Berlin (Almanya)
Kendinde salyangoz olarak yerleşiktir içimizde, dışımızda merdivenler; her türlü yükselişten, düşüşten birer (s)imgedir.
“Mahzenin merdivenlerinden hep ineriz. Anılarımızda hep bu inişi koruruz, bir merdivenin düşselliğini işte bu inişler niteler. Odaya çıkan merdivenden ise hem iner çıkar hem ineriz. Bu, daha sıradan bir yoldur. (...) On iki yaşındaki çocuk o merdivenlerde (...) çıkış gamları dener” diyen Bachelard, fiziksel bir hevese indirger merdivenleri. Kim bilir, belki de böylece kendi içinde sürekli kurulan, yıkılan merdivenlerin ürettiği metafizik korkulardan kaçar.
Kaçışlar da merdiven gerektirir oysa. Çünkü özde miraçtır merdiven ve özelde hâldir kalbimize bitişik...
Her daim bir kanat ve gerilimi kanatsızlığın...
Galata (İstanbul)
Gün olsa, imkânlar tamamlasa birbirini, Galata’yı kessek tam orta yerinden...
Kaç şehrin kesiti çıkar dersiniz; kaç yaşanmışlığa dair kaç katman...
Vizigotların Batı yürüyüşünden, Cenevizlilerin kalyonlarından, İskender’in Doğu seferinden, Hristiyanlığın dua dua gizlendiği mahzenlerden... donup kalmış kaç suret sırlanmıştır oralarda, geçmişin podzol, çernezyom, alüvyal biçimi olan...
Kim kimin silüetini bastırmıştır, içinden çıkıp gelerek gölgelerin; kim kimin simgesini soğurmuştur, iz düşümlerinden gökselliğin...
“uykularım azaldıkça azaldı/ gece boyu, ya bir kuyu kazıyorum/ ya da tırman tırman bitmeyen/ ışıksız bir kuleye çıkıyorum” diyen şair, tereddütlerinden kurtulup, henüz kesilmemiş olan şu kuleyi kendi nazarıyla keserek verebilir miydi sırrını yaşanmışlıkların...