Asıl anlatmak istediği
Yaşadıklarının etkisinde olan Afrika topraklarının insanlarının acıları gözlerinden okunur gibidir. Çünkü evrenselleşme prensibinin en katı kuralları onlar üzerinde uygulanır. Akçay'ın, öykülerinde asıl anlatmak istediğinin ise melezleşmenin de ötesine geçerek asimile bir halk inşa edilmeye çalışıldığını göstermek gibidir.
Modern dünyanın, tarihin yok etmek istediği ya da yok etmek üzere olduğu bir k ıta Afrika. Bu kıta için dile getirilen olumlu ya da olumsuz söylemleri ve geliştirilen teorileri, Batı'nın Afrika'yı işgalini meşrulaştırmak için ürettiği söylenir. Sürekli öteki olarak görülen bu kıtanın insanları, Batı tarafından kötü olarak betimlenir. Kültürleri ve yaşayış tarzları nedeniyle de vahşi hitabına mazur kalırlar. Batı her ne kadar onlara medeniyet götürse de ilkelliklerinden kurtulamayacaklardır, görüşü de yaygındır.
Akçay, Joburg, Benim1 eseriyle Afrika'da geçen öykülerle buluşturur okuru. Batı tarafından teşhir edilen bir halk, daha özelde ise insanlar, gelenekleri, müzik anlayışları ve tabii ki dansları yazarın mevzuu ettiği temel temalar. Bunların yanında anlatıların içinde Afrika'nın Batı tarafından nasıl algılandığı ve dünyaya tanıttığını gösteren ifadeler de var. Batı, ötekiyi Afrikalılar üzerinden inşa ederken o toplumun kendi maddi ve manevi kodlarını kullanır. Bu noktada müzik başroldedir ve dans onun yardımcısı olarak belirir. Bir toplumun değerlerini anlatmak ve yaşadığı dönüşümleri göstermek açısından müzik ve dansla olan ilişkilerini değerlendirmek makul. Müzik ve dans bir araya gelince kıvrak hareketleri ve yakın temasları barındırması da mümkün. Bunların birleşiminden doğan söz ve hareketleri okuyucuya aktarmak da normal. Fakat bunların ifade edilme tarzı yani üslubu önemli.
Kitaptaki bazı öykülerde dans eden bir kadının erotik hareketlerine ve vücudunda sergilenen farklı dönüşümlere alenen tanık olmak ise yorucu. Açıkçası fiziksel bir eylemin zihinsel bir eyleme dönüştürülmesiyle anlatıların daha makul çerçevelerde ifade edilmesi söz konusu olabilirdi. "Hip-hop en sevmediğim türlerin başında gelirdi, oysa dansı erotize eden sözleriyle mayışık beyinleri bir cinsel coşkuya iten yanını inkar etmesem de, yine de sevemediğimi açıkça söyleyeyim..."2 Afrikalıların en kolay yönden tanınmasını sağlayacak ya da haklarında farkındalıkların oluşmasının daha kolay olacağı öykü türünde bu gibi ifadeler, onlar hakkında kabul ettirilmeye çalışılan olumsuz düşünceleri besleyecek, yenilerine kapı açabilecek gibi durur.
Sömürgecilik hareketleri nedeniyle geleneksel kodlarında tahribe uğramış bir toplumun özünün uyandırılması ne kadar mümkün? Tartışılır bir mesele. Mekânlarının görünüşü, isimleri değiştirilmiş bir milletin sevme şekli, doğaya dokunuşları günden güne değişmekte ve aslında hafızalarına müdahale edilmiş haldedirler. Yaşadıklarının etkisinde olan Afrika topraklarının insanlarının acıları gözlerinden okunur gibidir. Çünkü evrenselleşme prensibinin en katı kuralları onlar üzerinde uygulanır. Ritüelleri yerine başka bir dinin farklı enstrümanlarıyla tanışmış olmaları (belki zorunda bırakılmaları) kökleriyle aralarına mesafeler koyar. Akçay'ın, öykülerinde asıl anlatmak istediğinin ise melezleşmenin de ötesine geçerek asimile bir halk inşa edilmeye çalışıldığını göstermek gibidir.
Kendi topraklarında yaşayan insanların zamanla kendilerine bile yabancı olmaya başladıklarına dikkat çeker: "...bunun tarihi kökenleri vardı şüphesiz, ama yıllarca melezler kendilerini siyahlardan üstün gördüler ki hala öyle bakanlar çoktur, yirmi yılda tarih değişmez, ön yargıların tarihleri belki de hiç değişmez, Cape Town siyahların olamaz, onlar burada yabancıdırlar ve hep öyle kalacaklar diye düşünür bir melez. Hiçbir zaman siyaha hak ettiği saygıyı göstermez, patronu olursa da onu küçümsemekten alıkoymaz kendini, melez kızın erkek arkadaşı melezlerin yoğun olduğu bölgelerde sıcakkanlılığı, insaniyeti çokça göreceğimi söyleyerek beni mekânlarına davet ediyor."3 Bu alıntıda bir toplumun tarihsel ve kültürel olarak sömürgeleştirildiği vurgusuyla karşılaşılır. Tarihsel travmaların, kavram kargaşalarının, kültürel yozlaşmanın Afrika topraklarına girişi ve sonrasındaki etkileri emperyal egemenliğin buradaki işlevselliğini gösterir.
Peki bu insanların adapte olmaya çalıştıkları yeni dünya karşısındaki tutumları nasıldır? "...bu canice tavra karşı, utandım, her defasında bu insanlarla baş edememenin acizliği, ve kendi insanlarına davranışları unutulacak gibi değildi, siyahların bu kadar pasifleşmesinde yüzyılların etkisi var, yine de vicdan nasıl uyanmaz diye düşünür dururdum günlerce, işte şimdi de durup dururken aklıma sürüklenen bu siyah kadının bağırışlarını söküp atamıyorum beynimden, müziğin sert tonundan zihnime vuran sözlerle."4 Afrika'daki modern söylemin sömürgeleştirme süreciyle ortaya çıktığı düşünülürse yoksulluğun tetiklendiği, ekonominin geride kaldığı (belki de bilerek gerilerde bırakılmak istendiği) özetle bir halkın nasıl perişan edildiği ile karşılaşılır.
Yoksulluğun azaltılabileceğine yönelik yapılan hamleler ise Afrikalıları daha muhtaç duruma düşürür. Eğitimsiz nüfus bağımsızlık yönünde ilerlemeye çalışırken bir yandan sömürgecilerin yaptığı yardımlarla daha çok bağımlı bir hale gelir. Akçay'ın öykülerindeki bu noktalar kendilerini yine müzik ve dansın eksende olduğu anlatılarda gösterir. "...salona yayılan coşkunun dalgasını sıra sıra izlemek bir özgürlük tınısı gibi gelse de kulağıma şimdi, eski günler, yeni günler, sömürmek, kültür, dinler hepsi kocaman, gerilmiş bir somurtkan hikayenin parçasıydı sanki, bu kabusları yaşamaktı hayat sanki..."5
Afrika günden güne yer altı ve yer üstü kaynakları nedeniyle daha çok sömürülür. Hem maddi kaynak sağlamaları hem de ucuz iş gücüne sahip olmaları onları daha çok tüketilir hale getirir. Sömürünün artmasıyla birlikte işsizlik sorunu ortaya çıkar. Bu durum, kıtayı dışa bağımlı hale getiren unsurlardandır. Ülkenin hammadde tedarik edilebildiği bir yer olarak algılanmaya başlamasıyla yerli olanaklar dış güçler tarafından daha ucuza temin edilir, işlenmiş halleri ise ülkeye daha yüksek fiyata satılır. Halk günden güne daha bîçare hale düşürülür. Bu noktaları işleyen Akçay'ın takdir edilebilecek yönü, ajitasyona girmeden, didaktik havadan uzak bir şekilde bu gibi olayları tahkiye edebilmesi olduğu söylenebilir.
- 1 Hece Yayınları, 2021, 60 s.
- 2 a.g.e., s. 15.
- 3 a.g.e., s. 19.
- 4 a.g.e., s. 24.
- 5 a.g.e., s. 12.