Sevgili'nin bahçesi
Sevgili Peygamberimiz, “Hindibayı yiyiniz, tozunu silkmeyiniz, Günlerden bir gün yoktur ki, hindibanın üzerine cennet damlalarından bir damla düşmeye” buyurmuşlar. İçinde sayısız hindiba olan dağların yamacına kurulmuş bir köyde hangi şarkıyı söylemeli bilmem.
Elma
Elma, kabirde şahitlik yaparmış, öyle diyor Sevgili Peygamberimiz. “Özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir/özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir.” Elma bahçelerini hatırlıyorum çocukluğumun. Yere dökülmüş elmalar toplanır, ikiye yarılır, dibeklerde dövüldükten sonra çuvallara konur ve suyu süzülürdü. Sonra saatlerce kazanlarda kaynatılır, etrafında Kur'an'dan kıssalar anlatılırdı. Pekmez kıvamındaydı her şey. Hatırası kalbe ışıklarla dökülen günler...
İncir
Annemin sütünden sonra incirin sütüyle büyüdüğümü söylesem inanır mısınız? Cennetten bir meyve olduğunu söylüyor sevgili Peygamberimiz incirin. O ezelî hatıra, o mor rüyâ... Kâtip Çelebi, bu mübarek meyveyi anlatırken Hazreti Âdem’in onun yaprağıyla örtündüğünü ve bunun için diğer ağaçların tersine önce meyve sonra yaprak çıkardığını belirtir. Çiçek açmadan meyve veren ve Rilke’nin gözünde öteden beri anlamlı olan ağaç… Sana ne dense azdır!
Üzüm
Bana hep, kendime ait zamanın saniyeleri gibi gelmiştir üzüm taneleri. Çocukluğum üzüm ağaçlarına yârenlik etmekle geçti. Köyde bir asma çardağının altında, şehirde balkona ferahlık bağışlayan bir üzüm ağacıyla rûberû. “Görünmez'in arısı” olmayı onlardan mı öğrendim? Kovanımı yağma etmeyi... Bir üzüm salkımının geçiremediği kalp ağrısı var mıdır? Veremediği bir ilham? Başlatamadığı bir esriklik? Üzüm salkımları, tespihleridir Aşk'ın; Allah'ın parmakları arasında duran kalplerimizi bir şarkıya dönüştüren...
Bakla
Gâyetü'l-Beyân'dan: “Bir kimse bakla yerse, Cenab-ı Hak o kimseden yediği baklanın misli kadar hastalık çıkarır.” Bazı Budist mistikler gibi günlerce bir bakla tanesine bakmayı deniyorum.
- Evet, delirmeyi tasarladığım doğrudur. Günlerce bir bakla tanesine bakmayı deniyorum. Budist ermişlerin gördüklerini göremiyorum yine de. Dünyanın bütün görüntülerini unutuyorum; bu, görmeye başlıyorum mu demek? “Bir tek yapıda dünyanın tüm anlatılarını görmek” mümkün mü? Beyaz bir harmaniye bürünerek yalınayak dolaşmak için fecir vaktinin bana söyleyeceklerini bekliyorum. Delirmeyi tasarlıyorum ama arzuladığım söylenebilir mi? Arzu olmaksızın bir tasarı hayata geçemez mi?
Hindiba
Sevgili Peygamberimiz, “Hindibayı yiyiniz, tozunu silkmeyiniz, Günlerden bir gün yoktur ki, hindibanın üzerine cennet damlalarından bir damla düşmeye” buyurmuşlar. İçinde sayısız hindiba olan dağların yamacına kurulmuş bir köyde hangi şarkıyı söylemeli bilmem. Üzerine cennet damlaları düşen hindibaları toplayıp akşam yemeği için hazırlık yapmak… Ve yıldızların altında görklü Sevgili’ye şükretmek… Bu sofra, herkese açık…
Hurma
“Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.” (Enam, 141)
İşte zamanı aradığım bahçeler bu bahçelerdir. Zamansız bağçeleri kucakladım şair gibi ben de. Rilke’nin Hasat Günü şiiri geliyor hatırıma:
“Tanrım: vakit geldi. Çok büyüktü yaz./Düşsün üstüne gölgen güneş saatlerinin/ve yeller sal çimenler üstüne biraz.//Son meyveler de olsun sen buyur ki;/iki güney günü daha bağışla.”
Hasat gününün hakkını verenlerden biri olmasam da şiir doğururken hurma yiyen şairler biliyorum. Hz. İsa’yı dünyayı getirirken hurma yiyen Hz. Meryem gibi…
Kiraz
“Dalbastı kirazlar”dan bahsediyor Vâkı’a suresinin 28. ayetinde Yüce Yaratıcımız. Ben ki kiraz ağaçlarını öpe öpe büyümüş biriyim; ben ki kiraz ağaçlarının yapraklarını ezberlemiş biriyim; ben ki kirazlardan kiraz koparmış biriyim… O eşsiz kiraz ağaçlarına uzanan kollarıma kuşlar kondu. “İlkin sakin kiraz bahçeleridir andığım eski günlerden”, ‘Bahçe görmüş çocukların şiiri’dir bu; şiir olmuş çocukların bahçesi…
Nar
Zarım yok, bir nar bile olamadım. Nar çiçeği akşamların sessizliğiyim... Hem tek hem çok. Vahdet ve kesret. Var ve yok. Aşk'tan kinaye. Nâra girelim diyen şairi düşündüm. “İçlerinde her nevi meyveler, hurma ve nar vardır.” (Rahman, 68) O narlara baka baka akşam oldum ben; o hurmalara baka baka görünmez’in arısı…
Narın zarıyla yenmesini buyuruyor Sevgili Peygamberimiz, böylece mideyi temizlediğini… Kendisinin dişlerine benzetilerek yere düşürmenin uygun olmayacağını düşünen âşıklarını bilseydi o ışıklı gülüşünü bağışlar mıydı dünyaya? Hiç şüphesiz… “Allah’ın nuru, nar yiyenlerin kalbindedir” diyen Hz. Ali’yi düşünüyorum, içimden seviniyorum…
Zeytin
Mişkatu'l-Envâr'ı okuyorum, şu cümlelerin altını çiziyorum: “İmdi, değerli kardeşim –Allah seni büyük mutluluk talebinde başarılı kılsın; yüceliklerin zirvesine yükselmeye namzet eylesin; hakikat nuruyla kalp gözünü sürmelesin; haktan başkasını gönlünden uzaklaştırsın- benden “Allah göklerin ve yeryüzünün nurudur” (en-Nûr 24/35) ayetindeki gibi, okunmakta olan ayetler ve rivayet edilen hadislerin zahiri anlamlarının işaret ettiği tevile yakın bir tarzda ilahi nurların sırlarını, Allah’ın kendi nurunu kandilliğe (mişkât), kristal fanusa (zücâce), lambaya (misbâh); zeytinyağı ve zeytin ağacına benzetmesinin ne anlama geldiğini soruyorsun. Ayrıca Hz. Peygamber’in ‘Allah’ın nurdan ve zulmetten yetmiş bin perdesi vardır; onları kaldıracak olsa cemalinin (vech) heybet ve ihtişamı ona bakan herkesi yakardı’ hadisinin anlamını soruyorsun.”
Kısas-ı Enbiyâ’dan “Âdem kendi teninde ağrı duydu, çok incindi ve ağrıdan Tanrı’ya yakındı. Bunun üzerine Cebrail zeytin ağacı indirdi ve buyurdu: ‘Bunun yemişini ye ve sık ki bunun içinde bütün ağrılara şifa vardır” cümlelerini gözyaşları içinde okuduğunuz o akşamı hatırlıyor musunuz hâlâ?
A’râf sûresinin ‘Vaktaki Musa Rabbinin mîkâtına geldi’ ayeti kalbime sefer ettiğinde zeytin ağaçlarının dalları âteşîn bülbüllerle, gözpınarlarım kanlı yaşlarla dolu idi.
Soruyorum şimdi Zeynü’d-Dîn’e: Sevgili, zeytine yemin edileli beri Âşık değil mi? Nur içre nurdur Sevgili’nin bahçesi…
Nergis
Günde veya haftada, o da olmazsa ayda ya da ömürde bir defa nergis çiçeğini koklamamızı buyuruyor Sevgili Peygamberimiz; kalbimizdeki çılgınlığın giderilmesi için. Kendi hüsnüne hayran bir ayna, yankıdan kaçarken bir pınardan geçmek zorunda kalır. Susamıştır, eğilir pınara bakar, orda suyun hayalini görür ve ona âşık olur. Yıllar sonra pınardan aynanın güzelliğini anlatması istenince ‘Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız’ mısraıyla cevap verir. kalbimdeki çılgınlık giderildi, ya aklımızdaki? Âh solgun mitoloji…
Kavun-Karpuz
Kavun ve karpuzu taze hurma ile yiyen Sevgili Peygamberimizin sofrasına kurulmak. Cennette… Uçsuz bucaksız bahçelerde, güneşin ve suyun izdivacından doğan cennetin çocukları… Kavuniçi akşamlar, kırmızı sabahlar… Anadolu’yu mayalayanların bereketiyle zamanı meyvenin çekirdeğini taşıdı gibi taşımak kalpte…
Ayet
“Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” (Enam, 99) Allah’ın koyduğu yerde Sevgili’nin kendisi bir bahçe oldu; sana, bana, hepimize…