Siber Din: E- İmamlar, Algoritmalar ve Yapay Zekâ

 E- İmamlar, Algoritmalar ve Yapay Zekâ
E- İmamlar, Algoritmalar ve Yapay Zekâ

Teknolojinin hızla gelişmesiyle dinî bilgi de yeni medya platformlarına taşındı ve bu, dinî söylemin ve bilginin yayılma biçimini değiştirdi. “Cyber Islam” olarak adlandırılan bu yeni dönem, YouTube, Facebook, Instagram ve TikTok gibi platformlarda dinî içeriklerin üretildiği ve tüketildiği yeni bir sahneyi ifade ediyor. Geleneksel dinî liderler artık yalnızca fiziksel ortamlarda değil, dijital platformlarda da geniş kitlelere hitap edebiliyor. Sosyal medya algoritmaları, dinî içerikleri daha görünür hâle getirerek dinî aktörleri dijital fenomenlere dönüştürüyor. Ancak burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Kalbiselim ile dinlenmesi gereken dinî mesajların fenomenlere ihtiyacı var mı?

Bir zamanlar Kur’an-ı Kerim’in mesajı ve Hz. Peygamber’in öğretileri yalnızca dinî vazifeleri olan kişiler tarafından sözlü olarak aktarılıyordu. Matbaanın icadıyla birlikte Kur’an-ı Kerim, genel okuyucular için kitlesel çeviri ve basım sürecinden geçti. Ancak buna rağmen sözlü aktarım önemini korudu. Günümüzde ise dijital mecralar, bu sözlü aktarım geleneğini dönüştürdüğü için yeni bir durumla karşı karşıyayız.

İslam’ın yüz yüze icra ediliş biçimi yüzyıllar boyunca camilerde, tekkelerde, medreselerde ve diğer fiziki mekânlarda şekillendi. Hocanın, imamın ya da vaizin dizinin dibine oturup, kalb-i selim ile dinleme geleneği dinî mekânlarda uzun yıllar sürdürüldü. Bu fiziki mekânlar, dinî hizmetleri yürüten kişiler için bir otorite alanı da oluşturuyordu. Modernleşme, kentleşme ve bireyselleşme gibi süreçlerle camilere katılım azalsa da bu mekânlar otoritelerini kaybetmediler. Sadece çağın gerekliliklerine uyum sağlayarak dijital araçları kullanmaya başladılar. Kur’an’ın, “kulak ile dinleme” ve “kalp ile dinleme” arasındaki farkı vurgulaması da bu dönüşümün temelinde yer alıyor. Bu noktada İslam’da değişen şeyin yalnızca mesajın iletilme yöntemi olduğu söylenebilir. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında İslam’ın mesajını iletme yollarının çeşitlendiği görülmektedir.

Dijitalleşme süreci 1980’lerle birlikte kasetler, kulaklıklar ve radyolar aracılığıyla başladı. Kasetçalarlar erişilebilir hâle geldikçe insanlar hutbeleri arabada veya çalışırken dinlemeye başladı. Ardından televizyonların çeşitlenmesiyle geleneksel televizyon vaizleri, hem izleyiciyle etkileşim kurarak otoritelerini pekiştirdi hem de İslam’ın mesajını yaydılar. Onlara sorulan en basit sorular bile tek otorite olarak konumlanmalarına yardımcı oluyordu. Teknolojinin hızla gelişmesiyle dinî bilgi de yeni medya platformlarına taşındı ve bu, dinî söylemin ve bilginin yayılma biçimini değiştirdi. “Cyber Islam” olarak adlandırılan bu yeni dönem, YouTube, Facebook, Instagram ve TikTok gibi platformlarda dinî içeriklerin üretildiği ve tüketildiği yeni bir sahneyi ifade ediyor. Geleneksel dinî liderler artık yalnızca fiziksel ortamlarda değil, dijital platformlarda da geniş kitlelere hitap edebiliyor. Sosyal medya algoritmaları, dinî içerikleri daha görünür hâle getirerek dinî aktörleri dijital fenomenlere dönüştürüyor. Ancak burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Kalbiselim ile dinlenmesi gereken dinî mesajların fenomenlere ihtiyacı var mı?

Cyber İslam ve dijital dinî figürler

1980’lerde kaset çalarların yaygınlaşmasıyla başlayan süreç televizyon, radyo, YouTube ve ardından podcastlerin yükselişiyle yer değiştirdi. Kur’an’ın aktarım yöntemi çok daha geniş bir internet arenasına taşındı. Berkeley Üniversitesi Antropoloji Profesörü Charles Hirschkind, Mısırlı Müslümanların kasetler aracılığıyla dinî mesajları nasıl dinlediğini ve bunun toplumsal ile siyasi etkilerini incelediği çalışmasında, İslam’ın dışlanmış bir din olmaktan çıkarak çok duyusal bir deneyime dönüştüğünü öne sürüyor.

Nouman Ali Khan.
Nouman Ali Khan.

Bu yeni süreç sadece kelimeleri ve kulağı değil, aynı zamanda kalbi ve daha önce duyulmamış bir unsuru da içeriyor: “çevrimiçi, anonim yorumcu”. Günümüzde Wi-Fi ve bir tarayıcıya sahip olan herkes, YouTube ve diğer Web 3.0 mecralarında farklı kişilerin dinî mesajları nasıl yaydığını görebiliyor hatta bu mesajların yeniden düzenlenmiş versiyonlarını izleyebiliyor. İslami mesajın aktarıldığı araç değiştikçe konuşmacı ve dinleyici arasındaki roller de kaçınılmaz olarak dönüşüyor. Televizyon vaizlerinin otoritesine karşın dijital imamlar hem daha parçalı bir otoriteye talip oluyor hem de etkileşimli yorumlarla bu otoriteyi daha da güçlendirebiliyorlar.

Gary R. Bunt.
Gary R. Bunt.

Örneğin Nouman Ali Khan gibi dinî figürler YouTube videoları ile geniş kitlelere ulaşarak geleneksel dinî otoritenin yanında dijital bir dinî liderlik alanı oluşturuyor. Khan, dijital platformlar aracılığıyla İslami öğretileri geniş kitlelere ulaştırmada önemli bir rol oynuyor. Özellikle YouTube ve sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar, genç Müslümanlar arasında büyük ilgi görüyor. Bu bağlamda, onun çalışmaları üzerine yapılan akademik incelemeler, dijitalleşen dinî söylemin dinamiklerini anlamak açısından değerli. Bu çalışmalarda Bayyinah Enstitüsünün kurucusu olarak, Khan’ın Arapça ve Kur’an eğitimi konusundaki yenilikçi yaklaşımları, dinî eğitimin dijitalleşmesi incelenmiştir. Özellikle çevrimiçi dersler ve interaktif eğitim materyalleri, dinî bilginin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamış ve bu durum, eğitimde dijitalleşmenin etkilerini araştıran çalışmalara konu olmuştur. Ancak dinî içeriklerin sosyal medya platformlarında yayılması, dinî söylemin popülerleşmesine katkı sağlarken dinî figürler daha fazla kişiye ulaşmak adına kısa videolar, animasyonlar ve modern grafikler kullanarak “fenomenleşme” eğilimine girebiliyor. Bu süreç, dinî söylemin tüketim nesnesine dönüşmesine ve yeni bir anlatı biçimi geliştirilmesine yol açabilir. Dinî bilginin televizyon medyasında reyting kaygılarıyla şekillendiği bilinmektedir. “Dijital imamlar da YouTube, TikTok ve Instagram gibi platformlarda algoritmalar tarafından teşvik edilen içerikler üretmek zorunda mı kalıyor? Bu platformlar reyting yerine beğeni ve etkileşim üzerine kurulu bir sistem sunarak dinî içeriği popülerleştirirken eğlence unsurlarını öne mi çıkarıyor?” Bu tür sorular uzun zamandır din sosyolojisi ve antropolojisi çalışanlarının gündeminde.

Nouman Ali Khan gibi dinî figürler YouTube videoları ile geniş kitlelere ulaşarak geleneksel dinî otoritenin yanında dijital bir dinî liderlik alanı oluşturuyor
Nouman Ali Khan gibi dinî figürler YouTube videoları ile geniş kitlelere ulaşarak geleneksel dinî otoritenin yanında dijital bir dinî liderlik alanı oluşturuyor

Kasetlerle başlayan süreçte insanlar yalnızca bir sesle yetinirken teknolojinin ilerlemesiyle görsel unsurlar da devreye girdi. Bu dönüşümle birlikte, YouTube gibi platformlar imamların yalnızca sesini değil, yüz ifadelerini ve beden dilini de takip edebilme imkânı sundu. Ancak çevrimiçi ortamın ‘'insanî’ unsurlarını sorgulamaya başladığımızda otorite kavramı da tartışmaya açılıyor. Dijitalleşen dinî içerikler, televizyon vaizleri gibi popülerleşmenin etkilerine mi maruz kalıyor? Yoksa sosyal medya, daha demokratik bir dini söylem alanı mı oluşturuyor? İşte tam da bu noktada ‘e-insan’ kavramı ortaya çıkıyor.

Pandora’nın AI kutusunu açmak

 Eternal You, yapay zekâ sayesinde ölmüş sevdikleriyle yeniden iletişim kurma deneyimini yaşayan insanları ele alıyor.
Eternal You, yapay zekâ sayesinde ölmüş sevdikleriyle yeniden iletişim kurma deneyimini yaşayan insanları ele alıyor.

San Francisco merkezli OpenAI, ChatGPT’yi piyasaya sürdüğünde yeterince büyük bir süper bilgisayar ve geniş bir metin verisiyle eğitilen bir sistemin dünyanın en gelişmiş otomatik tamamlayıcısı olabileceğini kanıtlamayı amaçlıyordu. Ancak burada göz ardı edilen önemli bir nokta vardı: Bu veriler dijital olarak bağlantılı ve ağırlıklı olarak İngilizce konuşan topluluklardan derlenmişti. Peki ya geri kalan milyarlarca insan? Arthur C. Clarke’ın “Yeterince gelişmiş bir teknoloji, büyüden ayırt edilemez.” sözü, yapay zekânın günümüzdeki kullanım alanlarını düşünüldüğünde daha anlamlı hâle geliyor. İnsanlar, yapay zekâ sistemleriyle etkileşime girdiklerinde bazen büyülü bir deneyim yaşadıklarını hissediyorlar. Özellikle Eternal You belgeselinde ele alınan konu gibi kaybedilen sevdiklerini “geri getiren” teknolojilerde bu duygu daha da yoğunlaşıyor. Eternal You, yapay zekâ sayesinde ölmüş sevdikleriyle yeniden iletişim kurma deneyimini yaşayan insanları ele alıyor. Yapay zekâ, ölen kişilerin sohbet kayıtları, ses tonları ve yazılı mesajları üzerinden onların bir dijital kopyasını yaratabiliyor. Bu kopyalar, yas tutan bireylere sevdiklerini kaybetmemiş gibi hissettirebiliyor. Belgeselin en vurucu yönlerinden biri, bu teknolojiyi geliştiren şirketlerin duygusal boşluklardan nasıl maddi kazanç sağladığını göstermesi. Bir bireyin yasını yaşadığı en kırılgan anlarında bu tür hizmetlerin ücretli olması ciddi etik tartışmaları beraberinde getiriyor: Ölüm kapitalizmi tarih sahnesinde yerini alıyor. Belgesel, yapay zekânın dinî ve ruhani sorulara cevap arayan insanlara yeni bir anlam kaynağı sunduğunu da ima ediyor. İnsanlar, ölümle başa çıkma sürecinde uzun süredir dinlere ve ritüellere yönelirken artık yapay zekâ bu boşluğu doldurmaya başlıyor. Bu, teknolojinin “modern bir tanrı” rolü üstlenip üstlenmediği sorusunu da gündeme getiriyor.

İnsanlar, yapay zekâ aracılığıyla anlam arayışlarını sürdürürken bu teknolojilere dinî bir bağlılık duyabilir mi? Bu durum, insanların gerçeklikten koparak yapay bir “öte dünya” deneyimi yaratmalarına yol açar mı?

E-insan deneyimi, dijital bir imamı cebimizde taşımaya dönüşüyor. Bu durum iki önemli soruyu da beraberinde getiriyor: İslami öğretilerin aktarımında belirli bir standardizasyon eksikliği var mı? Bu eksiklik İslam’ın mesajının bozulmasına yol açabilir mi?

Günümüz dünyasında dijital bir varlığınız varsa verileriniz sürekli olarak farklı platformlara iletiliyor. Açık rızanız olmadan kişisel bilgileriniz büyük dil modellerine aktarılıyor ve bu bilgiler size $19.99’lık abonelik ücretiyle geri satılıyor. Bu süreç, bireysel seslerin dijital ortamda harmanlanarak tek bir büyük anlatıya dönüşmesini sağlıyor. Hirschkind’in vurguladığı gibi YouTube’da dinlenen bir hutbe veya bir kaset kaydında duyulan bir imam sesiyle kurulan insani bağ giderek kayboluyor.

Otorite ve dijital imamın çıkmazı

Yapay zekâ destekli sistemler, yeni dijital imamların yerini almaya aday gibi görünse de hâlâ büyük boşluklarla dolu ve birçok konuda net yanıtlar sunamıyor. İslam’ın öğretisi, kaset kaydından YouTube’daki hutbelere ve yapay zekâ destekli sohbet botlarına kadar farklı formatlara uyarlanarak ilerliyor. Ancak burada temel bir fark bulunuyor: Önceki teknolojik gelişmeler, dini aktaran insanî unsuru korurken yapay zekâ bu bağı ortadan kaldırıyor. Bu durum, dinî bilginin merkeziyetçi yapısının yerini daha dağınık ve erişilebilir bir yapıya bırakmasına neden oluyor gibi görünse de bu dönüşüm Gary R. Bunt'un “Virtually Islamic: Computer-Mediated Communication and Cyber Islamic Environments” başlıklı çalışmasında vurguladığı gibi bilgi kirliliği ve otorite karmaşası gibi yeni zorlukları da beraberinde getiriyor.

Teknolojinin insan üzerindeki etkilerini çeşitli bakımlardan inceleyen Turkle, yapay zekâ ve robot teknolojilerinin insan duygularını manipüle etme potansiyeline dikkat çeker. Özellikle, duygusal etkileşimler sunan robotların ve yapay zekâ sistemlerinin insanlarda sahte bir yakınlık ve anlayış hissi uyandırabileceğini belirtir. Bu durum, bireylerin gerçek insan ilişkilerinden uzaklaşarak duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için makinelerle etkileşime girmelerine yol açabilir. Turkle, bu tür etkileşimlerin, insanların duygusal dünyalarını nasıl etkilediğini ve bu teknolojilerin duygusal sömürü aracı olarak kullanılma riskini vurgular. Bu durum din gibi üst bir otorite ve aşkınlık arayışı için kullanıldığında sömürü daha da artacaktır.

Zygmunt Bauman.
Zygmunt Bauman.

Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı, modern toplumların sürekli değişim ve belirsizlik içinde olduğunu vurgular. Bu bağlamda, modern toplumların ölümle ve dinle kurduğu ilişki de önemli dönüşümlere uğramıştır. Artık bu parçalanmış anlayışa yapay zekâ parantezi eklenmektedir. Sonuçları bir anlamda öngörülemez noktada ve toplumlar yapay zekâya dinî bir otorite muamelesi yapma eşiğindedir.

Teknoloji mi kültürü şekillendiriyor, yoksa kültür mü teknolojiyi?

Şu soruyu sormak gerekiyor: Teknoloji mi kültürel düşünce biçimlerimizi değiştiriyor, yoksa kültür mü sosyal medya ve teknolojiye yön veriyor? İslam, çağın gerekliliklerine uyum sağlarken geleneksel yüz yüze aktarım yalnızca fiziksel mekânlardan değil, kasetler ve diğer aracı teknolojilerden de uzaklaşarak insan-makine etkileşimine doğru hızla evriliyor. Kasetler, YouTube videoları ve üretken İslami sohbet botları, İslam’ın teknolojiyle nasıl bütünleştiğini gösteriyor. Ancak bu değişimlerin bizi daha “gerçek” bir inanç deneyimine mi, yoksa sadece bir veri akışına mı götürdüğü hâlâ yanıtlanması gereken büyük bir soru olarak duruyor. Dijital imamlık, çağın ruhunu yansıtan bir fenomen mi yoksa dinî otoritenin aşınmasına sebep olan bir süreç mi? Bu soruya verilecek net bir yanıt olmamakla birlikte, dijital platformların sunduğu imkânlar sayesinde dinî içeriklerin daha geniş kitlelere ulaşması mümkün hâle gelse de bu süreçte dinî bilginin anlam kaymalarına uğrama riski de kaçınılmaz görünüyor.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım