Kırk ambar: Naneli çay
Hayal edelim: Afganistanlı bir hacı kafilesi, develer ve katırlarla aştıkları, rüzgâra, insana ve havsalaya kafa tutan bir coğrafyanın bitiminde, Orta Doğu’nun da başladığı yerlere denk gelen bir ovaya iniyor nihayet.
Orada Doğu Türkistan’dan gelen Türklerle karşılaşıyor. Onların yolu, bir masaldan gelmiş kadar uzun. Hecin develerine yükledikleri Çin ipeklerinin aralarındaki narin porselenler, Türkçe gibi, bir Uygur kızının Türkçesi gibi şıngırdıyor. Hindistan’dan gelen Nakşibendi hacılar, Kırım’dan gelen Musa Carullahlı hacılar, İstanbul’dan gelen usturuplu hacılar, hep birlikte Kudüs’e giriyorlar. Kudüs sokaklarında, her dilde Allah demenin pazarı kuruluyor. Taşlar bile seviniyor.
Hayal edelim dedik ama bu manzara aslında daha yüz sene kadar önceki Kudüs’ün hakikati. Kudüs, dünyanın her yerinden hacıların girip çıktığı, uğrayıp kalktığı, her dilden kelimesini bırakıp göçtüğü kavşaktı. Sokaklarında hırpani Kalenderi dervişlerine, Bağdatlı zarif bilgiler eşlik ederdi. Conan çizgi romanlarındaki, envaiçeşit milletten gelen ve birbirinden asla hazzetmeyen yabancıların toplandığı tekinsiz şehirlere benzemez; tüccarlar, bürokratlar, zanaatkarlar, âşıklar, hepsi dünyanın pek az yerinde rastlanan bir uyumla bir araya gelirler, sadece kendilerine mahsus bir sırrı paylaşıp olgunlaştırmak ister gibi yüksek surların ve yalçın kapıların arkasında, bu kayadan şehrin sokaklarında buluşurlardı.
Kudüs’te, kendilerini bu hacıları ağırlamaya, gönüllemeye adayan tekkeler vardı. Bu tekkeler, biraz meşreplere, daha çok da milletlere göre vazife dağılımı yapmış gibiydi. Özbekler Tekkesi, bir Nakşibendi dergâhıydı. Çoğu Orta Asyalı, bir kısmı da Anadolulu olan Türk hacıların aşina mekânı, munis ev sahibiydi. Tekkeyi çekip çeviren şeyhler, Özbek kökenli bir aileye mensuptu. Tekkenin konuklarının kaydedildiği bir defterin içeriğini bugün biliyoruz: Musa Carullah Bigiyef de orada kalmıştı, Veled Çelebi de. Kaşgarlı, Kayserili, Semerkandlı hacı isimleriyle dolu mucizevi bir defter bu. Bu defter çoktan kapandı. Sadece defter değil, dergâhın kapıları da.
O zaman bir hayal daha kuralım: Bir ikindi vakti Lahorlu hacılarla oturmuşuz, Mescid-i Aksa’nın avlusundayız: bir zamanlar buralarda İsrail bayrağı dalgalanıyordu hafazanallah, filan diye gülüşüyoruz.
Kuşlarla Sohbetin Şartları, Ahmet Murat, Ketebe Yayınları
…