Ol'anlar- Kudüs
Kudüs’ün eski medinesinde kaybolmayı bilenlerin bulmayı hakettikleri ilk şeydir sükûnet. Tıpkı musikide hakikatin sükûtta sırlanması ve sesin telvinine mahsus her kuvvenin o sırdan duyulması gibi, Kudüs’ün eski medinesi de yine kendi sükûnetinden duyurur kadim zamanlardan beri taştan duvarları arasında biriktirdiği sesleri.
Beytü’l-makdis (Kudüs)
Beytü’l-makdis’in Batı Revakları, tasarlanmış bir geometriden çok, soyutu soyuta açan geometrik bir nazarın hediyesi...Mahallin manevi ihtişamında eriyip yiten perspektifin, simetrinin acziyeti...
Güneşin ilk ışıklarında yıkanan taşlarıyla çerçeveler Beyt’in Batı kıyısını boydan boya..Hem öyle bir çerçeveler ki, hiçbir şeyine ihtiyaç duyurmayacak tarzda Harem’i kendi dışına kapatırken, içindekileriyle bir bir açığa çıkartarak açtıkça açar onun mahremini.
İkindi vaktinin serinlikleriyle yakanızdan çeke çeke kendi dünyasına katıp, taş ilminin talebesi, kozmosun dervişi yapıverir de sizi, çoğu kez bunun farkına bile varamazsınız.Burada kıyama durursanız vaktinizi mühür kılar; secdeye varırsanız, ateşinizi dışa salarsınız. Harem’in yollarını “bir urgan gibi bağlayıp” belinize, eleğimsağmalara akarsınız.
Kudüs
Hacerü’l-müşerrefe’nin altında bir mağara!
Altından bin kat daha değerli olan o taşın rahmi gibi durur orada. Ebu Hâmid el-Gazalî “er-Risâletü’l-kudsiyye”sini yazarken sıkça uğrar buraya; namaz kılar, tefekkür eder o rahimde doya doya.
Hacerü’l-müşerrefe’nin altında, İbrahim’in Harran’daki mağarada tabiattaki seyri seyrederek Rabbinin varlığından mutmain olduğu aydınlanma an’lara mı dokunur Hazret, veya Yusuf’un kuyusundan bir rayiha mı bulur ya da Hira’dan bir nur mu ulaşır kalbinin tam ortasına? Söylemez bir şey bu konularda.
Biz deriz ki bu mağara onun söylememe yoluyla söylediği şeylere karşılık düşer aslında: Meçhul maluma, meşkuk makule, müphem kesine tahvil olunur burada.
Zira iç-in-e dönebilenlerin aydınlığıdır mağara!
Kudüs
Kudüs’ün eski medinesinde kaybolmayı bilenlerin bulmayı hakettikleri ilk şeydir sükûnet.
Tıpkı musikide hakikatin sükûtta sırlanması ve sesin telvinine mahsus her kuvvenin o sırdan duyulması gibi, Kudüs’ün eski medinesi de yine kendi sükûnetinden duyurur kadim zamanlardan beri taştan duvarları arasında biriktirdiği sesleri.
“Kulağı olan duyar” diye boşuna dememiştir şeyhimiz İbnü’l Arabî. Duyanlardan iseniz Kudüs, kimi zaman rüzgarlardan bir şarkının serinliğinde gezdirir sizi, kimi zaman her yutkunuşunuza akan bir kezzap gibi paralayıverir genzinizi:
- Kurban edilmeyi bekleyen İshak’a doğru koşan koçun meleyişi; Tekbir Dağından yükselen Ömer sesi; Ezan’ın tenzihi taçlandıran ilk ibaresi; Haçlı atlarının nalları altında ezilen bir bebeğin son nefesi.