Ülkemizdeki orman meyveleri
“Ağaçları düşünüyorum sonra; mesela elma Sessiz ve çalışkandır, kendi halinde. Kiraz da öyledir, konuşkandır fakat Yüz verdiği için mi serçelere… Alıç ve Ahlât’ın yeri ayrıdır bizde Gitmemişlerdir çünkü köyden kente…” “Düzenli Birlikler”, Ağır Misafir, İbrahim Tenekeci
Ülkemizde tabiatta gezmek isteyenleri bekleyen sürprizler vardır ki görende, dokunanda ve yiyende çokça tatlar bırakır, onlara sıhhat verir. Bu sürprizlerden birinin adı orman meyveleridir. Çeşit çeşit orman meyveleri âdeta yoldan geçenlere buyur ederek kendini sunar.
Bunlardan biri karamuktur ki küçük bir çalı bitkisidir. Birden fazla adı olan karamuğun diğer adı kadıntuzluğudur. Yabani bir meyve olan karamuğun tadı mayhoş, ekşidir. Fakat öyle saf bir tat ki yiyende tekrar tekrar yeme hissi uyandırır. Suyu çıkarılır, reçeli, marmeladı vs. yapılır. Türkiye’de Doğu Anadolu hariç birçok bölgede dağlarda, ormanlık alanlarda kendisini gösterir.
Ormanların açık alanlarında, yarı güneş alan bölgelerinde, serin yerlerde yetişir. Fazlaca cömert bir meyvedir. O kadar cömerttir ki dikenlerinden kurtulup yapraklarını avuçlayanlara da ayrı bir tat sunar. Yaprakları da limonumsu bir tattadır. Salatanın içinde daha da güzel bir tada dönüşür…
Uyarı! Yapraklarının hemen altında gizlenmiş bolca diken vardır. Fakat bu dikenlere aldırmadan, iki parmakla dalın ortalarından tutup sonuna kadar parmaklarınızı hiç kaldırmadan çektiğiniz zaman yaprakları elinizde birikir, dikenler ise parmağınızın ilerlemesine karşı koyamayarak karşınızda bükülür ve yemeniz için size izin verir.
Karamuğu gördüyseniz aynı bölgede kuşburnuyu da görmeniz olasıdır. Zira karamuğun komşusu da genellikle kuşburnu olur.
Fakat kuşburnu kendisini karamuk kadar saklayamaz, hemen yerini belli eder. Kuşburnu, karamuğun aksine ağaçta yetişir. Ağaç dallarından sarkan meyvelerin rengi gün geçtikçe turuncudan kırmızıya döner.
Adına yabangülü de denen kuşburnu meyvesinin tadı ekşidir. Gariptir, bu meyvenin bir diğer adı da Çiller Çayı’dır. İsmini aldığı kişi ise eski Başbakan Tansu Çiller’dir. Çiller’in güzelliğini bu çaya borçlu olduğunu söylemesi sonrasında çayın meraklıları artar, adı iyice duyulur olur.
Kuşburnu meyvesi, tadının ekşiliği sayesinde şeker hastalığına karşı da bir çeşit yardımcı şifadır. 100 gr kuşburnu meyvesinin tozunda iki kasa portakala eş değer C vitamini olduğu söylenir. Marmara, Akdeniz, Ege bölgelerinde bolca yetişir. Kuşburnu meyvesinin de reçeli, çayı, marmeladı bolca yapılır. Kuşburnu ağacı öyle güzeldir ki bırakın meyvesini kendisi bile ayrı bir huzur verir, ruhu okşar.
Bir diğer orman meyvemiz ise dağ çileğidir. Dağ çileği de meyveleri yenen bir çalı türü. Patika kenarları ve sulak alanlar güzergâhıdır. Dikkatli bakılmazsa görülmeyebilir. Fakat öyle bir çalı ki 5-10, nadiren de olsa 15 m’ye kadar yükselebilir. Bu bitkinin meyvesi yuvarlak ve yumuşak, yüzeyi hafif tırtıklı ve oldukça etlidir. İçi sarı, krema gibi.Dışının rengiyse yeşildir. Zamanla ateş kırmızısı veya portakal rengine döner. Tadı çilek ile erik arasında kendine hastır.
İzmir Foça’nın tepelerinde, Karadeniz’in sulak yerlerinde bolca yetişir. Dağ çileğinin ilginç bir yanıysa dalından toplanmadan uzun süre -yaklaşık bir yıl- dalda kalabilmesidir. Dağ çileği son zamanlarda kahvehanelerde kahve, çay yanında bolca ikram edilir oldu. Sonbaharda meyveleri olgunlaşan bu meyvenin de yine marmeladı, reçeli vs. yapılır. Görüntüsü ve tadı ayrı bir güzel olan bu meyvenin tadını da bir kere aldınız mı, emin olun, bırakması hayli zor oluyor. Ama unutmayın, her şeyin fazlası zarar.
Alıç meyvesi ise çok daha enteresandır. Daha çok çalılık veya dik yamaçlarda yetişen alıç, her türlü zorluğa göğüs gerebilir bir bitkidir. Güç koşullarda da yetişebilir. Alıç ağacının çiçekleriyse diğer birçok ağacın aksine yaprakları çıktıktan sonra açar. Bazı ağaçlarda bu tam tersidir. Minik, turuncu, kırmızı ve sarı renklerdedir. Kırmızıları biraz daha tatlı, sarıları genellikle ekşi olur. Besleyicidir de. Ekşimsi bir tada sahip olan alıç, tansiyon, göğüs ağrısı gibi kalpten kaynaklanan hastalıklara da iyi gelir.
Türkiye’deki yaşam alanı da oldukça geniş. Birçok bölgede rahatlıkla bulunur. Fakat tüm bunları bulabilmek için evvela şehrin gürültüsünden ve kirinden uzaklaşmak, toprağın sesine kulak vermek gerek. Alıç meyvesine kimi yörelerde döngel de denir. Alıçtan reçel, marmelat vb. birçok şey yapılır ama bana göre belki de en iyisi sirkesi olur. Kanı sulandırarak vücuda fayda sağlar.
Alıç ile ilgili bir anım beni hep düşündürür. Bir gün yürüyüş grubumuz ile Isparta dağlarında gezdiğimiz bir sırada alıç ağacı gördük. Mevsim kış fakat dallarda alıç vardı. Dikkatli baktığımda bu alıç meyvelerinin dala çakılı olduğunu fark ettim. Grubumuzun ileri gelenleri olayı hemen açıklığa kavuşturdular. Meğer bu meyveleri kuşlar yazın bilerek dallara çakıyor, ta ki kışın aç kalmasınlar. Fakat öyle ki elinizle bunu yapmak isteseniz dal da meyvede yarılıp elinizde kalır… Alıçlar saplandığı dallarda çürümeden sahiplerini bekliyordu.
Alıç ağacını biraz geçince kızılcıkla selamlaşmanız da olasıdır. Kızılcık da yine dağ meyvelerindendir. Tabiatta en erken çiçek açıp en geç meyve veren de ondan başkası değildir. Bu durum, arılar için de paha biçilmezdir. Çünkü ağacın uzun süre çiçek hâlinde kalması sayesinde onlar da aç kalmamış olur. Meyvesinin kabuğundan tutun yapraklarına kadar faydalı bir bitkidir. Günümüzde Yalova’da şenlikleri de yapılır.
Kızılcık için bir nevi ormanın garantisi de denilebilir. Hepimizin adını duyup bildiği kızılcık sopasından tutun, ağacın kendisine, meyvesine varana kadar tabiatın bir başka güzelliği, âdeta ormanın garantisidir. Çünkü kendisi kadar güçlü kökleri sayesinde ormanı erozyondan korur. Kızılcık ağacının 4-5 m boylarına kadar yükseldiği de olur.
Bahar aylarında sarı renkli çiçekleri evvela izleyenleri selamlar ardından yaz sonunda kırmızı renkli meyveleri bu selama ortak olur. Fakat bu selamlama bazen soğukla karşılaşınca yarıda kalabilir. Şöyle ki, Kızılcık ağacının çiçekleri soğuğu görünce hemen kendini kapatıverir. Bir hafta kadar sonra tekrar, ikinci defa açar. Sonrasında çiçekleri meyveye döner. Selam kaldığı yerden sahibine iletilmiş olur.
Bahar geldiğinde hiçbir yerde yeşillik yokken kayaların üzerinden selamını iletmeye devam eder, yeşilini gösterir. Karadeniz dolaylarında çokça görülür. Anadolu’da da yetiştiriciliği yapılır. Geçtiğimiz yüzyıllarda ise en iyi ateş düşürücü olarak bilinirmiş.
Ormanın içerisinde yolunuz bir dere kenarına ya da sulak alana düşerse orada da yaban elması ya da dağ elması meyvesini görmeniz çok sürmez. Zira yaban elması dağlarda, dere kenarı gibi sulak alanlarda yetişir. Yağmuru oldukça sever. İrileri, ufakları ya da hiçbir zaman yenmeyecek tatta olanları vardır.
Tam yetişmeden yemek biraz yanlış bir karar olabilir, baştan uyaralım. Zira kasım, aralık gibi iyice yumuşamaya, yenecek kıvama gelmeye başlar. Öncesinde sulu ve oldukça ekşidir. Yiyende acı bir tat bırakabilir. Tabii yumuşadıktan sonra da yine ekşidir fakat biraz daha yenecek kıvamda denebilir. Bunun dışında küçük, minik bir elmadır.
Küçüklüğü ve üzerindeki çizgilerin kusursuzluğu o kadar tatlı gelir ki, bir an gerçek değil de bir süs objesi gibi göze gelir. Oysa bu meyve, tadı ve görüntüsüyle gerçeğin ta kendisidir... Renkleri ise sarı ve kırmızının karışımı güzel tonlardır. İçerisindeki şeker miktarı çok düşük olduğundan şeker hastalığına karşı da oldukça şifalıdır.
Ormanın içerisi bunlar gibi birçok meyve ve bitkiye ev sahipliği yapmakta, onlara dokunmamızı beklemekte. Tek yapmamız gereken ise yola koyulmak ve ormanda yankılanan seslere kulak vermek...