Yaşlı dünyada genç ölmek!
Ajda Pekkan özelinde sanat camiası genelinde, eski hali yeni hali fotoğraflarının yan yana nazara verilmesiyle, insanlara şaşırtıcı gelen estetik müdahale ve değişim tabana yayıldı. Güzelleşmek için değil belki ama gençleşmek için herkes estetik peşinde!
Kusurları yok etmek, güzelleşmek, gençleşmek uğruna başvurulan estetik cerrahinin ilk amacının hayat kurtarmak olduğunu bilir misiniz? 1. ve 2. Dünya Savaşları esnasında, askerlerde oluşan büyük yaralanmalar sonucu, dokuların onarımı için yeni ameliyat yöntemleri gerekince, plastik cerrahide büyük gelişim sağlanır. İlk estetik ameliyat ise 2. Dünya Savaşı öncesi, Musevilerin belirgin burun şekillerini ameliyatla değiştirerek, Nazi katliamından kurtarmak amacıyla yapılır. Burun estetiğinin temelleri M.Ö.’ye kadar uzanıyor ama o zamanlar ismi estetik değil, “burun tamiri”. Hindistan’da şaşkınlık uyandıracak seviyede yapılan burun tamiri, İngilizlerin Hindistan’ı işgal etmesiyle tüm dünyaya yayılır.
1970’li yıllarda pahalı bir operasyon olan burun estetiğine Yeşilçam yıldızları ve sosyetenin önde gelen isimleri talip olur. Sağlık detayı atlanarak yapılan küçültme operasyonları statü sembolü olarak kabul görür.
Estetik ameliyatla Ajda Pekkan vesilesiyle tanışmış bir kuşağın temsilcisiyim. Yüzüne yaptığı müdahaleler sonucu yaşadığı değişimin etkisiyle şehir efsanesine dönüşen hikâyeler, bir dönem gazete sayfalarında sıklıkla yer alırdı. Boyunu uzatmak için dizlerine platin koydurduğu haberi sıkça tekrarlanmakla beraber en inanılmaz olanıydı.
Beslenmesine, sporuna azami özen gösteren, konser öncesi günlerce prova yapan Ajda Pekkan; çalışma, başarılı olma azmi ile değil; estetik ameliyatları ile gündeme geldi, halen daha da gelmeye devam ediyor. Kendisiyle öylesine barışık ki 2000’li yılların başında, Cem Yılmaz’ı Cem Yılmaz yapan, o zamanki adıyla Telsim reklamında, “Bugün çok gerginsiniz Ajda Hanım” repliğini baş tacı etti, bugüne kadar gururla taşıdı.
Estetiğin demokratikleşmesi
Ajda Pekkan özelinde sanat camiası genelinde, eski hali yeni hali fotoğraflarının yan yana nazara verilmesiyle, insanlara şaşırtıcı gelen estetik müdahale ve değişim tabana yayıldı. Güzelleşmek için değil belki ama gençleşmek için herkes estetik peşinde!
- “Realiti şovlar toplumsal bir parodinin içindeymişim hissi yaşatıyor” diye yazdığımda yıl 2010 idi. 2015 ekranı misali realiti şov patlaması yaşanıyordu. Şöhret rüzgârında bir yaprak gibi savrulmak isteyenler, anı koleksiyonuna katkı sağlamak amacıyla, medeni cesaret şemsiyesi adı altında, o realiti şov senin bu realiti şov benim dolaşıyordu.
Kocam Size Emanet adı altında, kadınlar kocalarını yontulsunlar, odunluktan kurtulsunlar diye reailiti şova emanet ediyordu. Kocanın beğenilmeyen yönlerini dile getirmek yeterliydi; program, kocayı yeniden kadının seveceği biri haline getirmeyi vaat ediyordu.
Tüketim kültürünün zaferini ilan etmesi, düşen fiyatlarla tamircilerin yok olmasından sonra slogan belliydi: “Kullan-at-yenisini al!” Sadece harcama alışkanlıkları değil; hayat tarzı, tüketim kültürü tarafından esir alındı. Memnun olmadığınız her şeyi değiştirmek mümkün!
Kocam Size Emanet; kocalarından memnun olmayan kadınları ‘değiştirmeye’ davet ediyordu. Her hafta beş kadın kocalarının beğenmediği, değişmesini istediği tüm özelliklerini bir bir saydıktan sonra, kocalarını beş günlük kampa gönderiyordu. Kendileri de ellerinde çaylar, kekler ‘dedikodu odasında’ kocalarının düştüğü durumu kahkahalar eşliğinde izliyordu. Beş gün sonunda ‘en çok yontulan’ 10 bin TL’nin sahibi oluyordu.
Boşanma arifesinde olan bir koca başvurmuştu programa. Belki göstereceği performansla eşini boşanmaktan vazgeçirebileceğini düşünmüştü, belki de birincilik ödülünü kazanamasa dahi kadın jüri üyelerinden alacağı övgü dolu sözlere bel bağlamıştı.
On dakikalığına Paris’e giden Kezban’ın muhteşem dönüşümü gibi, beş gün sonunda kocalardan radikal değişiklikler bekleniyordu. Ya da sadece bekliyormuş gibi yapıyorlardı; kocalar da değişiyormuş gibi. Bu arada kaş aldırma, botox, cilt bakımı, saç ektirme gibi direkt fiziki dokunmalarla bir takım değişiklikler de gerçekleşiyor, kocalar gençleşiyordu.
Kocaların realiti şov maymunu olmasına ses çıkarmayanlar, Kocam Size Emanet’in ters yüz edilmiş hali Böyle Çok Daha Güzelsin’e kadını aşağılıyor gerekçesiyle tepki gösteriyor. Söz hakkı kadında olduğunda erkeğin aşağılanmasını parantez içine alanlar, söz hakkı erkeğe geçtiğinde feminist damarlarının kabarmasına engel olamıyorlar.
Böyle Çok Daha Güzelsin; gardırop, saç, makyaj, estetik müdahale konusunda tüm söz hakkını kocaya veren bir format. Programa her iki taraf da başvurabiliyor. Ağırlıklı olarak kocalar başvuruyor ya da gerilim ve çatışma yaşamak adına kocaların başvurularına öncelik tanınıyor. Kocalar, eşlerin tarzını beğenmediklerini, giyim kuşamından memnun olmadıklarını söyledikten sonra, eşlerine nasıl giyinileceğini göstermek için başvurduklarını ifade ediyorlar.
Böyle Çok Daha Güzelsin; “Değişime hazırım, eşimin seçimlerine güveniyorum diyen kadınları, tepeden tırnağa değişime davet ediyor.” Beyler istiyor, uzmanlar uyguluyor, jüri yorumluyor, hanımlar yepyeni görünümlerine kavuşuyor! Her gün bir çiftin yaşadıkları üzerine kurulu programda, her Cuma en fazla değişim geçirip gençleşip güzelleşen kişi haftanın şampiyonu olarak ödüle hak kazanıyor.
“Eşime daha çok âşık olmak istiyorum” diyen bir beyefendinin eşi, eşim benim neyimi değiştirmek istiyor ki şaşkınlığı içinde bakıyor kameralara. Zizek, kameranın kırmızı ışığını gören herkesin “kendini” oynamaya başladığını” iddia eder. Bu, rol yapmak demek değildir; kişinin ya olmak istediği ya da olduğunu zannettiği kişiyi sergilemesi demektir. Böyle Çok Daha Güzelsin’e bu pencereden bakınca, sergilenen tavırların bazen danışıklı dövüş olduğunu peşinen kabul etmekle beraber; eşler arasındaki ilişki ve diyaloglar üzerinden günümüz evliliklerindeki iletişim dilini tespit etmek mümkün olabiliyor.
Realiti şova seçilebilmek için, kişilerin başvururken ya da ön elemede değişik vaatlerde bulunması gerekiyor. Uyumsuz çiftler, bir tarafın bariz şekilde baskın olduğu çiftler, her türlü konuda tartışan kavga eden çiftler bir adım öne geçiyor. Malum realiti şovlar seyir gücünü ‘iletişim aksiyonuna’ borçlu. İletişim ne kadar gürültülü ise o kadar dikkat çekiyor.
Eşler programa anlaşmalı olarak başvurdukları gibi taraflardan biri diğerine sürpriz yapmak adına da başvurmuş olabiliyor. Malum haftanın kazananı ödül sahibi olduğu gibi; kaybedenler de aslında kazanarak ayrılıyorlar programdan. Beğenilmeyen kıyafetler yenileriyle değiştiriliyor, estetik müdahale yapılıyor, saç kesim boyama her şey bedava!
İkinci evliliklerini yapmış, altı yıldır evli, her ikisi de 49 yaşında ve emekli olan çifti izlerken; insanlar bu kadar genç yaşta emekli olmamalı, emekli olduysa dahi evde TV karşısında zaman öldürmemeli diye düşündüm. Hayatının en verimli çağında, karısının dizleri dibinde, kadın kuşağı, izdivaç, moda-tarz programları derken; beyefendi, kombin, kalem etek, stiletto, her türlü jargona hâkimdi. Tabii bu hâkimiyet hanımefendinin tarzının ve seçimlerinin üzerine kâbus gibi çökmekte gecikmedi. Başvuran kocaydı; programdan beklentisi eşinin on yaş gençleşmesi ve kıyafet tarzının değişmesi idi.
Formata göre ilk kapışma gardırobun önünde yaşanıyor. Koca beğenmediği, karısının giymesinden hoşlanmadığı kıyafetleri atma hakkına sahip. Attıklarının yerine yenilerini seçme hakkı da onda. Kadınların gardırobu, kocalara, ben leoparla evliyim cümlesini kurduracak kadar leopar desenli kıyafetlerin hâkimiyetinde. Erkeklerin gözden çıkardığı, asla görmek istemediği kıyafetlerin başında leopar desenler geliyor. Tam bir karmaşa hâkim dolaplara; yakışan yakışmayan, çoğunlukla kilo kontrolünün yapılamamasından dolayı dar gelen, ama bir gün kilo verilince giyileceği hayal edilen elbise kalabalığı. Kilo almadığını ispat etmek üzere elbisenin içine sığmaya çalışan, o görüntü ile kamera karşısına çıkmayı göze alan kadın, kocasının kendini beğenmediğini hissedince, ben gençleşince bakalım onu yanımda gezdirecek miyim diyerek rest çekiyor. Elbise detoksu bölümünü şova dönüştürmek çiftlerin formata vaatleri olmalı. Kavga dövüş eşliğinde ne kadar çok kıyafet atılırsa o kadar alışveriş yapma hakları var.
Elbise detoksunda atılan kıyafetlerin yerine genellikle benzerleri alınıyor. Karısının zevkini beğenmeyen kocalardan daha iyisini alabilene rastlanmadı henüz. İşte Benim Stilim izlemenin getirisi olarak beğenmeme üzerine kurulu eleştiride tüm kocalar çok başarılı!
Alışveriş faslından sonra soluğu estetik cerrahın önünde alıyor çift. Koca başlıyor taleplerini sıralamaya; “Kaz ayaklarını istemiyorum, alnındaki çizgilerden kurtulalım, gülünce yanlarda çıkıntı oluyor, olmasın. Karım sinirli bir yapıya sahip yüz ifadesi de öyle. Yüzündeki sinirli ifadeyi yok edelim, belki mizacı da düzelir!”
“Bugün benim dediğim olacak, güç bende” kocalarının söylemleri, elbise detoksundan başlayarak estetik taleplerine kadar üç aşağı beş yukarı aynı. Karılarını daha farklı görme arzusundalar, en büyük hayalleri tanıştıkları zamana dönebilmek. Elbise detoksu bölümünde büyük mücadele veren, kaplan misali kıyafetlerini kurtarmak için çırpınan kadınlar; estetik müdahale kısmında süt dökmüş kediye dönüyorlar. Söylenen her şey gençleşmek uğruna kabul ediliyor.
Modaya trende uygun giyinen kadın trajedisi
Kamera kadınları kilolu gösterse de mesele kilo fazlalığından ziyade moda kurbanı olmaları, kendi tarzı olmamasının cezasını çekiyor kadınlar. Program yorumcusu, “o elbiseler demode, iki yıl önce giyiliyordu” diyerek konuya açıklık getiriyor.
Birbirini kıran, dürüst olmayı kırıcı olmakla karıştıran orta yaşlı çiftlerden sonra yaşlı bir çift katıldı programa. Hayatları yokluk içinde geçmişti. Beyefendi, “Ben ona hak ettiği kıyafetleri alamadım, dolabına bakmaya utanıyorum” sözleriyle duygularını ifade etti. Estetik doktoruna, “Gönlümdeki güzellik yüzüne vursun” diyerek herkese nezaket dersi verdi.
Kadınlar; “yaşlanmayı reddet”, “yaşlanmayı durdur” sloganları eşliğinde, estetik müdahale ile yaşanmışlığın getirdiği kırışıklıktan kurtuluyor. O kırışıklıklar ki bebeklikten itibaren yavaş yavaş yerleşir yüzümüze. Bebek, karşısındaki kişinin mimiklerini taklit ederek öğrenir pek çok şeyi, en çok da empati kurmayı. Bir başkasının ifadesi kaslarla taklit edildiğinde, aynı ifadeyi üretmekten sorumlu duyguya kolaylıkla ulaşılır. Yüzlerindeki kırışıklıktan kurtulmak için botoks iğnesi yaptırarak yüz kaslarını geçici olarak kötürümleştirenler, başkalarının ifadesini okuma yetisini kaybederler, çünkü ifadeyi kopyalama yetisini yitirirler.