Muhafazakâr aile hikâyeleri ilgi çekti

Mustafa Kutlu.
Mustafa Kutlu.

Geçtiğimiz sezon televizyon dizi tarihine damga vuran muhafazakâr-seküler çatışmalı yapımlar hem çok eleştirildi hem de çok izlendi. İslami kimliğin geniş bir temsilini izlediğimiz Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Ömer dizileri -yansıtılan yaşantılar ve karakterler bağlamında- dindarları temsil etmediği konusunda dindar kesim tarafından ilk etapta kaygıyla karşılandı. Nitekim dindarları kasıtlı bir şekilde olumsuz yansıtan Yeşilçam'ın izleri, bahsi geçen dizilerin içeriğinde de mevcut. Kızılcık Şerbeti, Müslüman kimliğini ve İslam dinini gerici, eğitimsiz, boyun eğen ve modern olmayan niteliklerle yansıtırken Kızıl Goncalar şimdiye kadar el atılmayan tarikat mevzusunu, küçük kız çocuklarının evlendirilmesi üzerinden ekrana taşıdı. Dizilerin toplumun aynası olma iddiası taşıdığı gerçeğini kimse inkâr etmese de senaryonun yorumlanmasında diziyi yapanların durduğu yer önem arz ediyor. Her şeye rağmen şimdiye kadar yok sayılan toplumun büyük bir kesimini eğrisiyle doğrusuyla ekranlarda görmeye başladık. Bundan sonra hiçbir yapımcının göz ardı edemeyeceği bu konuyu Mustafa Kutlu da yakından takip ediyor. Kendisiyle bu dizileri televizyon tarihinde neden milat kabul ettiğini ve söz konusu dizilerin önemini konuştuk.

2023-2024 yayın sezonunda televizyon ekranlarını meşgul eden muhafazakâr-seküler çatışmalı dizilerle birlikte, İslami simgeler alışık olmadığımız şekilde dizi dünyasına girdi. Popüler kültürde çok da muhatap olmadığımız bu durumla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Türk televizyonlarında ilk defa muhafazakâr dindar kesimlerden kısmen veya tamamen alınan hayat hikâyelerini dizi film olarak ekranda gördük. Bu girişim, taşıdığı yoğunluk sebebiyle çok dikkat çekti. Daha önceleri de dindar kesimlerden anekdotlar veya karakterlerin ekranda yer aldığını görüyorduk, fakat bunlar sathî, kismî, derinliği olmayan uygulamalardı. İlk defa Kızılcık Şerbeti, Ömer ve bilhassa Kızıl Goncalar dizileriyle söz konusu kesimin iç yüzüne mümkün olduğu kadar bir yoğunlukla eğilmeye başlandı. Bu Türk televizyonları bakımından bir milattır. Sinemada temsil meselesine gelince, bu konu hep tartışılmıştır ve hassas bir konudur.

Geçmişe nazaran daha sağlıklı bir yaklaşım

Ömer dizisi oyuncuları.
Ömer dizisi oyuncuları.

Tam anlamıyla temsil edilmediğine yönelik bir tartışma mı bu?

Mesela bir imam veya polis, sadece ekrana yansıyan hikâyenin kahramanı olarak ele alınabilir ancak aynı zamanda bütün imamların ve polislerin temsilcisi de sayılabilir. "Buradaki polis sadece bu hikâyeye aittir. Toplumdaki bütün polisler böyle değildir." denilebilir. Bu haklı bir yaklaşımdır ama aynı zamanda da bütün polisleri bir ucundan temsil eder. Dolayısıyla bir dizide bir meslek erbabı menfi bir rol üstlenmişse sadece o filmin, o hikâyenin kişisi olarak değerlendirmek icap eder ama icabında da tüm meslek erbabına bir şekilde rol model görülüyor. Türk sinemasında imam tipleri kasıtlı olarak menfi gösterilirdi. Bu Cumhuriyet Türkiye'sinin ideolojik yaklaşımlarından biridir. Eskiden beri dizi ve film dünyasında dindar muhafazakâr kesime bakış daima şematik ve ideolojik olmuştur. Yeni gelen dizilerde de bu ideolojinin izleri var ama geçmişe nazaran daha sağlıklı bir yaklaşım olduğunu düşünebiliriz.

O zaman Kızılcık Şerbeti'nden başlayalım, bu dizinin sağlam tarafları ve sıkıntılı yönleri neler?

İslami kimliğin geniş bir temsilini izlediğimiz Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Ömer dizileri -yansıtılan yaşantılar ve karakterler bağlamında- dindarları temsil etmediği konusunda dindar kesim tarafından ilk etapta kaygıyla karşılandı.
İslami kimliğin geniş bir temsilini izlediğimiz Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Ömer dizileri -yansıtılan yaşantılar ve karakterler bağlamında- dindarları temsil etmediği konusunda dindar kesim tarafından ilk etapta kaygıyla karşılandı.
Pembe Ünal (Sibel Taşçıoğlu)
Pembe Ünal (Sibel Taşçıoğlu)

Kabaca bakacak olursak, muhafazakâr dindar çevrenin zengin bir ailesiyle, modern çevreden bir ailenin ilişkileri esas çatışmayı ve dramı yansıtıyor. Bu yapıda muhafazakâr aile dediğimiz Ünallar Ailesi daha çok göz önünde bulunduruluyor. Muhafazakâr zengin aileyi ellerinden geldiği kadar karakterize etmeye çalışmışlar. Muhteşem bir binadaki şirketleri, ailenin çeşitli fertlerinin yaklaşımları, kılık kıyafetleri, adabimuaşeret ile ilgili davranışları, sosyal hayattaki tutumları, kandildi, duaydı, ev eşyalarına kadar tutarlı bir portre çizmişler. Bütün duvarları hatlarla doldurmalarını biraz abartılı buldum gerçi, hatların çoğu da orijinal değildi. Kılık kıyafetleri ve ev dekorasyonu da "Bunların zevkleri bu kadardır" der gibi şatafatlı yapılmış. Yine de muhafazakâr kesimin hayatına ilk defa böylesine geniş manada bakıldığını gördük. Modern kesimdeki aileleri ve maceralarını o kadar çok izledik ki oraya artık bakmıyoruz bile. O yüzden ilgi çekti ve izlendi.

Gelen eleştirilere baktığımızda, "Bunlar muhafazakâr çevreyi temsil etmiyor, kötü niyetle yaklaşıyorlar." deniliyor. Daha iyisi olabilir miydi?

Nilay (Feyza Civelek)
Nilay (Feyza Civelek)

Tabii ki daha iyisi olabilirdi. Eleştirenler daha iyisini yapsın o zaman. Ünallar Ailesi'nin muhafazakârların tamamını temsil ettiğini söyleyemeyiz elbette. Biraz evvel konuştuğumuz gibi hem bu diziye mahsus bir hadisedir hem de bir ucundan bakarsan toplumun tamamının muhafazakârlığına aittir. Diziyi yapanlar "Bunlar bir ailedir, sonuç itibarıyla buradaki dramatik gelişmeye bakin, bunu tamamen topluma yaymayın." diyebilir. Ama toplum da "İyi de kardeşim biz oraya bakıp kendimizin yanlış olarak temsil edildiğini görüyoruz." diyebilir. İki tarafı keskin bıçak, bunlar her zaman tartışılan mevzular. Nitekim de bu diziler ekrana geldiği zaman toplumun muhafazakâr kesiminde bir infial uyandı ve RTÜK'ten ceza da aldı.

Sinema ve tiyatro dindar kesimin mayınlı alanı

Geçmişteki bagajlarımıza baktığımızda sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yiyor. Bu şekilde tepki gösterilmesi de doğal değil mi?

Doğal bir tepki ama şunu da söyleyeyim, ilk defa böyle şeyler oluyor. Bu işleri yapan insanların yaklaşımları böyle diye buna mahkûm etmenin bir manası yok. Dizi yapımcı larının objektif olmak gibi bir kaygıları yok zaten. Onlar, bu işten nasıl çıkar sağlarım diye bakarlar. Çok aşın giderlerse yasaklama gelir veya seyirci tutmaz. Dizi yapmak daima bir risktir.

Dindar insanları TV'de izle meye hazır mıyız acaba?

Tabii, muhafazakâr çevrenin sinemayla arasındaki mūnasebeti de uzun bir konu. Sinema, tiyatro, bunlar mayınlı alanlardır dindar insanlar için. Bu mayınlı alanlarda at koşturmak çok zor. Bunu eskiden beri konuşuruz, yeniden oturup konuşmak lazım.

İnandırıcılığını kaybetti

Kızılcık Şerbeti'ndeki muhafazakâr ailenin temsili size inandırıcı geliyor mu?

Dizi hem tipler hem reji hem mekânlar bakımından bayağı bir tecrübe sonucu ekrana getirilmiş ki Faruk Turgut çok tecrübeli bir yapımcı, dolayısıyla dizi ilk bölümden itibaren hemen dikkat çekti ve sezon finali yapılıncaya kadar da hep gün birincisi oldu. Ama bence başlangıçta iyi-kötü dengeli giden ilişkiler, zamanla çığırından çıktı. Dizi fertlerinin her birine biçilen roller akıl almayacak tesadüflerle bir araya gelmeye başladı. Ondan sonra inandırıcılığını kaybetti bana göre. Dizi yarısından itibaren inandırıcı olmaktan ziyade, merak unsurunu göz önüne alan olmayacak sahnelere taşınmaya başladı. Dolayısıyla burada darbeyi yiyen muhafazakâr aile oldu. Hemen bütün fertlerine bir kulp takıldı. Diğer aileye de kulp takıldı ama muhafazakâr ailenin feryat etmesi gibi bu taraftaki aile feryat etmiyor.

Reyting kurbanı oldu diyebilir miyiz?

Bütün dizilerde reyting kurbanı olma tehlikesi var zaten. Reyting düşmeye başlayınca abartıların veya şiddetin üzerine gidilir. Burada da aşağı yukarı böyle bir şey olduğunu gördük. Sezon finali yaptı ama bundan sonra seyredileceğine inanmıyorum.

Sosyolojisi oturmuş bir mesele

Özcan Deniz ve Özgü Namal.
Özcan Deniz ve Özgü Namal.

Tekke ve tarikat üzerine inşa edilen Kızıl Goncalar dizisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Şimdiye kadar el atılmamış bir konu, üstelik çok cesurca değil mi?

Kızılcık Şerbeti ile Türk televizyonlarında görülmeyen bir maden keşfedildi. Bu çok merak edilen fakat el atılmamış bir alan. Bu keşiften büyük bir netice alan aynı yapımcı, işi daha ileri götürdü ve daha derin bir konuyu işledi. Osmanlı'dan kalma bir tekke binasının içerisinde bir tekke hayatını giyimiyle, kuşamıyla, eşyasıyla, âdetleriyle, tiplemeleriyle velhasıl bütün teferruatıyla ele aldı. Her iki tarafı da dengeli bir şekilde götürerek, seküler zihniyetle dindar zihniyetin karşılıklı fikir tartışmalarını bile uzun boylu gündem yaptı. Dolayısıyla Kızıl Goncalar'ı Kızılcık Şerbeti'nden daha ileri bir adım olarak gördüm. İşin tuhaf tarafı Kızıl Goncalar'ın post kavgasının ekranda cereyan ettiği günlerde, Türkiye'deki tarikatların arasında da böyle tartışmaların olduğuna şahit olduk. Demek ki sosyolojisi oturmuş, yapılması gereken bir meseleymiş bu. Tabii burada da tekke adabına uymayacak, tasavvuf müritlerinin ahlakına sığmayacak şeyler vardı ve bizim seyircimiz buna reaksiyon gösterdi. Bu hikâyeleri ele alıp işleyen kişiler belli kesimin insani, yaklaşımları da bundan farklı olmaz. Ama her zaman söylüyorum, bu karşı çıkmalarda daha iyisi yapılmadıkça bir kıyas da yapılamaz. "İyisini yap da görelim." derler insana.

Kızıl Goncalar'ın son bölümlerinde daha radikal bir süreç geliştirdiler. Kılıçlar çekildi, şeriat ilan edildi. Bu dizide de hikâye sıkışınca şiddet ipine mi sarıldılar?

Orada bir abartı var. Cüneyt Efendi'nin babası durup dururken ortaya çıktı ve diziye dâhil oldu. Bu karşılaşma daha suhuletle yapılabilirdi. Onun böyle şedit bir şekilde davranması, dizinin adabına uymadı. Diziyi coşturmak amacıyla yapılmış, senaryonun yanlışlarından biri. Bazen sıkıştığı zaman senaristler böyle şeylere başvurur. Sona doğru buna tevessül ettiler ve bu dizi de çığırından çıktı bana göre. Bana sorarsanız her iki dizi de sezonu kötü bitirdi. Bundan sonra nasıl devam eder, seyirci aynı ilgiyi gösterir mi, ben de merak ediyorum.

Yapana helal olsun derim

Önümüzdeki sene bu tarz dizilerin çok daha fazlasını izleyebiliriz. Yeni senaryolar yazıldığına dair duyumlar var. Bu iyi bir şey mi?

Faruk Turgut bir maden keşfetti. Bunun üzerine gidenler olabilir. Nitekim tarih dizileri de Ertuğrul'dan başladı, Osman'dı, Alparslan'dı, Selçukluydu falan derken iş Selahattin'e kadar geldi. Yapımcılar da kazanmak istiyor, burada ekmek var, diyorlar. Gün birincisi olmak kolay mı öyle? Yapana helal olsun derim.

Televizyondaki bu çeşitlenme bize ne anlatıyor?

Toplumun el atılmadık büyük bir kesiminin yaşantısına el atmak, bir şekilde menfi görülmüş olsa da buraya dikkat çekiliyor demektir. Dizi ve film işi yapanlar bundan sonra, "Evet ya, buna bakmak lazım." diyeceklerdir.

Bu tarz diziler devam etmeli

Akıllardaki soruyu sorayım o zaman, bu tarz diziler devam etmeli mi?

Elbette ki etmeli. Toplumun çeşitli katmanlarında neler oluyor, yaşantısı, sosyolojisi, iktisadi, siyaseti, ahlakı nereden nereye gidiyor? Bu tür toplumsal meseleleri dile getiren dizilere her zaman ihtiyacımız var. Ben toplumcu bir yazar olduğum için daima bu tarafına bakarım.

Peki, bu dizilerle Türk televizyon dizileri bir kademe daha atladı diyebilir miyiz?

Mutlaka... Düşünsenize, dün ya da Amerikan dizilerinden sonra en çok satılan diziler Türk dizileri. Öncelikle tarih dizileriyle başladı bu satış. Bu sadece majör kanalların yaptıkları değil, en basit kanalda yapılan günlük diziler de Meksika'dan Şili'ye kadar satılıyor. Muhafazakâr içerikli dizilerin yurt dışına yansımasını da merak ediyorum. dışarıyı da mest etti mi, ihraç Sadece içeriyi mi mest etti, ediliyor mu, mutlaka bakmak lazım.

Çok teşekkür ediyorum. ilave etmek istediğiniz başka bir şey var mı?

Tabii eksik bıraktığımız yerler olmuştur. Her görüş muhteremdir. Onlara da saygı duyarım. Ben bir hikâyeciyim ve sinemayla ilgili biriyim. Benim bu kadar konuşmamdansa sinemayı takip eden akademisyenlerimizin veya sinema yazarlarının bu konularla ilgili yazdıklarını görmek isteriz. Buna emek vermeleri lazım.