"Kızım doğana kadar toparlanmalıyım"
İki günlük yolculuk ve Libya açıklarındaki uzun bekleyişin ardından nihayet akşam 9’da Bingazi limanında indik. Gemideki yardım malzemelerinin boşaltılması 5 saat sürdü. Ardından birkaç saatlik araba yolculuğuyla sabah 5’te Derne’deki koordinasyon merkezine ulaştık.
3-4 saat dinlendikten sonra arama kurtarma çalışmalarına başladık. Şehir baştan aşağı kahverenginin tonlarına bürünmüştü. Çamur, molozlar, yıkılan ağaçlar ve kirli su izleri şehre kendi rengini vermişti.
Selin etkisini tam anlayabilmek için Derne’nin sokaklarında gezdim. Bazı yerlerde arama kurtarma çalışmaları devam ederken bazı yerlerde ise insanlar evini ve dükkânını temizliyordu. Bir an önce hayata dönmeye çalışıyorlardı ancak halkın çoğu şehri terk etmişti. Sokaklarda arama kurtarma ekipleri dışında çok az insan vardı. Derne bir hayalet şehre dönmüştü.
Sorumlu olduğumuz alanda arama yaparken yan sokaktaki ekip arkadaşım telsizden seslendi: “Çabuk buraya gelin!” Yanlarına gittiğimizde balkonda bir ceset gördüklerini söylediler. Hemen cenaze ekibini çağırdık. Dozer yardımıyla balkona çıkarak cenazeyi aşağı indirdiler. 8-9 yaşlarında bir kız çocuğuydu. Muhtemelen sele kapılarak uzaklardan buraya sürüklenmişti.
Hemen ardından yandaki binanın merdiven altında bırakılmış bir kutunun içinde 6-7 tane kaplumbağa bulduk. Ama orası onlar için artık güvenli değildi. Bina yıkılabilir veya kimse fark etmeden günlerce orada kalıp ölebilirlerdi. Biraz su verdikten sonra güvenli bir bölgeye götürmeleri için askerlere teslim ettik.
Arama çalışmalarına devam ettik. Sokaktaki tüm binalara giriyor, bütün köşelerine kadar bakıyor, çamur birikintilerinin altında ceset kokusu araştırıyorduk. Sırada bir okul vardı. İki arkadaşımla beraber okula girdik.
çamurdu. Sürüklenen masa ve sıralar merdivenleri kapatmıştı. Üstlerine basarak yukarı katlara çıktım. İkinci kattaki sınıflar dahi çamur içindeydi ve dağılmıştı. Sel gece olduğu için okul boştu ama sele kapılarak buraya sürüklenenler olabilirdi. Her girdiğim sınıfta bir çocuk cesediyle karşılaşmaktan korktum. Kapıları korka korka açtım, bir şey görmek istemeyerek etrafa baktım. Çok şükür, korktuğum şeyle karşılaşmadım.
Felaketin boyutunu anlatmak için iki cümle yetiyor: “Sel suları ikinci kata kadar çıkmış. Balkonlarda ceset bulduk.”
O gün uykusuzluktan ve gördüklerimden dolayı enerjim çabuk tükendi. Dinlenmek için öğleden sonra koordinasyon merkezine dönerken elinde birkaç parça eşyayla yürüyen Halife’yi gördüm. Şehri terk ettiğini fark ettim. Hızlı adımlarla yetişip selam verdim. O kadar yorgun ve dalgındı ki beni üçüncü seslenişimde duydu. Birlikte yürürken sohbet ettik: “Sel olduğu gece aniden uyandım ve camdan dışarı baktım. Eşim de uyandı. Yerde sular olduğunu gördüm. Sel geldiğini anladım. Eşim hamile olduğu için çok korktu. Onu sakinleştirdikten sonra hızlıca evden çıktık. Arabaya binip uzaklaştık. Şimdi son duruma bakmaya ve birkaç paşa eşya almaya geldim. Evim yıkılmış, komşularım ölmüş. Şimdilik bir kulübede kalıyoruz. Beş ay sonra bir kızım olacak. O doğana kadar toparlanmamız gerekiyor. Ama ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilmiyorum.” dedi.
Sel, Derne’yi uçtan uca vurmuş, kocaman bir şehir yıkılmıştı. Halife, evini kaybeden ve hiçbir şeyi kalmayan binlerce insandan sadece biri. Yaraları sarmak uzun zaman alacak.