Mükemmel iş bitiriciler: Uyarıcı ilaçlar
Tüm heyecanlı atmosferi, bitmeyen temposuna karşın Limit Yok filmi, izleyen herkese şunudüşündürmekten başka bir işe yaramadı: “Böyle bir şey var. İnsanı daha akıllı yapan ilaçlar var.”İçten içe herkes kendisinin bir sonraki versiyonunu arıyor. Kimi bunun için ciddi bir odaklanma veiç kontrol eğitimi alıyor kimi de daha kestirme yoldan amacına ulaşmak için ilaçlara yöneliyor. Tümbunların altında ne yatıyor peki? Başarı arzusu mu, daha fazla kazanma isteği mi, mutlu bir hayatmı? Görünüşe göre hepsi.
Tüm heyecanlı atmosferi, bitmeyen temposuna karşın Limit Yok filmi, izleyen herkese şunu düşündürmekten başka bir işe yaramadı: “Böyle bir şey var. İnsanı daha akıllı yapan ilaçlar var.” İçten içe herkes kendisinin bir sonraki versiyonunu arıyor. Kimi bunun için ciddi bir odaklanma ve iç kontrol eğitimi alıyor kimi de daha kestirme yoldan amacına ulaşmak için ilaçlara yöneliyor. Tüm bunların altında ne yatıyor peki? Başarı arzusu mu, daha fazla kazanma isteği mi, mutlu bir hayat mı? Görünüşe göre hepsi. Bu yazı boyunca 2018 Mart’ında Netflix’te yayımlanan Amerika’da uyarıcı ilaç kullanımını konu edinen Take Your Pills (Haplarını Al)belgeseli üzerinden, “performans artırıcı ilaçlar”ın ortaya koyduğu etik meseleleri irdelemeye çalışacağım.
Motive olmak
Herkesin bitirmesi gereken çok sayıda iş var; kimi ödevlerini zamanında yetiştirmeye, kimi raporlarını tam vaktinde hazırlamaya, kimi profesyonel sporcu olarak rakiplerini yenmeye çalışıyor. Tüm bunları yapmanızı sağlayacak ve size hayatınızdaki güzel şeyleri maksimum seviyeye çıkarabilecek bir şey sunulsa, bunu sonuna kadar kullanırsınız. Bunu istemeniz çok doğal. Nihayetinde her yaştan insanın sıkça duyduğu teşvik cümlelerinin özeti şu: “Görevin konsantre olmak, gösterebileceğin en yüksek performansı göstermek ve bunu gerektiği kadar sürdürebilmek.”
“Yüksek performans” sanırım bizim de kilit kelimemiz olacak. Teknolojiden eğitime, finans sektöründen eğlenceye her koşulda tercih sebebi olarak öne çıkıyor. Artık herkesin kendini insan sermayesi olarak görmesi bekleniyor. Aileler daha çocukları doğmadan çocuklarındaki bu sermayenin değerinin ne olacağı konusunda endişeleniyorlar ve anne karnındaki bebekte düşük IQ riskini engellemek için Mozart dinleterek, çocuklarını özel kreşlere, bazı sporlara ve derslere yazdırarak ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Çocukların insan sermayelerinin değeriyle ilgili geliştirdiği kaygılar, lise ya da üniversite çağına geldiklerinde ailelerinin veya arkadaşlarının teklif etmesiyle performans artıcı ilaçların kullanımlarına yol açıyor. Peki bu ilaçlar nedir? Nereden çıktılar?
- Temel olarak DEHB (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) hastalarında odaklanmada güçlük görülür. Tedavi olarak çoğunlukla Adderall, Ritalin, Concerta, Vyvanse, Focalin gibi metafetamin ve metilfenidat bazlı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçları kullanan kişilerin yorumları hayli ilginç. Küçük yaşta kendisine DEHB teşhisi konulmuş ve o yaşta kullanmaya başlamış biri “Tam olarak kendim gibi hissetmediğim için endişelendiğimi hatırlıyorum. Aşırı dikkatliydim ve espri yeteneğim azalmıştı. Ve bir tercih yapmam gerekiyordu, iyi notlar almayı, sınavlarda yüksek puan yapmayı seçtim” diyor. Yetişkinlerin yorumları daha çok toplumsal saikleri yansıtıyor: “Adderall çaresiz ve umutsuz olduğum, ‘Buna şu anda ihtiyacım var çünkü olabileceğimin en iyisi, en akıllısı, en hızlısı olmalıyım’ dediğim zamanlarda kullandığım bir şey.”
Amfetaminin keşif öyküsü hikâyenin bugüne kadarki seyrini bir nebze yansıtmaya yardımcı olabilir. Dr. Gordon Alles alerji ilacı yapmaya çalışan genç bir kimyagerdi. 1929’da bugün amfetamin dediğimiz ilacı bu deneyleri sırasında sentezledi. Kendisine 50 mg enjekte etti (Bu çok yüksek bir doz!). Laboratuvar notları son derece etkileyici. Aldıktan dakikalar sonra “Güçlü bir iyilik hissi” yazmış, “çok sevdim” diye eklemeyi unutmamış. Bir saat sonra Alles “İyilik hissi, çarpıntı, uykusuz bir gece; aklım konudan konuya atlıyordu” yazmış.
Keşfi takiben amfetaminin reçeteli ilaç olması uzun sürmedi. 1930’larda Smith Kline&French, Benzedrine’i çıkardı. Burnunuza çekince sinüslerinizi açıyordu. Sorun şuydu, amfetamin birçok insanın çok hoşuna gidiyordu; kullanır kullanmaz herkes gaza gelip çalışmaya hazır hissediyorlardı. II. Dünya Savaşı sırasında Alman hekimleri amfetamini bazı subayların üzerinde denediler. Tabii ki onların da hoşuna gitti.
İngilizler düşen Alman uçaklarında bu haplardan buldular. Kendileri de kullanan kişiyi “insanüstü” güçlerle donatan ilaçları onaylayıp kullandıktan sonra Amerikan ordusu da aynısını yaptı. Küresel dalga savaştan sonra durulmadı elbette.Benzedrineadlı ilaç anti-depresan olarak kullanılmaya başlandı. Aynı şekilde kilo vermek için kullanılan Dexedrine vardı. Bu ilaç sancılı âdet için de test edildi. Aslına bakılırsa komik bir testti: Testi yürüten doktorun çalıştığı fabrikadaki tüm seri üretim hattı işçileri kadındı. Denekler her geçen gün daha fazla hap istiyorlardı ama tabletin âdet görmeyle hiç alakası olmadığı ortaya çıktı. Sadece hapları almayı seviyorlardı!
Çok geçmeden amfetamin tüpleri caz kültürünün bir parçası hâline geldi. Charlie Parker sık kullanırdı. Jack Kerouac gibi bazı önemli Beat Kuşağı yazarları bu caz kulüplerine giderdi. Ünlülerden sıradan halka herkes tarafından kolaylıkla ulaşılabilen amfetamin kullanımı o derece arttı ki 1969’da 8 milyar hap üretimiyle, amfetaminin tüketimi zirveyi bulmuştu. Sonunda Amerika’da “Kontrole Tabi Maddeler Yasası” çıktı. Yasayla amfetamin kontrol gerektiren ikinci grup kontrollü madde hâline geldi. 1972’de üretim 400 milyon hap ile kısıtlandı.
1929’da başlayan çılgınlık çok geçmeden üniversitelere sıçramış, amfetaminin suistimal edilmesini konu alan ilk makale 1937’de Timedergisinde yayımlanmıştı. “Eskiden ‘kuvvet hapı’ deniyordu, çünkü Amerikalılar kuvveti sever çünkü beceri, azim, üretken ve başarılı olmak, satabilmek ve işi bitirmekle alakalıdır” diyor belgeselde konuşan tarihçi Dr. Nicolas Rasmusen.
İnsanlar bu etkileri hissedebilmek için sabah benzer hisleri oluşturan kafeini de tercih edebilirler. Uyarıcı ilaçlar insanı canlandırır. Daha uyanık ve tetikte olmanızı sağlar. Coşku hissini de artırır. Bütün bunlar çok olumlu hisler.
- Uyarıcı maddeleri iki gruba ayırabiliriz. 1. Amfetamin (Adderall, Vyvanse vs.) 2. Metilfenidat (Ritalin, Concerta vs.). Bu ilaçlar temelde beynin katekolamin sistemine etki ediyor. Katekolamin sistemi iki kısımdan oluşur. İlki halk arasında adrenalin denen kısım, diğeri de dopamin. Bu ilaçların beyinde yaptığı şey, katekolaminlerin salgılanmasını artırmak ve geri alımı önlemek. Tepki süresini artırıyor, büyük ihtimalle zorlu atletik yarışlarda acıya olan toleransı yükseltiyorlar. Running on Ritalinkitabının yazarı Dr. Lawrance Diller, düşük dozda amfetamin ya da benzeri ilaçlar almanın, çocuk ya da yetişkin, herkesi daha bilinçli ve metodik yaptığını söylüyor ve ekliyor: “İlgi duymadıkları, sıkıcı buldukları şeylere uzun süre konsantre olabilirler.”
Mükemmel yardımcı
Yetişkin kullanıcılar kendilerine konan DEHB teşhisi sonucu ya da başka birinin teklifiyle ilacı ilk aldıklarında günleri mükemmel geçiyor, her türlü konuya odaklanabiliyorlar, çözüm odaklı oluyorlar, bitmeyen bir enerji hissiyle dolup taşıyorlar. Şöyle cümleleri ağızlarından duymanız mümkün: “Uyarı, yan etkisi her işi mükemmel yapmak olabilir!”, “Adderall, sizi daha iyi bir kapitalist yapar!” İlaçları kullanan yetişkinlerin yorumlarına bir göz attıktan sonra Amerika’da reçeteli uyarıcı madde kullanıcılarının çoğunluğunu yetişkinlerin oluşturduğunu öğrenmek şaşırtıcı değil sanırım. Diğer yandan DEHB ilaçları, ilaç piyasasının en hızlı büyüyen kesimlerinden biri.
Etkileri bu kadar olumlu gözüken bir ilaca erişmenin yetersiz şartlarda olan bireyler için bir avantaja dönüşme durumu da söz konusu elbette. Bir lise öğrencisi, “Eskiden çevremizde bizden daha zengin insanlar vardı. Zorlandığım dersler için özel hoca tutacak paramız yoktu. Bu yüzden, eğer benim gibi biriyseniz uyarıcı ilaç kullanmanın şartları daha adil hâle getirdiğini düşünebiliyorsunuz” diyebiliyor.
Tıpkı afyon kökenli ağrı kesicilerin hap formatında eroin olması gibi DEHB ilaçları da hap şeklinde düşük dozlu metamfetamindir. Metamfetamini kimyasal açıdan ele alırsak ve Adderall’ın etken maddesi amfetamine bakarsak, bu ikisinin arasındaki tek farkın metamfetamindeki fazladan metil grubu olduğunu görürüz. Metamfetamin Amerika’da reçeteyle alınabilir. Tıpkı Adderallgibi ikinci grup kontrollü ilaçtır. Ama yasa dışı metamfetaminin kötü şöhreti insanları paniğe sürüklediğinden doktorlar pek yazmaz. Metamfetamin laboratuvarı olan insanlara olumsuz bir yaklaşım söz konusudur.
Etkileri benzer olan başka bir amfetamine ise farklı yaklaşılır. Varlıklı çocukların farmakolojik saflıkta amfetamine erişimi var, diğer çocukların da ev laboratuvarında yapılan metamfetamine. Kristal metamfetaminin içildiğinde tesiri çok fazla olsa da nöroreseptörlerde etkisi tamamen aynı.
Teşhis ve tedavi
Amerika’da reçeteli veya reçetesiz uyarı ilaçlara yönelik ilgi çocuklara da ulaşmış durumda. 1990’da 600.000 çocuk reçeteli uyarıcı ilaç kullanıyordu; 2011’de bu sayı 3.5 milyona çıkmıştı. İlaç kullanan DEHB’i olan çocukların üçte birine altı yaşın altında teşhis konduğunu hatırlatmamız lazım. Peki bu teşhis nasıl konuyor? Yalnızca belirtiler mi öne çıkıyor, belli bir testi var mı? Psikolog Dr. Steve Hinsaw süreci şöyle anlatıyor: “Birkaç sene önce tıp mesleğindekiler şöyle dedi: ‘Bir dakika, bu çocukta DEHB var mı, yok mu emin değilim. Test de yok. Uyarıcı verip işe yarayacak mı bakayım. İşe yararsa vardır, yaramazsa yoktur.’ İlginç bir fikir ama muhtemelen yanlış. Uyarıcı alan herkes daha iyi bir şekilde odaklanabilir, bütün gece çalışabilir.”
Tanı koymanın zorluğu ciddi bir problem. Çünkü insanların dikkati zaten kolay dağılır. Sınırlar kesin olmadığı için neyin tedavi gerektiren bir durum olduğuna karar vermek biraz zor. Diğer yandan birçok insan odaklanmakta zorlandığı için kendisinde DEHB olabileceğini düşünüyor. Ama odaklanamamalarının sebebi toplumun odaklanmamayı öğretmesi. Telefon bildirimleri, internet sitelerinde yanıp sönen reklamlar, video sitelerinde ilginç içeriğe davet eden başlıklar…
Aceleci bir evren oluşturuyoruz. Her şey dikkat süresini kısaltmak üzerine. Artık bütün herkeste dikkat eksikliği var. Peki, o zaman doğuştan rahatsız olanlarla dikkati eksik dünyada büyümüş olanlar nasıl ayırt edilecek?
DEHB tarihinde önemli bir yeri olan, aynı zamanda Ritalin üzerine ilk araştırmayı yürütmüş olan Dr. Keith Conners, teşhiste önemli bir adım olan uzunca bir yazılı testi ortaya atan bir isim. Dr. Conners’in çalışmalarındaki temel amaç, kötü ünlü amfetamin yerine çocuklara iyi gelebilecek başka bir ilacın olup olmadığını görmekti. “O dönemde bu tip ilaçların etkileri konusunda ciddi bir araştırma ortaya konmamıştı yani hiçbir şey bilmiyorduk” diyor Conners. Etkileri gözlemlemek üzere bir okulla anlaşılır. Bir çalışma grubu kurularak deneye başlanır. İki gruba ayrılan çocuklardan ilkineRitalin, diğerlerine plasebo verilir. Dr. Conners sonuçları ilginç bulmuş: “Çocuklar haplara matematik hapı diyorlardı. Çünkü hayatlarında ilk kez oturup toplama yapabiliyor, öğrenebiliyorlardı. Kısa süreli etkilerde ailelerin geri dönüşü de gayet olumluydu, ertesi gün okula gelip ne kadar memnun olduklarını söylüyorlardı.”
Çocuklara dönük bu çalışmaların kökeninde hiperaktivite sorunu vardı elbette. Çocuklarda hiperaktivite ve dikkat eksikliğinin varlığı uzun zamandır bilinen bir olguydu. Bazı çocukların doğası budur nihayetinde. İlk isimlendirme “Minimal Beyin Hasarı”ydı. Beyinde bir çeşit hasar olduğu varsayılıyordu. Bunun gerçekle alakası olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. “Minimal Beyin Fonksiyonu Bozukluğu” olabilir mi, diye diretildi. Ancak 1980’lere gelindiğinde çocuklarda dikkat eksikliği kavramına yoğunlaşılmaya başlandı. İnsanların -özellikle ebeveynlerin- kolay kabullenebileceği bir şey olarak yeniden adlandırıldı –ilaç kullanmakta sorun görülmeyecek bir şey olarak.
Artık uygun piyasa koşulları oluşmuştu. 1996’da başka bir şirket dikkat eksikliği için, eskiden beri amfetamin diye bildiğimiz şeyi Adderalladıyla ABD’de piyasaya sürdü. O zamandan beri kullanım inanılmaz derecede artmış durumda. Öyle ki günümüzde Amerika’da uyarıcı kullanımı 1960’lardaki en yüksek seviyeyi aşmış durumda. İlaç firmalarının “başarılı” isimlendirme ve pazarlama hamleleri sonucu reçeteli uyarıcı ilaçlar 13 milyar dolarlık bir endüstri oldu.
Etkiler
Pennsylvania Üniversitesi’nden Martha Farah, “Uyarıcı maddelerin güvenliği konusunda ne biliyoruz?” diye uyarıyor: “Kardiyovasküler riskleri var. Psikoz geçmişi olmayan insanlarda bile psikoza girme riski var. Uzun vadede bağımlılık yapma riski var. İnsanlar bu ilaçlara bağımlı hâle gelebilir, bu da korkunç bir kader.”
Bir finans sektörü çalışanı, “Farkında olsalar da olmasalar da bizim uyarıcı ilaç kullanmamıza bel bağlıyorlar” diyor. “Yatırım bankasında ya da teknoloji firmasında çalışan kusursuz eleman, hayır demeyen biridir. Yedi gün boyunca günde 16 saat çalışmak gibi bir iş kültürü var. Eğer sağınızda ve solunuzdaki elemanlar böyle çalışıyorlarsa siz de çalışabilmelisiniz. Eğer Adderall alıyorlarsa, siz de muhtemelen almalısınız.” Fiziksel ve toplumsal etkileri bununla bitmiyor elbette. Uyarıcılar insana zarar vermeye başlamadan önce çok fayda sağlıyor.
Kısa vadede istediğiniz şeyi size veriyorlar ve böylece bir hapla istediğinizi elde edebileceğinize şartlanıyorsunuz. “Bu ilaç çalışmama yardımcı oldu, onsuz yapacağımdan çok daha iyi yaptım. Tekrar kullanacağım.” Sonra da “Uyuyamıyorum. Uyumama yardımcı olacak bir şeyi olan var mı?” diye bakınırsınız. Bu uyarıcı maddelerin istismarıdır. Görünen o ki insanlar iş için kullandıklarında sorun olmadığını düşünüyorlar. Uyarıcı ilaç almadan iş yapamayacak hâle gelen çok sayıda insan var. Bir kere alıştıktan sonra onsuz çalışamıyorsunuz, üretken olamıyorsunuz.
“Evet, birçok insan bağımlı olmadan amfetamin kullanabilir. Ama nihayetinde bağımlı olan insan sayısı çok fazla” diyor Dr. Lawrance Diller, “bu sebepten toplumun piyasaya bu kadar amfetamin sürüyor olması kabul edilemez.” Etkilerin psikolojik cephesi diğer yönlerine göre daha problemli. Kişilik bölünmesi, kimlik bunalımı buz dağının görünen yüzü. Emekli Ulusal Futbol Ligi oyuncusu Eben kendi deneyimini şöyle özetliyor: “Çelişkide kaldığım nokta ‘Hile mi yapıyorum?’ değildi. Daha çok ‘Bu hâlâ ben miyim? Ağrılarla ve yorgunlukla başa çıkmak yerine başarabilmek, odaklanmak için Adderall’dan yardım aldığım için yaptıklarımla gurur duymalı kıyım?’ çelişkisiydi. Sorun o üretkenlik hissi, sanki dünyaları fethetmişim hissi, ilacın etkisi geçince yerini kara bir girdaba, depresyona bırakıyordu. Çakılma başlayınca bir daha alırdım. Daha fazla alınca çakılma hissi geçmiyor. İyi hissediyorsunuz ama sonra yine çakılıyorsunuz. Koşuyormuşsunuz gibi ama vücudunuz bir yere gitmiyor. Kendiniz olmaktan çıkıyorsunuz.” Profesyonel bir spor dalında başarılı olmak tutkusuyla uyarıcı ilaç kullanımından tek örnek Eben değil elbette. Jimnastikte Simone Biles, yüzmede Michael Phelps tedavi amaçlı uyarıcı ilaç kullanma istisnaları olan akla gelen ilk isimler.
Temel motivasyonun rekabet durumunda kişinin diğerinin önüne geçmesini veya geride kalanın diğerleriyle eşitlenmesini sağlamak olduğunu düşünmek en hafif tabirle naif bir durum. Söz konusu bu fenomenin bir sebep değil, toplum sağlığındaki ciddi bir bozulmanın sonucu olduğunu görmek gerekiyor. Nihayetinde uyuşmazlıklar diyarındayız. Herkes üniversite sınavı için özel hoca mı tutmalı? Bu da performans artırmaktır ama bunu sadece belirli aileler karşılayabilir.
Herkes kahve mi içmeli? Bu, psikiyatri ya da klinik psikolojiyi aşan bir olgu. Dahası akıl sağlığını aşan bir şey. Eşit şartlar ne demek? Uyarıcılar ve DEHB’nin bu soruya vereceğimiz cevapta önemli bir yeri var. Kozların doğru oynanması arzulanıyorsa, DEHB, akıl sağlığıyla ilgili duyulan utanç, ilaç kullanımını açığa döküp ne tip performans artırmaya izin verilmesi gerektiği ve toplumda değer verip verilmeyen şeyler tek tek tartışılmalı.
“Brain hacking”
Matrix filminde Neo’nun beynine birçok bilginin kasetler yardımıyla yüklenmesi herkesin zihninde bir ışık yakmıştır: “Acaba böyle bir şey gerçek olabilir mi?” Ya da son yılların yapımlarındanLimitless veyaLucy filmlerinde ilaç yardımıyla beyinlerini mükemmelen kontrol edip, vücutlarına da söz geçirebilen kişilerin varlığı da bu ışığın kuvvetini artırmış olabilir.
İnsanlık sanki yavaş yavaş “İnsan 2.0”a ulaşma hayaliyle yanıp tutuşuyor. Son on yıldır ilaçlar yardımıyla bilişsel aktiviteyi artırmayla ilgili çok fazla tartışma dönüyor. Tartışmaların çoğunluğu meselenin etik olup olmadığı üzerine. Hile sayılır mı? Güvenli mi? Ama herkes kesinlikle bu aktiviteleri artırmak için ele alınan amfetamin bazlı ilaçların kavrama yeteneğini artırdığını varsayıyordu. Pennsylvania Üniversitesi’nde Martha Farah, laboratuvarında bu ilaçların etkileri üzerine önemli bir araştırma yaptı.
İlk testlerde, her hafta DEHB belirtisi olmayan üniversite öğrencilerine uyarıcı ya da plasebo verip öğrenme testlerine sokarak ölçüm aldılar. “Çok farklı sorular vardı” diyor Farah, “Sonuç olarak, tek bir soru dışında Adderall ve plasebo alan gruplar arasında, anlamlı bir fark bulamadık: Aldığınız hapın kavrama yeteneğinizi artırdığını düşünüyor musunuz?” Görünen o ki, uyarıcılar sahte özgüveninizi artırarak daha iyi öğrenmeyi sağlıyor.
İnsanlar amfetamin haplarını akıl ilacı olarak görüyor. Bu doğru değil. Uyumanız gereken zamanda ayakta olmanıza ya da sıkıcı bir işe katlanmanıza kesinlikle yardımcı olabilirler. Ama kavrama yeteneği de dâhil hiçbir şeyi artırmıyorlar. Belli amfetamin ya da uyarıcı ilaçların tek etkisi alan kişiyi daha iyi olduklarına inandırması. Bu küçümsenecek bir etki değil elbette; bir şeyi daha iyi yaptığınızı düşünmek motivasyonunuzu ve kendinize olan güveninizi artırır.
Pennsylvania Üniversitesi’nde nöroloji profesörü Anjan Chatterjee “Bazen, ben üniversitedeyken haplar hayattan kaçmak için kullanılırdı, şimdi hayata odaklanmak için kullanılıyor diye dalga geçiyorum. Burada günümüz kültürüyle ilgili bir mesaj var” diyor. Tüm bunlar ne için diye sormadan edemiyor insan.
Dişli toplum, dişliye dönüşen insan
Lisans düzeyinde bir grup yirmili yaşlardaki insan dikkat eksikliği ilacı kullanıp birbiriyle mücadele ediyor. Ne için? Sınıf ortalamasını yükseltmek için mi? Burada bir dinamikten bahsettiğimizi unutmamamız gerekiyor, sadece doğru kullanılmadığında tehlikeli olan bir ilaçtan değil. Aynı zamanda bir yarıştan bahsediyoruz. İnsanlar rakiplerinin kullandığını fark edince kendileri de kullanmak zorundaymış gibi hissediyor.
Kullanmak, ya da bakış açısına göre istismar etmek de denilebilir, aslında daha büyük bir şeyin belirtisi. İnsanların kendi kapasitelerinin üzerinde mücadele etmeye mecbur bırakıldığı aşırı derecede rekabetçi bir ortamın. İlerleme ve üretkenliğe bu derece odaklanmak… Bunun bedeli nedir? Ve bu bedeli bu dalga henüz Türkiye’ye ulaşmadan ödemek istiyor muyuz? Henüz yolun başındayken, bu konu Türkiye için ciddi bir fenomen hâline gelmemişken, aileler, şirketler, toplumdaki herkes dalganın gelmesini engellemek için ne yapabilir, bunun üzerine düşünmek gerekiyor.
Sanırım, hepimiz uyarıcı madde alarak yaşıyor olsaydık neyi yitireceğimiz sorunsalı, “Bunların hepsi ne için?” sorunsalıyla aynı. Yitireceğimiz şeyler arasında insanların derin düşüncelere dalarken, dalıp giderken ortaya koyduğu şeylerin de olacağını söyleyebiliriz. Bunlar nelerdir ve işlevleri nedir? Yaratıcılık, sanat, insanların bağ kurduğu olağanüstü anlar... Tabii ki de acı çekilen kederli anlar da var ama o anları insan olma deneyiminin kendisi olarak tanımlayabiliriz.