Açık Dövüş'ün sıkı yumrukları
Açık Dövüş her yönüyle fazlalık barındırmayan yoğun bir eser. Hem karakter hem dil hem de konu olarak sorular sormaya ve cevap aramaya davet eden karakterlerin iç dünyasına inebildiğimiz bir kitap.
Tecrübeli yazar Onur Akyıl'ın Açık Dövüş isimli kitabı geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alarak okuyucuyla buluştu. Onur Akyıl gazete ve dergilerde düzenli yazılar yazan, genç yaşına rağmen oldukça üretken ve yaratıcı bir yazar. Açık Dövüş adlı son eserinde tüm tecrübesini ve maharetini gösteriyor. Açık Dövüş her öyküsünde çeşitli soruları olan bir kitap. Bazı sorular doğrudan okuyucuya yöneltilirken, bazı sorular üstü kapalı bir şekilde akılda beliriyor. Örneğin "Kurbağa Nerede Öldü" adlı ilk öykü ismini ilginç bir soru cümlesinden alıyor. Öyküde yazar sorularla olan ilişkisini şöyle anlatılıyor: "Sorular kazandıkları bağışıklık sayesinde, bazen kontrol edilmez şekilde güçlenirler." Öykülerdeki konuların hepsi bir yönüyle "tuhaf ". Gerçek ve gerçeküstücülük çok iyi harmanlanıyor. Kimi zaman Tanrıyla konuştuğunu düşünen, kimi zaman ölüm partilerine katılan yıkık, öfkeli ve isyankâr karakterler görüyoruz.
Yazılan cümlelerin ardında başka anlamlar olduğu hissine kapılıyoruz, bu da eseri daha derinlikli yapıyor. Öyküler sayfalardan ibaret bir yazı olmaktan çıkıp, zihnimizde tekrar oluşuyor. Öykü bittiğinde başa dönüp tekrar okumayı istiyoruz ve her okuduğumuzda farklı bir soruya çeşitli cevaplar bulabiliyoruz. Tüm öyküler okuyucuya seslenir tarzda ve sohbet havasında veriliyor. Bu durum hep tetikte olmamızı ve kendimizi konuya dahil etmemizi sağlıyor. Sarsıcı ve derinlikli yazılmış cümleler okuru etkilemeyi beceriyor: "Eğer üstüne konuşulacak ya da uğruna kan dökülecek bir şey varsa kesinlikle ve yalnızca işte budur: İnsanın hiçbir işe yaramayan insan oluşu. Böyle söyleyince tedirgin ediyor doğru. Tedirgin olmalıyız, tedirgin olmalıydık, tedirgin olacağız." Öykülerin tümünde bir anlam ve anlamlandırma arayışı göze çarpıyor.
- Bu durum "Turuncu" adlı öyküde iyiden iyiye kendini gösteriyor: "Şeylerin yerini aramaya çıkan adam o gün tesadüfen turuncuyu buldu." cümlesi ile başlayan öykü, kapkaranlık ve bomboş dünyada dolanan bir adamın çevresini anlamlandırma çabası üzerine kurulu. Yazar hayatla ilgili tespitlerini eserin satırlarında başarılı bir şekilde erittiği için öyküleri okurken zaman zaman deneme okuyormuş hissine kapılıyoruz. Öykülerin kurgusu ise oldukça katmanlı. Yazar önemsiz, kıyıda köşede kalmış nesne ve olayların üzerinden anlamı büyük öyküler kuruyor. Kimi zaman "şeytanın bacağın kırmak" deyimi, kimi zaman ise basit bir sandalye oluyor bu. Yazar ise bu durumu ironik bir şekilde ifade ediyor: "Benim derdim sizinle değil, kusura bakmayın, ben şu Sacide'nin düğünü ve o düğünün zavallı kahramanı sandalye ile ilgileniyorum."
Onur Akyıl aynı zamanda bir şair, bunun katkısını kelime seçimlerinde ve akıcı dilinde görmek mümkün. Okurken çizgisel bir ilerleme yerine, dalgalı bir ivme söz konusu; kelimelerin arasında yüzüyor gibi hissediyoruz. Duygu durumumuz ve merakımız bir alçalıp bir yükseliyor, hayalle gerçek birbirine karışıyor. Öykü içinde öyküler bulabiliyoruz, bu çok katmanlı geçişler okuyucuyu rahatsız etmeden ama çok sık yapılıyor. Yazar belki de "Aslında gözlerim açıkken de rüya görebiliyorum" cümlesini bize yaşatıyor. Açık Dövüş her yönüyle fazlalık barındırmayan yoğun bir eser. Hem karakter hem dil hem de konu olarak sorular sormaya ve cevap aramaya davet eden karakterlerin iç dünyasına inebildiğimiz bir kitap.