Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

​Türkiye'den ve dünyadan kitaplar
​Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

Nihayet Dergisi Şubat 2018 için Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

Nizam (ve nizam-ı âlem), ahlâk, adalet, devlet… Osmanlı tarihi bahislerinin “kutlu” kavramları bunlar. Genellikle, ezel-ebed bir iktidar ideolojisini temellendirmek üzere, hamasi bir tınıyla kullanılan kavramlar. Kitap, bu kavramları açarak, Osmanlı-İslam düşüncesinin kapsamlı bir incelemesini yapıyor. Orhan Keskintaş, Osmanlı öncesi İslam siyasi düşüncesinin temel ayrımlarından birini, “istikrar teolojisi” ile “nizam ontolojisi” arasında koyuyor. Bu ayrışma, belki onun modern İslamcı düşüncenin siyasal alanı merkeze alan açıklama çerçevesine getirdiği eleştiriyle de birlikte düşünülmeli. Yazar, Osmanlı siyasi düşünce deneyiminin mirasını, birlikte yaşam imkânının bilgisi için değerlendirmeyi öneriyor. Zengin bir malzemeyi esnek bir analitik çerçeve içinde kullanan bir düşünce tarihi seyahati.
Nizam (ve nizam-ı âlem), ahlâk, adalet, devlet… Osmanlı tarihi bahislerinin “kutlu” kavramları bunlar. Genellikle, ezel-ebed bir iktidar ideolojisini temellendirmek üzere, hamasi bir tınıyla kullanılan kavramlar. Kitap, bu kavramları açarak, Osmanlı-İslam düşüncesinin kapsamlı bir incelemesini yapıyor. Orhan Keskintaş, Osmanlı öncesi İslam siyasi düşüncesinin temel ayrımlarından birini, “istikrar teolojisi” ile “nizam ontolojisi” arasında koyuyor. Bu ayrışma, belki onun modern İslamcı düşüncenin siyasal alanı merkeze alan açıklama çerçevesine getirdiği eleştiriyle de birlikte düşünülmeli. Yazar, Osmanlı siyasi düşünce deneyiminin mirasını, birlikte yaşam imkânının bilgisi için değerlendirmeyi öneriyor. Zengin bir malzemeyi esnek bir analitik çerçeve içinde kullanan bir düşünce tarihi seyahati.

George Saunders, ilk romanı Arafta ile 2017 yılında, edebiyat dünyasının saygın ödülleri arasında gösterilen Man Booker’ın sahibi oldu. Saunders öyküleriyle yakalamış olduğu “sıra dışı” üslubu romanında da muhafaza etmiş. Arafta, Amerika eski başkanı Abraham Lincoln’ün on bir yaşındaki oğlu William Wallace Lincoln’ün tifodan ölmesi üzerine diğer ölülerle birlikte arafta kalmasını anlatıyor. Romanda Abraham Lincoln ve mezarlığın karşısında oturan engelli genç kız dışında yaşayan karakter yok. Bir tür Antik Yunan tragedyası formunda olan roman arafta kalmış zenginlerin, soyluların, hırsızların, yolsuzların, eşcinsellerin konuşmalarıyla farklı bir ritim yakalıyor. George Saunders’ın ölmek nasıl bir şey sorusuna aradığı bir cevap niteliğinde olan bu roman bu yılın en çok konuşulacak romanları arasında olacağa benziyor.
George Saunders, ilk romanı Arafta ile 2017 yılında, edebiyat dünyasının saygın ödülleri arasında gösterilen Man Booker’ın sahibi oldu. Saunders öyküleriyle yakalamış olduğu “sıra dışı” üslubu romanında da muhafaza etmiş. Arafta, Amerika eski başkanı Abraham Lincoln’ün on bir yaşındaki oğlu William Wallace Lincoln’ün tifodan ölmesi üzerine diğer ölülerle birlikte arafta kalmasını anlatıyor. Romanda Abraham Lincoln ve mezarlığın karşısında oturan engelli genç kız dışında yaşayan karakter yok. Bir tür Antik Yunan tragedyası formunda olan roman arafta kalmış zenginlerin, soyluların, hırsızların, yolsuzların, eşcinsellerin konuşmalarıyla farklı bir ritim yakalıyor. George Saunders’ın ölmek nasıl bir şey sorusuna aradığı bir cevap niteliğinde olan bu roman bu yılın en çok konuşulacak romanları arasında olacağa benziyor.


Hikâyelerinde geleneksel olanı modern bir formla zenginleştirerek aktaran Mestur’un, bu son kitabı eleştirmenler tarafından, diğer hikâyelerine oranla daha sinematografik bulunmaktadır. Altı şehir ve karakterler arasında modern bir özdeşim kurarak hikâye örgüsü oluşturan yazar, bu kitabında hakikat, hayal, aşk, sevinç, savaş, acı, ölüm vb. hayata dair her ne varsa aralarında yakın geçişler kurarak okuyucunun dikkatini bir seviyede tutmayı başarıyor. Her fırsatta çok sevdiğini dile getirdiği Latin edebiyatından aşina olduğumuz, sade hayatın içindeki fantastik ögelerin varlığı, bu son öykü seçkisinde fazlasıyla hissediliyor. Mestur’un bir hikâyesinde de belirttiği gibi: “Annemin deyişiyle; hayat bazen hikâyelerden, filmlerden ve rüyalardan çok daha ilginçtir.”
Hikâyelerinde geleneksel olanı modern bir formla zenginleştirerek aktaran Mestur’un, bu son kitabı eleştirmenler tarafından, diğer hikâyelerine oranla daha sinematografik bulunmaktadır. Altı şehir ve karakterler arasında modern bir özdeşim kurarak hikâye örgüsü oluşturan yazar, bu kitabında hakikat, hayal, aşk, sevinç, savaş, acı, ölüm vb. hayata dair her ne varsa aralarında yakın geçişler kurarak okuyucunun dikkatini bir seviyede tutmayı başarıyor. Her fırsatta çok sevdiğini dile getirdiği Latin edebiyatından aşina olduğumuz, sade hayatın içindeki fantastik ögelerin varlığı, bu son öykü seçkisinde fazlasıyla hissediliyor. Mestur’un bir hikâyesinde de belirttiği gibi: “Annemin deyişiyle; hayat bazen hikâyelerden, filmlerden ve rüyalardan çok daha ilginçtir.”

Ağır Yaralı Domatesler Yahya Arslan’ın ilk kitabı. Buna rağmen ustalıkla dizilmiş yalın cümleler karşılıyor bizi. Arslan süslü ve ağır bir dil kullanmıyor, kelimelerini gündelik yaşamdan, herkesin dilinden seçiyor. Çünkü herkesin hikâyesini anlatıyor. Anlattığı öykülerin sıradanlığı içinde kendimizi buluyoruz okurken. Ağır Yaralı Domatesler’de Irak Savaşı, Suriye, muhacirler, 15 Temmuz gibi meseleler de konu ediliyor fakat bizim hayatımızda ne kadarsa o kadar... Biz günlük keşmekeşin içinde ne kadar hatırlayabiliyorsak bunları, Arslan’ın kahramanları da o kadar hatırlıyor. Halkta karşılığı olmayanın bende de karşılığı yok diyen Arslan, kendi hayatlarımızın içine bir yolculuğa çıkartıyor bizi.
Ağır Yaralı Domatesler Yahya Arslan’ın ilk kitabı. Buna rağmen ustalıkla dizilmiş yalın cümleler karşılıyor bizi. Arslan süslü ve ağır bir dil kullanmıyor, kelimelerini gündelik yaşamdan, herkesin dilinden seçiyor. Çünkü herkesin hikâyesini anlatıyor. Anlattığı öykülerin sıradanlığı içinde kendimizi buluyoruz okurken. Ağır Yaralı Domatesler’de Irak Savaşı, Suriye, muhacirler, 15 Temmuz gibi meseleler de konu ediliyor fakat bizim hayatımızda ne kadarsa o kadar... Biz günlük keşmekeşin içinde ne kadar hatırlayabiliyorsak bunları, Arslan’ın kahramanları da o kadar hatırlıyor. Halkta karşılığı olmayanın bende de karşılığı yok diyen Arslan, kendi hayatlarımızın içine bir yolculuğa çıkartıyor bizi.

Günlüğün kişinin çoğu zaman içe bakan yönünü ters yüz eden bir deneme Tournier’in kitabı. Sokrates ile başlayan “Kendini bil!” söylemine olağan bir tepkisi de denebilir yazar için. Asıl hareketliliğin sürekli bizim dışımızda olduğunu, içeriden yazma çabasının ise bir tür ağlaklık olduğunu söylüyor Tournier. Neler var dışsal olanda: Bahçenin geçirdiği dönüşümlerden hava olaylarına, tuhaf karşılaşmalardan aforizma niteliğindeki düşüncelere ve yeni öykü fikirlerine varıncaya dek olguları, insanları, durumları barındıran, yazara özgü yazınsal çeşitlemeler. Çocuk kalan bir bilgeden mizahî tonu hep yanında duran keyifli bir günlük deneyimi.
Günlüğün kişinin çoğu zaman içe bakan yönünü ters yüz eden bir deneme Tournier’in kitabı. Sokrates ile başlayan “Kendini bil!” söylemine olağan bir tepkisi de denebilir yazar için. Asıl hareketliliğin sürekli bizim dışımızda olduğunu, içeriden yazma çabasının ise bir tür ağlaklık olduğunu söylüyor Tournier. Neler var dışsal olanda: Bahçenin geçirdiği dönüşümlerden hava olaylarına, tuhaf karşılaşmalardan aforizma niteliğindeki düşüncelere ve yeni öykü fikirlerine varıncaya dek olguları, insanları, durumları barındıran, yazara özgü yazınsal çeşitlemeler. Çocuk kalan bir bilgeden mizahî tonu hep yanında duran keyifli bir günlük deneyimi.



Angus Hyland ve Kendra Wilson’un editörlüklerinde hazırlanan Kuş Kitabı, 19. yüzyılın ikinci yarısından bugüne değin dünyanın birçok yerinden örneklerle kuşların resim sanatında nasıl kullanıldığını gösteriyor. Kitapta en küçük kuş türlerinden büyük egzotik türlere kadar birbirinden güzel onlarca kuşu görmek mümkün. Kitapta kuş türleriyle ilgili kısa bilgiler verildiği gibi, bazı ünlü resimlere dair ufak anekdotlar da yer alıyor. Kuş Kitabı başlanıp bitirilen ve kütüphaneye kaldırılan kitaplardan değil ve aslında üç kitaplık bir serinin parçası. Diğer kitaplar Kedi Kitabı ve Köpek Kitabı.
Angus Hyland ve Kendra Wilson’un editörlüklerinde hazırlanan Kuş Kitabı, 19. yüzyılın ikinci yarısından bugüne değin dünyanın birçok yerinden örneklerle kuşların resim sanatında nasıl kullanıldığını gösteriyor. Kitapta en küçük kuş türlerinden büyük egzotik türlere kadar birbirinden güzel onlarca kuşu görmek mümkün. Kitapta kuş türleriyle ilgili kısa bilgiler verildiği gibi, bazı ünlü resimlere dair ufak anekdotlar da yer alıyor. Kuş Kitabı başlanıp bitirilen ve kütüphaneye kaldırılan kitaplardan değil ve aslında üç kitaplık bir serinin parçası. Diğer kitaplar Kedi Kitabı ve Köpek Kitabı.


Öykünün estetik özerklik serüvenini, farklı coğrafyalarda yaşayan kurucu öykücülerin eserlerinin analizlerini yalın anlatımıyla bir öykü atlasına çevirmiş Necip Tosun. Akademik ya da tutkulu öykü okumaları yapmak isteyenler için kılavuz kitap olma özelliği taşıyor. Aynı dönemde farklı mekânlarda farklı yazarların ele aldıkları öykülerin derinlikleri, birçoğunun ızdırap dolu yaşamlarının kelimeye dönüşmüş hâlleri öykünün de kimliğine kavuşma süreci ile paralellik gösteriyor. Öykücülerin yaşam hikâyelerine bakıldığında, içinde bulundukları toplumlardan sıyrılmış, yaşadıkları yüzyıllara ve sonrasına iz bırakmış ayrıcalıklı kişiler olduklarını satır aralarında bize sunarak merak uyandıran bir kitap Tosun’unki. Bahsi geçen her öyküyü tekrar okuma duygusu uyandırması ise heyecan verici!
Öykünün estetik özerklik serüvenini, farklı coğrafyalarda yaşayan kurucu öykücülerin eserlerinin analizlerini yalın anlatımıyla bir öykü atlasına çevirmiş Necip Tosun. Akademik ya da tutkulu öykü okumaları yapmak isteyenler için kılavuz kitap olma özelliği taşıyor. Aynı dönemde farklı mekânlarda farklı yazarların ele aldıkları öykülerin derinlikleri, birçoğunun ızdırap dolu yaşamlarının kelimeye dönüşmüş hâlleri öykünün de kimliğine kavuşma süreci ile paralellik gösteriyor. Öykücülerin yaşam hikâyelerine bakıldığında, içinde bulundukları toplumlardan sıyrılmış, yaşadıkları yüzyıllara ve sonrasına iz bırakmış ayrıcalıklı kişiler olduklarını satır aralarında bize sunarak merak uyandıran bir kitap Tosun’unki. Bahsi geçen her öyküyü tekrar okuma duygusu uyandırması ise heyecan verici!

Şafak Yazıları kitabı Mahmud Erol Kılıç’ın çoğu 2017 senesinde Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazılarından derlenmiş bir eser. Kitapta, 15 Temmuz hadisesinden Vehhabilere geniş bir yelpazede yazılar okuyucunun dikkatine sunuluyor. 2008 senesinden beri diplomatik görevi sebebiyle İslam dünyasının dört bir yanına giden Kılıç’ın gündelik ve politik olaylara yerinde görerek yaptığı tespitler ve “oluş âleminde her olan bitenin kökleri sebepler âlemindedir” sözü fehvasınca bu olayların sebeplerine dair öne sürdüğü görüşler, bugünün Türkiye’sinin ve İslam coğrafyasının problemleri üzerine kafa yoran okuyucuların ilgisini hak ediyor. Kılıç’a göre yaşadığımız problemlerin temel sebebi tasavvuf geleneğine sırtımızı dönmüş olmamız, ve şifa da oradan başka bir yerde değil.
Şafak Yazıları kitabı Mahmud Erol Kılıç’ın çoğu 2017 senesinde Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazılarından derlenmiş bir eser. Kitapta, 15 Temmuz hadisesinden Vehhabilere geniş bir yelpazede yazılar okuyucunun dikkatine sunuluyor. 2008 senesinden beri diplomatik görevi sebebiyle İslam dünyasının dört bir yanına giden Kılıç’ın gündelik ve politik olaylara yerinde görerek yaptığı tespitler ve “oluş âleminde her olan bitenin kökleri sebepler âlemindedir” sözü fehvasınca bu olayların sebeplerine dair öne sürdüğü görüşler, bugünün Türkiye’sinin ve İslam coğrafyasının problemleri üzerine kafa yoran okuyucuların ilgisini hak ediyor. Kılıç’a göre yaşadığımız problemlerin temel sebebi tasavvuf geleneğine sırtımızı dönmüş olmamız, ve şifa da oradan başka bir yerde değil.

Kemal Sayar Ruhun Labirentleri isimli kitabında bir medeniyetin mirasçıları olarak hem Doğu’ya hem de Batı’ya söyleyecek yeni bir sözümüzün olduğunu anlatıyor. Bilgi ve hikmet arasında bir ayrım ortaya koyan Sayar, çağımızda daha önce hiç olmadığı kadar bir enformasyon yığını yaşandığını söylüyor ve bu yığının arasından hikmeti keşfetmenin yollarını arıyor. Ruhun Labirentleri’nin en dikkat çeken özelliği Batı’nın buyurgan ve pozitivist psikoloji anlayışını eleştirerek, yerelliğe vurgu yapan bir psikoloji anlayışı ortaya koymaya çalışması. Sayar’a göre yerel hakikatler anlaşılmadan evrensel hakikatler bilinemez ve kültürel derinliğe, bir toplumun biricikliğine nüfuz etmeyen psikoloji/psikiyatri sağlıklı bir bilgi üretemez.
Kemal Sayar Ruhun Labirentleri isimli kitabında bir medeniyetin mirasçıları olarak hem Doğu’ya hem de Batı’ya söyleyecek yeni bir sözümüzün olduğunu anlatıyor. Bilgi ve hikmet arasında bir ayrım ortaya koyan Sayar, çağımızda daha önce hiç olmadığı kadar bir enformasyon yığını yaşandığını söylüyor ve bu yığının arasından hikmeti keşfetmenin yollarını arıyor. Ruhun Labirentleri’nin en dikkat çeken özelliği Batı’nın buyurgan ve pozitivist psikoloji anlayışını eleştirerek, yerelliğe vurgu yapan bir psikoloji anlayışı ortaya koymaya çalışması. Sayar’a göre yerel hakikatler anlaşılmadan evrensel hakikatler bilinemez ve kültürel derinliğe, bir toplumun biricikliğine nüfuz etmeyen psikoloji/psikiyatri sağlıklı bir bilgi üretemez.

Toplumsal Hafıza, Mimarlık, Tarih ve Kuram kitabı mimarlık üzerine özel bir ilgisi olan akademisyen Erhan Berat Fındıklı’nın Türkiye’nin önde gelen mimarlık tarihçilerinden Uğur Tanyeli ile yaptığı bir nehir söyleşi. Eser, Türkiye’deki güncel mimarlık, kültür ve sanat tartışmalarına ciddi bir katkı sunuyor. Söyleşide bir yandan Tanyeli’nin akademisyen, yazar, tarihçi, yayın yönetmeni ve küratör olarak uzun yıllara dayanan kariyeri ve Türkiye’nin 20. yüzyılın başından itibaren tartıştığı mimari meseleler birbiriyle bağlantılı olarak gün yüzüne çıkarken diğer yandan akademinin bilinmeyen iç yüzü ve inşaat sektörünün mimari alana yaptığı müdahaleler gibi dışarıdan bakanların nüfuz edemediği meseleler de tartışılıyor.
Toplumsal Hafıza, Mimarlık, Tarih ve Kuram kitabı mimarlık üzerine özel bir ilgisi olan akademisyen Erhan Berat Fındıklı’nın Türkiye’nin önde gelen mimarlık tarihçilerinden Uğur Tanyeli ile yaptığı bir nehir söyleşi. Eser, Türkiye’deki güncel mimarlık, kültür ve sanat tartışmalarına ciddi bir katkı sunuyor. Söyleşide bir yandan Tanyeli’nin akademisyen, yazar, tarihçi, yayın yönetmeni ve küratör olarak uzun yıllara dayanan kariyeri ve Türkiye’nin 20. yüzyılın başından itibaren tartıştığı mimari meseleler birbiriyle bağlantılı olarak gün yüzüne çıkarken diğer yandan akademinin bilinmeyen iç yüzü ve inşaat sektörünün mimari alana yaptığı müdahaleler gibi dışarıdan bakanların nüfuz edemediği meseleler de tartışılıyor.


Yazma eylemine gönül verenlerin diğer her şeyi ikincil duruma düşürdüğü yadsınamaz. Yazı kıskançtır. Eylemsiz anlarında bile zihin sarmalındaki en hastalıklı kelimelerin sağaltılmasını beklemekten haz duymaktadır yazı. Uzun bir yürüyüştür, sorumluluktur, ruhun en büyük itiraflarıdır. Tekinsiz sularda gezintilere çıkmak, cam ırmaklarında dile göçmektir. Şakaklardaki zonklamadır yazı. Aşkın ve tutkunun birlikteliğidir. Şahit tutmaktır yaşadığımız anlara. Çocukluğumuzdaki ilk kalem, ilk defter, ilk öğretmen. Nasıl ve ne şekilde başladığımızı anımsamakta zorlandığımız andır. Nerede biter yazma hikâyemizin izini süren kitap. Editörünün de dediği gibi yazmak birikimi okurluk birikimiyle kol kola yürümektir. Yazma Hikâyeleri’ni, Okuma Hikâyeleri kitabı ile eş zamanlı okumanız tavsiyesiyle.
Yazma eylemine gönül verenlerin diğer her şeyi ikincil duruma düşürdüğü yadsınamaz. Yazı kıskançtır. Eylemsiz anlarında bile zihin sarmalındaki en hastalıklı kelimelerin sağaltılmasını beklemekten haz duymaktadır yazı. Uzun bir yürüyüştür, sorumluluktur, ruhun en büyük itiraflarıdır. Tekinsiz sularda gezintilere çıkmak, cam ırmaklarında dile göçmektir. Şakaklardaki zonklamadır yazı. Aşkın ve tutkunun birlikteliğidir. Şahit tutmaktır yaşadığımız anlara. Çocukluğumuzdaki ilk kalem, ilk defter, ilk öğretmen. Nasıl ve ne şekilde başladığımızı anımsamakta zorlandığımız andır. Nerede biter yazma hikâyemizin izini süren kitap. Editörünün de dediği gibi yazmak birikimi okurluk birikimiyle kol kola yürümektir. Yazma Hikâyeleri’ni, Okuma Hikâyeleri kitabı ile eş zamanlı okumanız tavsiyesiyle.

Sûfî Mirasının Değeri, Abdulhuseyn Zerrînkûb’un “Tasavvufun Hakimiyet Alanı”, “Zühd ve Muhabbet”, “Şeyh ve Tekke/Hankah”, “Sûfîlerin Hikmeti”, “Sûfînin Defteri”, “Terazideki Tasavvuf” ve sonradan eklenen “Sûfî Mirasından Örnekler” başlıkları altında tasavvuf alanında yaptığı ciddi araştırmaların ürünü. Bir başka ifadeyle, başlangıçtan günümüze tasavvuf tarihinde yapılan bir gezintidir. Yazarın sûfîlerin dünyasının ve o dünyaya özgü güzellik ve çirkinliklerin bir panoramasını resmettiği bu eser, okuyucuya, bir yargıca yaraşır şekilde, her çeşit taraflılık ve acelecilikten uzak değerlendirmeler sunmasının yanı sıra, başka yerlerde bulunmayan bilgileri içermesi bakımından da oldukça yararlıdır. Bu yönüyle tasavvuf tarihine ilişkin önemli kaynaklardan biri olduğu söylenebilir.
Sûfî Mirasının Değeri, Abdulhuseyn Zerrînkûb’un “Tasavvufun Hakimiyet Alanı”, “Zühd ve Muhabbet”, “Şeyh ve Tekke/Hankah”, “Sûfîlerin Hikmeti”, “Sûfînin Defteri”, “Terazideki Tasavvuf” ve sonradan eklenen “Sûfî Mirasından Örnekler” başlıkları altında tasavvuf alanında yaptığı ciddi araştırmaların ürünü. Bir başka ifadeyle, başlangıçtan günümüze tasavvuf tarihinde yapılan bir gezintidir. Yazarın sûfîlerin dünyasının ve o dünyaya özgü güzellik ve çirkinliklerin bir panoramasını resmettiği bu eser, okuyucuya, bir yargıca yaraşır şekilde, her çeşit taraflılık ve acelecilikten uzak değerlendirmeler sunmasının yanı sıra, başka yerlerde bulunmayan bilgileri içermesi bakımından da oldukça yararlıdır. Bu yönüyle tasavvuf tarihine ilişkin önemli kaynaklardan biri olduğu söylenebilir.

Tarihçi David Vincent’in mahremiyetin tarihine dair yaptığı çalışmalar sosyal ve kültürel tarih açısından oldukça önemlidir. Türkçeye de kazandırılan Mahremiyet Kısa Bir Tarihi kitabı bu alanda yapılmış öncü çalışmalardan biridir. Vincent’in bir diğer çalışması olan I Hope I Don’t Intrude: Privacy and its Dilemmas in Nineteenth-Century Britain, on dokuzuncu yüzyıl Britanya’sında mahremiyet ve popüler dramın ikili geçmişini yansıtması bakımından farklı bir yere sahiptir. 1825 yılında John Poole’un komedi oyunu Paul Pry, çok geçmeden büyük bir başarı yakaladı ve pek çok sahnede gösterildi. İşte bu “Pry Olayı” Vincent için Georgian döneminden İkinci Dünya Savaşı’na dek mahremiyet dinamikleri ve onun dilemmalarının izini sürmek için eşsiz bir fırsat sundu. Paul Pry karakterinin efsanevi “Umarım Rahatsız Etmiyorumdur?” repliğinin başlığını oluşturduğu kitap, toplumda yankı bulan bir oyun üzerinden birey ve devlet gizliliği, şöhret, dedikodu ve skandal, posta casusluğu, mahremiyet, samimiyet fikri ve kamusal alan özel ayrımının gelişimi hususlarındaki endişelerini ortaya koyuyor. I Hope I Don’t Intrude: Privacy and its Dilemmas in Nineteenth-Century Britain aynı zamanda mikro tarih çalışmalarının hangi alanlarda yapılabileceğine dair de iyi bir izlek sunuyor. 19. Yüzyıl İngiltere’sinde Mahremiyet ve Dilemmaları, David Vincent, I Hope I Don’t Intrude: Privacy and its Dilemmas in Nineteenth-Century Britain, Oxford University Press, 2015, s.347
Tarihçi David Vincent’in mahremiyetin tarihine dair yaptığı çalışmalar sosyal ve kültürel tarih açısından oldukça önemlidir. Türkçeye de kazandırılan Mahremiyet Kısa Bir Tarihi kitabı bu alanda yapılmış öncü çalışmalardan biridir. Vincent’in bir diğer çalışması olan I Hope I Don’t Intrude: Privacy and its Dilemmas in Nineteenth-Century Britain, on dokuzuncu yüzyıl Britanya’sında mahremiyet ve popüler dramın ikili geçmişini yansıtması bakımından farklı bir yere sahiptir. 1825 yılında John Poole’un komedi oyunu Paul Pry, çok geçmeden büyük bir başarı yakaladı ve pek çok sahnede gösterildi. İşte bu “Pry Olayı” Vincent için Georgian döneminden İkinci Dünya Savaşı’na dek mahremiyet dinamikleri ve onun dilemmalarının izini sürmek için eşsiz bir fırsat sundu. Paul Pry karakterinin efsanevi “Umarım Rahatsız Etmiyorumdur?” repliğinin başlığını oluşturduğu kitap, toplumda yankı bulan bir oyun üzerinden birey ve devlet gizliliği, şöhret, dedikodu ve skandal, posta casusluğu, mahremiyet, samimiyet fikri ve kamusal alan özel ayrımının gelişimi hususlarındaki endişelerini ortaya koyuyor. I Hope I Don’t Intrude: Privacy and its Dilemmas in Nineteenth-Century Britain aynı zamanda mikro tarih çalışmalarının hangi alanlarda yapılabileceğine dair de iyi bir izlek sunuyor. 19. Yüzyıl İngiltere’sinde Mahremiyet ve Dilemmaları, David Vincent, I Hope I Don’t Intrude: Privacy and its Dilemmas in Nineteenth-Century Britain, Oxford University Press, 2015, s.347


Katherine E. Hoffman, uzun yıllar süren bu çalışmasında son yüzyıldaki siyasi ve ekonomik değişimlerin, Fas’ın kırsal bölgelerinde, ovalarında ve dağlarında yaşayan insanların dil kullanma pratiklerini ve ideolojilerini nasıl yeniden şekillendirdiğini anlatıyor. Erkeklerin iş için göç etmeleriyle, kadınlar engebeli anavatanı kişileştirmeye ve ana dillerini Tashelhit’e dönüştürmeye başlamışlardır. Sözlü kültür ve yazılmış şarkıların yakın analiz edildiği bir etnografya çalışması olan We Share Walls: Language, Land and Gender in Berber Morocco gözden kaçan Müslüman bir grubu konu edinmektedir. Hoffman, kamuoyu ve özel bağlamlarda dil seçimlerini ve sonuçlarını belgelemekte ve Faslı Berberilerin Arapça konuşan bir topluluğa uyum sağlamak için kendi ayırt edici kimliğini koruduğu günlük stratejilere dair bilgiler vermektedir. Etkileyici göstergebilimsel ve toplumsal cinsiyet konularını derinlemesine inceleyen bu kitap, antropoloji, performans çalışmaları, sosyolinguistik ve cinsiyet çalışmaları yapan akademisyenlerin ve öğrencilerin bilhassa ilgisini çekecektir.Faslı Berberilerde Dil, Toprak ve Cinsiyet ,Katherine E. Hoffman, We Share Walls: Language, Land and Gender in Berber Morocco, Blackwell Publishing, 2008, s.261.
Katherine E. Hoffman, uzun yıllar süren bu çalışmasında son yüzyıldaki siyasi ve ekonomik değişimlerin, Fas’ın kırsal bölgelerinde, ovalarında ve dağlarında yaşayan insanların dil kullanma pratiklerini ve ideolojilerini nasıl yeniden şekillendirdiğini anlatıyor. Erkeklerin iş için göç etmeleriyle, kadınlar engebeli anavatanı kişileştirmeye ve ana dillerini Tashelhit’e dönüştürmeye başlamışlardır. Sözlü kültür ve yazılmış şarkıların yakın analiz edildiği bir etnografya çalışması olan We Share Walls: Language, Land and Gender in Berber Morocco gözden kaçan Müslüman bir grubu konu edinmektedir. Hoffman, kamuoyu ve özel bağlamlarda dil seçimlerini ve sonuçlarını belgelemekte ve Faslı Berberilerin Arapça konuşan bir topluluğa uyum sağlamak için kendi ayırt edici kimliğini koruduğu günlük stratejilere dair bilgiler vermektedir. Etkileyici göstergebilimsel ve toplumsal cinsiyet konularını derinlemesine inceleyen bu kitap, antropoloji, performans çalışmaları, sosyolinguistik ve cinsiyet çalışmaları yapan akademisyenlerin ve öğrencilerin bilhassa ilgisini çekecektir.Faslı Berberilerde Dil, Toprak ve Cinsiyet ,Katherine E. Hoffman, We Share Walls: Language, Land and Gender in Berber Morocco, Blackwell Publishing, 2008, s.261.


Harvard profesörlerinden Khaled el-Rouayheb’in 17. yüzyıl Osmanlı dünyasında ve Mağrib coğrafyasında dönemin entelektüel tartışmalarının izini sürdüğü kitabı, tartışmaya açtığı konular, iddiaları ve bu iddialarına getirdiği deliller çerçevesinden bakıldığında çığır açacak özellikte bir kitap. El-Rouayheb kitabını 17. yüzyılın İslam coğrafyasının düşünsel bir karanlık çağ içerisinde olduğu iddiasına karşılık olarak kaleme aldı ve el-Rouayheb’in kitabından önce baskın akademik ilgi felsefi düşüncenin en azından diğer bölgelerden daha canlı olduğuna inanılan Safeviler üzerinde idi. El-Rouayheb, kitabında, 17. yüzyıl Osmanlı Anadolu’su ve Kuzey Afrika’daki entelektüel tartışmaları ve hareketliliği araştırırken, bir yandan da aslında, 16. yüzyıldan itibaren İslam dünyasının entelektüel bir durağanlık devresine girdiği iddiasını çürütüyor. Taklid ve tahkik tartışmasının gerçek mahiyetini açıklayan kitap bu tartışmanın dönemdeki merkeziliğini üç önemli entelektüel alan üzerinden gösteriyor; tasavvuf, mantık ve belagat. El-Rouayheb’in üç konuda da bir bölgeden diğer bir bölgeye taşınan tartışmaları konu alması, bu dönemde İslam dünyasındaki sınırlar üstü entelektüel bağlantıları göstermesi açısından ilgi çekici. Kitabın bir diğer ilgi çekici yanı, ilmin klasik hoca-talebe arasında nakil yoluyla aktarımına alternatif olarak Osmanlı âlimlerin 17-18. yüzyıllarda metinlerin derinlemesine ve eleştirel şekilde okunması yoluyla yeni bir metot geliştirdiklerini iddia etmesi.17. Yüzyıl İslami Düşünce Tarihi ,Khaled el-Rouayheb, Islamic Intellectual History in the Seventeenth Century Scholarly Currents in the Ottoman Empire and the Maghreb, Cambridge University Press, 2015, s.399.
Harvard profesörlerinden Khaled el-Rouayheb’in 17. yüzyıl Osmanlı dünyasında ve Mağrib coğrafyasında dönemin entelektüel tartışmalarının izini sürdüğü kitabı, tartışmaya açtığı konular, iddiaları ve bu iddialarına getirdiği deliller çerçevesinden bakıldığında çığır açacak özellikte bir kitap. El-Rouayheb kitabını 17. yüzyılın İslam coğrafyasının düşünsel bir karanlık çağ içerisinde olduğu iddiasına karşılık olarak kaleme aldı ve el-Rouayheb’in kitabından önce baskın akademik ilgi felsefi düşüncenin en azından diğer bölgelerden daha canlı olduğuna inanılan Safeviler üzerinde idi. El-Rouayheb, kitabında, 17. yüzyıl Osmanlı Anadolu’su ve Kuzey Afrika’daki entelektüel tartışmaları ve hareketliliği araştırırken, bir yandan da aslında, 16. yüzyıldan itibaren İslam dünyasının entelektüel bir durağanlık devresine girdiği iddiasını çürütüyor. Taklid ve tahkik tartışmasının gerçek mahiyetini açıklayan kitap bu tartışmanın dönemdeki merkeziliğini üç önemli entelektüel alan üzerinden gösteriyor; tasavvuf, mantık ve belagat. El-Rouayheb’in üç konuda da bir bölgeden diğer bir bölgeye taşınan tartışmaları konu alması, bu dönemde İslam dünyasındaki sınırlar üstü entelektüel bağlantıları göstermesi açısından ilgi çekici. Kitabın bir diğer ilgi çekici yanı, ilmin klasik hoca-talebe arasında nakil yoluyla aktarımına alternatif olarak Osmanlı âlimlerin 17-18. yüzyıllarda metinlerin derinlemesine ve eleştirel şekilde okunması yoluyla yeni bir metot geliştirdiklerini iddia etmesi.17. Yüzyıl İslami Düşünce Tarihi ,Khaled el-Rouayheb, Islamic Intellectual History in the Seventeenth Century Scholarly Currents in the Ottoman Empire and the Maghreb, Cambridge University Press, 2015, s.399.