Türkiye'den ve dünyadan kitaplar
Nihayet Dergisi 2018 Mayıs için Türkiye'den ve dünyadan kitapları sizler için derledi.
Türkiye'den Kitaplar
Ölüm Siyaseti
İslam’ın Psikanalizi kitabıyla bizleri sarsan Benslama, Türkçeye çevrilen yeni eserinde uzun bir süredir konuşulan köktendinciliğin tüm dünyada yükselişine farklı bir bakış getirmeye çalışıyor.
Parantezini “cihatçı” Müslümanlarda tutan eser, klinik çalışmalardan elde ettiği psikolojik verileri kullanan yazarın elinde kısa ama aydınlattığı noktalar itibariyle ıskalanmayacak tarafları içinde barındırıyor.
Kendinden vazgeçme, daha üst bir vurgu ile bütünleşme meselesi Benslama’nın “üst-müslüman” olarak tanımladığı, çoğu zaman ahkam kesen, kural koyan, tekfir eden kişilerin temel çıkış noktalarını oluşturuyor.
Yazar, bu iki temel saikin gerçekten köşeli bir inanmış prototipi oluşturup oluşturmayacağına yönelik sorgulamasında bizleri geleneksel değerleri alt üst eden selefizmin yükselişi tehlikesi ile baş başa bırakıyor.
Edward Said ile Konuşmalar
Türkiye’deki ortam Şarkiyatçılık yazarını çoğu zaman tek bir cepheye indirgeyip okumamıza sebebiyet veriyor. Eserin araçsallaştırması problemi, bu kitabı dahi tam anlamıyla tenkit edememize, eksiklerini göstermemize sebep oluyor.
Nispeten insani cepheden yapılmış geniş çaplı söyleşiler, Edward Said gibi çok yönlü fikir adamlarını anlamamız, onların dünyalarına sokulmamız için bir fırsat gibi görülebilir. Yakın arkadaşı Tarık Ali’nin uzun bir zamana yayılan söyleşileri de Said’in tüm cephelerini kuşatacak, onun eserlerini çıkış noktası itibariyle anlamlandırmamızı sağlayacak bir çalışma olmuş.
Nihayetinde Said, Filistin doğumlu bir Hristiyan, Batı formasyonunda eğitim almış, İngiliz edebiyatı ve müzik alanında uzmanlaşmış bir isim. Bakalım Said’in alımlanışı ile ilgili nasıl bir katkıda bulunacak?
Tarık Ali, çev. Nihansu Aydemir, Alfa Yayınları
"Ben Böyle Düşünüyorum! " Demekle Olmuyor
Eleştirel okur-yazarlık konusu cılız bir sesle olsa da dillendirilmeye başlanan bir mevzu. Sosyal medya ve haber aygıtlarının çoğalmasıyla birlikte işlenmemiş bilginin kontrolsüzlüğü artmış durumda. Eleştirel okur-yazarlık da bu yaraya bireysel bir cevap hüviyetinde sayılabilir. Ama nasıl? Alev Alatlı’nın merakla beklenen Nasihatname kitabı öncesinde bir ara kitap olarak çıkan “Ben Böyle Düşünmüyorum” nasıl sorusunun cevaplarını bulabileceğimiz bir yol gösteriyor. Yazar kitabın önemli bir yekûnunu oluşturan bölümde sunduğumuz tanım yerine “safsata kılavuzu” demeyi tercih ediyor ve safsatayı 50’den fazla alt başlık çerçevesinde basından örneklerle izah ediyor. Çağımız konuşmayı tercih ettiğimiz, buna karşın münazarayı dışlayan bir yapıda. Alatlı’nın bu makale derlemesi nereden konuşmamız gerektiğini henüz açık etmese de bilginin müktesebata dönüşmesinde kılavuz bir metin.
Varlıktan Başka/Levinas’ın Metafiziğine Giriş
Varlıktan Başka Levinas’ın felsefesi üzerine Türkçe telif edilmiş kitaplık çapta ilk çalışma.
Levinasçı metafiziğin yani ilk felsefe olarak etiğin belli başlı nirengi noktalarını ele almayı amaçlayan bu kitaptaki analizler, birbiriyle sıkı sıkıya ilişkili dört merkezî mefhum etrafında dönmektedir: başkalık – anlam – duyarlık – öznelik.
Etik tasavvurunu temelde bu mefhumlar üzerinden geliştiren filozof, söz konusu mefhumların ve onlarla bağlantılı diğerlerinin trans-ontolojik, dolayısıyla trans-fenomenal anlamlarını açıklığa kavuşturmaya ve bu yolla da etiği ‘her şey’in temeli olarak ortaya koymaya çalışır.
Yine, onun ontolojiye, bütünlük fikrine, idealizme ve/veya entelektüalizme yönelik kökten eleştirilerinde bu mefhumlar ve ilişkili oldukları meseleler ağırlıklı bir rol oynar.
Levinas’ın felsefi düşüncesini gelişimi itibarıyla ortaya koymaya çalışan bu kitap, onun ilk felsefe olarak etiğine yani metafiziğine bir giriş, bir ölçüde eleştirel de olan bir giriş olma niteliğinde.
Modern Çağın Sonu
Modern Çağın Sonu Macar asıllı tarihçi John Lukacs’ın belki de en çarpıcı kitabı. Lukacs tarihin hep bir yönüyle yazıldığını iddia eder. Mesela Bach’ın dönemi… Müzik yönünden bir ideal zaman olabilir fakat hastalıklar, huzursuzluk ve diğer az konuşulan ama kesinlikle çok yaygın olan problemler göz önüne getirildiğinde onun kapsayıcı bir ideal zaman olmadığı gün yüzüne çıkar.
Modern çağın, okul, aile, bürokrasi gibi temel kurumlarına baktığımızda da benzer bir manzarayla karşılaşırız. Bu kurumlar şu anda kuruluş amaçlarını yerine getirmemektedir. Hayata nitelikli bir şekilde atılması için okula gönderilen çocuk, hayatının yarısını okumakla geçirerek hayata hiç atılamayan bir yetişkin olur mesela.
Lukacs’a göre, artık fazlaca şişirilmiş ve işlemez hale gelen modernliğin kıyısında yeni bir çağın eşiğindeyiz. Lukacs, eleştirel bakış açısıyla, kendimizi sürekli içinde bulduğumuz gündelik kaygıların sebebini ve bağlamını bir de kendi gözleriyle okumaya davet ediyor.
Dikkat Tacirleri
“Ağ Tarafsızlığı” kavramıyla ünlü, Columbia Üniversitesi İletişim Hukuku profesörü Tim Wu, “Bu kitap, elde ettikleri zaferlerin her birimizin hayatını nasıl şekillendirdiğini anlamaya yardım etmek amacıyla, dikkat tacirlerinin yükselişinin hikayesini anlatmaktadır.
Hikayede göreceğimiz gibi, geçtiğimiz yüzyılda dikkat tacirliği endüstrisi, envaiçeşit oyalama ve şaşırtma yöntemiyle sürekli artarak uyanık olduğumuz her dakikayı talep eder hale gelmiş ve amacında da başarılı olmuştur” diyor Dikkat Tacirleri: İnsan Zihnine Girmek İçin Verilen Amansız Mücadele kitabının giriş bölümünde.
Geçtiğimiz ayın en çok tartışılan mevzularından biri olan, Facebook skandalı, Tim Wu’nun haklı olduğunu ispat ediyor. Zira bu hadise kullanıcılarının kişisel bilgilerini Cambridge Analytica şirketine satan Facebook’un zamanımızın en büyük dikkat tacirlerinden biri olduğunu göstermeye yetiyor.
Tim Wu’ya göre, kitap okumak, bir müzik enstrümanı çalmak ya da yalnızca derin düşüncelere dalmak gibi konsantrasyon gerektiren eylemler dikkat tacirlerinin istedikleri eylemlerden değil.
Onlar açık hava ilanlarına bakmamızı, araya sıkça reklamların girdiği TV programlarını izlememizi ya da “O ünlüye ne oldu?” gibi haber linklerini tıklamamızı istiyorlar. Dikkat tacirlerinin tarihini anlatan bu kitap, hayatımızın onlar tarafından nasıl şekillendirildiğini de idrak etmemizi sağlıyor
Maryam Madjidi, çev. Barış Tut, Profil Kitap
Çocukluğun Tarihi
Çocukluğun tarihine dair tartışmaları başlatan ilk isim Fransız tarihçi Philippe Ariès’tir. Ariès, 1960 yılında yayımladığı Çocukluğun Asırları kitabında, çocukluğun modern toplumların ortaya attığı bir kavram olduğunu savundu.
Ariès, tablolar, mezar taşları, mobilyalar ve okul kayıtları üzerinde çalıştı ve 17. yüzyıldan önce çocukların küçük yetişkinler olarak temsil edildiğini tespit etti.
Ariès’in başlattığı bu tartışmayı Çocukluğun Tarihi kitabında kaldığı yerden devam ettiren Peter N. Stearns, çocukluğun dünyadaki yerini ve bunun tarihsel dönüşümünü inceliyor.
Kitap, kültürler arası bir bakış açısıyla toplumlarda çocukluğun değişen rolünü anlatıyor. Çocukluğun Tarihi, küresel çocukluk tarihinin tüm kollarını bir araya getiriyor.
Sarah Bakewell, çev. Emre Gözgü, Domingo Yayınları
Beyaz Gürültü
Çağdaş edebiyatın önemli isimlerinden Don DeLillo’nun dehasıyla incelikle ördüğü romanı Beyaz Gürültü zamanımızın tüketime, ekrana odaklı yaşamlarına tutulan bir “kara ayna” niteliğinde. Romanın kahramanı bir Amerikan Üniversitesi’nde siyah güneş gözlüğüyle kendi icadı Hitler Çalışmaları bölümünde ders veren bir profesör olan Jack Gladney.
Eşi ve çocuklarıyla sakin bir yaşam süren Gladney, bir diktatörün, yani Hitler imgesinin gölgesine sığınarak yaşamanın korkularını azalttığını, hayatı daha güvenilir hale getirdiğini düşünüyor. Gündelik yaşamları içinde fonda daima açık olan televizyon zamanımızın ruhunu vermek için oldukça önemli imgelerden biri.
Gladney televizyonda, felaket görüntülerini izlemekten zevk aldıklarını fark ediyor ve konuyu bir arkadaşına danışıyor. Arkadaşı şöyle söylüyor: “Çoğu insan için dünyada yalnızca iki yer var. Yaşadıkları yer ve televizyonları.
Eğer televizyonda bir şey oluyorsa, onu cazip bulma hakkına sonuna kadar sahibiz, o şey ne olursa olsun.” Belki de bu yüzden, ekranda gördükleri felaketlerin hiçbirinin onların başlarına gelmeyeceklerini zannediyorlar. Ta ki bir gün gökyüzünde kara bir bulut belirinceye kadar…
Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek
Son yıllarda dünya tarihi yazımında önemli çalışmalar yapılmıştır. Bunda en önemli etmenlerden biri de Batı’yı dünyanın geri kalanına nazaran daha imtiyazlı bir konuma yerleştiren anlayışın çökmesiydi.
Dünya tarihine bütünlüklü bir bakış, tarihi anlamada, anlamlandırmada önemli bir süreçtir. İşte bu yüzden Edmund Burke, daha ziyade İslam’ın Serüveni adlı eseriyle tanınan tarihçi Marshall G.S. Hodsgon’ın “dünya tarihi” konusunda yazdığı yazıları bir araya getirdi.
Vadi Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşan Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek, dünya tarihi yazımında başat kitaplardan biri olacaktır. İlk iki bölümde Avrupa’nın modernliğin ve İslam medeniyetinin dünya tarihindeki yerini inceleyen kitap, son bölümde ise, sadece tek bir küresel tarih olduğunu, bölge üstünlüğü esasına dayanan yaklaşımların dünya tarihi bağlamında değerlendirilip doğru yere oturtulması gerektiğini ileri sürüyor.
Marshall G.S. Hodgson, çev. Ahmet Kanlıdere, Ahmet Aydoğan, Vadi Yayınları
Dünyadan Kitaplar
Konuşmayı Geri Çağırmak: Dijital Çağda Konuşmanın Gücü
Otuz yılı aşkın bir süredir dijital kültür üzerinde çalışmalar yapan ve insanların teknolojiyle olan ilişkilerinin psikolojisi üzerine uzmanlaşan klinik psikolog Sherry Turkle, konuşmadan geçen günlerimizin; ilişkilerimizi, yaratıcılığımızı, üretkenliğimizi nasıl zayıflattığını, yüz yüze konuşmayı geri kazandığımız takdirde kaybettiklerimizi yeniden kazanabileceğimizi anlatıyor Konuşmayı Geri Çağırmak: Dijital Çağda Konuşmanın Gücü kitabında.
Turkle, her zaman iletişim kurduğumuz bir teknolojik evrende yaşadığımızı, yine de “bağlanmak” için konuşmayı feda ettiğimizi söylüyor. İşte, evde, politikada ve aşkta, her zaman bakmamızı, dinlememizi, konuşmamızı gerektirmeyecek mesajlaşmak ya da e-mailleşmek için bir yol buluyoruz. Sadece “tıklayabilmek” için yeni zevkler geliştiriyoruz. Çocuklar ebeveynlerinin dikkatini çekmek için telefonla yarıştıkça yemek masası sessizleşiyor.
Çevimiçi olarak yalnızca takipçilerimizin katılacağı fikirleri paylaşmak istiyoruz. Turkle, evlerde, okullarda ve iş yerlerinde yaptığı beş yıllık araştırma ve mülakatlara dayanarak teknolojinin bizi nereye götürüp götürmeyeceği hususunda daha iyimser bir anlayış geliştirmemiz gerektiğini ve bunun yolunun da konuşmayı geri çağırmaktan geçtiğini söylüyor.
“Şimdi onu geri almanın zamanıdır” diyor Turkle, zira yaptığımız en insani şey… Konuşmak zamansızdır ve bizim en temel teknolojimiz olan konuşmak modern zorluklarımıza yanıt verir. Şimdi başlamak için ihtiyacımız olan her şeye, yani birbirimize sahibiz…
Akışkan Korku
Zamanımızın en önemli sosyologlarından ve düşünürlerinden biri olan ve geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Zygmunt Bauman bu kitabında “korku” kavramının, modern korkuların bir envanterini çıkarıyor.
Modernliğin, geçmişte toplumsal hayatı içine alan korkuların geride bırakılabileceği ve insanların yaşamlarını kontrol altına alabilecekleri, sosyal ve doğal dünyaların kontrolsüz güçlerini evcilleştirebildikleri bir dönem olması gerekiyordu, diyor Bauman.
Ancak 21. yüzyılda tekrar bir korku zamanında yaşıyoruz. Doğal afetlerden, çevresel felaketlerden, terörist saldırılarından, her an ortaya çıkabilecek tehlikelerden korkuyoruz… Bauman bu korkuyu şöyle tanımlıyor: Korku, akışkan modern çağımızı karakterize eden tehlikeler karşısında, tehdidin ne olduğu konusundaki bilgisizliğimiz, neler yapabileceğimiz ve yapamayacağımız hususundaki kararsızlığımıza verdiğimiz addır.
Bauman bu belirsizlikten yükselen korkuyu şöyle tasvir eder: “Dolu bir uçağın havada destinasyonuna doğru gittiğini düşünün. Kimi yolcular uyurken, kimi yolcular film seyrederken, kimi bilgisayar oyununa dalmışken veya yanındakiyle sohbet ederken, kimi de uçağın ineceği şehirde yapacaklarını hayal ederken birden bir anonsun sesi duyulur. Bu bir kayıt sesidir ve şöyle demektedir: ‘Bu uçakta pilot yoktur, otomatik pilotaj sistemiyle havaalanına inmeye çalışılacaktır.’
Ama aynı anda öğrenirsin ki, söz konusu havaalanı halen yapım esnasındadır ve ortada inilecek bir yer yoktur. Korkunun şiddetini anlayabilir misiniz?” Akışkan Korku, çağımızın korkularını anlamak, daha güvenli hissetmek için yüzleşmemiz gereken görev ölçeğini bulmak için Türkçeye kazandırılması ve okunması gereken bir kitap.
Zygmunt Bauman, Liquid Fear, Polity Press, 2006, 188 s.
İbn Arabi: Ortaçağ İslamı’nda İhtilaflı Bir İmajın Kurulumu
İbn Arabi düşüncesi Türkiye ve Batı akademisi tarafından çokça çalışılmış bir konu. Bunun karşısında, bu mirasın kendisinden sonraki kültürel, sosyal ve hatta siyasi ortama etkisi halen üzerinde fazla durulmamış bir konu.
Knysh, Ibn ‘Arabi in the Later Islamic Tradition isimli kitabında bu önemli açığı kapatmayı hedefliyor ve kitap, bu anlamda, alanında öncü bir kitap olma başarısını gösteriyor. Knysh, İbn Arabi’ye karşı girişilen muhalefetin arkeolojisini yaparak, bu ihtilafın siyasi sebeplerine ve sonuçlarına yoğunlaşıyor. Yazar kaynak olarak, Arapça yazılmış tabakat literatürünü ve İbn Teymiye, Taftazani, İbn Haldun gibi âlimlerin İbn Arabi hakkında yazdığı teorik metinleri kullanmış.
Knysh, kaynaklara eleştirel yaklaşarak, onların yazılmasına sebep olan sosyal ve siyasi saikleri de ustalıkla ortaya koymuş. Bu yolla, İbn Arabi’ye karşı girişilen ihtilafın, Arapça konuşulan dünyanın farklı bölgelerinde 13. ve 16. yüzyıl arasında nasıl seyrettiğini anlatmış ve muhalifler tarafından oluşturulan İbn Arabi figürünün aslında gerçeklikten uzak olduğunu ve bu figürün metnin yazıldığı günün siyasi ve sosyal ihtiyaçlarına göre yeniden nasıl kurulduğunu göstermiştir.
Osmanlıca yazılmış metinlere temas etmese de, Knysh’in kitabı, kendisinden sonra İbn Arabi hakkında yapılacak çalışmalara kaynak teşkil edecek niteliktedir.
Knysh, Alexander D, Ibn ‘Arabi in the Later Islamic Tradition: The Making of a Polemical Image in Medieval Islam. Albany, New York: State University of New York Press, 1999.