Şiddet ve konuşulamayanlar arasında: Patria

Patria
Patria

İspanyol yazar Fernando Aramburu’nun aynı adlı romanından diziye uyarlanan Patria, ayrılıkçı ETA örgütünün şiddetle dolu tarihine, yarattığı toplumsal baskı, korku, travma ve çözülmelere dair konuşulamayanlara, iki Basklı ailenin dramı üzerinden kapı aralayan oldukça çarpıcı bir yapım.

ETA tabusu ve sessizlik komplosu

İspanya ve Fransa’nın Bask bölgesinde faaliyet gösteren ve 20 Ekim 2011’de silahlı faaliyetlerine son verdiğini duyuran Marksist-Leninist ayrılıkçı örgüt ETA’nın 52 yıllık tarihinden geriye devasa bir şiddet bilançosu kalmıştı. 52 yılın 43’ünü şiddet dolu eylemlerle geçiren örgüt, 864 cinayetin doğrudan sorumlusuydu. Binlerce mağdur üreten ve daha çok İspanya’da gerçekleştirdiği şiddet ve terör eylemlerini yalnızca İspanyollara değil, aynı zamanda Basklara da yönelten örgüt, Bask bölgesinde kurduğu otoriteyle adeta bir tabuya da dönüşmeyi başarmıştı. Zira ETA, Baskların bağımsızlığı için savaşan, bu amacı uğrunda militan devşirmek ve finans kaynakları oluşturmak adına Baskları toplumsal baskıya mahkûm etse de, haraca bağlasa da, öldürse de; amacı ve eylemleri sorgulanamaz, eleştirilemez “vatansever” bir örgüt olduğu iddiasıyla hareket ediyor ve savunuluyordu.

Patria
Patria

1988’de ETA tarafından başına sıkılan iki kurşunla öldürülen Bask kökenli Sebastian Aizpiri’nin ablası Ana Aizpiri’nin bir açıklaması, bu durumu en iyi özetleyen ifadelerden biriydi. "Bir tabu var" diyordu Azpiri ve devam ediyordu; "Adeta yemek masasına kadar uzanan bir sessizlik örtüsü… Oysa kimse o boş sandalyeden bahsetmiyor" sözleriyle, süregelen suskunluğa, asıl mağdurların ve mağduriyetlerin konuşulmamasına dikkat çekiyordu. ETA tarafından gönderilen mektup bombasını açarak birkaç parmağı ve gözünü kaybeden Basklı gazeteci Gorka Landaburu ise örgütün silah bırakmasının üzerinden geçen yaklaşık on yıla rağmen, halen konuşulmayı bekleyen kanlı tarihe ve devasa toplumsal maliyete dikkat çekiyor ve “Yaranın çok derin olmasından dolayı kapanması zaman alacak. Bask ülkesi ETA’yı unutmadı” diyordu.

  • Türkiye gibi terör ve maliyetleriyle yüzleşmek durumunda kalan İspanya’da da yaralar henüz çok taze. Üstelik ETA’nın 52 yıllık zoraki otoritesi nedeniyle şiddet ve terörle açık bir toplumsal yüzleşme ve hesaplaşma yaşayamamış Bask bölgesinin halen sahici bir normalleşme sağlayamadığı sıklıkla yapılan yorumlar arasında yer alıyor. 27 Eylül’de HBO Europe tarafından Avrupa, ABD ve Latin Amerika'da aynı anda ekrana sunulan, Aitor Gabilondo’nun senaristliğini üstlendiği, Felix Viscarret ve Óscar Pedraza’nın yönetmenlik koltuğunda oturduğu Patria (Vatansever) isimli mini belgesel dizi de, ETA’nın neden olduğu birtakım toplumsal sancıları ve yaşanan suskunluğu odağına alıyor.

İspanyol yazar Fernando Aramburu’nun 646 sayfalık ve birçok farklı karakterin hikâyelerinin birleşiminden oluşan aynı adlı romanından diziye uyarlanan Patria, pek çok insanın adeta bir “sessizlik komplosu” sonucu üzerine konuşmadığı, belki de unutmayı isteyeceği şiddet ve acıyla dolu bir döneme iki ailenin dramı üzerinden kapı aralamayı amaçlayan bir yapım.

Sessizlikle mücadele

Txato lakaplı Basklı işadamı Jesus Mari Lertxundi’nin (José Ramón Soroiz) San Sebastian’da sokak ortasında ETA tarafından öldürülme sahnesiyle açılan dizide, cinayet sonrası başka bir şehre taşınan Txato’nun karısı Bittori (Elena Irureta), ETA’nın silah bıraktığını açıklaması sonrası, San Sebastian’a yeniden dönerek, cinayetin sır perdesini aralamaya girişiyor. Bittori’nin dönüşü ise birçok insanı, en başta vaktiyle en iyi aile dostları olan Miren (Ane Gabarain) ve Joxian (Mikel Laskurain) çiftini rahatsız ediyor. Bu rahatsızlığın nereden kaynaklandığını, dizide sıkça başvurulan cinayet öncesi döneme dönüşlerle görmeye başlıyoruz.

Patria, İspanyol yazar Fernando Aramburu’nun 646 sayfalık ve birçok farklı karakterin hikâyelerinin birleşiminden oluşan aynı adlı romanından diziye uyarlandı.
Patria, İspanyol yazar Fernando Aramburu’nun 646 sayfalık ve birçok farklı karakterin hikâyelerinin birleşiminden oluşan aynı adlı romanından diziye uyarlandı.

Acı geçmişi unutmak belki de herkesin isteği, fakat Bittori’nin sessizliği bozmak ve istediği cevapları alabilme düşüncesiyle şehre geri dönüşü herkes açısından konforu bozan bir duruma dönüşüyor. Çünkü haksızlığa ve şiddete karşı susmuş olmanın oluşturduğu suçluluk duygusu aslında asıl bastırılmak istenen durum. Bittori ise bölgede bir tabuya dönüşmüş “ETA ve eylemleri karşısındaki suskunluğa” bir son vererek, ölmeden önce aradığı cevapları bularak, süregelen sessizliği paramparça edecek bir cesaret ve gayretle hareket ediyor. Miren ve Joxian ise hem suçluluk duygusu, hem de ETA kaynaklı edilgen kinleri ve cinayetin sır perdesi aralandığında kendilerine de dokunacağına yönelik tedirginlikler yaşıyorlar. Vaktiyle çok iyi dost olan ve artık çatışması muhtemel cevaplar ve gerekçeler arayışındaki iki yaşlı kadın olan Bittori ve Miren arasındaki yabancılaşma, parçalanma ve kopuş ise aslında her ikisinin de doğrudan neden olmadığı ve nasıl sonuçlanacağı merak edilen ana gerilimi oluşturuyor. Zira bu ikili arasındaki gerilim, bölgedeki şiddetin farklı saflarda konumlanan sıradan insanlar üzerindeki farklı motivasyonları ve içgüdüsel etkilerini göstermesi açısından oldukça çarpıcı.

Dizide sıradan hayatların derinlemesine işlenen hikâyeleri üzerinden, bağımsızlık, özgürlük, öz-kimlik ve vatan sevgisi (patria) gibi yüceltilen ideallere silah ve şiddetle erişme amacının tehdit, şantaj, haraç, mikro kinler, cinayet ve terörü hiçbir ayrım gözetmeden nasıl ürettiği üstüne iyi bir anlatı inşa ediyor. Halen yaraları çok taze ve onarılamayacak düzeyde mahvolmuş hayatlar üzerine inşa edilen anlatı, terörün travmatik sonuçlar doğurduğu hayatlar ve toplumları anlamaya yönelik mütevazı fakat aydınlatıcı bir içerik sunmayı başarıyor.

Konuşabilmenin iyileştiriciliği

Patria’ya dair daha da çarpıcı bir noktayı ise 8 bölümlük dizinin yapımcısı HBO España'nın orijinal programlama sorumlusu Miguel Salvat vurguluyor: “Dizilerin çoğu çabucak tüketiliyor fakat Patria sohbeti ateşleyecek. [Dizinin senaristi] Aitor Gabilondo'nun dediği gibi, “en önemli şey kimin haklı ya da haksız olduğu değil; konuşabilmek…” Zira Patria, konuş(a)mamanın sıkıntıları ve zorlukları üzerinden, konuşabilmenin sağaltıcı ve iyileştirici yönüne güçlü bir şekilde dikkat çekmeyi başarıyor.

Bu noktada, El Español'dan Javier Zurro’nun diziye dair değerlendirmesi de önemli: “Patria yılın en önemli dizisi ve aynı zamanda herkesi harekete geçirecek ve bize konuşacak çok şey verecek bir mucize.” Zira İspanya’da demokratik cumhuriyetin yıkılmasını ve Franco diktatörlüğünü doğuran İspanya İç Savaşı’nda (1936-39) yaşananları konuşmak yerine halının altına süpürmenin ülkeye kaybettirdikleri düşünülürse, konuşabilmeye davette bulunan Patria, daha da önemli ve kulak verilmesi gereken bir yapıma dönüşmeyi başarıyor.