Mutsuz olmak varken şu dünyada...
Mutluluk dışındaki hislerin tatmin etmeyeceği yanılgısı, modern insanın en büyük mutsuzluğu belki de. Fotoğraflarında daima güleç, ofisinde mutlaka neşeli, evinde hep muhteşem sofralar kuran kitleler, bir an olsun mutsuzluğa düşecek olursa öleceğini sanmakla sınanıyor. Oysa bazen mutsuzluk, mutluluğa açılan bir kapı.
Dört başı mamur hayat, emin misin bu mu murad?
Kulağa bir tekerleme gibi gelen bu söz, apaçık sınav aslında. Gerçekten, her şey tamam olunca bitiyor mu dert? Ekran aracılığıyla samimiyet tesis edenlere göre, bitiyor.
Hayatımızın bir köşesine hastalık, incinme, kalp kırgınlığı, keder, şaşkınlık sokamayacak kadar yekpare mutluluğa talibiz.
Felsefeci Wilhelm Schmid’in alt başlığı “Bir Yüreklendirme” olan Mutsuz Olmak kitabını önümüze koymak vaktidir:
“Mutluluk çok defa mutlu tesadüfün eseridir. İnsanlar hayatları boyunca ona çok ihtiyaç duyarlar. Dönüp de şimdiye kadarki hayatına bakan herkes, birçok dönüm noktasında beklenmedik tesadüflerin devrede olduğunu fark eder. Daha doğumda böyledir bu ve muhtemelen son nefese kadar da böyle olacaktır. İnsanlar tüm hayatları boyunca lehlerine gelişecek tesadüflere muhtaçtırlar -işlerini kolaylaştıran tesadüfi karşılaşmalara, sözgelimi. Ama mutlu tesadüfün sihirli değnekle çağrılamayacağı gerçeğiyle yaşamak zorundadırlar; onun gelişi bahta bağlıdır. Şayet gelirse.”
Klasik bir ‘bahtın gülmezse ne çare’ analojisi ama babaannemiz söyleyince pek sıradan geliyor.
Günümüz insanlarında sıklıkla tespit edilebilecek ‘mutsuz olmamak’ takıntısını bir kitap boyu irdeleyen Schmid, tesadüfle başladığı kitabı, “Mutluluk her zaman mutlu eder mi?” başlığıyla sürdürüyor. Bu bölümün girişi bir ders olarak da okunabilir:
“Hayattan zevk alabilmek ve hayatı sevebilmek, güzeldir. Ama herkes için her an mümkün olmaz bu. Gerçi insanların gönül hoşluğu için yapabilecekleri çok şey bulunur. Ama her hoşluğa tekabül eden bir nahoşluk, her iyilik haline tekabül eden bir kötülük hali, her mutlu oluşa tekabül eden bir mutsuzluk vardır. İnsan kendini boşluk haline ne denli bırakırsa, karşı kutbun potansiyeli o denli büyür. Mutluluğunu sağlığa bağlarsa, bir nezle bile onu mutsuz edebilir. Hep eğlence istiyorsa gönlü, bir saat sıkılmak onu mutsuz etmeye yeter. Hep genç kalmayı istese, yaşlanmak ona daha fazla acı verir. Hayat sırf zevk almak için mi yaşanır? Öyle ise, dişçide duyacağınız acı peşinen hayatınızın bir haftasını gölgeleyecektir. Sırf başarı mıdır önemli olan? O zaman tek bir başarısızlık bile hayattan bıktırabilir. Yaşama sanatı, her şeyde mucizevi olanı görmek midir? O zaman gündelik hayata damgasını vuran ve hiç de mucizevi olmayan şeyler değersizleşir, oysa onlarla yaşamak da yaşama sanatının parçasıdır.”
Wilhelm Schmid’in dalgalı ruh halleri üzerine yazdıklarından sadece biri bu eser. Diğerleri Aşk, Arkadaşlıktaki Saadete Dair, Sakin Olmak. İletişim Yayınları tarafından yayınlanan kitapların hepsinin Tanıl Bora tarafından çevrildiğini not düşelim.
Alt başlıklarına baktığınızda aklınıza bunun bir hoşnutsuzluğa övgü metni olduğu gelebilir. Aceleye mahal yok, anlatılan yalnızca tek doğru kabul edilen mutluluğun aslında ne kadar göreceli olduğunu -yeniden- hatırlatmaktan ibaret. “Ebedi Hoşnutluğa Veda”, “Depresif Olmak: Melankoli”, “Depresyon: Hastalık”, Uçurumun Kıyısında Yaşamak…”
Kasvetli görünebilir ama değil. “Depresif Olmak: Melankoli” bölümünde şöyle diyor Schmid:
“İnsan hayatında sadece yaşam sevincini bilmeyiz, yaşam kederini de biliriz, sadece gülmeyi değil ağlamayı da biliriz, hepsinin zamanı vardır. Eski Ahit’te Süleyman’ın Meselleri’ndeki hikmetlerde (7. bap, 3. cümle) yas tutmak gülmeye yeğ tutulur, zira bu tecrübe ‘kalbi iyileştirir’.”
Bölümün sonunu da Marlene Dietrich’in şarkısıyla kapatıyor:
- “Bir şey dileyebilecek olsam kendime
- Azıcık mutlu olmayı isterdim
- Çünkü, fazlaca mutlu olsaydım
- Üzüntünün hasretini çekerdim”
Müzik dinlemek ya da yapmak, düzenli yürüyüşler, ekranda gördüğünüz sanal karakterlerle değil; bizzat insanların kendileriyle konuşmak, ahbaplık etmek… Mutsuzluk ‘hastalığını’ tedavi etmek için elimizden gelenlerden bazıları.
Neden kesintisiz mutluluk olmasın? Bu soruyu da cevaplıyor Schmid:
“Modernliğin başından itibaren kurulan, en fazla sayıda en büyük mutluluk düşü, heyecan doluydu. Ebedi selamete ilişkin eski tasavvurlar, kesintisiz biçimde modern mutluluk tasavvurlarına intikal ettiler. Heinrich Heine de ‘şimdi, bu dünyada kurmak’ istiyordu ‘göksel krallığı’ ve ‘bu dünyada mutlu olmak’ istiyordu. Fakat bu dünya, cennet olmaya inatla direnir.”
“Bilim ve teknoloji yardımıyla daimi bir mutluluk imal etme arzusundaki kibir, tüm insani çabanın esasen nafile olduğu düşüncesini tahrik eder” diye devam ediyor. Yani kesintisiz mutluluk çabası, aynı zamanda bu çabayı boşa düşüren bir mutsuzluk kaynağı.
Mutlulukla mutsuzluk, şairlerin dizelerinde cenk ediyor adeta, bir yanda “Mutlu olmak varken bu dünyada” diyen A. Kadir, bir yanda “Kim istemez mutlu olmayı, mutsuzluğa da var mısın” diyen Cemal Süreya.
Geride bu kadar mutluluk vaadi içinde mutsuzluğu da hatırlayan bizler.