Hayat Devam Ediyor
Kamptaki iki turşu bidonu çarpıyor gözüme. Evini tamir eden adama gülümsüyor saksıdaki çiçeği sulayan kadın. İhtiyar, hastalıktan dert yansa da çocuklar gülerek koşuyor. Mağazalar açık, tamirciler işini yapıyor.
Her an üzerlerine bir bomba düşecek olması onları hayattan koparmıyor. Çünkü vazgeçince ölüyor insan; gülmekten, süslenmekten, yapmaktan, yetiştirmekten... İnsan, yaşamaktan vazgeçince ölüyor, bombalara gerek kalmadan. Bir yerde okumuştum, insanlar yalnızca yaşama arzusundan vazgeçerse üç gün içinde ölebiliyormuş. Buna psikojenik ölüm deniyormuş. Boşnakların mülteci kampında kahve isteyişlerini hatırlıyorum. Birkaç saat sonra öleceklerini bile bile yaşayışlarını…
Bitmeyen Göç
Suriye sınırındaki 15. günüm. Ülke içinde bugüne kadar yaşanan en büyük göçe şahitlik ediyorum. Üzerlerine düşen bombalardan canını kurtaran yaklaşık 400 bin kişi, kaldıkları kampları, çadırları geride bırakıp güvenli alanlara doğru kaçıyor.
Zeytin Ağacı
Dünyanın geri kalanında barışın simgesi olan zeytin dalı, onlar için bombalardan gizlenmek demek. Suriye’de dokuz yıldır süren savaştan kaçan insanların ilk sığınağı zeytin ağaçları oluyor.
Zira zeytinin kutsal olduğunu düşünüyor ve bu nedenle kışın soğuktan donsalar bile kolay kolay zeytin ağacı kesmiyorlar.
Güneşli Günler Ölüm Getiriyor
Kar ve yağmur kamplarda kalanlar için soğuk ve çamur demek.
Zira rejim uçakları saldırılarını açık havada yapıyor. Bir Suriyeli gökyüzünü göstererek, “Hava açık oldu mu her yeri gözlüyor ve bombalıyorlar” diyor. Onun elini uzattığı yere bir saat sonra bombalar yağıyor.