Heidegger 1951-1952 akademik yılında Freiburg Üniversitesi’nde yirmi bir ders vermişti. Bu ders notlarını topladığı kitaba verdiği Düşünmek Ne Demektir başlığı üzerinde konaklanması gereken bir mesele. Heidegger bu akademik yıl boyunca derslerinde düşünmenin ne olduğunu sorguladı. Bu dersler serisinin ayrı iki özelliği vardır: Bunlardan ilki, bu derslerin onun 1944-1951 seneleri arasında ders vermesinin yasaklanmasından sonraki ilk dersleri olmasıdır. İkincisi de, bu derslerin aynı zamanda Heidegger’in Freiburg Üniversitesi’nden 1952 senesinde resmi olarak emekli olmasından önceki son dersleri olmasıdır. Bu anlamda denilebilir ki, Heidegger düşünmenin ne olduğuna dair sorgulamasına ayrıca önem veriyordu ve akademik hayata sadece bu dersleri vermek için geri döndü. Heidegger düşüncesinin en temel mevzusu “düşünme”- ye ayrılan bu muhtasar kitap, sondan başlayan ama uzun bir yolun habercisi olan bir çalışma: Dergâh Yayınları dağınık hâldeki külliyatı bir araya geitrmeye niyetli anlaşılan.
Düşünmek Ne Demektir? Martin Heidegger, çev. İkhan Turan, Dergâh Yayınları
Şiir bazen geçmişimizdir, bazen geleceğimiz, bazen şimdimiz bazen ise hayallerimiz. Yani hayatımızdır, tam olarak içimiz. Şiire böyle baktığımızda şairler de bizim gibi insanlar oluveriyor. Onları gökyüzüne çıkarıp melekleştirdiğimiz sıfatlarından arınıyor, yeryüzüne, yanımıza iniyorlar. Bizim gibi yemek yiyor, bizim gibi gülüyor, bizim gibi yaşıyorlar. Fakat bu durum onların yazdıkları şiirleri değersiz yapmıyor. Bilakis daha da kuvvetli oluyor bağımız. Tarihî Kırıntılar’ın Meral’i de bu kuvvetli bağın peşi sıra gidenlerden. Biricik kardeşini, annesini, babasını terk etmiş inandığı bir şair için. Kim bilir belki de şiir için. Romanda, Meral’in kardeşi Can’ın anlatımıyla hem isimsiz çok sayıda şairin hikayesini hem de Can ve ailesinin yaşadıklarını okuyoruz. Ve düşünmeden edemiyoruz, şiirle hayat arasında mesafe yoksa o zaman biz bir şiirin içindeyiz. Ve hepimiz bir şairin mısralarının peşi sıra gidebiliriz. Kim bilir belki de çoktan gitmişizdir.
Tarihî Kırıntılar, Barış Bıçakçı, İletişim Yayınları
İbrahim Müteferrika ile başlayan matbaacılık serüvenimizin tarihi ne kadar yazılmıştır, yazılmış olanlar bu işin cesameti altından kalkabilecek düzeyde soru ve arayışlar içinde midir?” Sonunda soru işareti olsa da cevabı “maalesef” ile başlayacak bir retorik cümlesi. Daha ilk cümlesinde bu kritikle başlayan Kemal Beydilli, İki Müteferrika’da şöyle diyor: “Matbaa tarihimiz, daha önce yazılanları tekrarlama ve yerleşmiş bütün yanlışları göz ardı ederek, ortalıkta dolaşan bilgileri yeni araştırmalara yönelmeden ve de usanmadan tekrarlama tarihidir.” Bu cümleye düştüğü ironik dipnotta, alana katkısı olmayan eserler için bkz. diyerek eserleri de sıralamış Beydilli. Henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş bu konuya, birincil kaynakların yardımı ve farklı kaynakları yoklayarak giriyor. Müteferrika’nın işinin boyutunu, yaptığı işleri, bastığı eserleri, halefinin onun ardından yaptıklarını ve nihai olarak da ikisinin birden birer casus olup olmadığını sorguluyor. Cevabı vermek kolay olabilir ama siz bu kadar hazırcı olmayın, bu kıymetli çalışma okurunu bekliyor.
İki Müteferrika: Müteferrika ve Halefi, Kemal Beydilli, Kronik Yayınları
Sosyal bilimlerde kuramların polisiye kurmacalarla bir ilişkisi var mı? Nasıl bir ilişkidir bu? Karl Marx Kapital’de neden komedya yerine tragedyayı tercih etmiştir? Gazete haberlerinde saf gerçekliği mi okuyoruz? Peki “gerçekçi” denen anlatılarda kurmacanın rolü ne? Ya anlatılardaki pencereler nereye açılır? Geleneksel olarak kurmacanın dışında bırakılan insanlar romana ve öyküye nasıl dahil edildiler? Filozof Jacques Rancière uzun yıllardır siyasetin yanı sıra estetik, özellikle de edebiyat üstüne çalışıyor. Bu kitabında da bir yandan Honoré de Balzac, Edgar A. Poe, Rainer Maria Rilke, Marcel Proust, Joseph Conrad, William Faulkner ve W. G. Sebald gibi yazarların eserlerinden hareketle kurmacanın kıyılarını keşfe çıkıyor; bir yandan da Georg Lukács ve Erich Auerbach gibi güçlü yorumcularla diyaloğa giriyor. Kurmacanın Kıyıları edebiyat, eleştiri ve felsefeye ilgi duyan okurlarını bekliyor.
Kurmacanın Kıyıları, Jacques Ranciére, çev. Yunus Çetin, Metis Yayıncılık
Hayatını kitap çevirileriyle kazanmış, çevirdiği kitaplara zihni sermayesini vermiş ve bir o kadarını da almış biri, otobiyografisini nasıl kurar? Türkiye’deki kaynaklara dönüş hareketinin kitaplarının ikinci dönem çevirmenlerinden Vahdettin İnce, dört bölüme ayırdığı anlatısını dört kitap ve çeviri hikâyeleriyle kurgulamış. Bir anlamda yukarıda sorduğumuz soruya cevap veriyor İnce. Her bölümün temasını çevirdiği hacimli eserlerin içerikleriyl örtüştüren yazar, nedenlerini izah ediyor: “Çünkü Fizilal, evrensel insanlık hikâyesiyle, el-Mizan, hikâyenin bölgesel zeminiyle, Barzani kitabı yerel zeminde kaygılarımla, umutlarımla, endişelerimle bağımı kurmaya vesile oldu. Ve tabii bu hikâyenin ve hikâyelerin rotasını çizen, evrenselden, bölgesele, bölgeselden yerele, yerelden kişisele bütün bu hikâyeler arasındaki bağlantıyı kuran unsur olarak Hz. Peygamberin hayatını ele aldım.” Ülkenin zihni serüvenini, kişisel arayışlarla yer yer örtüşen ve ayrışan gelecek arayışını; tercümelerin Türkiye’nin fikir dünyasına nasıl tesir ettiğini göstermesi anlamıyla kıymetli, notlar alınarak okunacak bir eser.
Çevirmen, Vahdettin İnce, Beyan Yayınları
Doğukan İşler, yazı serüvenini ısrarla sürdürenlerden. Artık “genç öykücüler” sınıfında sayılabilir mi, bir daha düşünmek gerekiyor: Yaşla ilgili bir mesele değil söz konusu olan. Üçüncü öykü kitabıyla birlikte -ki beşinci kitabı- kendi sesine daha çok yaklaşmış, mevzusunu kestirebilmiş bir yazar profili çizdiği için. Gerçek ile rüyanın, fantezi ile dünyanın iç içe geçtiği öyküler anlatmaya devam ediyor okuruna Doğukan İşler. Nobel’e mektup yazan başarısız yazarlar, dünyayı ele geçirmeye çalışan kediler, sokaklarda izmarit toplayan dervişler… Oyunlar kuruyor, rüyalar görüyor, bu gürültülü dünyanın içinden ironi ile bezenmiş cümlelerini bizlere ulaştırmaya çalışıyorlar. “Dünya bir oyun ve eğlence yeridir” ayeti zihninizde yankılanıyor Dünya Kiracısı’nın sayfaları arasında ama haşiyesiyle birlikte: Farkındalık çizgisini yukarı çıkartmış, görünende başka kapılara da açılacak ipuçları serpiştirmiş bir dili de ıskalamayarak. Son dönem öykücüleri arasında dolanıp henüz ne okuyacağınıza karar veremediyseniz, sıkı öyküler sizi bekliyor.
Dünya Kiracısı, Doğukan İşler, Dedalus Kitap
İran’la geçmişten gelen siyasi, sosyal dolayısıyla toplumsal rekabet, edebî sahada da geçerli midir? Bu sorunun en doğru cevabını edebiyat ürünlerinde bulabiliriz. Bu minvalde yakın zamanda çevirmen Zeynep Özel’in hazırladığı öykü seçkisine bakmak isteyebilirsiniz. Seçkinin kaynağı Hasan Mîr Âbidini’nin İran’ın 80 yıllık Kısa Öykücülüğü (Heştad Sal-i Dastan-i Kûtah-ı İran) kitabı. Aynı zamanda kitapta yer alan “Perde Arası” bölümleri modern İran öyküsü ve yazarlarının seyrini de okuyucuya sunuyor. Önsözde altı çizildiği gibi “Öyküleri okurken -Celal Al-i Ahmed’in ‘Kutlu Tören’ hikâyesindeki kıyafet inkılabı gibi- İran’la aslında ne kadar çok benzer noktamız olduğuna ve ortak geçmişimize tanık olacaksınız.” Her bir yazarın en doğal hâliyle kaleme aldığı meramını coşkuyla, neşeyle, sevinçle ve kederle ve hüzünle okuyacaksınız. O kadar ki sinemada bir İran filmi izlediğiniz zannına kapılabilirsiniz. O an kısa bir aydınlanma da yaşayacaksınız; evet o filmlerin kaynağı bu hikâyeler. der.
İran Öyküleri: Modern Dönem Seçkisi, Hasan Mirabidin, çev. Zeynep Özel, Erdem Yayınlar
İran’ın yaşayan en saygın ilim ve düşünce adamlarından biri olan Dînânî, zor bir göreve soyunuyor ve İslam dünyasında felsefenin tarihini, İslam âlimlerinin eleştirileri eşliğinde kapsamlı olarak sunmayı başarıyor. Düşünce felsefesini yeniden kavramaya çalıştığı eserinde tarihe yeni bir rol biçiyor: “Eğer tabiat, Yaratıcının eliyle yazılan bir kitap ise, tarih de onun düşüncenin nakşı ve akıl ve tefekkürün yüce kalemi ile yazılan bir levhasıdır. Düşüncenin nakşının/rolünün belirgin olduğu ve akıl ve tefekkürün tarihin olaylarının temeli olduğu yerde tarih felsefesi ile felsefe tarihi arasındaki aralık da belirsiz ve silik olur. Tarih felsefesi, felsefe tarihi değildir; felsefe tarihi de tarih felsefesi değildir. Ama akıl ve tefekkür, işlerin temel noktası haline gelirse, bu iki kavram birbirine yaklaşır ve aralarındaki fark, bir bakış ve görüş farkı mesabesine iner.” İslam düşüncesini merkeze alarak, felsefe tarihine de yeni bir bakış denemesine girişen eser, felsefe ve tarih okurlarının ortak kitabı olmaya aday!
İslâm Dünyasında Felsefî Düşüncenin Serüveni ,Ğulâmhüseyin İbrâhîmî Dînânî, çev. Tahir Uluç, Ketebe Yayınları
The Technique of Islamic Bookbinding (İslam Dünyasında Ciltleme Teknikleri) isimli bu kitap, tamamen İslam coğrafyasında köklü bir gelenek olan mücellitliğe ve kitap ciltleme sanatına hasredilmiş ilk kitap olma özelliğini taşıyor. Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki engin koleksiyondaki kitapların detaylı bir şekilde incelemesini de içeren kitap, kitapların hangi tekniklerle ciltlendiğini, hangi metotların kullanıldığını, hangi materyallerden ne amaçla yararlanıldığını anlatıyor. Aynı zamanda coğrafi ve tarihi bir kıyaslama da yapan kitap, İslam coğrafyasının farklı bölgelerinde kitap ciltleme sanatının ne şekilde geliştiğini okurların görmesine imkan sağlıyor. Karin Scheper’in bu çalışması İslam dünyasında kitap ciltlemenin çok ciddi bir iş olarak görüldüğünü, bunun için farklı metotlar geliştirildiğini gözler önüne sererek literatüre önemli bir katkıda bulunuyor.
The Technique of Islamic Bookbinding, Karin Scheper, Brill, 442 sayfa, 2019.
Bereketli Hilal medeniyetin beşiği kabul edilir. Medeniyetin gelişmesine paralel olarak mutfak kültürü de aynı şekilde gelişmekte, tarifler ve menüler zenginleşmektedir. Aynı şekilde insanların mutfağa ve mutfak kültürü ile adabına verdikleri önem de artmaktadır. Peter Heine bu kitabında kendi şahsi zevkini bir akademik çalışma olarak ortaya koymaktadır. Kendisi Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar, Safeviler ve Moğollar dönemindeki mutfak kültürüne aşina bir isimdir. Aynı zamanda günümüz Ortadoğu mutfağıyla da aynı şekilde ilgilenmektedir. Heine bu kitabında Ortadoğu mutfağının tarihini sunmakla birlikte en sevdiği tariflerden yaklaşık yüz kadarını da okurla paylaşmaktadır. Yapılması en kolay olan tariflerden epey bir vakit alanlara kadar, malzemesi az olandan çeşit çeşit malzeme gerektirene kadar Ortadoğu mutfağıyla ilgilenen okur için birçok seçenek yer almaktadır bu tarifler içerisinde. Aynı zamanda renkli basım olan bu kitap Ortadoğu mutfağına bir pencere açmakla kalmayıp okurun gözüne de hitap ediyor.
Köstlicher Orient: Eine Geschichte der Esskultur, Peter Heine, Klaus Wagenbach Verlag, 240 sayfa, 2016
Çin’in insanlık dışı uygulamaları dünyanın gündemine otursa da o bölgede ve bölgedeki zulmü bizzat deneyimlemiş kişilerin yazdıklarını bulmak çok zor. Bu yüzden bölgede yaşamış olan gazeteci Nick Holdstock’un bu konuda yazdıkları işte çok önemli. Sincan bölgesinde İngilizce öğretmeni olarak görev yapan Holdstock’un bu konudaki ilk kitabı bu değil üstelik. Kendisi Çin devleti tarafından Uygurlara uygulanan sistematik zulmün dünyaya anlatılmasında mühim bir isim. Sincan bölgesinde yaşanan terör saldırılarını Çin devletinin 2000’li yılların başından itibaren uygulamaya koyduğu baskıcı rejim olduğunu iddia ediyor yazar bu kitapta. Bu alana dair çok fazla bilgi sahibi olmayan okurlara ayrıntılı bir resim sunmayı hedefleyen yazar, Çin’in tüm Uygurları terörist gibi gösterme çabalarını bertaraf etmek istiyor.
China’s Forgotten People: Xinjiang, Terror and the Chinese State, Nick Holdstock, I.B. Tauris, 288 sayfa, 201