Komedi sinemayı kurtarabilir mi?
2019, Türk sineması açısından son dönemdeki en karanlık sene olarak anılacağabenziyor. Sinema salonları dolmadı, yapımcılar emeğinin karşılığını alamadı.Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Adaletsiz dağıtım koşullarıkarşısında sektörün birçok unsuru uzun zamandır sesini yükseltiyordu.
Sinema salonlarının yüzde 30’undan fazlasına sahip olan Mars Grubu’nun dağıtımda da pazar payının yüzde 40’tan fazlasını ele alması ve bu rakamların istikrarlı olarak artmaya devam etmesi endişe yaratıyordu. Özellikle bu durumda en büyük mağduriyetleri yaşayan bağımsız sinemanın temsilcileri itirazlarını her zaman dile getirdi. Salonlardaki tekelleşmenin tek tipleşmeye götüreceği, ana akımın dışında kalan filmlerin salon bulmasının çok zorlaştığı ve giderek zorlaşacağı yıllardır konuşuluyor. Hatta 2016 tarihli Kapalı Gişe belgeseli dağıtım koşullarının sektörü soktuğu çıkmazı daha o zaman net biçimde anlatıyordu.
Türk sinemasının yüzleştiği problem, bir süredir var olsa da popüler isimlerin dile getirmesiyle Aralık 2018’de ayyuka çıktı. Yerli “blockbuster”ların yaratıcıları Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan bir araya geldi ve yapımcıların sesi ilk kez geniş kitlelere ulaştı. Yine de tartışmaya ilk kez şahit olan kamuoyu için sorun net olarak ortaya konamadı. Tekelleşmenin getirdiği adaletsizliklerin tartışılması beklenirken, anlaşmazlığın sebebi dağıtımcı ve yapımcı arasında bilet ücretlerinin paylaşılamaması gibi algılandı. Nitekim olan bitenler sorunun çok küçük bir kısmını yansıtan bir isimle, “patlamış mısır krizi” olarak hafızalarda yer etti. Anlaşmazlık sebebiyle yukarıdaki isimlerin 2018-2019 sezonunda vizyona girmesi planlanan yeni filmlerinin gösterim tarihleri ertelendi. Normalde sinema sezonunun en canlı dönemi olan Ocak-Şubat ayları 2019 yılında durağan geçti.
- Yılmaz Erdoğan’ın son filmi Organize İşler Sazan Sarmalı, dağıtımcılar ve yapımcılar şeffaf olmayan süreçlerin sonunda anlaşmaya varınca, 1 Şubat’ta vizyona girdi. Ancak bu film de vizyona girdikten çok kısa süre sonra Netflix’te yayınlanmasıyla tepki çekti. (Hâlbuki, son derece geleneksel sinema yasaları olan Fransa gibi istisnai ülkeler hariç, dünyanın birçok yerinde filmler çoğunlukla vizyona girdiği gün dijital platformlarda yayınlanıyor.
Sinema salonunda mı evde mi izleyeceği seyircinin tercihine bırakılıyor.) Yine yapımcının süreci şeffaf yürütmemesi, Türkiyeli seyircinin henüz ev sineması için ödeme yapmaya alışmamış olmasıyla birleşince filmi sinemada seyreden 3,5 milyon sinemasever kendisini kandırılmış gibi hissetti. Sazan Sarmalı tecrübesinden sonra önemli bir kısım seyircide yerli komedi filmlerine yönelik bir tereddüt oluştu. Belki de bu sonbaharda gişe rakamlarının düşmesinin bir sebebi de “Sinemada seyretmeye gerek yok, nasıl olsa çok yakında internette görürüz” düşüncesiydi.
Evet, bu senenin gişe rakamları tatsız. Her yeni filminde sinema salonlarını doldurmaya alışan yapımcıların çok azı beklediği hasılatı kazanabildi. Onlar da aslında daha önce ulaştıkları seyirci rakamlarının çok azıyla yetinmek zorunda kaldı. Türkiye’deki sinema seyircisinin azalması dünyadaki dijital dönüşümden bağımsız değil ancak yukarıdaki bahsedilen iç piyasanın dinamikleri de bu sonuçta göz ardı edilemeyecek derecede etkili. Dijital dönüşüm kaçınılmaz olduğuna göre aslında tartışmamız ve düzeltmemiz gereken konular ve koşullar burada düğümleniyor. Konu sadece gişe canavarı filmlerin yapımcılarını ilgilendirmiyor. Çünkü bilet satışlarının herkes için anlamı var.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün film yapım destekleri sinema biletlerinden yapılan kesintilerle fonlanıyor. Ülkemizin uluslararası festivallerdeki en önemli temsilcisi Nuri Bilge Ceylan da ilk filmini gerçekleştirmek için çabalayan bir bağımsız sinemacı da bu fona başvuruyor.
Seyirci sayılarının her yıl bir öncekinden daha fazla olmasına, bunun da çoğunluğunun yerli komedi filmlerince kazanılmasına alışık olan sektör için bu yılki tablonun ne anlama geleceği henüz muamma. Bugüne kadar sinemamızı hep komedi kurtarmıştı. Ancak görünen o ki komedi bu yıl kendisini bile kurtarmaya yakın değil. Her yıl milyonlarca seyirciyi sinemaya çeken komedi filmlerinin bu yıl yaşadığı hayal kırıklığını analiz etmek için geçtiğimiz aylarda vizyona giren üç filme yakından bakabiliriz.
Karakomik Filmler
Cem Yılmaz Arif V 216’yı (2018) yaptığında, on dört yıl sonra G.O.R.A. (2004) evrenine geri döndüğü ve kendisini tekrar ettiği gerekçesiyle eleştirilmişti.
Ancak seyirci bundan memnun göründü. Çünkü Arif V 216 yaklaşık 5 milyon seyirciye ulaşarak Cem Yılmaz’ın tüm filmleri içinde en çok izlenen yapım oldu. Bu ticari başarıdan sonra belki eleştirilere kulak veren, belki de sadece sıkılan Yılmaz farklı bir şeyler denemeye karar verince ise ortaya Karakomik Filmler çıktı. Ancak bu sefer de sürekli kendisini yenilemesi istenen Yılmaz’ın yaptığı yenilik seyircinin hoşuna gitmedi. İki orta metrajlı filmin tek seansta gösterilmesi kâğıt üstünde iyi bir fikir gibi görünse de izleme alışkanlıkları ile bağdaşmadı. Üstelik yarı sürede geçtiği için daha dinamik olması beklenen filmlerin ritimleri de tutarlı değildi. Nitekim ilk kez bir Cem Yılmaz filmi 1 milyon seyirciye ulaşamadan vizyondan kalktı.
Cinayet Süsü
Oyunculuk kariyeri ile tanınan Ali Atay’ın üçüncü filmi Cinayet Süsü de bu tatsız yılın tatsız sürprizlerinden biriydi. Atay, her ne kadar hak ettiğinden çok daha az seyredilmiş ve konuşulmuş olsa da, Limonata (2015) ile yönetmenliğe iddialı bir başlangıç yapmıştı.
- İkinci filmi Ölümlü Dünya’da (2017) ise ciddi bir gişe rakamına ulaşmasa da kendine has bir seyirci kitlesi edindi. Atay oyunculuktan gelen bir yönetmen olarak oyuncuların filme doğaçlama katkılarına alan açıyor, birlikte çalıştığı oyuncuları özgür bırakıyordu.
Ölümlü Dünya’da büyük oranda işe yarayan ve komediyi besleyen bu strateji Cinayet Süsü’nde çalışmadı. Çok iyi komedi oyuncularından kurulan kadroya rağmen film hayal kırıklığı yarattı. Her şeye rağmen Cinayet Süsü gişede bugün itibariyle Karakomik Filmler’den daha fazla seyirciye ulaşmayı başardı.
Recep İvedik 6
Şahan Gökbakar’ın en çok sevilen ve en çok nefret edilen karakteri Recep İvedik’in yeni macerası kasım ayında piyasaya çıktı. Serinin altıncı filmi, Konya’ya gitmek isterken yanlışlıkla Kenya’ya giden Recep’in maceralarını anlatıyor.
İyi tanıdığımız karakteri yine türlü absürd durumların içine sokuyor. Gökbakar diğer yapımcıların aksine hemen hiç risk almıyor, yenilik aramıyor. Lafını hiç sakınmadığı, kaybedecek bir şeyi olmadığı için özdeşleşmesi çok kolay olan Recep de yaşadığı macera da her zamankinden farksız. Nitekim bu yıl vizyona giren komedi filmleri içinde gişeden en sağlam çıkan da Recep İvedik 6. Henüz ilk hafta sonunda 1 milyon seyirciye ulaşan film rakipleriyle kıyaslandığında iyi bir hasılat kazanıyor. Ancak yine de Şahan Gökbakar tarafından serinin önceki filmleriyle kırılan seyirci rekorlarına ulaşabilmesi söz konusu görünmüyor.