Bir şey hakkında üç şey

Christina’nın dünyası, Andrew Wyeth
Christina’nın dünyası, Andrew Wyeth

"Birçok ressamla aramdaki fark, modellerimle kişisel bir temasta bulunmayı gerekli görmemdir." diyen Wyeth, gerçekçilik akımının ısrarlı bir takipçisi olarak görülüyor. Öyle ki resim sanatında eğilimler değişirken o gerçekçiliğe sıkı sıkıya bağlı kalmış ve bu yüzden eleştirilmiş.

1- ANDREW WYETH:

Bir resmin derinliklerine inmek için zannediyorum önce ressamını biraz tanımak gerekir. Söze Andrew Wyeth'ın ne kadar yetenekli olduğundan bahsederek başlamak yersiz olur ama babasının da ünlü bir ressam olduğunu ve entelektüel bir aile ortamında yetiştiğini söyleyebiliriz. Wyeth'ın bu yeteneği çok küçük yaşta fark edilmiş ve özellikle kırsal bölgeleri resmetme biçimiyle kısa sürede ün kazanmış. Öyle ki Wyeth'ın genç yaşta yakaladığı bu başarı, babasının onu kıskanmasına bile neden olmuş. Wyeth, çok sevdiği babasının tren kazasında ölmesinden üç sene sonra ise Christina'nın Dünyası'nı tamamlamış. Bu eser epey ilgi görmüş ve Wyeth devam eden süreçte şöhretini Time dergisine kapak olacak kadar artırmış. Sanat anlayışında ısrar etmesi nedeniyle bir dönem ünü azalsa da (dünyayı çalkalayan savaş ve ayaklanmalar resimlerini pek etkilememiş gibi görünüyor) daha sonra itibarı iade edilmiş ve biz de şimdi bu sayede, 1948 yılında tamamlanan Christina'nın Dünyası hakkında konuşabiliyoruz.

2- BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK:

"Birçok ressamla aramdaki fark, modellerimle kişisel bir temasta bulunmayı gerekli görmemdir." diyen Wyeth, gerçekçilik akımının ısrarlı bir takipçisi olarak görülüyor. Öyle ki resim sanatında eğilimler değişirken o gerçekçiliğe sıkı sıkıya bağlı kalmış ve bu yüzden eleştirilmiş. Fakat onun gerçekçiliğinin kendine özgü atmosferini hissetmemek mümkün değil. Öyle ki bazı eleştirmenler resimleri için "büyülü gerçekçi" ifadesini bile kullanmış. Christina'nın Dünyası'nda Wyeth, yerde sürünen ve -kendi ifadesiyle- fiziksel olarak zayıf olsa da ruhen zayıf olmayan bir karakteri, bahçede yaban mersini toplayan felçli komşusunu resmetmiş. Bunu yaparken model olarak karısını kullanan Wyeth, elli beş yaşındaki komşusu Christina Olson'un imgesi ile çok daha genç olan karısının bedenini birleştirmiş ve ortaya kendine özgü bir büyülü gerçekçilik çıkmış. Ancak bu büyülü gerçekçilikte fantastik yok, olağanüstü öğeler yok ama tuhaf bir tekinsizlik, gerginliğe neden olan bir belirsizlik var. Ona yalın bir gerçekçi sıfatını yakıştıran eleştirmenleri haksız çıkaracak kadar ürkütücü ve tuhaf bir görüntü bu. "Büyü! Her şeyi yüce yapan şey. Derin bir sanat olan resim ile sadece bir nesnenin çizimi olan resim arasındaki fark." diyen Wyeth'a ben de büyülü gerçekçi demeyi daha uygun buluyorum.

3- SİNEMA:

Bu resmi anlamak için değil belki, ama daha çok sevmek için sinemayla olan ilişkisi üzerine düşünebiliriz. Öyle ki hakiki Tarkovski fanatiklerinin hemen fark edeceği üzere bu tablo esrarengiz şekilde Offret (Kurban) filminin o meşhur sahnesini andırıyor. Tarkovski filmlerindeki bazı sahneler ile Wyeth tabloları arasındaki benzerlik sadece bu resim ile sınırlı değil ve Tarkovski'nin Wyeth'tan etkilendiğini keşfetmek benim gibi bu işten pek de anlamayanlar için dahi çok kolay. Christina'nın Dünyası'nın etkisinin görüldüğü bir başka film olan Texas Chain Saw Massacre'da resmin tesiri daha açık şekilde görülüyor. Doğrusu sanatlar arasındaki bu ilişki şaşırtıcı derecede güçlü ve ilgi çekici. Durumu daha ilginç kılansa Wyeth'ın sinema için ilham verici resimler yaparken ironik şekilde sinemadan da beslenmiş olması. King Vidor'un Big Parade'ı Ingmar Bergman'ın Seventh Deal'ı ilham aldığı filmler arasında gösterilebilir. (King Vidor seneler sonra Big Parade filmini yüzlerce kez izlediğini iddia eden Wyeth ile tanışacak ve onun hakkında The Metaphor adlı bir belgesel de çekecektir.) Ama Wyeth'ın filmlere olan takıntısı hakkında söylenenler, bize sinemanın Wyeth'ın resimlerindeki izlerinin bunlarla sınırlı olmadığını işaret ediyor. Ressamın sinema perdesine tesiri hakkında da bilmediğimiz, dikkatli sanatseverler tarafından keşfedilmeyi bekleyen birçok şey daha olabilir. Sanırım bu da işin en keyifli tarafı.