Mecnun gönüllü şair: Hâfız İsmail Müşfik

Hâfız İsmail Müşfik.
Hâfız İsmail Müşfik.

Yüzlerce yıllık Türk edebiyatında ismi unutulan, adı sislerle örülü olan, hayatı ya da eserleri hakkında tam bir malumat bulunmayan binlerce ismin varlığı herkesin malumudur. Bu isimlerden biri de hayatı filme çekilse, romanı yazılsa yeri olan bir dram yaşayan Halepli bir esircinin oğlu Hâfız İsmail Müşfik Efendi’dir. Hakkında yazılanlar nerdeyse birbirinin aynı üçer beşer satırdan ibaret olan şaire dair en detaylı bilginin verildiği İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın, Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildine göre ailesi farklı coğrafyalara nispet edilmektedir. Manastır’da Emirzâde demekle maruf bir aileye veya Gelibolulu bir aileye izafe edilen İsmail Müşfik 1825’te İstanbul’da doğmuştur. Tahsili hakkında malumatımızın olmadığı İsmail Müşfik, son tezkire yazarlarından Fatin Davud’un (1814-1866-1877) Fatin Tezkire’sine göre kendi kendine tahsil-i marifet eyleyip sekiz yaşında Kur’ân-ı Kerim’i hıfzettiğinden “Hâfız” olarak da anılmıştır.

1836’da on bir yaşında iken Divan Kalemi’ne dâhil olmuş çok zeki olmasından ve kuruma aidiyetinden dolayı ertesi yıl bir üst göreve getirilmiş ve bir süre burada görev yapmıştır.

Sesinin güzelliği ve dinî bilgisinden dolayı 1842’de Başmabeyinci Gürcü Hamdi Paşa’ya müezzin olmuş, ardına onun tavassutuyla o devirlerde ekseriyetle saraya yakın insanların girebildiği Sadaret Mektubî Kalemine kabul olunarak liyakati cihetiyle istihdam edilmiştir. Kastamonu Valiliği’ne tâyini çıkan Gürcü Hamdi Paşa onu yanında götürmek istese de o hasta ve yalnız annesini bırakamayacağını söyleyerek Kastamonu’ya gitmemiştir.

İsmail Müşfik gençlik yıllarında meşhur Kuşadalı İbrahim Halveti’nin hulefasından Zeyrek civarında Çinili Hamam’ın sahibi Bosnalı Şeyh Mehmet Tevfik Efendi’ye intisap etmiştir. Necmettin Halil Onan, Namık Kemal’in Talim-i Edebiyat Üzerine Bir Risalesi’nde Namık Kemal’den nakledildiğine göre Müşfik’in şeyh diye bağlandığı Bosnalı Mehmet Tevfîk, ahlaksız bir kimse olarak anlatılmıştır. O, “Mevlânâ sağ olsaydı benim şeyhime inabe ederdi.” diyecek kadar şeyhine bağlıdır. Tarikata girişinden sonra ruhi ve akli melekelerinde sorunlar baş gösteren İsmail Müşfik sıkıntılar içerisinde bir ömür geçirmiştir.

İsmail Müşfik’in hayatındaki sis perdesi ona dair bilgilerin ortaya çıkmasıyla kalkacaktır. İstanbul, Beyazıt Meydanı’na yakın Gedikpaşa Camii’nin köşesindeki Suyolcu Sâlih Efendi’nin evinde bir süre oturan Müşfik, daha sonra Mütercim Rüştü Paşa’nın oraya yakın bir yer olan Çıkmaz Turşucu Sokağı’ndaki evinde bir rivayete göre hanımı ve kız kardeşiyle, bir başka rivayete göre ise sadece annesiyle ikamet etmiştir. Muvazenesini yitiren Müşfik, hafızlıktan gelen bir karakterle dini mekânlardan hiç ayrılmamış, ömrünün sonuna kadar dini bütün bir hayat yaşamaya gayret etmiştir. Bu yıllarda Mütercim Rüştü Paşa’nın hizmetkârlarından Ethem Ağa’nın himmetiyle merkep koşulu küçük bir çekçek arabasıyla konaktaki kadınları getirip götürerek geçimini sağlamıştır.

İlk özel gazetenin jöntürk muharriri

8 Mayıs 1836’da bir Türk çocuğunu yaralayınca tutuklanan “Miyop Çörçil” olarak da tanınan İngiliz vatandaşı William Churchill’ın ve İngilizlerin gönlünü almak isteyen Osmanlı, ona pırlanta bir nişan, 10 bin kantar zeytinyağı satın alma ve 1840 ile 1864 yılları arasında yayınlanacak olan Ceride-i Havadis isimli gazeteyi çıkarma imtiyazı vermiştir. İsmail Müşfik, velinimeti Gürcü Hamdi Paşa’yla Kastamonu’ya gitmediği zamanlarda terfi edeceği yerde tenzilirütbe ile başka vazifeye verilmesine tepki göstererek görevinden istifa edip Ceride- i Havadis muharrirliğine başlamıştır.

Ahmet Cevdet Paşa.
Ahmet Cevdet Paşa.

Ahmet Cevdet Paşa’nın Maruzat’ında “gayet zeki bir zat” olarak tanıtılan Hafız İsmail Müşfik, Osmanlının ilk özel gazetesi olan Ceride-i Havadis’e postu serip devrin ediplerini gazetede topladığından “Ceridehane bir encümen-i üdeba” olmuştur. Cevdet Paşa’nın Maruzat’ına göre Ceride-i Havadis’te ediplerin, “Pek münşiyane ve mahirane bendler ve ihamlı fıkralar yazmağa başlamalariyle Ceride-i Havadis evvelkinden ziyade şöhret ve itibar” bulmuş “Yeni Osmanlılar” adıyla vasıflandırılan toplaşmanın müntesipleri ve görünen yüzlerinden biri olan Hâfız Müşfik’in mağdur edilmesiyle gazete “İstanbul’da (Jöntürki) efkârını uyandır”mış, “muahharen Jöntürk namını alan gençlere bir yuva” olmuştur. O, fıtraten esarete tahammül etmediğinden gazetecilikte kendine bir hareket alanı bulmuş, haksızlıkları Ceride-i Havadis’teki yazılarında protesto etmiş, bundan dolayı emsâli arasında şöhret bulmuştur.

İsmail Müşfik’in Türk gazetecilik tarihindeki önemli yerini İkdamcı Cevdet olarak da tanınan Ahmet Cevdet Oran 8 Kânunisani/ Ocak 1927 tarihli İkdam gazetesinde yayınlanan “İkdam’ın Bir Hafta Sonraki Vaziyeti ve Eski Gazeteler Hakkında Bir Nebze Malûmat” başlıklı makalesinde Ahmet Cevdet Paşa’nın yalısında paşadan öğrendiklerini şöyle anlatmıştır: “Gazeteciliğin bizdeki cereyanını ve Hâfız Müşfik’in delâletiyle Fransızca opozisyon denilen muhalefetin nasıl başladığını izah etti. Ömrümde ettiğim büyük hataların biri, evime geldikten sonra hafızama güvenerek Paşa’nın bu izahatını kaydetmemekliğim olmuştur.”

Edebî şahsiyeti ve eseri

Fatin Tezkiresi’ne göre “fenn-i inşâda olan ma‘lûmâtı iktizasınca” devletin değişik kademelerinde görev alan şiirleriyle Hâfız-ı Şîrâzî’ye öykünen İsmail Müşfik, hikemi tarzı beğenen, bu vadide şiirler yazan, hünerli bir şair olup nesirde de kuvvetlidir. İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildine göre klasik Türk şirinin önemli isimlerinden biri olan Leskofçalı Galip’in takdir ettiği ve şiirini beğendiği Hafız Müşfik “İstediği vadide şiir söylemeğe muktedir olduğunu gösteriyor. Arab ve Fars lisanlarında da kudret sahibidir.”

Hafız İsmail Müşfik’in Ceride- i Havadis nüshalarında gerek adıyla gerekse imzasız neşredilen eserlerinden oluşan Müşfikname veya Münşeat-ı Müşfikiye olarak kayıtlara geçen bir kitabı Ceride-i Havadis Matbaası’nda 1854 yılında taş basmasıyla tab olunmuştur. Bu esere dair 12 Recep 1270 /10 Nisan 1854 tarihli Ceride-i Havadis’in 682. sayısındaki ilan şöyledir: “Şiir ve inşada [nesir] akranına faik [üstün] meşahîr-i ketebeden [meşhur yazar] Hâfız Müşfik Efendi’nin eseri hame-i belâgat şemameleri [edebî mecmuası] olarak derdest olan bazı müsveddatla bir miktar kasaid [kasideler] ve gazel ve tevarih [tarihler] ve lugaz [kendine has anlatım], erbab-ı kaleme yadigâr olacak tuhfe-i nefise [güzel hediye] olduğu ashab-ı maarifin tasdik ve istihsaniyle [takdir] sabit bulunduğundan bu defa cümlesi cem ve tertib ve nefîs hatt-ı nesih ile tahrir olunup ‘Münşeat-ı Müşfikiye’ nâmıyla ceridehanenin litoğrafya destgâhında tab ve temsil olunmuş ve her bir kıtası [parça] onar kuruşa satılmakta bulunmuştur.”

Mehmet Alî Paşa.
Mehmet Alî Paşa.

Ahmet Yesevî Üniversitesinin online olarak yayınladığı “Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü”nde İsmail Müşfik maddesini yazan Doç. Dr. Rıfat Kütük’ün yazdığına göre 67 sayfa olan Müşfiknâme’nin münşeât bölümünde istidâ, tavsiye, tebrik, teşekkür, davet, taziye vs. kabilinden 51 mensur metin mevcuttur. Mensur bölüm, altı beyitten oluşan mahlassız bir gazelle bitmiştir. Kitabın bir bölümünde dilek ve taleplerini nakleden İsmail Müşfik ilki Şehzade Mehmet Rüşdî ve Şehzade Şehâbeddîn’in doğumları, ikincisi Serasker Mehmet Alî Paşa’nın medhi için söylenmiş iki kaside; 21 tarih manzumesi, bir sevbiye, altısı tam biri nâ-tamam yedi gazel, bir muamma ile bir Arapça mensur lugazdan ibarettir. Bu manzumelerin en orijinallerinden biri, Üçüncü Napolyon’un (ö. 1873) Fransa cumhurbaşkanı olmasına dair söylenen şiirdir. Hâfız İsmâil, manzumelerinin çoğunda Müşfik mahlasını kullanmakla birlikte Hâfız mahlasıyla söylediği şiirleri de mevcuttur. Fatîn’in Hâtimetü’l-Eş’âr’a aldığı gazel, Müşfiknâme’nin manzum kısmında bulunmamaktadır.”

Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildinde Ebuzziya Mehmet Tevfik’ten nakledildiğine göre devrin yöneticilerine dair eleştirilerin de yer aldığı eğlence olsun diye yazdığı düşünülen ancak eğlenilecek bir ciheti olmayan “ne maksada mebni ise mânâsız yazılarında” her türlü gariplik olmakla beraber bir nitelik de vardır. İbnülemin’e göre Müşfik’in “bî-mânâ” sözlerine “o vadide de hüner göstermiş denilse bu söz de mânasız olur.” Bu tarz yazı ve şiir yazmasındaki gaye onu tanıyanlar ve edebiyat tarihçileri tarafından çözülememiştir.

Devrin kamuoyunu yönlendiren Ceride-i Havadis’in önemli kalemi İsmail Müşfik dönemin yöneticileriyle iletişim hâlinde olmuş, hukuk geliştirmiştir. Devrin sadrazamı Mustafa Reşit Paşa (1800-1858) Müşfik’i iftara davet edip diş kirası olarak kıymetli bir saat hediye etmiştir. Müşfik, bu hediye üzerine Mustafa Reşit Paşa’ya eski üslupta olmakla beraber iktidar-ı kaleminin bir numunesi bir teşekkürname yazmıştır. Müşfiknâme’deki teşekkürnamenin üstüne “saat hediyesinin vüsulünü mübeyyin hazret- i sadrıazamîye yazılan tezkire” bilgisi vardır.

Fiziki ve ruhi yapısı

Kitabî kaynaklarda fazla yer edinemeyen İsmail Müşfik, şifahi kaynaklarda da sınırlı bir bilgiyle anılmıştır. Bu kaynakların peşine düşen ve topladığı bilgileri Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildine kaydeden İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın nakline göre uzun boylu, esmer, uzunca çehreli, seyrek ve kara sakallı, kaşları gür, kara gözlü, zayıf olan Hâfız, sesinin güzelliyle şöhret bulmuştur.

Küçük yaşta Kur'an’ı hıfzeden Hâfız Müşfik, henüz on yedi yaşında olduğu hâlde başına yeşil sarık sarıp Beyazıt Camii’nde vaaz edip, Kur'an okumasına şahit olan Sultan Abdülmecit onu takdir ederek saraya aldırmıştır. Hatta öyle ki sarayda ona her zaman Kur'an okutmuş ve kendi sünnetinde yaptırılmış olan “sırmalı setreyi ihda ve atiye de ita eylediği Hâfız Müşfik’ten işitildi.”

İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildinde Hersekli Arif Hikmet’ten naklettiğine göre: “Vaktiyle resmî dairelerde en küçük âmirden en büyük âmire kadar bazı eşhasın -nefsimce mücerreb ve hâlâ teessüre sebeb olan- haksızlıklarına karşı -bir esircinin oğlu olduğu hâlde- esirane tavrı inkıyad gösteremedi.” İbnülemin’in Hersekli Arif Hikmet’ten naklettiğine göre Müşfik, eğitimsizlik ve onun neticesi olan zilletten kurtulmak için gayret sarf etmiş bunda da muvaffak olmuştur. İbnülemin’e göre onun “İstidad-ı fıtriye münzam olan sa’y ü gayreti, pek genç iken kendini akranının fevkinde bir mevki-i liyakate yükseltti.”

Son yılları ve hastalığı

Osmanlının son yıllarında arayış içindeki aydınların bir kısmı “Yeni Osmanlılar” olarak adlandırılan bir toplaşma içine girmiştir. İsmail Müşfik de bu toplaşmanın görünen adamlarından biri olup Mustafa Reşit Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa ile birlikte en önemli üç devlet adamından biri olan ve Yeni Osmanlıların öncülerinden olan Abdülmecid ve Abdülaziz saltanatlarında beş defa olmak üzere toplam sekiz yıl üç ay sadrazamlık yapman Mehmet Emin Âli Paşa’nın (1815-1871) uyarılarına rağmen uçarı, dik duruşlu tavırlarından vazgeçmeyen İsmail Müşfik’i “tân ve tariz edenlerden ekserinin, âmmenin menfaatinden ziyade şahsî menfaate dokunulmasından dolayı münfail oldukları göze çarpıyor.” Coşkun tabiatlı Hâfız Müşfik, gördüğü yanlışlara anında müdahale eden, sorumluluk duygusu yüksek biri olduğundan bildiğini söylemekten geri durmamıştır. Yaşadığı sıkıntılarla ruhunda fırtınalar kopan, akli melekelerini kaybeden Hâfız İsmail Müşfik bu sıkıntılarla kendini yollara vurmuş mecnunlardan biridir.

Ömrünün sonlarında hastalığı dillere düşen İsmail Müşfik için çeşitli şayialar sâdır olmuştur. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildinde cinnet arız olduktan sonra başına uzunca arakıye, arkasına aba giyerek her akşam namazında Gedikpaşa Camii’nin kapısında durup herkesi çevirerek onlara selam veren cemaat dağıldıktan sonra da caminin kapısındaki yemişçi dükkânının önüne giderek para vermeden istediğinden sadece doyacak kadar alıp evine giden şairin burada bir müddet sema ettiğini yazmıştır. Gündüzleri de çoğunlukla Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin bitişiğindeki kahveye gidip oturanlara pencereden ayrı ayrı temenna ettikten sonra sema eden Müşfik’in “Hâl-i sıhhatinde her sabah evinin üst katında bülend-avaz ve lahn-i Arab ile Kur’an-ı Kerim okur, komşular da kemal-i şevk ile dinlerler idi.”

Hâfız Müşfik son zamanlarında Kulekapısı Mevlevihanesi’nde çileye soyunduğu günlerde eşini dostunu hatırlayıp onları ziyaret etmek üzere Ceride-i Havadis Matbaası’na gitmiştir. Burada gazetenin sahibi Çörçil’e bir şeyler yazdırmıştır. Onu gören Münif Efendi, matbaada onu sikkesiyle, zembiliyle görünce “Böyle pis âdemleri niçin matbaaya sokup da gazetenin namını berbad edersin.” dediği nakledilmiştir. Cevdet Paşa, Marûzat’ında “Ceride-i Havadis evvelkinden ziyade şöhret ve itibar buldu. Sonra Hafız Müşfik, feleğe küstü. Kesret-i işret ile cünun gibi bir hâl getirdi. Lâkin anın takımı yine cerideyi idare ederlerdi. Çörçil de Hâfız Müşfik’in hanesine iane eylerdi” bilgisini vermiştir.

İsmail Müşfik’in hayatı hakkında en detaylı bilgileri veren İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildinde nakledilen bilgilerdeki çelişkilere yer vermiştir. Cinnete düçar olduğu yıllarda İstanbul’da bir müddet meczubâne dolaştıktan sonra gezmeye gittiği ya da ilim tahsil etmek üzere Hindistan’a gittiği söylenen Müşfik’in şuurunu kaybettiğinden hangi vesile ile olursa olsun Hindistan’a gitmesi mümkün değildir. Hattat Sâmi Efendi’nin nakline göre Müşfik hiçbir zaman Hindistan’a gitmemiş.

İstanbul’da sefalet içinde vefat etmiştir. Ebüzziya Mehmet Tevfik Bey’in 1873’te yayınladığı Türk tarihinin bilinen ilk sâlnâmesi olan Sâlnâme-i Hadika”- nın “Şakir’in Ölümü” başlıklı bölümde o, şöyle anlatılmıştır: “‘Tabiatın asırlarca itab-ı nefs ederek yetiştirebildiği cevahir-i istidaddan’ olarak yâd edilenlerden Hâfız Müşfik, daha yirmi otuz sene yaşamış ve ayş ü işret ile akl ve vücudunu mahv etmeyip de istidadını marifet ve hüsn-i maişet ve muaşeret ile terbiye etmiş olsaydı milletin en kıymetli üdeba ve şuarası sırasına geçeceği muhakkak idi.”

Emine Tuğcu’nun Millî Folklor dergisinin 2023 yılında yayınlanan 137. sayısındaki: “Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Delilik: Son Asır Türk Şairleri” başlıklı yazısına göre: Müşfik’in deliliğine sebep olanın cezbeye kapılması değil içki içmesi olduğu düşüncesindedir. Çünkü şairin genç yaşlarda işrete düşerek akıl sağlığını yitirmemiş olsaydı milletin en kıymetli edebiyatçıları ve şairleri arasında yer alacağını ifade eder. İnal’ın iddia ettiği gibi Müşfik, akıl sağlığını içki yüzünden yitirdiyse, meczup görüntüsüne sığınarak içki içmesini ve aykırı davranışlarını toplum nezdinde kabul ettirmiş görünmektedir.”

Vefatı

Ömrünün son yıllarında akıl sağlığını yitiren, kalemi güçlü şair Müşfiknâme’sinde yaşadığı sıkıntıları, gelgitleri, müzayakaları anlatmıştır. Hakkında Hindistan’a gittiği şayiaları olan şair Hindistan’a hiç gitmediği, İstanbul’da sefalet ve mezellet içinde öldüğü iddiaları da dillendirilmiştir. Mehmet Süreyya’nın Sicill-i Osmanî’sinde “Halveti dervişi olmakla evahir-i asr-ı Abdülmecid’de inziva ve seyahat ile nâbedid oldu ve ne olduğu bilinemedi” ve Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri’nde “1294’te [1877-1878] Medine-i Münevvere’de inziva ederek Cebel-i Uhud’da vefat ettiği mervidir. Hindistan’a seyahatle 1272 [1855-1856] senesinden beri nam ü nişanı nâbedid olduğu da mervi ise de hakikatte nerede ne suretle vefat ettiği meçhul kalmıştır.” denmiştir.

İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildinde kaynakları mukayese ederek onun muhtemel vefat tarihleri hakkında şunları yazmıştır: “Hâfız Müşfik’i tanıyanlardan Hariciye Nezareti Terceme Odası serhalifesi merhum Cemal Bey’in ‘Âli’nin saika-i bedmestî ile vefat ettiği esnada Müşfik de tahsil-i ilm etmek üzere Hindistan’a gitti. Ondan sonra kayboldu’ dediğini Faik Reşad merhum nakleyledi. Âli’nin vefatında Müşfik’in Hindistan’a gittiği sahih ise -Âli’nin 1273’de [1856-1857] vefat etmesine nazaren Müşfik’in de o tarihte gaybubeti teeyyüd eyler. Yalnız tahsil-i ilm maddesi muvafık- ı akıl değildir. Zira akıl ve şuura veda eden bir meczubun ‘tahsil-i ilm etmek üzere Hindistan’a’ gitmesi ‘Zeh-i tasavvur-ı bâtıl zeh-i hayal-i muhal’ mealiyle hemhaldir. Hattat-ı meşhur Sami Efendi merhum, ‘Müşfik, Hindistan’a gitmedi, İstanbul’da kemâl-i sefalet ve mezellet içinde vefat etti’ ve Mülkiye Nâzırı Pertev Paşa’nın hafidi Aziz Bey merhum ‘takriben 1276 [1859-1860] tarihlerinde İstanbul’dan gaybubet etmesiyle mütercim Rüşdî Paşa, vilâyata tamimen emirnâme yazdırarak Müşfik’i arattırmış ise de hayat ve mematına dair bir haber alınamadı’ dedi.”

Hep teyakkuz hâlinde yaşamış olan, şair bir türlü anlaşılamamıştır. “Düşmanım ye’simi gördükçe besim ü şâdan/ Dostum halime bakdıkça hazîn ü nevmid” beyitinde belirttiği gibi Müşfik’in âkibeti hakkındaki muhtelif beyanatın en doğrusu, âkibetinin meçhuliyetidir. Bu söylentilerin ne derecede doğru olduğu ve İsmail Müşfik’in mezarının nerede bulunduğu şimdilik bilinmemektedir.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım