Rasyonel olamamanın rasyonel sebepleri üzerine

Hemen herkes, ister kendisi isterse bir başkasının tutum ve davranışınlarına yönelik olarak bir rasyonelleştirme ya da meşrulaştırma ihtiyacı duyar.
Hemen herkes, ister kendisi isterse bir başkasının tutum ve davranışınlarına yönelik olarak bir rasyonelleştirme ya da meşrulaştırma ihtiyacı duyar.

Gerçekçi olmaya çabaladığımız gibi insan olmamızın bir gereği olarak bazen de hayal kurmak isteriz. İnsanı zinde tutma noktasında iyi bir şeyler yapmaya, ideallerine erişmek için gayret etmeye biraz da hayalleri eşlik eder. Ve insan olarak bizler hem birey hem topluluk hem de bir millet olarak zaman zaman mistik olana da yöneliriz. Zira mistik olanda kendi hikâyemizi bulur, aidiyet duygularımızı güçlendirmek için bizi de içine alan grubumuz ya da milletimizin masal ve hikâyelerinden güç devşiririz. Diğer bir deyişle, dayanak aradığımızda hayallerimize efsanelerimizi ve beslendiğimiz hikâyelerimizi yoldaş ediniriz.

Gündelik hayatın içinde çoğu işimiz ve ilişkimizin iktisadi ve sosyal gerekçeleri vardır ve biz de bu gerekçeleri, eylemlerimizi meşrulaştırmak için kullanmaktan geri durmayız. Çalışmak zorundayızdır; bunun için erken saatte kalkar, trafik çilesini çeker, işyerinde üstlerimiz ve çalışma arkadaşlarımızın tamamını sevmesek de müşterilerimizin bazı yaklaşımları bizi zorlasa da sineye çekeriz. Çünkü ihtiyaçlarımızı gidermek, hayatımızı idame ettirmek, sahip olmayı arzuladığımız şeyleri satın alabilmek için para kazanmak zorundayızdır. Bir şeyleri başarmak, kariyerimizde ilerlemek, alkışlanmak istemek de bir gerekçedir ve insan bazen de bu ve benzer gerekçelerle motive eder kendisini. Çalışmak istemediğimiz veya çalışmaktan hoşlanmadığımız zamanlar da olabilir. Hatta bazı insanlar çalışmama istek ya da tembelliklerini kendileri adına meşrulaştırmak için “ücretli kölelik yapmak istemediğini”, “yeterli paraya sahip olduğunu”, “kendisine kalan mirasın harcamakla bitmeyeceğini”, “karşılaştığı işlerin kendisine uygun olmadığını”, “basit işlerde harcanmak istemediğini”, “ailesinin kendisine baktığını” öne sürer.

Bulunduğu hemen her durum, ortam ve ilişki ağı bakımından bakış açımızı değiştirmemiz elzem.
Bulunduğu hemen her durum, ortam ve ilişki ağı bakımından bakış açımızı değiştirmemiz elzem.

Yani özetle, istediğimiz her durumda vicdanımızı tatmin edecek, kendimizi rahatlatacak ve sorulduğunda cevap verecek bir meşrulaştırma gerekçesini oldukça rasyonel bir biçimde ortaya koyabiliriz. Çocuklarımıza iyi bir eğitim alabilmeleri için öğretmen ve okul arayışlarımız, onlara beceri kazandırmak adına kurslara yönelmemiz, dinlenmek veya eğlenmek istediğimizde tatil yapma arzumuzu besleyen ve sorulduğunda hemen sıralayabileceğimiz rasyonel gerekçelerimiz hazırdır. Ve tüm bu gerekçeleri çoğu kez yadırgamaz hatta sorgulamayız. Çünkü her biriyle ilgili ulaştığımız tatmin edici sonuçlar vardır. Ama aynı zamanda bu tür eylemlerimiz için öncelikle kendimizi ikna eden sebepleri makul görürüz.

Burada sorulması gereken sorulardan birisi şudur: “Her eylemimizi meşrulaştırma gerekçemiz rasyonel olmalı mı ya da olabilir mi?”

Sorunun cevabı kişiden kişiye değişebileceği gibi aynı kişi için başka zaman ve zeminde de farklılaşabilir. Diğer bir deyişle, “çoğu durumda rasyonel ve akılcı olması gereken insanın irrasyonel olmasının açıklaması nasıl yapılabilir?” sorusu da sosyal bilimlerin hemen her alanında kadim bir soru olarak durmaktadır. Değişen şartlara göre insanın hiç de kendisinden beklenmeyecek tutum ve davranış sergilemesinin anlaşılmasına yönelik sosyal bilim çabası da bu sorunun cevabını arama uğraşıdır büyük ölçüde.

Kendi eylemlerine ilişkin rasyonellikle irrasyonellik arasında zaman zaman salınım hâlinde gerekçe üreten insanın formel ya da informel tüm kurum ve kuruluşlar ile toplum düzeyindeki yönetimlerin karar ve uygulamalarına yönelik olarak da rasyonelleştirme eğilimleri oluşabilir. Yönetimin taraftarı olanlar ve kendisini yönetime yakın hissedenler önüne arkasına bakmaksızın her karar ve uygulamayı desteklemek adına rasyonelleştirme çabası güderken yönetim karşıtı olanlar ise kabul gören bir karar ve uygulamanın yanlışlığını ispat adına rasyonel olmayan argümanlara sarılmaya çalışır. Dolayısıyla hemen herkes, ister kendisi isterse bir başkasının tutum ve davranışınlarına yönelik olarak bir rasyonelleştirme ya da meşrulaştırma ihtiyacı duyar. Bu ihtiyacın başat sebepleri arasında, insanın yalnız başına kendisini güçsüz hissetmesi aidiyet duyduğu, inandığı bir topluluk ya da iradeyi kendi zihninde meşrulaştırma ve sorgulatmama isteği sayılabilir.

“Her eylemimizi meşrulaştırma gerekçemiz rasyonel olmalı mı ya da olabilir mi?”
“Her eylemimizi meşrulaştırma gerekçemiz rasyonel olmalı mı ya da olabilir mi?”

İnsanın kendisi ya da mensubiyet duyduğu grubun yöneticisiyle ilgili rasyonel olmayan eylemleri meşrulaştırma adına rasyonel olmayan sebepleri içselleştirmesinin etkisi büyük ölçüde kendisi ve dar kapsamdaki etki alanıyla sınırlıdır. Buna karşılık yöneticiler ile otorite adına konuştuğunu iddia edenlerin bu tür meşrulaştırma çabalarının etki alanı oldukça geniştir. Öte yandan politik olsun olmasın her türlü iktidar adına yetki kullanan pozisyonunda olanların sıklıkla meşrulaştırma gerekçesi ürettikleri de bilinir. Zira, yönettikleri insanları elde tutmanın, onları arzu edilen yönde harekete geçirmenin yolu iknadan geçer. İkna süreci ise çoğu kez rasyonel olmayan karar ve uygulamalar adına rasyonel gerekçe üretme becerisi olarak görülebilir. Bu sebepledir ki propaganda ve halkla ilişkiler çabaları bugün her ne kadar çağdaş bir yaklaşım şeklinde sunulsa da insanlık tarihi kadar eskiye dayanan uygulamalar olarak karşımıza çıkarlar.

Ebeveynlerin çocuklarına karşı hatalarını kabul etmemeleri, bir ustabaşının çalışanlarına yeni bir yöntem yerine kendi bildiği ancak verimli olmayacak bir yöntemi uygulatma konusundaki ısrarı, bir öğretmen ya da akademisyenin öğrenmeyi kolaylaştıran bir teknolojinin zararlarını ispatlama çabası ve bunlara ilave edilebilecek çok sayıda örnek, rasyonel olmayan tutum ve davranışların meşrulaştırılması adına, kendince rasyonel gerekçe üretme çabası olarak sıralanabilir. Bu tür eylemlerin etkisi nispeten daha sınırlı zarar üretir diyebiliriz. Ancak politik arena ile insanların inançlarına yönelik kurumsal yapıları yönetenlerin rasyonel olmayan tutum ve davranışları için yönetilenlerin sahiplenmeleri ve savunmalarını isteyecekleri meşrulaştırma gerekçeleri ise oldukça zarar veren sonuçlar üretebilmektedir.

Hieronymus Bosch - The Pedlar
Hieronymus Bosch - The Pedlar

Özellikle yöneten konumunda olan, iktidar gücünü elinde tutan ya da insanları inandığı değerlerle ilgili olarak otoriteyle ilişki kurma iddiası taşıyanlar bakımından rasyonel olmayan eylemlerin onlar adına anlaşılabilir bir yanı vardır; “gücünü koruma ve iktidarını sürdürme arzusu.” Bu tür güçleri kullananların ise biri daha az sayıda olmak üzere belli ölçüde iktidarın ve gücün beraberinde getirdiği nimetler ile imkânlardan faydalananlar, diğeri ise tam bir bağlılık, inanmışlık ve idealist duygudaşlık ile hiçbir maddi beklenti taşımayan sayıları oldukça fazla olabilen taraftar kitlesi söz konusudur. Faydalanan kesimlerin iktidar, güç ve otorite lehine her türlü propaganda, halkla ilişkiler ve ikna çabaları profesyonel bir mantıkla sürdürülürken ve aslında onlar ne denli irrasyonel olduklarının farkındayken geniş kesimlere düşense inanmışlıkları ölçüsünde her türlü irrasyonel eylem için hem kendileri hem de çevrelerindeki insanlar için tüm masumluğu içinde rasyonel gerekçe üretmektir. Böylece hem kendi vicdanlarında bir meşrulaştırmayı hem de inançlarına zarar vermemeyi sağlamış olurlar. İkinci grupta yer alan sayıca çok olanların inançlarının diri tutulması adına her türlü rasyonel olmayan gerekçe üretimi ise yöneticiler ve onların yakınındakilerin işidir.

Gündelik hayatın içinde çoğu işimiz ve ilişkimizin iktisadi ve sosyal gerekçeleri vardır ve biz de bu gerekçeleri, eylemlerimizi meşrulaştırmak için kullanmaktan geri durmayız.
Gündelik hayatın içinde çoğu işimiz ve ilişkimizin iktisadi ve sosyal gerekçeleri vardır ve biz de bu gerekçeleri, eylemlerimizi meşrulaştırmak için kullanmaktan geri durmayız.

Muhtemelen, “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” deyişinden ilhamla, yönetenlerin ve gücü elinde tutanların, irrasyonel her eylemlerinin boşa çıkacağı, tüm insanlık tarihinin tecrübesi dikkate alındığında, rahatlıkla söylenebilir. İktidar-medya ilişkilerinin ve günümüzde bu ilişkiyi güçlendiren özellikleriyle iktidar teknoloji ilişkisinin her daim sürdüğü de bilinir. Bu durumda güç ve iktidar sahiplerinin sakince değerlendirilecek olsa deli saçması olarak görülebilecek çok sayıdaki karar ve uygulamalarının medya ve iletişim teknolojileri ile rasyonel gerekçelere ne denli kolay dayandırıldığı da anlaşılabilirdir. Zaman zaman bu iki odak arasında güç mücadelesi, vekalet savaşları ve eksen kayması da bu hassas denge sebebiyle yaşanabilmektedir. Fakat bir şekilde her ikisi de toplumdan beslendiği ve hedef kitleleri aynı olduğundan rasyonel olmayan eylemlere destek olması arzu edilen toplumun belli bir eşikte kalması gerektiğine inandıkları için kendi aralarındaki mücadelelerde rasyonel noktada durmayı başarmaktadır.

Yazının başında ifade ettiğimiz gibi hayatımızı sürdürürken oldukça rasyonel gerekçelerle rasyonel eylemler gerçekleştirebilirken zaman zaman bireysel eylemlerimizle ilgili kendimizi ikna etmek adına ve özellikle de otorite ve iktidar adına hiç de rasyonel olmayan eylemleri rasyonel gerekçelerle meşrulaştırma çabası üretiminin sürdüğüne tanık oluruz. Anne baba olarak çocuklarımız gözünde, yönetici olarak yönetenler gözünde ve iktidar olarak toplum gözünde kabul görmek için yaparız bunu. Dolayısıyla her türlü irrasyonel eylemimiz için öncesinde rasyonel gerekçeler üretir ya da üretmesi için ikna odaklarından -ki bunlar yakın çevremizden medyaya kadar geniş alanı kaplardestek alırız.

İstediğimiz her durumda vicdanımızı tatmin edecek, kendimizi rahatlatacak ve sorulduğunda cevap verecek bir meşrulaştırma gerekçesini oldukça rasyonel bir biçimde ortaya koyabiliriz.
İstediğimiz her durumda vicdanımızı tatmin edecek, kendimizi rahatlatacak ve sorulduğunda cevap verecek bir meşrulaştırma gerekçesini oldukça rasyonel bir biçimde ortaya koyabiliriz.

Gelişen ve dönüşen yapay zekâ, algoritma kullanımı, makine öğrenmesi ve robotik teknolojiler dikkate alındığında dijital ayak izlerinden hareketle sosyal medya üzerinden rasyonel olmayan eylemlerle ilgili ikna edici rasyonel sebep üretim mekanizmasının gelebileceği noktaya da ayrıca dikkat çekilmesi gerekir. Konvansiyonel medya endüstrisinin çok ötesine geçmiş bir sanal âlemde rasyonel olanla olmayanın ne denli karmaşık hâle getirilebileceğini öngörebiliriz. Son dönemlerde seçimler dâhil olmak üzere pek çok kamuoyu oluşturma, etkileme ve yönlendirme çabasının nasıl sinsice yapıldığını düşünürsek, iktidar- medya ilişkisi ve iş birliğinin boyutlarının, veriye sahip olan yeni dijital medyanın nasıl bir iktidar gücüne eriştiğini de anlayabiliyoruz. Dolayısıyla günümüz dünyasında insanı içine alan sanal hikâyelerin gücünü de göz ardı etmemek gerekir.

Aslında burada yaptığımız, iktidarımızı sürdürme çabasıdır. İnsanın hikâye satın almaya meyilli yapısı, bizi böylesi rasyonel olmayan tutum ve davranışlarda bulunmaya ve sonra da bunları meşrulaştırma çabasına yöneltir. Kişinin kendi çapındaki bu eylemlerden ziyade iktidar sahiplerinin rasyonel olmayan çok sayıdaki eylemlerinin meşrulaştırılma çabalarının sureta ne kadar da rasyonel temele dayandıklarını ispatlama ve geniş kitleleri buna inandırma işiyse onlardan fayda elde edenler ile medyaya düşer. Bağlılıkla iktidarın gönüllü elçileri olan geniş kitlelerse otorite sahiplerinin, yöneticilerin yapıp ettiği her şeyi meşru gördükleri için onlar karar ve uygulamaların irrasyonel olmadığına kendilerini inandırmıştır. Onlara düşense iktidarın etkisine girmemiş, ona inanmamış olanlar nezdinde safiyane niyetle ve inanarak her bir rasyonel olmayan eylemin ne kadar da doğru, olması gereken ve isabetli oldukları konusunda bıkıp usanmaksızın anlatma çabasıdır. Çünkü onlar, hayallerini süsleyen hikâyeyi çoktan satın almışlardır; maddi zorluklar içinde olsalar da mistik anlamda tatmin yaşayan konumlarını sürdürmektedir.

Bu yüzdendir ki katliamlar, insan sağlığı ve çevrenin tahribatına yol açan sebeplerin sorgulanması yerine savunma harcamaları, çevre politikalarına yönelik yatırımlar ve insan sağlığını koruma adına tüm politik kararların savunuculuğu yapılabilmektedir. “Rasyonel olmayan karar ve uygulamalar olmasaydı daha barışçıl, daha yaşanabilir bir dünyada insanlar yaşadıkları mekânları daha sakince inşa edebilirdi.” değerlendirmesine fırsat vermemek adına, her geçen gün daha irrasyonel olan eylemlerle karşı karşıya kalmamızın temel sebebi, her düzey ve konumdaki iktidarı devam ettirme çabası olduğu gözden uzak tutulmaya çalışıldığı için rasyonel gözüken çabaların ortaya çıkmasına yol açan rasyonel olmayan yönetim tercihlerine odaklanamıyoruz.

Bulunduğu hemen her durum, ortam ve ilişki ağı bakımından bakış açımızı değiştirmemiz elzem. Şayet, satın aldığımız hikâye bizi bağlı/bağımlı kılmamışsa! Ve tabii ki yeni bir hikâye olabilir gibi bir bakış açısına sahipsek! Diğer bir deyişle, bize anlatılan hikâyeler dışında başka hikâyelerin de olabileceği ve daha da önemlisi, kendimize yeni bir hikâye yazabileceğimiz düşüncesi olsa gerek.

Elbette gelenek hâline gelmiş bir yaklaşımı değiştirmenin ne denli güç olduğunu biliyoruz ancak bize düşen karınca kararınca, görüş beyan etmektir. Böylece irrasyonel eylemlere rasyonel gerekçe üretim merkezlerinin farkına varabiliriz. Bu tür bir farkındalıkla da aklımızı ve irademizi, otoritenin bizler için ürettiği hikâyeleri savunmak yerine toplumsal fayda üretecek işler için daha fazla kullanabiliriz.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım