Ürgüp
Dünya, bilinen tarihin uzak ve yakın geçmişi; tarih, dünyanın olmuş ve olmakta ol’an hallerinin eleği!
Her iki kelimeyi de zaman emzirir; bu iki kelimelik bahsedişte onun adının zikrredilmesi bile gereksizdir; zira zaman, adının zikredildiği yerde kendi perdesinin gerisinde, zikredilmediği yerde ise daima zikredilmeyişinin önündedir.
Dünya ve tarih, zaman bağıyla her şeyi kendi içlerinde tutarlar; maddi bir görünürlüğe sahip olmayan dünyevîliği ve dünyasallığı, tarihîliği ve tarihselliği de...
Tıpkı, dünya içindeki şu dünyevi taş mantarları, dünyasallığı içinde tarihîliği ve tarihselliğiyle tutan tarih gibi.
Ihlara Vadisi
Hayat varlığın, mevcudun, dünyanın ve tarihin içinde müştereken aktığı kesintisiz bir ırmaktır.
Hayatın belli bir mühlete sahip akıllı mensupları, içine fırlatılmışlıkla mukîmi oldukları o ırmakta yüzerlerken, sormazlar çoğu zaman zikrettiğimiz kelimelerin mânâsını, seyrini ve âkıbetini.
Çünkü zaman kendisini eskide ve yenide, mazide ve halde gizler; her bir asrın yüzeyine kapkara bir iz olarak yapıştığı şu kayalıkta, hayata tutunma azmiyle kapkaralığı bizlerde apak bir tebessüme dönüştüren yeşilde kendisini gizlediği gibi.
Bu nedenle hayat geçmişi, şimdiyi, geleceği eteği altında toplayan bir ana gibi durur.
Tuz Gölü
“Bismillahiraahmanirrahim!
Bir gün ki o gün güneş dürülüp karanlığa gömülecek; yıldızlar sönüp dökülecek; dağlar sökülüp yok edilecek; çok kıymetli gebe develer (sahiplerince) terk edilecek; yabani hayvanlar (korkudan) bir araya gelecek; denizler kaynatılıp hercü merc edilecek; canlar bedenlerle birleştirilecek; vaktiyle diri diri gömülen kız çocuğunun ‘Hangi günahından dolayı öldürüldü?” diye hesabı sorulacak; amel defterleri açılacak (...) o halde siz (Kur’an’dan yüz çevirip de) nereye gidiyorsunuz (...)”
Evet, o halde nereye gidiyorsunuz ey insanlar!