Bir şey hakkında üç şey
Hulki Aktunç, argoya denizin uzak kıyısı diyor, alay diyor, onu bir tür suç, boyun eğme ve yaratıcılık olarak görüyor. Bir sürü tanım daha yapıyor ama benim en sevdiğim, argoya en çok yakıştığını düşündüğüm ifade dilin gizli örgütü.
Hulki Aktunç
Hulki Aktunç, hem bir ressam hem de edebiyatımızın önemli yazarlarından biri. Romanları, öyküleri, şiirleri ve denemeleriyle tanınıyor fakat bunların hiçbirini yapmasaydı da sadece hazırladığı bu sözlükle bir yer edinebilirdi kültür ve edebiyat alanında. Gerçi iyi bir yazar olmasa bu sözlüğü hazırlayabilir miydi, en azından bu biçimde hazırlayabilir miydi ondan çok emin değilim. Bir kültür arkeoloğunun elinden çıkma bir sözlük değil çünkü bu. Argonun canlılığı sayfalardan taşıyor. Okuldaki zamanımın büyük kısmını Hulki Aktunç koleksiyonundan geçiren biri olarak onun entelektüel coşkusunu yakından tanıyorum. Altını çizdiği cümlelerden ve eserlerinden anlayabildiğim kadarıyla argoyu keşfetmek konusunda da aynı coşkuyu hissediyor. Bu keşiflerin sonucunda şimdi dilin en gizli bölgelerinde tuhaf gezintiler yapabiliyor ve Türkçeyi olduğu gibi kabullenerek sevebiliyoruz.
Madiden bir yağmur
Edebiyat okurunun argoyla tanışması elbette Büyük Argo Sözlüğü’yle olmadı. Uzun yıllar pamuklara sarılarak yaşamış birinin bile eninde sonunda Türkçenin bu katmanına inmesi gerekir. Argo kaçınılmaz olarak dilin, edebiyatın içine sızmıştır çünkü ve hepimiz hiç olmazsa Kemal Tahir ya da Orhan Kemal’le karşılaşırız bir gün. Aslında Kemal Tahir’in yardımına da pek ihtiyacımız yok, dille asgari seviyede ilişki kuran ve hayattan soyutlanmak için özel bir çaba sarf etmeyen herkes argoyla tanışır. Fakat argonun edebiyattaki görünümü çağa dair fikir vermesi ve yaratıcı olması bakımından ayrıca bir önem taşır. Nitekim bu sözlükte de edebi metinlerdeki argo ifadelere işaret edilmiş. Benim en sevdiklerimden biri “madiden bir yağmur”. Hulki Aktunç’un öyküsünde yer alan bu ifade, yüksek olasılıkla sözlük için yaptığı çalışmaların meyvesi ve argo ile edebiyat arasındaki çift taraflı ilişkiyi açık ediyor. Argo yerine Türkçeyi koyduğumuzda da cümle anlamını kaybetmiyor, hatta genişletiyor. O halde bu durum bize bir şeyleri göstermeli ve Türkçeyle, edebiyatla ilişki kurmak isteyen herkes Büyük Argo Sözlüğü’nü başucu kaynaklarının bulunduğu rafa, Türkçe sözlüğün hemen yanına yerleştirmeli.
Salah Birsel argo sözlüğünün edebiyata olan etkisi konusunda benimle aynı fikirde olmasa gerek, şöyle diyor bir gün Aktunç’a:
“Yahu, diğer işlerini, şiirini, öykünü, romanını, denemelerini aksatmıyor mu bu sözlük? Biraz mayna etsene.”
Hulki Aktunç “Buna mayna onlara da mayna olur ustam.” diye cevaplıyor ve ekliyor:
“Fora. Yelkenler hep fora.”
Dilin gizli örgütü
Aktunç, argoya denizin uzak kıyısı diyor, alay diyor, onu bir tür suç, boyun eğme ve yaratıcılık olarak görüyor. Bir sürü tanım daha yapıyor ama benim en sevdiğim, argoya en çok yakıştığını düşündüğüm ifade “dilin gizli örgütü”. Kökleri Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğüne dayanan ve gücünü hiç yitirmeyen en az 1000 yıllık bir örgüt fikri oldukça ilgi çekici. Sürekli yeniliyor ve genişletiyor kendini bu örgüt. En kıdemli militanları bile savaşı kaybedip köşelerine çekilirken; sokaklardan, okullardan, sosyal medyadan fırlayan yeni yetmeler hemen onların yerini alıyor. Hızlı biçimde genişleyen ve dönüşen argo, kuşkusuz bugünlerde yepyeni bir sözlüğe daha ihtiyaç duyuyor. Buna el atmaya kim cesaret edecek? Örgütü tekrar yeraltından çıkarmaya gönüllü birileri var mı? Daha fazla caz yapmayalım, zira bunlar başka yazıların konuları.