Tanpınar’ın Arafı Hayri İrdal

Ahmet Hamdi Tanpınar.
Ahmet Hamdi Tanpınar.

Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi bir neslin son temsilcilerindendir Tanpınar ve onun ölümsüz kahramanı Hayri İrdal. Fakat bunlar modern bir devlet iddiasıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk temsilcileri arasındadır. Gelenek-modern çatışması tabii ki zaman kavramında gelip düğümlenir. Romanın ismi de buradan doğar: Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

Bir yandan hayata bakışını oluşturan gelenek, diğer yandan asrın gerekleri tarafından çekiştirilir. Arada kalır Hayri İrdal. Aynen Türkiye gibi. Aynen Tanpınar gibi.
Bir yandan hayata bakışını oluşturan gelenek, diğer yandan asrın gerekleri tarafından çekiştirilir. Arada kalır Hayri İrdal. Aynen Türkiye gibi. Aynen Tanpınar gibi.

Hayri İrdal Türkiye’nin ta kendisidir desek hata etmiş olmayız. Kafası karışıktır. Bu yüzden zaman kavramını düşünüp durur, saatle hayat arasında kurulan felsefi bağlama mest olur. Ve maalesef Hayri İrdal’ın kafası, romanın sonuna kadar netleşmeyecektir. Oysa çevresindekiler ne kadar da nettir!

Babası Fahri Efendi, muvakkit Nuri Efendi, Seyit Lütfullah, Abdüsselam Bey, Aristidi Efendi geleneğin insanları olmaları; ikinci eşi Pakize, patronu Halit Ayarcı, kızı Zehra, oğlu Ahmet, Doktor Ramiz ise yeniye düşkünlükleri ve uyumu açısından net bir bakış açısına sahipler. Ama Hayri İrdal ne eski bir adam ne de yeni. Eski adamların tedrisatından geçmiştir. Dürüstlüğü, sadakati, ahlakı onlardan öğrenmiştir. Fakat yeninin içinde bulur kendini. Selma Hanım’a duyduğu aşk, ikinci eşi Pakize ve onun kız kardeşlerine istedikleri hayatı verme telaşesi, Cemal Bey’e güttüğü nefret, Halit Ayarcı hayranlığına düşmesi onu gelenekten çıkarır. O, bir yandan hayata bakışını oluşturan gelenek, diğer yandan asrın gerekleri tarafından çekiştirilir. Arada kalır Hayri İrdal. Aynen Türkiye gibi. Aynen Ahmet Hamdi Tanpınar gibi.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar.

Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi bir neslin son temsilcilerindendir Tanpınar ve onun ölümsüz kahramanı Hayri İrdal. Fakat bunlar modern bir devlet iddiasıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk temsilcileri arasındadır. Gelenek-modern çatışması tabii ki zaman kavramında gelip düğümlenir. Romanın ismi de buradan doğar: Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Çünkü saatlerin ayarı bozulmuştur. Eminönü’nde başka, Taksim’de başka, Üsküdar’da başkadır. Coğrafyayı genişletelim; Konya’da başka, Kars’ta başka, Ankara’da başkadır. Bunların ayarlanması gerekir. Şehir ve insanların farklı zamanlarda yaşamaları Türkiye’nin dengesini bozmuştur. Hepsi kabul edilen, uyulan, mutabık kalınan zaman dilimine getirilmelidir. İnsanların kafaları da aynı şekilde ayarlanmalı, asrın şartlarına uygun hâle getirilmelidir. Bir insanın 20. yüzyıl zihniyetinde, diğerinin 13. yüzyıl zihniyetinde düşünmesi dili, anlaşmayı, hareketi engeller. Tekamülü, güçlenmeyi, yeniden söz sahibi olmayı imkânsız hâle getirir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kısaca ortaya koyduğu problem budur. Tanpınar bir nevi, Türkiye’nin bütün problemlerinin bu açmazda olduğunu tespit eder. Hayri İrdal bu çıkmazın içindeki Türkiye’yi temsil eder.

Hayri İrdal ayrıca iradesizdir. Dalından kopmuş yaprak misali savrulmaktadır. Bir yandan doğu rüzgârı eser, Hayri İrdal o tarafta; diğer yandan batı rüzgârı eser, Hayri İrdal o tarafta. Onun elinden kim tutsa peşinden gider. Çünkü babası sıfırı tüketmiştir. Babası Osmanlı’dır. Halası Zarife Hanım’ın mirası, babasının tek ümididir. Ama hala, mezarlıkta yeniden doğar. Kefen içinde konağına gelir. Ve babayı öyle bir korkutur öyle bir fırçalar ki baba buna dayanamaz. Kalp krizi geçirip ölür. Hayri İrdal da bu aşağılamadan payını alır. İrdal’ın elinde saat kadranı kalır sadece. Bu kadran, İrdal’ın yaşama tutunması, ölmemesi anlamına gelir. Zaten kadranı ne zaman yerine koyar, yani saatlerle ilgi ve birikimini kullanır, işte o zaman yeni zamana adım atar. İstese de istemese de, bilinçli olsa da olmasa da o saat parçası onu kurtarır. Yoksa aynen babası gibi ölüp gidecektir. Bu saat kadranına Türklerin devlet felsefesi, bilinci ya da İstiklal Savaşı’ndaki direnci diyebiliriz. Saat ilgisi sayesinde Hayri İrdal’dan ümit kesilmez. Ama o, bu bilginin ne kadar değerli olduğunu bilmez. “Sen bir dâhisin!” denildiğinde, “benimle kafa buluyorlar galiba” diye düşünür. Oysa ustasından duyduğu deha ürünü düşünceleri anlaması, onun da deha olduğunu göstermektedir. Ama Hayri İrdal’ın şaşkınlığı, bu dehayı nasıl kullanacağı noktasındaki engeldir. Dehasını kullanmak için başka birinin gölgesine geçmesi gerekir. Bu kişi Halit Ayarcı’dır.

Jacques Louis David - The Tennis Court Oath 20th June 1789 1791
Jacques Louis David - The Tennis Court Oath 20th June 1789 1791

Tanpınar, boş yere Halit’e, “Ayarcı” soy ismini koymamış. Adam her şeyi ayarlıyor. Bencil ve kötü halayı bile dizginlemesinden bunu anlayabiliriz. Hala geçmişe takılıp kalmaz. Yaşına rağmen her yeniliğe açıktır. Kendi egosu dışında hiçbir ahlaki değeri tanımaz. O, tam bir Halit Ayarcı tıynetindedir. Dünyayı ve hazzı sever. Yalandan hoşlanır. Her yalana kanmaya hazırdır. Dürüstlük hiçbir zaman duymak istediği bir şey değildir. Pakize’nin yalanlarına kızar, ona haddini bildirmek için Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bürosuna geldiğinde daha büyük ve gururunu okşayan bir yalanla karşılaşır ve ona uyar. Önceki yalan gururunu kırmış, yeni yalan gururunu okşamıştır. Oysa sadece Ayarcı tarafından kandırılmış, iki büyük arsasından olmuştur. Hala için mal mülk her şey olmasına rağmen yalan daha kıymetlidir. Ayarcı’nın dehası da burada gizlidir. O, yeni bir şey koyar ortaya ve bunun sayesinde bütün değer sistemini değiştirir. Ayarcı, halayı da değiştirir. Oysa hala, hayatı boyunca kardeşini ve onun oğlu Hayri İrdal’ı aşağılamış, hor görmüş, ilgisinden mahrum bırakmıştır. Ayarcı, modernizmdir. Modernizme ayarlanmaktır. Hayri İrdal’ın başka çaresi yoktur, paraya ihtiyacı vardır ve Ayarcı’nın takım elbisesini giymek zorundadır. Abdüsselam Bey’in elbiseleri eskimiş, yırtılmıştır. Onları giyemez. Giyerse üşüyecek, belki de hastalanacaktır.

Cemal Bey figürü burada görgüsüz, acımasız modernizmin temsili olması açısından ilginçtir. Gelenekle alakası yoktur ama modernizmin de kıymetini bilmemektedir. Eşi Selma Hanım’ı bir yapma çiçek gibi yanında taşımaktadır. Oysa Selma Hanım da yeniliğin kendisidir. Cemal Bey onun güzelliğini ve yeteneklerini takdir edememektedir. İlginçtir, romandaki kadınların hepsi yenilik taraftarlarıdır. Yalan bile olsa. Tanpınar, kadınların yalana zaaf duyduklarını düşünmektedir. Ya da şöyle söylenebilir: Tanpınar, romanında kadınların yeniliklere açık tarafını işlemiştir. Geçmişe değil bugüne bakmaları, bugünden hareket ederek geçmiş güzellemesi yapmaları, romandaki kadınların ayırıcı vasfıdır. Pakize’de bunu görürüz, Zehra’da veya halada da. Hayri İrdal her defasında bu kadınlara şaşırıp kalır. Onları “ahmak” diye nitelendirir. Kendini kandırmak anlamına gelir bu ahmaklık. Başkalarını değil, kendini kandırmak. Başkalarını kandırmak deha gerektirir, Halit Ayarcı’da olduğu gibi. İstemese de Hayri İrdal da bu dehadan payını alır ama kendini kandırmayı başaramaz. Cemal Bey ise kendini bir şey sanmaktadır. Fakat kimse, Cemal Bey’in kendine dair sanısına inanmamaktadır. O yüzden Cemal Bey iflas eder. Selma Hanım’dan ayrılmak zorunda kalır. Fakat Ayarcı’dakine benzer şeytanlık Cemal Bey’de de vardır. O, Hayri İrdal’ın yalanına başka bir yalanla saldırır. İrdal’ın Cemal Bey’den çekinmesi bu yüzdendir.

Glorglone.
Glorglone.

Peki modernizm veya modern bir adam olmak nedir? Halit Ayarcı neden Hayri İrdal’a sürekli değişmesi gerektiğini söyler? Hayri İrdal değişince ne olacak ve nasıl değişecek? Eğer Ayarcı’nın kontrolünde değişmeye kalkışmazsa, Hayri İrdal önce karakola, sonra tımarhaneye düşer. Ayarcı’nın yönlendirmesiyle değişirse para, itibar, şöhret, makam kazanır. İki ihtimal de Hayri İrdal’da mevcut. Tanpınar, romanında ikisini de anlatır. Bu iki kırılma noktası da meyhanede gerçekleşir. İlkinde İrdal “Şerbetçibaşı Elması”nı uydurur. Oysa öyle bir şey yoktur. “Belki de vardır” diyerek tahminde bulunur sadece. Ama karşısındaki, bu elmasın var olduğuna inanır ve peşine düşer. Çevresine sürekli bu elmastan söz eder. Elmas dedikodusu, rahmetli Seyfullah Bey’in borçlandığı kişileri harekete geçirir. İrdal mahkemeye şahit olarak çağrılır, bütün dürüstlüğüyle böyle bir elmasın olmadığını, bir tahmin olarak kendisinin uydurduğun ne mahkemeye ne de çevresine anlatamaz. Sonunda, zihin sağlığının bozuk olduğuna karar verilip hastaneye sevk edilir. Orada Doktor Ramiz’e de derdini anlatamaz. Ama Doktor Ramiz de Hayri İrdal gibi cins bir kafaya sahiptir. Arkadaş olurlar. Modernizm “olmayan Şerbetçibaşı Elması”dır. O, dürüst Hayri İrdal’ı tımarhaneye sokar.

Günümüzün bankaları, holdingleri, telefon operatörleri gibi kapitalizm, Tanpınar’ın hiçbir şey üretmeden para ve güç kazanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden farksızdır.
Günümüzün bankaları, holdingleri, telefon operatörleri gibi kapitalizm, Tanpınar’ın hiçbir şey üretmeden para ve güç kazanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden farksızdır.

İkinci modernizm anlatımı, yine olmayan bir şey üzerinden ilerler. Bu yalan da Hayri İrdal’ın zihninden çıkar: Ahmet Zamani Efendi. Böyle bir şahsiyet tarihte yoktur. Onu rastgele söyler İrdal. Ayarcı’nın bu yalana inanması sonucunda Hayri İrdal, Ahmet Zamani Efendi’nin hayat hikâyesini yazar ve bu kitap onun meşhur olmasını sağlar. Mezarlıkta yaşamamış kişinin mezarı aranır. İsimsiz bir mezar ona ithaf edilir. Yurtdışından bu kişinin mezarını ziyaret etmek isteyen araştırmacılar gelir. Hayri İrdal, Ahmet Zamani Efendi’yi, ustası Nuri Efendi’yi örnek alarak yazar. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün temeli, bu esere dayandırılır. Her ne kadar Hayri İrdal, böyle birinin olmadığını, yaşamadığını Halit Ayarcı’ya izah etse de Ayarcı buna ehemmiyet vermez. Ayarcı’nın “(…) yalan veya hakikat diye bir şey yoktur. Asrına uymak, onun adamı olmak vardır.” sözü modernizmin diğer bir tanımı olur. Modernizm, olmayan bir şeye dayanır. Modernizmin “hürriyet, müsavat, uhuvvet” kavramlarına bir de bu açıdan yaklaşalım. Modern insan, özgürlüğe inanır. Var mıdır böyle bir şey? Hele mutlak özgürlükten söz edilebilir mi? Peki müsavat yani eşitlik? Uhuvvet yani kardeşlik? Bu 19. yüzyıl kavramlarından, sayısız ideoloji ortaya çıkarılmıştır. 20. yüzyılsa tek tek bu ideolojilerin iflasının tarihi olmuştur. 21. yüzyılda adını hatırlayanlar ise, neredeyse sadece sosyologlardır. Modernizm bu olmayan ve hiçbir zaman da olmayacak inanç, ideoloji ve kavramlar üzerinden geleneğe, geçmişe savaş açmış, bunu da asrın gereği olarak dayatmıştır ve gayet de başarılı olmuştur. Ahmet Zamani Efendi yoktur ama varmış gibi yeni bir felsefe üretilmiştir. Piyasa bunu gerektirmiştir. Peki insanlar saatlerini ayarlamaktan aciz midirler? Değillerdir. Ama yarı resmi bir kuruma dönüştürülen Enstitü’ye ayarlatırlar. Günümüzün bankaları, holdingleri, telefon operatörleri gibi kapitalizm, Tanpınar’ın hiçbir şey üretmeden para ve güç kazanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden farksızdır.

Hayri İrdal dürüst adamdır. Şerbetçibaşı Elması’nın olmadığına insanlar inanmadığında şaşırır. İnsanların Ahmet Zamani Efendi’nin yaşamadığına inanmamaları da onu bir o kadar şaşırtır. Onun çevresindeki herkes bir yalana inanmaya hazır ve muhtaçtır. Herkes modernizm rüzgârına kapılmıştır. Hakikat ve yalan arasındaki ayrım, onlar için önemli değildir. Herkes bu şekilde kendini kolayca kandırmaktadır. İrdal, kendini kandıramaz. Ama iradesiz, üstelik paraya muhtaç olduğu için bu rüzgâra kendini bırakmak, diğer ifadeyle değişmek zorunda kalır. Herkesi durup dinler ve onların uydurduğu yalanlar karşısında şok olur. İrdal, Ayarcı’yla da sürekli bu yüzden tartışır. Ayarcı ona “Beni çok yoruyorsun.” der. İrdal bu durumda kendini geri çeker. Bu noktada Hayri İrdal’la Halit Ayarcı’nın aynı kişiler olduğunu bile düşünebiliriz. Aynı kişinin dürüst, ahlakçı ve geleneksel tarafını Hayri İrdal’ın; modern, yenilikçi ve girişimci tarafını ise Halit Ayarcı’nın temsil ettiği söylenebilir. Aslında bu çekişme ve tartışma bir kişinin zihninde dönüp duruyor da olabilir. Yazarı Tanpınar’da olduğu gibi. Okuyucusu bizlerde olduğu gibi.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım