Tokyo’da Türk Camii’nde bir Japon İmam
Tokyo Camii’ne ilk gelişim bir cumartesi günüydü. 30-40 kişilik Japon bir gruba rehber gibi camiyi anlatan uzun boylu bir Japon dikkatimi çekti. Çok da iyi olmayan Japoncamla kulak kabarttığımda, sadece camiyi değil, İslam dinini, Allah’a imanı da anlattığını fark ettim. Sonraki hafta, cuma namazı kılmak için camiye gittiğimde o uzun boylu Japon minberdeydi ve Japonca hutbe okuyordu. Kendisiyle bu vesileyle tanıştığım Abdülkerim Hoca ile ihtida hikâyesini, Müslüman bir Japon’un gündelik hayatını, camideki tebliğ hikâyelerini konuştuk.
Öncelikle hayat hikâyenizi anlatabilir misiniz?
1949 yılında Japonya’nın Okayama profektörlüğünde dünyaya geldim. İki erkek ve üç kız kardeşim var. Hepsi de Tokyo dışındaki şehirlerde yaşıyorlar. Maalesef Müslüman değiller. Japonya’nın en büyük özel üniversitelerinden biri olan Waseda Üniversitesi’ne girdim ve dolayısıyla 18 yaşında Tokyo’da buldum kendimi. Üniversitede siyaset bilimi okurken bir öğrenci kulübüne girdim: Yurt Dışı Keşif Kulübü. Kulübün bir aktivitesi kapsamında, antropolojik araştırmalar yapmak üzere 1969 yılında Sudan’a gittik. Müslümanlarla doğrudan kurduğum ilk ilişki buydu.
Peki kendinizi İslam’a nasıl yakın hissettiniz? Hidayete yolculuğunuz nasıl oldu?
Sudan’da iki farklı köyde kaldım. İnsanlar bizi akşam yemeğine davet ediyordu ve bazen gecelememiz için ısrar ediyorlardı. Müslümanlar çok iyi, çok nazik insanlar, bu insanları böyle yapan dinleri mi diye düşündüm ve İslam’ı araştırmaya başladım.
İslam’ı hiç bilmiyordum, biz Japonlar İslam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Çünkü, Meiji restorasyonundan beri Batılı ülkeleri takip etmek ve Japonya’yı modernize etmek için yüzümüzü Batı’ya çevirmiş durumdayız.
Batılı değerleri benimseyip, medeni hukukumuzu, siyasi mekanizmalarımızı batılılaştırmıştık. İslam deyince aklımıza gelenler, Avrupalılardan öğrendiklerimizdi ve dolayısıyla ön yargılı ve büyük oranda yanlıştı. Japonların İslam hakkındaki genel ön yargılı fikirlerine ben de sahiptim.
Sudan’a gittiğinizde, 20’li yaşlarınızdaydınız. Peki ne zaman ihtida ettiniz?
27 yaşında. Din değiştirmek kolay bir mesele değil, dolayısıyla da yavaş yavaş oluyor. Sudan’dan döndüğümde çok sayıda İslami kitap okudum; Sudan, Irak, Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerden arkadaşlar edindim, onlarla sürekli irtibat hâlinde oldum. Sonunda da İslam’ı anladım ve ihtida ettim.
İhtida ettiğinizde, arkadaşlarınızın ve ailenizin tepkisi ne oldu?
İhtida ettiğimde evliydim. Eşim şu anda İslam’ı aşağı yukarı neredeyse ortalama bir Müslüman kadar anlamış durumda. Ama maalesef henüz Müslüman değil. 35 ve 33 yaşlarında iki oğlum var, fakat onlar da maalesef Müslüman değiller. Müslüman oldum dediğimde çok şaşırmışlar ve anlayamamışlardı. Zor olsa da beni bir Müslüman olarak kabul ettiler. Şu anda hiçbir sorun yok elhamdülillah. Ama özellikle son 10-15 yılda Japonlarda inanılmaz ön yargılar oluştu. İslam eşittir terörizm diye bir algı oluşmuş durumda.
Bir Müslüman Japon olarak rutin bir gününüz nasıl geçiyor?
Yaşlandım, fakat hamd olsun, erken kalkmaya alıştırdım kendimi. Sabah 4’te uyanır ve duş alırım. Sabah namazını kılarım. Sonra e-maillere cevap yazarım, saat beşten dokuza kadar taslaklar yazar, editörlükle ilgili işlerimi yaparım.
- Bu saatler inanılmaz sakin saatler oluyor. Bir tek kedim var, başka rahatsız eden olmuyor, o yüzden çok verimli oluyor bu saatlerde çalışmak. Saat 8 civarı kahvaltımı yaparım, kahvemi içerim. Saat 9’da evden ayrılırım. Camideki ofisimiz saat 10’da açılıyor ve bu saatten itibaren ziyaretçilerimiz gelmeye başlıyor.
Ofisten de akşam namazından sonra ayrılırım ve evime dönerim. Yatsı namazının ardından da saat 9 civarı yatarım. Yaşlandım, saat 9 gibi gözlerim kapanmaya başlar zaten.
Cami ziyaret edenler nasıl sorularla geliyorlar size? Siz nasıl cevaplar veriyorsunuz?
Benim camide iki farklı işim var. Birincisi Japonca İslami kitaplar yayımlıyorum.
Tercümanlar genellikle Türkçeden İslam ile alakalı kitaplar çeviriyorlar Japoncaya, ben de bu kitapların editörlüğünü yapıyorum. İkinci işim ise, İslam’ı ve camiyi Japon ziyaretçilerimize anlatmak. Mesela bugün 50 kişi civarında bir grup geldi. Caminin mimarisini ve sanatını, İslam’ın öğretilerini anlattım onlara. Japonların sorduğu dört tipik soru: Neden domuz yemiyorsunuz? Neden erkekler dört evlilik yapabiliyor? Neden İslam’da alkol içmek yasak? Neden Müslümanlar terörist eylemlerde bulunuyorlar? Tek tek cevaplıyorum sorularını. Genelde alkol, domuz ve dört eşlilik gibi mevzuların İslam’ın özü olmadığını belirtip, İslam’ın özünü anlatır ve bu yasakların da neden yasak olduğunu izah ederim. Mesela bunlardan en önemlisi hepimiz Allah katında eşitiz. Üstünlük yalnızca takvada. Bu İslam’ın çok önemli bir parçası değil mi? Bunun yanında ibadetlerin manasını da açıklarım. Neden namaz kılıyoruz, zekât veriyoruz, oruç tutuyoruz, hacca gidiyoruz gibi.
Yeni ihtida eden Japonlar için, daha önce Müslüman olmuş biri olarak sizin tecrübelerinizin nasıl bir faydası oluyor?
İhtida edenlere İslam’ı sindire sindire ama azar azar öğrenmeye çalışmalarını tavsiye ediyorum, uygulamada da aynı şekilde. Mesela namaz. Diyorum ki günde 1 kez ile başla sonra 2, 3 derken 5 vakte çıkar.
- Çünkü yeni Müslüman olmuş biri için namaz kılmak hiç kolay değil. Dolayısıyla yavaş yavaş, arttırarak 5 vakit kılma alışkanlığı kazanabilir insan. Bir başka önemli tavsiyem de Kur’an-ı Kerim’i anlayarak ve yine azar azar okuyun. Anlamak çok önemli, sadece okumakla olmuyor. Kur’an derinlemesine manalar içeren bir kitap, üstelik her bir ayetin nasıl bir zamanda ve durumda nazil olduğunu da bilmek gerekiyor. Dolayısıyla, İslam hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip olmak biraz zaman alıyor.
Bence bu kardeşlerimizin camiye sıklıkla gelip gitmesi önem arz ediyor. Derim ki onlara, tatillerde, akşamları, cumaları ne zaman müsaitsen gel, camide kılalım namazı, oturalım beraber. Çünkü İslam’da biz birbirimizin kardeşi oluruz, birbirimize yardım etmemiz ve destek çıkmamız çok önemli. Dolayısıyla sürekli iletişimde kalmaya gayret ediyorum onlarla. Telefondan, internetten veya yüz yüze...
Amentü’yü, özellikle de meleklere iman bahsini nasıl anlatıyorsunuz?
Japonlar için sadece meleklere değil, tek bir Tanrı’ya iman etmek de çok zor. Budizm, Şinto gibi dinlerde çok sayıda tanrı var. Dolayısıyla önceliğim tevhid anlayışını yerleştirmeye çalışmak. Bir kimse Tevhid inancını benimsedikten sonra benim meleklere imanı anlatmam da onların meleklere iman etmesi de kolaylaşıyor. Ama ilk önce Japon kardeşlerimizin tevhidi doğru bir şekilde anlayıp iman etmesi gerekiyor.
Peki yılda ortalama kaç kişi ihtida ediyor?
Bir yıl içinde sadece Tokyo Camii’nde 100-150 kişi.
Bu insanlar ihtida ettikten sonra sizinle iletişimde oluyorlar mı?
Evet, onlara İslam’la ilgili kitaplar tavsiye ediyorum. Camideki kütüphanemde 60 civarında kitap var, lütfen vaktiniz varsa gelin ve bu kitapları okuyun, diyorum. Bu kitapları okuduktan sonra aklınızda takılan soruları sorun ve lütfen okumaya devam edin. Okumak çok önemli, İslam hakkında nice kitaplar okuyarak İslam hakkında çok derin bir bilgi sahibi olabilirsiniz.
Japonları bir arayış içine iten sebepler neler?
Japonya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan kültürünü kabul etti. Bunların da Japonya’ya getirdiği iki şey oldu. Birincisi özgürlük, ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, basın özgürlüğü vs. Diğeri ise bireycilik. Bireycilik Japon toplumunun değerlerini mahvetti.
Mesela, özellikle bugünlerde genç insanlar çok izole, asosyal hayatlar yaşıyorlar. Yalnızlar. Ama İslam’da biz hepimiz kardeşiz. Bu genel bir tablo, bu onları da bir arayış içine itebiliyor. Sonunda da gençlerin bir kısmı kardeşimiz oluyor.
İhtida edenler arasında gençler çoğunlukta mı?
Evet gençler ve kadınlar çoğunlukta. Kadınlar genelde bir Müslüman ile tanışıyor, sonra İslam’ı tanıyor, evlenmeye karar veriyorlar ve Müslüman oluyorlar. Japon genç hanımlar, kardeşlerimizin %70’ini oluşturuyor.
Sonradan Müslüman olan biri özellikle İslam olmayan bir ülkede yaşıyorsa hayat tarzından çok büyük tavizler vermek zorunda. Tesettüre girmek, alkol kullanmamak, helal- haram yiyeceklere dikkat etmek gibi… Yeni ihtida edenler bu konularda çektikleri zorlukları sizinle paylaşıyorlar mı? Ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
Müslüman olmayan birinin ihtida ettikten sonra bu alışkanlıklarından vazgeçmesi oldukça zor. Tavsiyem bu alışkanlıkları yavaş yavaş ter etmek oluyor.
Çok kuvvetli bir imanı varsa birden bire de bırakabilir, hayat tarzını tamamen değiştirebilir. Fakat bu yine de nefis için oldukça ağır ve büyük iç mücadeleler gerektiriyor. Benim onlara tavsiyem şu oluyor. “Önce imanınızı kuvvetlendirin, daha sonra bu hayat tarzı size çirkin gelmeye başlayacak. Sizin için artık hiçbir önemi kalmayacak bunların.”
Ramazan ayı camide de bereketli geçiyor. Çeşitli programlar düzenleniyor. Bu arayışla, merakla gelen gayrimüslimlerin sayısında bir artış oluyor mu ramazan ayında. Ne gibi sorularla geliyorlar?
Ramazandan önce gelen misafirlere ben hep, “Ramazanda gelin, beraber iftar yapalım. İslam’da paylaşmak çok güzeldir, biz de paylaşmayı çok seviyoruz, gelin paylaşalım yemeğimizi” diyorum. Elhamdülillah, ramazanda ziyaretçi sayımız katlanıyor. Onlara orucun gerçek manasını anlatıyoruz. Oruç, yememek ve içmemekten ibaret değil, diyoruz. Zira, genellikle bundan ibaret olduğunu düşünüyor ve anlamıyorlar neden oruç tuttuğumuzu. Çok zor bir şey olduğunu düşünüyorlar. Diyorum ki, Ramazan Allah’ın bizlere verdiği nimetlere şükretmemiz için çok önemli bir ay. Yemek yiyemeyecek, su içemeyecek insanların durumunu da anlamış oluyoruz biz bu ayda. Fakir kardeşlerimize maddi destek de veriyoruz, yemeklerimizi paylaşıyor, fıtr sadakası veriyoruz. Böyle söyleyince anlıyorlar ve “Şimdi anladık, meğerse ramazan çok güzel bir aymış” diyorlar.