On dokuzuncu asır konak ve yalılarında ilim ve sanat hayatı
Kültür bir muhitte doğar, büyür, gelişir ve oradan yayılır. Şahsiyet ve eser, devir ve muhitten bağımsız değerlendirilemez. Kişinin ahlaki, fikrî, siyasi temayülleri ile sanat zevkinin oluşmasında dâhil olduğu çevrenin ciddi katkısı vardır.
Modernleşme devrinde ilim ve edebiyat hayatını şekillendiren muhitler arasında saray başta olmak üzere tekkeler, medreseler, camiler, kahvehaneler, matbuat ile yalı ve konakları zikredebiliriz. Buralarda akdedilen şiir ve musiki meclisleri, eser mütalaaları, muhtelif ilimlere dair gerçekleştirilen sohbetler devrin ilim ve sanat hayatının çerçevesini de belirlemiştir.
İlim, sanat ve siyasetin önde gelen şahsiyetlerinin konak ve yalıları devrin ilmî-edebî mahfilleri arasındadır. Haftanın belirli günlerinde ilim ve sanat erbabı buralarda toplanır, ilmî ve edebî musahabelerde bulunurlar.
Kaynaklarda bezm-i edeb, daire, cemiyet, encümen, muhit, mahfil gibi kelimelerle de karşılanan bu meclislerde şiir, musiki, hat, kitap, tarih, hukuk gibi ilmî-edebî bahisler konuşulur; istidat ve iktidar sahibi kimselerin yazacağı mevzulara karar verilir; şairlerin iştihar edecekleri mahlaslar buralarda verilirdi.
Konaklara devam eden şairler tarafından “dâriyye” adı verilen kasideler tanzim olunup devrin büyüklerine takdim edilir. Piyesler, Karagöz oyunları ve meddahların icra ettikleri sanatlar evvela buralarda sahneye çıkar, sonra cemiyet hayatına mal olur.Bir nevi muhitin ilgisi buralarda esere dönüşür. İlim ve sanat ehli bir araya geldikleri bu gibi yerlerde yeni anlayış ve fikirlerle de temas kurarlar.
Her konağın kendine mahsus bir kütüphanesi ve kitapçı efendisi (hâfız-ı kütüb) bulunur. Hâfız-ı kütübler konakların daimi görevlilerindendir. Önemli eserleri satın alır veya istinsah ettirir, araştırma yaparlar. Bir yerde konaktaki ilim ve sanat hayatının belirleyicisi onlardır.
Hâfız-ı kütüblerin ekserisi ilmiye ricalindendir. Konak ve yalılardaki kütüphaneleri nefis ve nadir eserlerle tezyin etmek vazifeleri arasındadır. Teclid ve tezhip meraklısı olan rical, musavver kaplar, münakkaş yazma kitaplar, müzeyyen ve müzehheb meşâhir-i hattâtîn yazılarıyla tahrir olunmuş Mushâf-ı Şerîf ve elvâh-ı nefîseye sahiptirler.
Konaklara hemen her gün bir hattat devam eder. Kur’ân-ı Kerîm, Buhâri-i Şerîf, Şifâ-i Şerîf gibi mühim eserlerden birkaç sayfa kendilerine yazdırılarak haneler bereketlendirilir. Buralarda akdedilen meclislerde bu gibi eserlerin muhtevasına dair sohbetlerde bulunulur. İran’ın minyatür, İstanbul’un şemse, Edirne’nin usuli kaplarına çok rağbet edilir.
Harf inkılabına kadar hat sanatı eski itibar ve ehemmiyetini kalemler, resmî yazışmalarla, özellikle de konak sahiplerinin himayesiyle devam ettirmiştir. Ulema ve vüzera tarafından Mushâf-ı Şerîfler, Şifâ-i Şerifler, hilyeler, muhtelif camilere, köşklere meşk ettirilen ayet-i celileler vasıtasıyla; diğer bir deyişle nadir ve nefis eserlerin istinsah edilmesi bu sanatın devamlılığına katkı sağlamıştır.
Millî sanatların bu şubelerinin muhafazasında ve sonraki nesillere intikalinde konak ve yalılar mühim bir fonksiyon icra etmişlerdir. 19. asırda konak ve köşklerdeki hususi kütüphanelerde okunan-okutulan eserler; müşterek kültürü de oluşturan geleneği temsil eden eserler, yeni devre ruh veren müelliflerin eserleri ve Batılı yazarların eserleri olmak üzere üç farklı zihniyete mahsustur.
Evlerde okunan, diğer bir deyişle halk irfanının tesisinde rolü bulunan eserler arasında “Muhammediye, Mesnevî, Mevlîd-i Şerîf, Kısâs-ı Enbiyalar, Bostan ve Gülistan, divanlar, Kerbelâ mersiyeleri, Mızraklı İlmihâl, Âşık Garip, Hz. Ali cenkleri, Battalnâme, Binbir Gece Masalları, Yunus Emre ilahileri” dikkati çeker.
Asrın son çeyreğine kadar yaygın olarak okunan bu eserlerin yerini önce Namık Kemâl, Ziya Paşa, Ahmed Midhat ve Abdülhak Hâmid gibi yeni bir edebiyat, düşünce telakkisiyle yazanlar almış, asrın sonlarına doğru ise Batılı müelliflerin yazdıkları...
Konak ve yalı sahiplerinin oluşturdukları hususi kütüphanelerin ilim ve edebiyat tarihimizde müstesna bir yeri vardır. Bu mekânlar müelliflerin karşılaştıkları müşkilleri çözmek için müracaat ettikleri yerler arasındadır. Zamanın “ârif-i kâmil”i olan ve Cevdet Paşa’nın “millet-i İslamiye içinde yerine konmaz âdemlerden biri” şeklinde tavsif ettiği Şeyhülislam Arif Hikmet’in hanesinde 12 bin tane yazma eser vardır.
Cevdet Paşa Encümen-i Dâniş’çe kendisine havale olunan Tarih’inin yazımı sırasında Efendi’nin muazzam kütüphanesinden ziyadece istifade etmiştir. Edebiyat, felsefe ve matematiğe dair ilimlerde verdiği derslerle meşhur Kethüdâzâde Arif Efendi’nin her ilme mahsus kırk sandık dolusu nefis yazma kitaplarının büyük kısmını vefatından sonra Şeyhülislam Arif Hikmet Efendi satın alarak Medine-i Münevvere’de tesis ettiği kütüphanesine göndermiştir.
Bu devirde konak ve yalısındaki ilmî-edebî sohbetlerin yanında kütüphanesiyle meşhur ricalden biri de Yusuf Kâmil Paşa’dır. “Dârü’l-Hikme” olarak nitelendirilen Vezneciler’deki konağında devrin ricali tefsir-i şerif okurlar. Bu mecliste Mustafa Fazıl Paşa okuyucu, Cevdet ve Şîrvânîzâde Rüşdü Paşalar gibi ulema kökenli vezirler mukarrir, Âlî ve Fuad Paşalar ile bir kısım rical dinleyici sıfatıyla bulunmuşlardır.
Konağın sahibi ise bu mecliste mümeyyizlik vazifesini ifa eylemiştir. Buraya devam edenler tarafından Paşa’ya takdim edilen kasideler birkaç cildi dolduracak hacimdedir.
Konağın kütüphanecisi ilmiye ricalinden meşhur Elhac Mehmed Zeki Efendi’dir (1821-1881). Efendi, konakta kendisine tahsis olunan maaş mukabilinde daire mensuplarına Mesnevî okutur ve Paşa’nın istediği kitapları istinsah eder. Kütüphanesiyle meşhur bir diğer rical de Ahmet Vefik Paşa’dır.
Onun kütüphanesi, Doğu ve Batı’nın bilhassa tarih ve edebiyat sahasındaki külliyatları ve en muteber kitapları yanında, elde edilmesi güç Çağatayca eserleri, Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi yazma eserleri barındırmaktadır.
Paşa’nın bu muazzam kütüphanesinin bulunduğu köşkü (Rumelihisarı’ndadır), payitahta ayak basan Avrupalı âlim ve sanatkârların hem kitaplardan hem de sahibinin ilminden, sohbetinden istifade etmek için uğradıkları bir ziyaretgâh hükmündedir.
Paşa’nın vefatından sonra borçlarını ödeyebilmek için kitapların bir kısmı satılmış, geri kalanları da ölümünden iki sene sonra basılı bir kataloğu yapılarak satışa sunulmuştur. Buradaki kitaplar, Rıza Paşa gibi kitap meraklılarından Prag Üniversitesi’ne kadar çeşitli yerlere dağılmış bulunmaktadır.
Eserlerin bir kısmı ise devrin hükûmeti tarafından satın alınarak Dârülfünûn Kütüphanesi’ne konulmuştur. Kitap meraklısı bir zat olan Maliye Nâzırlarından Nazif Paşa, resmî vazifeleri haricinde konağında ilmî-edebî mütalaada bulunur. Zamanın bazı büyükleri ve kitapseverleri gibi o da nüshası nadir, hat ve tezhibi güzel kitapları satın alır, bunların iyi bir şekilde muhafazasına itina eyler.
Vefatından sonra Paşa’nın bütün hayatı boyunca topladığı bu eserleri ailesi zaruret yüzünden satmak mecburiyetinde kalmıştır. Ali Emirî Efendi tarafından satın alınan bu kitaplar arasında sonradan Maarif Nazareti’nce bastırılmış olan Divanı Lügati’t-Türk isimli kıymetine paha piçilmez abidevi bir eserin de merhumun metrukâtı arasında zuhur etmesi kütüphanesinin önemine delalet eyler.
Ders Vekili ve Darüşşafaka muallimlerinden Amasyalı Hoca Hâlis Efendi (1843-1913) de kütüphanesiyle iştihar eden zatlar arasındadır. Ömrünün sonuna kadar ilimle meşgul olan Hoca Halis Efendi, hafızasının kuvveti ve Arap edebiyatındaki vukufuyla meşhurdur.
Kütüphanesinde her dilden, her fenden binlerce eser vardır. Çağdaşları, onun büyük sarığının yarım asırlık kemalinin tantanalı tacı; hitabetinin ise geçmiş asırların ilmî ve manevi intibalarını cami bir hazine olduğu hususunda hemfikirdir. Aynı isimde bir diğeri ise kötü şöhretiyle meşhur Hazine-i Hassa Muhasebecisi Hâlis Efendi’dir.
Kitap meraklısı (bibliyofili) olan Hâlis Efendi’nin diğer erbab-ı kitaptan farkı sahaflardan topladığı nadir ve nefis eserleri saklayıp büyük paralara ecnebilere satmasıdır. Büyük kitabiyat âlimleri Ali Emirî Efendi ile İbnülemin eserlerinde doğrudan ve dolaylı olarak Hâlis Efendi’nin bu tarafını tenkit ederler. Bulunduğu her yeri tabii bir edebî-fikrî mahfil hâline getiren İbnülemin’in haftanın belirli günlerinde ilim, musiki ve edebiyat meclisleri akdettiği Beyazıt’ta Mercan’daki konağı da Osmanlı kitap kültürünün bütün safhalarının görüleceği yerler arasındadır.
Süleyman Nazif’in söylediği vechile vaktiyle bazı maruf zatlar tarafından “Darü’l-Kemâl” namı verilen konakta cuma ve pazar günleri ulema ve üdebadan, şuara ve musiki erbabından pek çok kimsenin iştirakiyle ilmî, edebî sohbetler yapılır.
Mühürdar Mehmet Emin Paşa Sokağı’ndaki konağı; Yusuf Kâmil Paşa ve babası Mehmed Emin Paşa’dan kalma bir alışkanlıkla kadim Türk geleneğine uygun olarak bu asrın son yıllarından İbnülemin’in vefatına kadar elli yılı aşkın süre bir edebî ve fikrî mahfil işlevi görmüştür. Onun konağı, kültürümüzün bütün meselelerinin, değerlerinin konuşulduğu ve yaşatıldığı; ilim, siyaset ve sanat muhitlerinden seçkin simaların her hafta uzun geceler etrafında buluştuğu bir yerdir.
Bugün büyük bir kısmı İÜ Nadir Eserler Kütüphanesi’nde bulunan bu kütüphanenin en belirgin hususiyeti Türk kültür ve edebiyatının hemen bütün merhaleleri hakkında, özellikle de Türk şiirinin değişik devirleri açısından, zengin bir kaynak teşkil eden nadir ve nefis eserleri ihtiva etmesidir.
Yakın tarihimizin ihmal edilmiş, üzerinde çalışma yapılmamış mühim şahsiyetleriyle alakalı çalışmalar için asıl kaynak vazifesini görecek şiir, münşeat, cönk vs. mecmuaları, matbu eserlerinin müsveddeleri ile neşir sahasına çıkmamış eser ve hususi evrakları bu kütüphanenin kıymetini gösterecek evsaftadır.
Konaklar, ikbal ile idbar arasındaki yerlerdir. Vükela ve ulemanın kudemasının haneleri, bir diğer deyişle daireleri, devletin istikametini belirleyecek derecede etkili yerler arasındadır. Üst kademe memuriyetlere getirilenler, genellikle aynı daire mensuplarıdır. Ayrıca rical-i devletin husumetlerinden doğan politik dedikodular hep buralarda neşet eder.
Devlet erkânı arasında birtakım sürtüşmeleri, dargınlıkların esbabını yalı ve konaklar üzerinden rahatlıkla müşahede edebiliriz. Devletin kaderini ilgilendiren kararların bir kısmının konaklarda konuşulup alınması, buraları tabii bir siyasi mahfil hâline getirmiştir. Halet Efendi yalısı ile Pertev, Akif, Hüsrev, Mustafa Reşid, Mütercim Rüşdü, Yusuf Kâmil, Midhat ve Hüseyin Avni paşaların konakları fikir ve sanatın yanında siyasi bir mahfil olarak da düşünülebilir.
Buralar 1810-1877 arasında toplumu derinden etkileyen hadiselerin yaşandığı mekânlar olmaları hasebiyle önemli yerlerdir. Özellikle Mehmed Said Hâlet Efendi(1760-1823) şahsiyeti, ilmi, siyaseti, kıyaseti ve kendine mahsus hâlleriyle bir devri dolduran zatlardan biridir.
XIX. asrın başlarında devlet idaresindeki etkisiyle, tarihimizin özellikle 1811-1822 yılları, biraz da Hâlet Efendi’yle özdeşleştirilmiştir. Tarz-ı siyasetiyle sarayı, askeriyeyi, mülkiyeyi ve tasavvufi çevreleri neredeyse tek başına avucunun içine almıştır.
Devrinin hemen hemen bütün kibarını, ulemasını etrafına toplayan Hâlet Efendi’nin Beşiktaş’ta bulunan yalısı, Küplüce’deki sahilhanesi, Süleymaniye ve Vezneciler’deki konakları; kibarın, ricalin, zurefanın toplanma yerleri arasındadır. Dairesinde bulunmak ikbale ulaşma yollarından biridir.
II. Mahmud devri ricalinden Kırım asıllı Mehmed Said Pertev Paşa’nın dairesi, Tanzimat sonrası ricalin kısm-ı azamını yetiştirmesi hasebiyle önemi haizdir. Kabiliyetli, ehil kimseleri daima koruyup kollayan Pertev Paşa, Tanzîmat sonrasının mümtaz şahsiyetlerinin büyük bir kısmını himaye etmiştir. Bu zatlar arasında en çok dikkat çekeni Reşid Paşa’dır.
Konağa devam eden şairler arasında Vak’anüvis Esad Efendi, Şânizâde Atâullah Efendi, Âkif Paşa, Esad Muhlis Paşa, Şeyhülislâm Ârif Hikmet, Mehmed Arif Beyzâde Said, Şeyh Mehmed Emin Zâik Efendi, bir ara idamdan kurtardığı şair Lebib Efendi gibi devrin önemli kimseleri dikkat çeker.
Pertev Paşa dairesinde yetişenler uzun süre umûr-ı devlete, ilim ve edebiyat âlemine hâkim olmuşlardır. II. Mahmud’la başlayıp Tanzimat’la devam eden yeni uygulamaların Mülkiye ve İlmiye’deki yürütücüleri, yani Mustafa Reşid Paşa ile Şeyhülislâm Ârif Hikmet Beyefendi çevresi, Pertev Paşa’nın hususi dairesinde yetişen şahsiyetler olmaları itibarıyla dikkat çekicidir. Konağında devlet adamı yetiştiren bir diğer devletlu da Koca Hüsrev Paşa’dır.
Hüsrev Paşa, kölelerini ve sair kimsesiz çocukları konağında eğiterek büyük memuriyetlerde istihdamlarına delalet etmiştir.
Siyaset ve edebiyatta Âlî, Fuad, Mahmud Nedim, Rüşdü, Memduh ve Cevdet Paşalar başta olmak üzere Üsküdarlı Hakkı, Hafız Müşfik, Şair Âli, Ziya Paşa, Kâzım Paşa, Namık Kemâl gibi birbirinden kıymetli şahısları teşvik ve himaye edip devlete kazandıran Mustafa Reşid Paşa’nın dairesi de aynı devrin en mühim siyaset, edebiyat mahfilleri arasındadır. Reşid Paşa’dan sonra her sınıftan insanı himaye eden Yusuf Kâmil Paşa’dır.
Kıymet-şinas olan Paşa, kimde istidat ve liyakat görse “lisanen ve ihsânen” himaye eder, her suretle teşvik ve tergib edermiş. Mustafa Reşid Paşa’nın vefatından sonra Şinasi’yi, Kemâl ve Ziya’yı himaye etmiştir. Yusuf Kâmil Paşa’nın bu hususiyetleri devrin edebiyat mahfillerinde de akis bulmuştur. Leskofçalı Galib, Hersekli Arif Hikmet, Nâmık Kemâl, Ayaşlı Hayri, Recâizâde Mahmud Ekrem gibi zamanının mühim şairleri de yazdıkları kasidelerle Paşa’yı methetmişlerdir.
Midhat Paşa’nın Beyazıt’ta, Tavşantaşı Mahallesi’nde Soğanlı Camii’nin yanındaki konağı zamanın mühim bir edebiyat hususen de siyaset mahfillerinden bir diğeridir. Midhat Paşa’nın konağı ihtilal, hürriyet ve Kanûn-ı Esâsî hazırlıkları ve tartışmaları eşliğinde, parlamenter rejimi getirmek isteyenlerin uğrak yerlerindendir.
Hatta denilebilir ki devlet idaresinde nüfuz ve kuvvetin Rüşdü, Avni paşalar ile kendisinin elinde toplanmasının ve cumhuriyet, meşrutiyet fikirlerinin kuvveden fiile çıkartılma faaliyetlerinin âdeta ana karargâhı hükmündedir. Zamanının en alafranga konaklarından birisidir. Sultan Abdülaziz’in son zamanları ile V. Murad ve Sultan Abdülhamid’in cülusunun ilk senelerinde yeni fikirlere sahip olanların ekserisinin buluşma yeri olan bu konak hakikaten son devrin en mühim meselelerinin konuşulduğu mekânlardan biridir.
Konakların bir diğer hususiyeti de camiler, medrese ve mektepler haricinde eğitim hayatının feyizli bir devresini de ihtiva etmesidir. Geniş bir nüfusu da ihtiva eden konak ve yalılarda verilen eğitim şahısların ilmî, fikrî, edebî şahsiyetlerinin oluşmasına yardımcı olmuştur.
Lisan, edebiyat, musiki, hat, tezhip gibi konularda hususi muallimlik yapan hocalar konak sahiplerinin çocukları ile sair mensuplarına ilim ve hüner öğretip, sanat meşk ettirmişlerdir. Özellikle Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz devirlerinde her büyük konak “dârü’l-fünûn-ı millîden” bir şube hükmündedir.
Türk zihniyet dünyasının değişim ve şekillenmesinde bu bağlamda konakların matbuatla birlikte ciddi bir rolü vardır.
Bu değişimin esaslı sebeplerinden biri de eğitim merkezi olma hüviyeti taşıyan konak, köşk ve yalılarda Batılı mürebbiyelerin görünmesidir. Evvela kibar konaklarında görülen mürebbiyeler yeni bir telakkinin, dolayısıyla yeni bir neslin doğuşuna vesile olmuşlardır.
Sultan II. Abdülhamid devrine kadar tesirini bir şekilde sürdüren konaklar, bu devirde yerini büyük oranda mektepler ve matbuata bırakmıştır.
Konaklardaki ilmî, edebî, fikrî meclislerin inhitatında devrin siyasi havasının yanında sosyal ve iktisadi hayatın değişmesi de etkili olmuştur. İlim ve sanatın siyasetle iç içe olduğu bu asırda konakların modernleşmeyle paralel olarak yeni bir anlayış, yeni bir edebiyat dolayısıyla yeni bir insan tipinin meydana çıkmasına sebep olduğunu söyleyebiliriz.