Kentsel dönüşüm değil, kültürel değişim

​Kentsel dönüşüm değil, kültürel değişim
​Kentsel dönüşüm değil, kültürel değişim

İki fotoğraf arasındaki şu kadar farkı bulun demiyorum. İki fotoğraf arasında bir benzerlik bulalım yeter.

Yirmi yıl önce İstanbul’un bazı semtlerinde fotoğraflar çekmiştim. Nihayet fotoğrafların olduğu kutuyu açtım. Ahmet Murat için.

Niyetim, yirmi yıl sonra aynı yerleri tekrar ziyaret etmek. Bakalım ne kadar değişim yaşanmış? Kendi adıma, “ihtiyarlığa giriş denemesi” de diyebilirim. Bu kutuyu biraz yaşlanınca açmayı düşünüyordum.

Evime yakın olması nedeniyle, ilk olarak Alibeyköy - Hasdal yoluna gidiyorum. Elimdeki fotoğrafa göre, yolun sağında bir grup evin olması gerekiyor. Yeşillikler içinde. Meyve ağaçlarıyla süslü bahçeler.
Evime yakın olması nedeniyle, ilk olarak Alibeyköy - Hasdal yoluna gidiyorum. Elimdeki fotoğrafa göre, yolun sağında bir grup evin olması gerekiyor. Yeşillikler içinde. Meyve ağaçlarıyla süslü bahçeler.

Evime yakın olması nedeniyle, ilk olarak Alibeyköy - Hasdal yoluna gidiyorum. Elimdeki fotoğrafa göre, yolun sağında bir grup evin olması gerekiyor. Yeşillikler içinde. Meyve ağaçlarıyla süslü bahçeler.

Buranın iki yüz metre kadar ilerisinde, söğütlerin arasında güzel bir çeşme vardı. İsmi Asker Çeşmesi idi. Az suyunu içmedim. Suyun çıktığı yerden yol geçti. Çevre düzenlemesi de yapıldı. Dikilen ağaç ve çalıları haftada birkaç kez suluyorlar. Peki, bizim su nereye gitti?

İşte geldim. Elimde fotoğraf. Aynı açıdan yirmi yıl sonra yeniden bakıyorum. O yıllara dair en ufak bir iz yok. Baktığım fotoğraf ile gördüğüm manzarının aynı yer olduğuna kim inanır? Yanlış gelmiş olamam. Tam burası ve doğru.

Durum: Tabiatı yerinden etmişler. Kurulu bir düzeni bozmuşlar. Dağı âdeta doğramışlar. Evler yıkılmış, ağaçlar kesilmiş. Ortalık devasa bir şantiye alanından ziyade korku filmi platosuna dönüşmüş. Beton, toprağı kovmuş.

Bütün hatıralar silinmiş, işaretler yok edilmiş.

Kentsel dönüşüm değil, kültürel değişim. İmar etmekten çok yıkım yapmaya benziyor. Sokağı, mahalleyi, komşuluğu, yani insaniyeti yıkan bir teşebbüs bu. Böyle bir çirkinliğin muhafazakârların eliyle olması ayrıca acı. Devlet desteği ve belediye marifetiyle. Belki de Üzülmeliyiz.

(Tam buraya bir parantez açalım: Yeni haberim oldu. Kuzey Ormanları’nın kalbi sayılabilecek Odayeri köyündeki askeri alan TOKİ’ye devredilmiş. İnşallah bir “çılgınlık” yapmazlar.)

Durum: Tabiatı yerinden etmişler. Kurulu bir düzeni bozmuşlar. Dağı âdeta doğramışlar. Evler yıkılmış, ağaçlar kesilmiş. Ortalık devasa bir şantiye alanından ziyade korku filmi platosuna dönüşmüş. Beton, toprağı kovmuş.
Durum: Tabiatı yerinden etmişler. Kurulu bir düzeni bozmuşlar. Dağı âdeta doğramışlar. Evler yıkılmış, ağaçlar kesilmiş. Ortalık devasa bir şantiye alanından ziyade korku filmi platosuna dönüşmüş. Beton, toprağı kovmuş.

Hasanali Yıldırım, Düşünen Şehir dergisinde Bilge Mimar Turgut Cansever’i anlatırken şu cümleleri kurmuştu: “Seksenli yıllarda kendisini idrak edenler, siyasette, sanatta, kültürde, bürokraside bir yerlere geldikten sonra kendisine hürmeti arttırdılar ama irtibatı kestiler. Dünya çapında bir mimar yetiştirmek kadar, o mimarı anlamak ve anlatmak da şart.”

Yan tarafta, kaba inşaatı biten binalardan birine boydan boya bir duyuru asmışlar. “Yeşil alan içinde sosyal yaşam” diyorlar. Gerçekten garip.

Sonradan öğrendim. Bu proje, bir de ödül almış. Ne ödülüydü, unuttum.

Yıllar evvel, “toprak uzakta kaldı, elif artık cüzlerde” diye yazmıştım. Toprağa, geldiğimiz ve döneceğimiz yer olarak değil, rant gözüyle bakmaya başladık. Yaşayacağımız ve yatacağımız değil, yatırım yapacağımız bir şey. Bu da merhametsizliği beraberinde getirdi. İki fotoğraf arasında yirmi yıl olduğunu başka nasıl izah edebiliriz?

“İhtiyaç” diyen olabilir. İhtiyaç böyle giderilmez.

İki fotoğraf arasındaki şu kadar farkı bulun demiyorum. İki fotoğraf arasında bir benzerlik bulalım yeter.