iki kitabın hikayelerine dönüp baktığımızda gerek Orta Dünya’nın gerçekliğiyle olan ilişkileri, gerekse kurgusal gerilim açısından esas olanın Yüzüklerin Efendisi olduğunu görürüz. Aslında her iki kitabı tek bir hikaye olarak düşünmek mümkün. Nihayetinde yüzüğü takmak için evvela bulmak gerek. Dolayısıyla Orta Dünya ile tanışıklığınız sadece üçlemeyi okumak seviyesindeyse, tüm gerilimin merkezine oturan yüzüğün nasıl bulunduğunu öğrenmek adına Hobbit mutlaka okunmalı.
Önce Eru Vardı…
Bundan sonrası Orta Dünya’nın derinliklerine inen ve emek isteyen çetrefilli bir yolculuk. Tolkien’in Orta Dünya üzerine yıllarca çalışıp binlerce sayfa doküman hazırlamış olmasına rağmen sadece Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi’ni kitaplaştırdığını biliyoruz. Kuşkusuz bir okur olarak bu kurgusal alemde geçen epik bir hikayeye tanıklık etmekle yetinebilirsiniz. Ancak fantastik bir dünya için bile büyülü sayılabilecek zamanlardan, unutulmuş hikayeler dinlemek muhteşem olmaz mı? Tolkien’in notları Orta Dünya’ya ilişkin neredeyse 40 bin yıllık bir tarihi, Arda’nın kozmogonisini, mitlerini, sayısız destan ve masalı bünyesinde barındıran büyük bir hazine.
Neredeyse kronolojik olarak takip edilebilecek, kendi güçleri ile sınanan tanrısal varlıkların, soylu elflerin, inatçı cücelerin, tutkulu insanların hırsları, hataları, kahramanlıkları, zayıflıkları, aşkları ve pişmanlıkları ile örülmüş 40 bin yıllık bu büyük hikayeye hangimiz kayıtsız kalabiliriz ki?
En azından yazarın hayırlı bir evlat olduğu tartışma götürmeyen oğlu Christopher Tolkien kayıtsız kalamamış. Oğul Tolkien’in de babası gibi ömrünü Orta Dünya’ya vakfetmesinin sonucu olarak yazarın notlarından titizlikle derlenen Silmarillion, Orta Dünya’nın büyüleyici tarihine ilişkin en temel başvuru kaynağı olmasının yanında Tolkien’in ölümünden sonra hazırlanan tüm kitapların da özünü oluşturur.
Arda’ya dair tüm masal ve efsanelere yer veren Silmarillion, Orta Dünya’da daha uzun konaklayacaklar için olmazsa olmazların başındadır.
Orta Dünya’da Kaybolmak
Bu aşamadan sonra mevzunun Orta Dünya’yı anlamaktan çok Orta Dünya’da kaybolmaya evrildiğini söyleyebilirim. Artık Silmarillion ve kaynaklık ettiği kitapların dahi dindiremediği bir açlığın alanına, deyim yerindeyse kafayı Orta Dünya ile kıranların arasına giriyoruz. Nihayetinde ortada Anglosaksonlara bir mitoloji vakfetmek uğruna harcanmış koca bir ömür ve binlerce sayfalık doküman var. Tüm bunlara zaman zaman babasının çalışmalarına ortak olmuş oğul Tolkien’in detaylı açıklamaları da eklendiğinde karşımıza Orta Dünya Tarihi namına koca bir külliyatın çıkması kaçınılmaz.
Christopher Tolkien’in neredeyse 30 yıla yayılan çalışmalarının ürünü olan 12 ciltlik Orta Dünya Tarihi, Silmarillion’un bile bir bakıma içinden damıtıldığı muazzam bir toplam. Yüzüklerin Efendisi üçlemesi dahil Tolkien’in kurguladığı hemen her şeyin taslaklarının, çeşitli varyasyonlarının, ve bunlara ilişkin Christopher Tolkien’in açıklamalarının yer aldığı Orta Dünya Tarihi’nin oturup tatlı tatlı okuyacağınız kitaplar olmadığı kesin. Zaten bugün baskısı bulunmayan ilk iki cildi dışında dilimize çevrilmedikleri gibi İngilizce baskılarını bile bulmak pek mümkün değil.
- Buna rağmen eserlere sirayet eden doğal bir müphemliğe katkılarından ötürü es geçemeyeceğim kitaplar. Çünkü Tolkien’in büyük bir çeşitlilik sunan taslakları kimi mit, destan ya da masalların farklı kültürlerde farklı yorumlarla karşımıza çıkmasına benzer bir doğallıkla, sahici bir müphemlik yaratarak okurun aynı coşku ve ürpertiyi yaşamasına imkan tanıyor. Sanıyorum fantastik bir dünyanın muhatabında bırakabileceği en güçlü etkilerden birisi de bu müphemlik hissi. Anglosakson kimliği, zaman zaman islamofobiye varan koyu Katolikliği gibi meseleler sıkça tartışılagelse de kanaatimce Tolkien’in asıl meselesi insana fıtratına aykırı bir dünya dayatan modernizmleydi . Yüzük Savaşı’nın ardından ölümlü toprakları terk eden elflerin beraberlerinde büyüleyici olan her şeyle birlikte insanın tanrısal varlıklara ilişkin algılayışını da götürmesiyle, dönemin İngiltere’sinde sanayi devriminin insana büyülü geçmişinden kalan hiçbir şey bırakmayan acımasızlığı arasında bir ilişki kurmak çok zor olmasa gerek.