Modern ile geçmiş arasında bir diyalog: İkhtilat

Caleb Schmidt.
Caleb Schmidt.

Kafkasya’daki Müslüman halkların sanatlarını daha yakından tanımak gerektiğini düşünüyorum. Bu bölgede birçok orijinal birikim ve kültürel sentez mevcut. Özellikle Dağıstan’a olan ilgim, Kala Kureyş’teki mezar taşlarını ilk defa gördüğümde daha da arttı. Bu ilgim beni Caleb Schmidt ile tanışmaya kadar götürdü. Schmidt’yle yaptığımız röportajda Dağıstan’ın sanat ve kültürüne eğilme fırsatı bulduk.

Sizi tanıyarak başlayalım.

Ben Caleb, Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’de yaşıyorum. Sanatçıyım, koleksiyonerim ve aynı zamanda Dağıstan dağlarında çocukların yaratıcılığını geliştirmekle uğraşıyorum. Kırsal kesimde yaşayan çocuklar için kendi yaz okulum var.

Süslemeler ve onlara yüklenen kutsal anlamlar çocukluğumdan beri beni cezbetmiştir. Büyükannemle atalarımızın köyünde dolaşırken büyükannem evlerin cephelerindeki ve mezarlıklardaki farklı süslemeleri bana gösterir ve süslemelerin anlamını anlatırdı. Her süslemenin derin bir anlamı var. Örneğin bir sürahi ruhun saflığını tıpkı o sürahideki su gibi, sembolize eder. Eski zamanlarda güzelliğin kişileştirilmesi uzun saç ve örgülerle ifade edilirdi; bu nedenle, güzelliği belirtmek için bir tarak tasvir edilirdi. Evlerin cephelerini en çok koruyucu ve iyi dilekler örneğin yırtıcı hayvan resimleri, Kur’an-ı Kerim’den dualar kaplardı.

Bir yıl önce Dağıstan’ın dağlık bölgelerine bir keşif gezisi yaptım ve çeşitli rölyefler ve yüzeylerden oluşan benzersiz bir baskı koleksiyonu oluşturdum. Bu keşif gezisi benim için mirasıma bir tür hac ziyaretiydi; genç nesle Dağıstan’ın süsleme mirası açısından ne kadar zengin olduğunu göstermek istedim.

Bu yılın Nisan ayında Mahaçkale’de ilk kişisel sergimi açtım; sergide çok sayıda insan vardı. Süslemelere bu kadar büyük bir ilgi beklemiyordum. Birçok kişi Dağıstan’da böyle süslemelerin bulunduğunu bile bilmiyordu. Sergiye hazırlıklar çok uzun sürdü, endişelendim, sanırım bunu tek başıma başaramazdım. Serginin düzenlenmesinde ünlü Rus küratör ve yayıncı Zarema Dadayeva bana yardımcı oldu. Sergimin adı İKHTİLAT idi; Dağıstan dillerinde “diyalog” anlamına geliyor. Sergimin konseptini, Dağıstan dağlarına yaptığım yolculuk sırasında atalarımın süsleme mirasıyla belirli bir diyaloğa girdiğim ve bundan aldığım cevabı çeşitli kâğıt üzerindeki süslemeler oluşturuyor. Bu süslemeler, modern ile geçmiş arasında belirli bir diyaloğu işaret ediyor.

"Dağıstan’ın birçok köyü, her biri kendi benzersiz stil ve sanat diline sahip büyük bir kültürel ve tarihî katmana sahiptir."
"Dağıstan’ın birçok köyü, her biri kendi benzersiz stil ve sanat diline sahip büyük bir kültürel ve tarihî katmana sahiptir."

Dağıstan sanatını diğer Kafkas halklarının sanatından ayıran nedir?

Dağıstan sanatının ayırt edici özelliği, çeşitliliği ve çok yönlülüğüdür. Dağıstan sanatı, yama işi örtü gibidir. Geçmişte, Dağıstan’da sıradan bir kaşıktan mimari yapılara kadar her nesnede süsleme dekoru vardı ve her obje kutsal ve anlamsal yük taşırdı. Bu soyut sanat, gerçekçi sanattan daha yakın. Bana göre, usta belirli bir nesneye bir süs vererek bir tür inisiyasyon ritüeli gerçekleştirir ve o nesneye yardımcı bir işlev kazandırırdı; tıpkı bir insana isim vermek gibi. Örneğin ev eşyalarında sıkça birçok paralel çizgiden oluşan bir süs bulabilirsiniz; bu, sürülmüş bir tarlanın sembolüdür. O nesnenin bulunduğu eve sürekli refah dileğidir. Şimdi süsleme dekoratif bir parça olarak algılanıyor oysa eskiden derin bir kutsal bilgi yükü taşırdı ve öylece kullanılamazdı. Bu gelenek, dekorun biçime ve ürünün işlevine basitçe tabi kılınmasından farklıdır ve daha karmaşık bir ilişkiyi temsil eder.

En ilginç olanı, mezarlıklarda, evlerin cephelerinde vb. bulunan süslemelerin aynı zamanda ev eşyalarında, takılarda, halılarda ve tekstillerde de bulunabilmesidir. Bu durum süsleme dilinin geçmişte herhangi bir uygulamalı sanat türüne bağlı olmadığını, evrensel olduğunu gösterir. Bu süslemeler sadece Dağıstan’da değil, dünyanın her yerinde bulunur. Sanırım geçmişte dünyanın birçok halkını birleştiren tek bir süsleme dili vardı.

Kala Kureyş’in önemi nedir? Oradaki mezar taşlarındaki hat sanatı stilleri ve semboller hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Kala Kureyş, Dağıstan’ın tacındaki elmaslardan biridir. Tam olarak bir elmas, çünkü henüz işlenmemiştir. Dağıstan topraklarındaki birçok şey gibi değeri henüz ortaya çıkarılmamıştır.

Dağıstan’ın birçok köyü, her biri kendi benzersiz stil ve sanat diline sahip büyük bir kültürel ve tarihî katmana sahiptir. Örneğin, Kaitag Beyliği’nin Orta Çağ başkenti olan Kala Kureyş ve bazı diğer yerlerde, diğer Dağıstan bölgeleri için tipik olmayan sülüs, nestalik gibi Arap hat sanatı stilleri taş stellerde dönüştürülmüş hâlde bulunur. Bunun nedeni, Kala Kureyş ve diğer yerlerin İran ve Doğu’nun diğer ileri merkezleriyle yakın kültürel, ekonomik ve siyasi bağlara sahip olmasıdır.

Bölgede belirli bir sanat stilinin hâkimiyetine rağmen, Dağıstanlı ustalar bu sanatı yeniden düşünmüş ve yerel estetik anlayışına uyarlamış, uygulamada yüksek bir ustalık seviyesine ulaşmışlardır. Dağıstan’daki mezar taşları çok derin ve ilginç bir anlama sahip. Örneğin, uygulama biçimi ve süsleme kompozisyonu ile bir kişi hakkında çok şey öğrenebilirsiniz: cinsiyeti, sosyal statüsü, mesleği vb. Mezar taşlarında bitki desenleri ve motifleri ana dekoratif kompozisyon olarak kullanılır. Aden bahçelerine ve İbrahimî dinlerdeki sonsuz selamet yurdunu fikirlerine bir göndermedir.

Bazen bir süsleme kompozisyonunda, ustanın hoşuna giden nesnelerden ödünç alınmış unsurlar bulabilirsiniz. Örneğin, ipek damask brokarından bir süsleme, geleneksel bir Çin süslemesi vb. Bu etkileşim İpek Yolu ile bağlantılıydı. Bölgeye lüks ve pahalı eşyalar geliyor ve ustalar bu ürünlerdeki süslemeleri anlamsal olarak yakın bulup çalışmalarında kopyalıyorlardı. Dağıstan’da halılarda, taşlarda ve diğer uygulamalı sanat objelerinde stavistika çeşitleri bulunur. Budizm’in sembollerinden biridir. Bu sembol birçok kıtada bulunmasına rağmen Dağıstan topraklarında nasıl ortaya çıktığını ve halkın kültürü ve dünya görüşünde ne rol oynadığını ancak tahmin edebiliriz.

Özellikle ilgi çekici olan, mezar taşlarındaki rölyefleri boyama geleneğidir; bu gelenek, dekoratif işlevinin yanı sıra derin bir kutsal anlam taşır. Ustalar, belirli bir süslemeyi boya ile kaplayarak onu genel kompozisyondan ayırır ve böylece taş üzerindeki zarif Arap yazısına, karmaşık bitki desenlerine ve diğer oyma unsurlarına saygı gösterirlerdi. Boya ayrıca taşı nemden ve dış etkenlerden korurdu.

Bazen mezar taşlarında, ev cephelerinden oyulmuş taşlarda ve diğer nesnelerde, ana dekora uyumlu bir şekilde uyan İslam öncesi sembolizm bulabilirsiniz. Bana göre, bu, ustaların bazen daha eski taşlardan ve rölyeflerden hoşlarına giden süslemeleri kopyalamalarıyla ilgilidir.

"Dağıstan’da sanatsal yaşam, çok yönlülük geleneğini sürdürmektedir; zengin mirastan ilham alarak, yeniden düşünen ve inanılmaz derecede derin ve benzersiz eserler yaratan çok sayıda yetenekli sanatçı vardır."
"Dağıstan’da sanatsal yaşam, çok yönlülük geleneğini sürdürmektedir; zengin mirastan ilham alarak, yeniden düşünen ve inanılmaz derecede derin ve benzersiz eserler yaratan çok sayıda yetenekli sanatçı vardır."

Dağıstan’da nasıl bir kitabe geleneği var? Sovyetlerden kalma Arapça harfli kitabeler görmüştüm.

Kitabelerin kompozisyonunda iki zıt unsur bulabilirsiniz; örneğin Sovyet sembolizmi ve İslami sembolizm, ki bunlar tamamen uyumsuz gibi görünür, ancak sanat sınırları siler ve uyumlu bir hikâye oluşturur. Felsefi açıdan çok derin bir konu.

Sanat ve toplumsal düşüncenin ve yaşamın dönüşümü açısından, yaklaşık 1917’den 1932’ye kadar olan kısa dönemde yaratılan uygulamalı sanat objeleri ilgi çekiyor. Bu dönem Sovyet iktidarının çağıdır; eski ideallerin ve değerlerin tahttan indirildiği ve yenilerinin yükseltildiği dönemdir. Sadece Dağıstan’ın değil, tüm ülkenin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Sanat objelerinde orak ve çekiç, Kremlin Kulesi gibi Sovyet sembolleri bulunur ve bunlar Arap harflerine dayalı Acem yazısıyla yazılmış sloganlar etrafındadır.Bu çok ilginç bir detay değil mi? Sovyet döneminde bölgedeki yazı reformları oldukça zorlu bir süreçti çünkü yerel dillerin ve fonetiğin özellikleri yeni alfabenin tanıtılmasını engelliyordu. Arap alfabesine dayalı Acem yazısı geleneği, Sovyet döneminde bir süre korundu, ta ki Kiril alfabesine dayalı yeni bir alfabe ortaya çıkana kadar.

Oyma taşlar ve diğer uygulamalı sanat objeleri üzerindeki süslemeler, bir halkın tarihinin belirli bir dönemindeki dinî ve estetik fikirler hakkında bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda halklar arasındaki ekonomik, siyasi ve diğer ilişkiler hakkında da çok şey anlatır. Bunlar, büyük bir bilgi katmanını korumuş kütüphaneler gibidir.

Dünyanın pek çok yerinde bulunan Dağıstan el yazmaları var. El yazmalarından ve Dağıstan’a özgü hat stillerinden bahsedebilir misiniz?

"Bazen bir süsleme kompozisyonunda, ustanın hoşuna giden nesnelerden ödünç alınmış unsurlar bulabilirsiniz."
"Bazen bir süsleme kompozisyonunda, ustanın hoşuna giden nesnelerden ödünç alınmış unsurlar bulabilirsiniz."

Arap kültürünün ve yazısının gelişmesiyle birlikte, Arap harflerini yerel dillerin ihtiyaçlarına uyarlama gereği ortaya çıktı. Böylece Acem yazısı ortaya çıktı; Arap alfabesini yerel dillere uyarlama girişimleri 15 -16. yüzyıllardan beri bilinmektedir, ancak Acem yazısının nihai oluşumu 18. yüzyılın başlarına dayanır ve 1928’e kadar sürer. Bu süreç, Dağıstan halklarının yerel dillerindeki ilk edebî eserlerin ortaya çıkmasıyla bağlantılıdır. Acem yazısının gelişimi, Dağıstan halklarının dillerinde önemli bir kültürel mirasın oluşmasına katkıda bulunmuş, kurgu eserleri, tarihsel kronikler vb. dahil olmak üzere kitap yayıncılığının ortaya çıkmasına yol açmıştır

Dağıstan’da kitap yayıncılığı gelişmişti; her köyde camilerde kütüphaneler vardı ve herkes onlara erişebilirdi. El yazmalarını istinsah geleneği çok gelişmişti; iyi bir hattatın Kur’an-ı Kerim’i istihsahı saygıdeğer bir davranış olarak kabul edilirdi. Nüfusun okuryazarlık oranı yüksekti; çocuklara okuma ve yazma çocukluktan itibaren öğretilir, kırsal medreselere gönderilirdi. Dinî bilginin yanı sıra öğrenciler, matematik, astronomi vb. temel bilgileri alırlardı. Bilgi edinmeye devam etmek isteyenler, Gazi-Kumuk, Derbent, Akuşa gibi Dağıstan’ın büyük kültürel ve ekonomik merkezlerine gider, burada öğretmenler ve mentorlar ararlardı. Bazen, bilgi arayışındaki Dağıstanlılar, Suriye, Mısır gibi diğer ülkelere giderlerdi.

  • Acem yazısı, kültürel ve sosyal hayatta büyük bir rol oynadı, Dağıstan’daki farklı kabileler arasında bir bağ oluşturdu. Ne yazık ki, iç savaş sırasında ideolojik nedenlerle eski dünyanın büyük bir kültürel katmanı yok edildi; paha biçilmez el yazması koleksiyonlarına sahip kütüphaneler yakıldı, dinî ve diğer mimari yapılar yıkıldı. Buna rağmen, bugün ulusal bir hazine olan değerli el yazmaları Dağıstan’da mucizevi bir şekilde hayatta kaldı.

Birçok ülkede, Dağıstanlı bilim insanları ve düşünürlerin el yazmaları ve kültürel mirasının parçalarını bulabilirsiniz; örneğin, ABD’de Princeton Üniversitesi kütüphanesinde İmam Şamil’in (Kuzey Kafkasya ulusal kurtuluş direnişinin lideri) kişisel kütüphanesinden 130 kitap bulunmaktadır. Kitaplar arasında, genç Şamil’in ilim hayatı boyunca hazırlanırken kopyaladığı eserler de vardır

Bugün Dağıstan’da nasıl bir kültürel ve sanat yaşamı var?

Dağıstan’da sanatsal yaşam, çok yönlülük geleneğini sürdürmektedir; zengin mirastan ilham alarak, yeniden düşünen ve inanılmaz derecede derin ve benzersiz eserler yaratan çok sayıda yetenekli sanatçı vardır. Bu ünlü isimler arasında sanatçılar Magomed Kazhlaev, Eduard Puterbrot, Aladdin Garunov, Tavus Makhacheva, Natalie Mali, Apandi Magomedov, İbrahimhalil Supyanov, Tagir Gapurov ve Natalia Savelyeva; kostüm tasarımcısı Şamkhal Alikhanov; küratör ve yayıncı Zarema Dadayeva; mimar Kamil Tsuntayev ve diğerleri yer alır. Hepsinin kendine özgü bir üslupları vardır ve çalışmalarında, projelerinde Dağıstan’ın sahip olduğu kültürel mirastan ilham alıyorlar.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım