Üç ay okul tatili çocukları nasıl eğitir?
Yaz ayları çocukların biraz daha serbest takılıp kendi ilgi, merak ve yeteneklerinin peşinde gittiği zaman dilimi olması açısından son derece önemlidir. Ebeveynler çocuklarını iyi gözlemleyerek yaz ayları gibi önemli bir fırsatı iyi değerlendirebilir, çocuklarının kendilerini geliştirebilmelerine imkân sağlayacak kurumlara, kurslara, atölyelere gitmelerine rehberlik edebilirler.
Her yıl, okullar kapanıp yaz tatili başladığında ebeveynleri ve özellikle de çalışan anne babaları bir endişe kaplar. Sabahın erken saatlerinden akşam saatlerine kadar günlerinin önemli bir kısmını okulda geçiren çocuklar yaz aylarını nasıl geçireceklerdir? Dahası bu süreci ebeveynler nasıl yöneteceklerdir? Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için bu durum ciddi bir stres kaynağı oluşturabilmektedir. Çocuklar ya evde gelişi güzel bir şekilde informal alana bırakılacak yani TV, teknolojik aletlere gömülecek ya da yine okul benzeri formal eğitimin kucağına tekrar itileceklerdir. Her iki seçeneğin de avantaj ve dezavantajlarını düşünerek bir seçim yapmak gerçekten yorucu bir hâl alabilmektedir.
Çocuk veya gençlerin yaz dönemini serbest geçirmeleri tercih edilerek istediklerini yapmalarına imkân verildiğinde en hızlı yöneldikleri ve en çok tercih ettikleri mecra maalesef dijital platformlar olmaktadır. Dijital alem, birçok fırsatı bünyesinde ihtiva etmektedir. Bu dünyada çocuğun gelişimine katkı sağlayacak çok sayıda eğitim, online uygulama, vs. vardır. Bunların imkânı kadar tehlikesi de içinde gizlidir. Dijital âleme erişmek için kullanılan bilgisayar, akıllı telefon ve tabletler bağımlılık konusunda ciddi riskler taşımaktadır. Ayrıca dijital âlemin karanlık dehlizleri, çocuğun ruh sağlığı ve kişisel güvenliği açısından bilinmeyen sokaklarıyla, özellikle ergenler için çok cezbedicidir. Bu sokaklar onları istismar, online kumar-porno bağımlılığı ve intihara kadar götürebilecek karanlık yolların adımlarını albenili bir şekilde döşeyebilmektedir. Bu durumun farkında olan ebeveynler, çocuklarını kontrolsüz şekilde evde bırakmaktansa sosyalleşme ve yeni bir şeyler öğrenme açısından iyi bir imkân olacağını düşündükleri yaz okullarına kaydettirmektedirler. Kamu ve özel sektörün sunduğu bu okullar, bütçeye göre mekân, müfredat, yöntem, vs. açısından envai çeşitte imkanlar sunmaktadır.
Yetenekleri keşfetmek için fırsat
Yaz ayları çocukların biraz daha serbest takılıp kendi ilgi, merak ve yeteneklerinin peşinde gittiği zaman dilimi olması açısından son derece önemlidir. Spor, sanat, bilim sayesinde yaz ayları bu ilgi, merak ve yetenekleri keşfetmek için bulunmaz bir fırsattır. Ebeveynler çocukların ve gençlerin gelişimini, ilgilerini, meraklarını, yeteneklerini iyi gözlemleyerek kendilerini geliştirebilmelerine imkân sağlayacak kurumlara, kurslara, atölyelere gitmelerine rehberlik edebilmelidirler.
Alternatif bir sosyalleşme ve gelişim ortamı sunmaları sebebiyle tercih edilen yaz okulları, günümüz ekonomik koşullarında ciddi maddi külfet getirmektedir. Sınıfsal eşitsizlik, bu tür yaz faaliyetlerinde de kendini göstermektedir. Zengin bir aileden gelen çocukla yoksul bir aileden gelen çocuk, yaz aylarını değerlendirme konusunda farklı olanaklara sahiptir. Yaz tatili süresince, yoksul çocukların öğrenme sürecinden uzak kalması, ailelerinin yeterli kitap desteği sunamaması ve çocukların tiyatro, müze, tarihi mekân gezileri ve spor gibi yaşantı zenginliği sağlayacak faaliyetlere katılamaması, üst ve alt sosyo-ekonomik düzeydeki çocuklar arasındaki uçurumu daha da derinleştirebilmektedir. Kamusal nitelikli ve ücretsiz yaz okullarının da yetersiz olması nedeniyle asgari ücretle çalışmak zorunda olan pek çok ebeveyn çocuklarını ya ekranın/sokağın insafına bırakmak zorunda kalmakta, ya da yaş olarak küçük olan çocuklar büyük çocuklara emanet edilebilmektedir. İstanbul’da bir özel okulda hizmetli olarak mecburen çalışan iki çocuk sahibi bir anne, her yaz başında aynı sıkıntıyı yaşadıklarını bir gazetede şöyle ifade etmektedir: “Çalışan annelerin çocuklarını güvenle bırakabileceği bir yer yok. Çocuklar evde zaman öldürüyor. Onlar gelişme çağında, beyinleri öğrenmeye açık. Ne yazık ki yaşam koşullarından dolayı çocuklarım birçok şeyden mahrum kalıyor. Yaz okulları ateş pahası, yanına yaklaşılmıyor. 40 bin liradan fazla. Ben belediyenin yerlerine bakıyorum, fakat onlarda da her zaman kurs açılmıyor. Bu da ayrı bir sorun.” Tekstil işçisi bir başka anne ise çocuklarını tedirgin bir şekilde evde bırakıp işe gitmek zorunda olduğunu aynı gazete haberinde şöyle aktarmaktadır: “Tedirgin oluyorum ama alıştık tabii. En azından kendi kendilerine bakmaya çalışıyorlar. Evde sıkılıyorlar, sürekli internetteler, saat başı beni arıyorlar. Maddi sıkıntı insanın her şeyini elinden alıyor, iyi bir gelecek ihtimali bile sağlayamıyorum çocuklarıma.”
Kamuya ve belediyeye sorumluluk düşüyor
Alt ve orta sosyoekonomik tabakadaki insanların bu önemli ihtiyaçlarını nitelikli bir şekilde karşılayabilmek noktasında kamu kurumlarına, özellikle de belediyelere önemli bir sorumluluk düşmektedir. Çoğu zaman belediyelerin düzenlediği organizasyonlar hem zaman açısından hem de katılımcı sayısı açısından sınırlılıklara sahiptir. Örneğin bir çocuğun resim ve yüzme kursuna yöneldiğini düşünelim. Her iki kurs farklı zaman dilimlerinde ve bir saat ile sınırlı olmaktadır. Bu durumda, çocuk bu süre dışında yine başının çaresine bakmak durumunda kalmaktadır. Fakat çalışan ebeveynlerin gün boyu farklı yaştaki çocuklarının gelişimine rehberlik edecek sistemli bir modele ihtiyaçları vardır.
Bazı STK’lar bu alandaki boşluğu doldurmak için ciddi ücretler karşılığında yaz okulları düzenleyebilmektedir. Bu kurumların düzenlediği yaz okullarının en önemli problemi, bu faaliyetlerin devlet okullarının kiralanması suretiyle fiziksel imkânından faydalanılarak okul mantığında bir müfredatla gerçekleştirilmesidir. Yaz okulu tabiri zaten başlı başına mevcut okul mantığını modellediğini ima etmektedir. Sene içinde dokuz ay boyunca formal eğitimin mekânı olan
Okulda yoğun bir müfredata maruz kalan çocuğun yaz aylarında tekrar benzer bir mantıkla ilerleyen kuruma çok sıcak havalarda devam etmesini istemek çocukta bilişsel ve duyuşsal yorgunluğa neden olabilmektedir.
Her ne kadar müfredatlarına garnitür niyetine birtakım sosyal etkinlikler eklense de çocuğun kendi istediğini yapmaya zamanı kalmaması hasebiyle Eylül’de okula tazelenmiş bir şekilde değil de sıkılarak başlayabilmektedir. Bu sebeple çok sayıda atölyenin yer aldığı bir müfredatla ferah/doğal bir ortamda çocuğun kendi ilgi ve meraklarının peşinde bir keşif sürecinde olduğu, esnek ve ücretsiz bir sistem kurgulanabilir.
Yaz tatilinin gerekliliği ile ilgili olarak da zaman zaman çeşitli itirazlar dile getirilmektedir. Eğitim profesörü Selçuk Şirin “Okullarda yaz tatiline gerek yok!” başlıklı gazete yazısında yaz tatilinin tarım toplumlarından gelen bir geleneğin günümüze yansıması olduğunu, modern okulların ortaya çıktığı 19. yüzyılda tarım temel uğraş olduğu için ailelerin çocuklarını yaz aylarında okuldan alarak tarla, bağ veya bahçeye götürme geleneğini sürdürdüğünü, fakat dünya genelinde tarımda çalışan nüfus oranındaki düşüşle birlikte yaz tatillerinin de giderek daha kısa hâle gelmeye başladığını, birçok ülkenin yaz tatilini tamamen kaldırmayı ya da bir ayla sınırlı tutmayı düşündüğünü ifade etmektedir. Bu durumun en önemli sebebi olarak da yapılan araştırmalara dayanarak tatil süresince yaşanan “öğrenme kaybı” olduğunu öne sürmektedir. Ülkemizde yaz tatili, ara tatil ve idari tatiller nedeniyle çocuklarımız yılda toplam 180 gün okula giderken eğitimde önde olan Güney Kore’deki çocuklar 220 gün, Japonya’da 210 gün, Singapur’da 193 gün, Almanya ve Finlandiya’da ise 190 gün okula gitmektedir. Bu ülkelerde geniş çaplı yaz kampları bulunmaktadır. Bu verilerden yola çıkan Şirin, ülkemizde tatillerin uzun olması hasebiyle yaz aylarının gelişigüzel bir şekilde geçirildiğini ve çocukların gelişimine katkı sunacak yaz okullarının yeterli olmadığını vurgulayarak okulların yaz aylarında da açık kalmasını savunmaktadır. Böyle bir modelde çocuk sene içerisinde 9 ay boyunca 5 gün günde 8 saat derse gideceğine, 11 ay boyunca 7 saat derse gidebilir.
Yazın öğrenme kaybı nedeniyle okulların açık olması fikrine katılmayanlar da vardır. Gerekçe olarak mevcut okulların öğrenmeyi kılavuzlamada zaten başarısız olduğunu, öğrenmenin okul içerisindeki müfredata sıkıştırılmasının doğru olmadığını, bir fabrika mantığıyla standart, öngörülebilir ürünler yetiştirmek amacıyla kurulan modern bir hapishane olan okul yüzünden çocukların tüm hayallerinin okullaşmış olmasının getirdiği ciddi handikaplar olduğu öne sürülmektedir.
Yaz okullarına gidemeyen veya gitmek istemeyen çocuklar ve gençler için yaz ayları, pek çok bilgi ve beceri geliştirebileceği fırsatları sunabilmektedir. Peki gelin hep birlikte yaz aylarının sunduğu imkânlar neler olabilir, bunlara birlikte bakalım.
Bazı ailelerin yaşadığı mekândan ve akrabalarından ötürü çocuklar açısından yaz aylarında çeşitli imkânlar ortaya çıkmaktadır. Bir çocuğun bir esnafın yanında çalışması, bir kitapçıda kitapların tozunu alması, güvenilir bir terzinin yanında zaman geçirmesi ticareti ve hayatın pek çok gerçeğini daha iyi kavramaları açısından çok önemli. Bu süreçte finansal okuryazarlıkla ilgili bilgi ve becerileri edinmeleri sağlanabilir. Emeğin, ekmeğin ve alın terinin değeri daha iyi anlaşılabilir. Hem kanaatkâr hem de sebatkâr olmalarına katkı sağlanabilir.
˝Çiçek açmış bahçe˝lerde bulunmak
Köy hayatı, kırsal yaşam imkânı olan ebeveynler çocuklarını yaz aylarında güvendikleri aile büyüklerinin yanına gönderebilirler. Büyük şehirlerde pek çok çocuk/genç dar alanda kısa paslaşmaları yapabildikleri beton mezarlar arasında tıkılıp kaldıklarından ötürü pek çok imkândan mahrum kalmaktadır. Çocukların farklı hayatlara, alışılmış düzenin dışında aktivitelere ve doğaya ihtiyacı var hayatı kavramaları için. Büyüklerin yanında onların tecrübelerini dinlemek, toprakla hemhal olmak, onlarla beraber yaşayarak hayatın zorluklarına karşı mücadele etmenin yollarını öğrenebilirler. Bahçe, tarla hayvancılık gibi işlerle uğraşmalarına eşlik edilerek hem bir şeyleri üretebilmenin mutluluğu tattırılabilir hem de önüne gelen nimetlerin nasıl binbir zahmetle elde edildiğine şahit olabilirler. Hem hayat becerileri gelişir hem de Allah’ın verdiği nimetlerin şükrünü daha iyi eda edebilirler. Rahmetli Teoman Duralı da bu hususa şöyle işaret etmişti:
“Hayatında bir fidanın olgunlaşmasını izlememiş, bir kuzunun doğumuna şahit olmamış çocuklara Allah’ı anlatmaya çalışıyoruz.”
Çocukların toprağa dokunarak yaratılışa şahit olmaları Byung-Chul Han’ın Yeryüzüne Övgü’de dediği gibi inançlı olmalarına da katkı sağlayabilir: “Çiçekleri açmış bir bahçede bulunmak/eğleşmek beni yeniden inançlı biri yaptı.”
Yaz aylarında gençlerin gönüllü hizmetlere teşvik edilmesi başka bir seçenek olabilir. Özellikle gençler bu seneki yaz ayının bir kısmını yüzyılın felaketini yaşadığımız bölgedeki insanların hizmetine koşarak değerlendirebilir, örneğin bir aşevinde belirli bir süre yemek dağıtımına yardımcı olabilirler. Böylece hem onların hayatına dokunarak verebilmenin duygusunun derinden idrak ederler hem sorumluluk bilinci gelişir hem de yaşanılanlardan ibretler alarak ülkemizin daha güvenilir bir şekilde inşa edilmesine kılavuzluk edebilirler.
Yaz aylarını değerlendirmenin bir diğer yolu ise çocukların ve gençlerin yazı nitelikli geçirmeleri için birbirlerinden destek almalarıdır. Yaz aylarında üniversiteler de kapandığı için milyonları bulan üniversiteli gençler de tatile girmektedir. Üniversitede okuyan gençler çoğu zaman bilgiyi edindiklerini ama beceri konusunda eksik kaldıklarını ifade etmektedirler. Her bir bölümde okuyan gencin öğrendiklerini aktarabilecekleri ve bilgiyi beceriyi dönüştürme konusunda kendisinden küçüklere eğitimler verebilecekleri kurumsal yapılar/organizasyonlar/imkânlar oluşturulabilir. Böylece hem üniversiteli gençlerin öğrendiklerini pratiğe aktarmaları sağlanır hem kamu kurumlarının yaz okullarındaki eğitmen ihtiyacı karşılanır hem de çok sayıda çocuk çok farklı alanlarda açılacak atölyeler sayesinde yaz aylarını ilgi ve meraklarının peşinde, dolu dolu geçirebilirler.
Yaz ayları çocukların ve gençlerin din eğitimi açısından da son derece mühim bir zaman dilimi. Her türlü yaş aralığına hitap eden ve ücretsiz bir şekilde düzenlen çok sayıda yaz Kur’an kursu, bihakkın iyi değerlendirilmesi gereken hatırı sayılı harika bir fırsat sunmaktadır. Günümüzde anne babaların tek başına çocuklarının din eğitimini gerçekleştirmelerinin zorluğu düşünülünce düşününce yaz Kur’an kurslarının önemi çok daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle çalışan ebeveynler çocuklarının yaz aylarını nitelikli geçirebilmeleri için bir arayış içerisinde olduğunu da göz önünde bulundurunca yaz Kur’an kursları anne babalar için de bulunmaz bir fırsattır, imkandır.
Yaz Kur’an kursları çocukların aylarca devam ettikleri okuldan farklı ortamda, değişik bir mekânda yaz tatilini geçirerek dinlerini öğrenme imkânı sunmaktadır. Yani çocuklar ve gençler okullardaki sıkıldıkları monotonluğa bir süre ara vermektedirler. Farklı bir sosyal çevreye girerek farklı arkadaşlar edinerek sosyalleşme ve özellikle de dinî sosyalleşme bağlamında kendilerini besleyecek imkânlardan istifade edebilmekte; camiyi, cemaati, dinî hayatın toplumsal boyutunu daha yakından tanıyıp tecrübe etmekte, camiye cemaate karşı ünsiyet kazanmaktadırlar. Bunun için yaz Kur’an kurslarının müfredatını, mekânını, içeriğini ve özellikle süresini hem çocukların hem de çalışan ailelerin ihtiyacını karşılayacak bir yapıya kavuşturmakta fayda var.
Yaz Kur’an kurslarının, öğrencilerin aylarca okulda öğrenim görüp yoruldukları, dinlenmeye ihtiyaç duydukları bunaltıcı sıcakların olduğu bir mevsimde gerçekleştirilmesi en önemli handikaptır. Bu engeli aşabilmek için yaz Kur’an kurslarının çocuk ve gençler için ilgi çekici hâle getirilmesi gerekir. Alabildiğine çekici hâle getirilmezse dini sevdirmek yerine dinden soğutulabilir. Maalesef bunun olumsuz örneklerine sık sık şahit olunmaktadır. Bunun için öncelikle yaz Kur’an kurslarının fiziksel mekânı çocukların ilgisini çekecek, rahatlatacak doğal/ yeşil alanları olan mekânlarda yapılması sağlanmalıdır. Çocukların bu kurslarda dinin sadece bilişsel boyutuna yönelik değil, duyuşsal ve devinişsel boyutuna yönelik faaliyetler de yapılarak bütüncül bir yaklaşım takip edilmiş olunacaktır. Bunun için sadece Kur’an-ı Kerim ve temel dinî bilgiler derslerinin olduğu bir müfredattan daha ziyade çocuğun gelişimine, ilgi ve yeteneklerine hitap edecek atölye ve kursları da dahil ederek eğlenerek ve dinlenerek dinini yaparak yaşayarak öğrenmelerine kılavuzluk edilmelidir. Bir başka deyişle çocukları sıkmadan eğlendirerek öğretim yaklaşımı benimsenmeli ve onların derslerde/etkinliklerde aktif olması sağlandığında onlar daha severek isteyerek katılacaktır.
Burada serdettiğimiz farklı, özgün ve fonksiyonel fikirler kişisel gözlem, tecrübe ve genel öneriler mahiyetindedir. Bu meselenin çözümü konusunda tek bir yol, yöntem önermek mümkün değildir. Zira hem çok geniş bir yaş aralığı söz konusu hem de her çocuğun/ailenin ihtiyaçları, beklentileri, imkânları, bulunduğu muhit çok farklı olabilmektedir. Aramakla bulunmaz, ama bulanlar hep arayanlardır. Bu meseleyi müzakere edip çözümler aramaya devam etmeliyiz.