Meleklere iman eşiği
Allah Teala, kudretini sergilemek istediğinde, hikmetini görünmez kılmakta, kudretini görünür hâle getirmektedir. Ama yine de kudretini bütünüyle aşikâr etmediğini söyleyelim. Kudretini aşikâr kılması, bazen onu meleklerle gizlemesi anlamına gelmektedir. Bedir’de öyle olmuştur: İstisnai yardım yani kudret, melekler eliyle gerçekleşmiştir. Yani melekler, bu kez hikmete dönüşmüştür.
Meleklere imanın, imanın şartlarından biri olması ilginç değil mi? Allah’a imanın temelleri hakkında zihnimizde bir açıklık yer alıyor. Bu iman olmadan mümin olmanın imkânı olmadığını anlayabiliyoruz. Çünkü inanmak son tahlilde, Kadir-i Mutlak olan bir Yüce Varlık’a inanmakta anlamını buluyor.
Bu imana bitişik olan ve onun doğal ve zorunlu sonucu olarak önümüzde bulduğumuz peygamberlere imanın temellerini de açık seçik görebiliyoruz. Allah’ın insanla dünya üzerindeki temas noktasını oluşturan peygamberlerin aradan çıkartılması, mümin olmayı temelinden sarsıyor. Peygamberler, dünyalı olan ama dünya ötesine ait bağlayıcı bir bilgi kaynağıyla bizi buluşturan seçilmişler çünkü.
Bu temas noktasını görünür ve makul kılan kutsal kitaplarsa, yine kendisi olmadan “inanç sistemi”nin yara alacağı bir başka umde.
Ama işte meleklere imanı temellendirmek için, bu söylediklerimizden fazlasına ihtiyaç bulunuyor.
Şöyle diyebiliriz: Allah’a iman, insan için fazla soyut olan bir varlığa inanmak ve peygambere inanmak da yine onun için somut ve insan olmak bakımından dengi olan bir varlığa inanmakken, meleklere iman âdeta bir ara formu teşkil eden latif varlıklara inanmak anlamına geliyor. Yani el-Latif olan Allah Teala’yı idrak etmeye bitişik olarak, onu idrak etme ufkuna doğru mümini sürükleyici bir unsur meleklere iman.
İnancımız, bir başka açıdan melekleri, her biri âlemin çeşitli işleriyle vazifeli hizmetliler olarak tanıtır. Bu tanıtım bize, âlemin iç işleyişi, bu işleyişin sürekliliği ve mükemmelliği için, tabiatın iç dinamiklerini aşan bir öneri getirmiş olur. Hava durumundaki değişikliğin bahsettiğimiz türden olan tabiatın iç dinamikleriyle ilgisi elbette vardır. Ama bu değişikliği Allah Teala’ya doğrudan bağlamadan önce bir ara durak olarak meleklere bağlamak söz konusudur. Yani yağmurun yağması, bir inançsız için bu hadisenin basınç değişiklikleriyle ilgisinin temel hâline getirilmesiyle tabiat sınırında kalabilecekken, Mikail’in hesaba katılmasıyla, melekî bir müdahaleye, oradan da meleklerin irade sahibi olmamasıyla irtibatlı olarak Allah’ın mutlak iradesine ve fiiline bağlanır. Sonuçta yağmurun yağmasını doğrudan Allah Teala’ya bağlamanın doğuracağı çeşitli “ontolojik zorluklar”ı aşmanın yolu olarak onu meleğe bağlamak devreye girer. Somuttan soyuta, kesiften latife doğru geçişte meleğe iman işlevseldir.
- Bu sebeple meleklere imanı Allah’a imandan ayıramıyoruz. Allah Teala’nın “ajanları” olarak görev yapan bu latif varlıklar, Allah Teala’nın işlerini üstlenen bir ara kesiti oluşturuyor. Ara kesit, çünkü insan gibi kesif varlıklar değiller, latifler. Ama aynı zamanda kesif olan madde üzerinde etkide bulunan ve fakat kesif ve maddi olan insan dışındaki bir müdahil varlık topluluğunu oluşturuyorlar. Maddeye etki eden, ama maddi olmayan, maddeye etki eden ama maddeye muhtaç olmayan bir form.
Bedir savaşında kaydedilen büyük zaferi açıklarken mesela, akla hemen meleklerden oluşan bir ordunun İslam ordusunun imdadına yetişmesi hadisesi gelir. Zafer elbette Allah’ın medediyle, onun yardımıyla gerçekleşmiştir. Ama Allah Teala –aslında kendi fiilini gizleme hususunda her zaman olduğu gibi- bu yardımın fiiliyata geçmesi için melekleri kullanmıştır.
Sufi büyüklerinden İbn Acibe, Allah Teala’nın fiilerini “kudret ve hikmet” ikilisi üzerinden açıklar. Allah Teala elbette kudret sahibi olarak, sorgulanamaz ve hesaba çekilemez niteliği sebebiyle, dilediğini dilediği gibi yapabilir. Bununla birlikte Allah Teala, yapıp ettiklerini nadiren, bu kudretin aşikârane sergilendiği biçimde yapar. Mesela mucizeler bu nadir durumlardır. Orada kudretullah açıktır. Klişeler kırılmış (harikulade bu anlama gelir), ezberler bozulmuş, tabiat içindeki alışkanlık terk edilmiştir. Ama dediğimiz gibi bu nadirattandır. Genel kural ise kudretin hikmetle gizlenmesidir. Allah Teala, kudretini aşikâr göstermek yerine, onu makul, yani insan aklına yaklaştırılmış bir anlam çerçevesi içinde, yine bir süreç dâhilinde gerçekleştirir. Bu, hikmet anlamına gelir. Kudret, açıklamaya ihtiyaç duymamaya işaret ederken, hikmet, açıklamayı mümkün kılmak demektir.
Allah Teala, kudretini sergilemek istediğinde, hikmetini görünmez kılmakta, kudretini görünür hâle getirmektedir. Ama yine de kudretini bütünüyle aşikâr etmediğini söyleyelim. Kudretini aşikâr kılması, bazen onu meleklerle gizlemesi anlamına gelmektedir. Bedir’de öyle olmuştur: İstisnai yardım yani kudret, melekler eliyle gerçekleşmiştir. Yani melekler, bu kez hikmete dönüşmüştür.
Melekler, her iki anlamda da, Allah’la insan arasında yer alan latif, dolayısıyla maddeye bağımlı olmayan varlıklar topluluğunu oluşturur. Onlara inanmak, madde üstü ama yine de bize benzeyen varlıklara inanmaktır. Bize benzeme kısmını yabana atmayalım. Cebrail başta olmak üzere, melekler görünmeleri icap ettiğinde çoğu kez insan formunu tercih etmişlerdir. “El-Latif” olan Cenab-ı Hakk’ın, insan formunda bedenlenmesi Hristiyanlık için mümkün olsa da, İslam için söz konusu değildir. Ama “latif” varlıklar olan meleklerin insan formunda bedenlenmesi mümkündür ve gerçekleşmiştir.
- Melekler bu ara formu teşkil etmeleri sebebiyle önemli bir iman eşiğini oluştururlar. Allah dışındaki bütün ara formları ve seviyeleri terk etmeye davet eden deizmin niçin kabul edilmediğini de böylece anlarız. Deizm, bu ara formları devreden çıkartmasıyla, Allah’a ulaşmayı kolaylaştırmak yerine imkânsız hâle getirmektedir. Ulaşmak nosyonu, mesafeyi içerir. Mesafe ise doğal olarak bazı menzillere ayrılabilir olmasıyla, dilimlenmeye açıktır.
Meleklere imanın Allah’a iman ve genel olarak iman çerçevesi için önemli bir eşiği oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Biz müminler meleklere doğal olarak inanırız. Ama bu doğal olarak inanmanın bizim Allah’a imanımızın muhtevasına ve niteliğine çok önemli bir katkıyı da içerdiğini belki nadiren fark ederiz.