Sudan sebep bir kitap
Nerval’in de seyahatnamesinde söz açtığı dükkânlarda şehrin çeşitli noktalarından getirtilen türlü sular satılırdı. Bu suların üzerinde kaynağı, kaynaktan alındığı yıl ve geldiği şehir yazılırdı. Öyle ki İstanbul’un su tiryakileri satıcıdan alıp içtikleri suyun hangi kaynağa ait olduğunu anlayabilirdi. İşte İstanbul’un dillere destan bu ünlü sularını Nerval’den çok önce bir Osmanlı bürokratı ve âlimi olan Hafid Efendi müstakil bir kitap yazarak anlattı.
Gérard de Nerval Mısır, Lübnan ve Türkiye seyahatlerine dair izlenimlerini içeren, 1851’de yayınladığı Doğu’da Seyahat’in İstanbul bölümünde anlatıyor: Ünlü Fransız romantik, Beyazıt’ta, bir kahvehaneden çıktıktan sonra susadığını hisseder. Su içmek için bir yer ararken bir taraftan da su kültürüne dair dikkatini çeken noktaları paylaştıktan sonra hayretle şu bilgiyi not düşer: Payitahtta suyun tadını gerçekten anlayan su çeşnicileri vardır.
Gerçekten de Osmanlı İstanbul’unda suyun dünyası Nerval’in fark edeceği niteliktedir. Halil İnalcık’a göre fetihten sonra şehir için oldukça ileri seviyede bir içme suyu şebekesi geliştirilmiş ve bu sistem Kudüs ve Mekke gibi imparatorluğun değişik merkezlerinde uygulanmıştı. Başmimar ve suyolcunun idaresinde yürütülen organizasyonda ana suyolları ve su kemerleri, büyük camilere ve etraflarındaki yapılara suyu ulaştıracak biçimde yapılmıştı.
Acı ve tatlı sular
Ashâb-ı miyâh ya da erbâb-ı miyâh şeklinde adlandırılan su sahiplerine gelirsek: Daha çok padişahlar, hanım sultanlar, sadrazamlar, vezirler ve şeyhülislamlardan oluşan su sahipleri buldukları suyu, vakıf ana suyolları şeklinde halkın hizmetine sunuyorlardı. Vakıf sularını ikiye ayırabiliriz: 1. Kırkçeşme ve Taksim suları gibi bent sularıdır. Belgrad Ormanı içerisindeki bentlerde toplanan yağmur ve yeraltı suları dehlizler içinden ya da kemerlerden geçirilerek İstanbul, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli tarafına dağılırdı. 2. Halkalı ve Üsküdar suları gibi kaynak sularıdır. Bu sular, şehirdeki kaynaklardan veya onlara ilave açılan kuyulardan gelirdi. İstanbul’da yaşayanlar genellikle kuyulardan elde edilen içimi zor sert sular (acı su) ile kaynaklardan, bentlerden bazı kuyulardan sağlanan içimi kolay ve yumuşak suları (tatlı su/mâ-i leziz) kullanıyordu. İstanbul halkının yarısının evinde suyu vardı. Diğer yarısı ise geleneksel su tevzi vasıtaları olan çeşmelerden içme sularını temin edebilmekteydi. Bir de sucu dükkânları vardı. Nerval’in de seyahatnamesinde söz açtığı bu dükkânlarda şehrin çeşitli noktalarından getirtilen türlü sular satılırdı. Bu suların üzerinde kaynağı, kaynaktan alındığı yıl ve geldiği şehir yazılırdı. Öyle ki İstanbul’un su tiryakileri satıcıdan alıp içtikleri suyun hangi kaynağa ait olduğunu anlayabilirdi.
Bir kitapseverin su kitabı
İşte İstanbul’un dillere destan bu ünlü sularını Nerval’den çok önce bir Osmanlı bürokratı ve âlimi olan Hafid Efendi müstakil bir kitap yazarak anlattı.
Hafid Efendi’nin asıl adı Mehmed’di. Ancak dedesi Reisülküttâb Mustafa Efendi’ye nisbetle “Hafid” (torun) ismiyle meşhur olmuştu. Şeyhülislâm Mustafa Âşir Efendi’nin oğlu olan Hafid Efendi çeşitli yerlerde müderrislik ve kadılık yaptıktan sonra İstanbul kadılığı, Anadolu ve Rumeli kazaskerliği gibi önemli görevlerde bulundu. Dedesi ve babası gibi o da bir kitapseverdi. Hafid Efendi 1811’de vefat ettiğinde babasının Bahçekapı’da inşa ettirdiği kütüphanenin bahçesine defnedildi.
Kaptanıderya biyografileri, saltanat/hilafet ve dil gibi konularda eserler kaleme alan Hafid Efendi’nin çalışmalarından biri de İstanbul sularından bahsettiği Mehâhü’l-Miyâh adlı sevimli risalesidir.
Dünyadaki en güzel su
Hafid Efendi, kitabının başında suyun önemine değindikten sonra dünyadaki suların en güzel ve lezzetlisinin yağmur suyu olduğunu söylüyor. Ardından da iyi bir suda bulunması gereken sekiz şartı sıralıyor: Suyun kaynağı, çıkış sürati, mekânın rakımı, akış mecrası, akış yönü, güneş, rüzgâr. Nehir, havuz, sarnıç, deniz ve kuyu gibi yağmur ve kaynak sularının toplandığı yerleri anlatıp sözü İstanbul’un namlı kaynak sularına (Dersaadet civarında kain meşhur miyah-ı latife) getiriyor.
- Amcazade Hüseyin Paşa suyu (Anadoluhisarı), Çamlıca suları (Üsküdar), Çene suyu (İzmit), Gümüş suyu (Beykoz), Halkalı suları (Halkalı) Karakulak suyu (Beykoz), Kayışpınarı suyu (Üsküdar), Kestane suyu (Sarıyer), Kırkçeşme suları (Kâğıthane), Kısıklı suyu (Üsküdar), Mirahor Köşkü suyu (Kâğıthane),
Narhcı suyu (Emirgan), Nazır Ağa suyu (Eyüp), Sultan Çiftliği suyu (Üsküdar), Tokmak suyu (İstinye) ve Turunçlu suyu (Esenler-Ayvalıdere) isim ve semtleriyle tat, iyilik dereceleri ve şifa gibi pek çok özellikleri bazen diğer sularla da kıyaslanarak açıklanır. Mesela “suların padişahı Çamlıca’dır”, “halka zevkusefa veren Halkalı suyudur”, “diş ve baş ağrısına kar suyu iyi gelir.” Bu gibi bilgilere ek olarak suların vaktinde ve bayatlamadan içilmesinin hazım açısından faydaları, şartlara riayet etmeden içilmesinin zararları, suyun sıcak ya da soğuk içilmesinin bedende meydana getirdiği hastalıklar ve nasıl içilmesi gerektiği de anlatılıyor.
Bugün Hafid Efendi’nin bahsettiği eski suların çoğunu tatmak mümkün değil belki ama Mehâhü’l-Miyâh’ın satırları arasında dolaşarak okumanın lezzetine varmak mümkün.
Bu kadarcık olsun teselli yetmez mi
Kaynaklar: İlhami Yurdakul, Zeki İzgöer, “Mehâhü’l-Miyâh-İstanbul’un Meşhur İçme Suları”, İstanbul Araştırmaları, 5. sayı, 1998, s. 129-161; İlhami Yurdakul, Aziz Şehre Leziz Su, Kitabevi, 2010; Ahmet Tabakoğlu, Osmanlı Dönemi İstanbul Su Tarihi, Marmara Belediyeler Birliği Kültür Yayınları, [t.y.]; Abdülkadir Özcan, “Hafîd Efendi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 15. cilt, s. 111-112; Gérard de Nerval, Doğuya Seyahat, çev. Muharrem Taşçıoğlu, Kültür Bakanlığı, 2002; Halil İnalcık, Osmanlı İdare ve Ekonomi Tarihi, İSAM, 2021.