Kedi: sadece sevgi
Kedilerle ilgilenmek hikâyemize onlar ı dâhil etmek, teşekkür beklemeyen ama huzur veren bir sevgiye kapı aralıyor. Kediler sevgi için vardır. Bu cümle basit görünmekle birlikte meselenin özüdür.
Benden “kedili bir hayat” üzerine yazmam istendiğinde zor bir işe kalkıştığımı düşündüm. Bunun nedeni benden istenenin aslında “sadece sevgi” üzerine yazmak olmasıydı.
Duygular üzerine yazmak hele de şair değilseniz zor... Kanaatimce “kedili bir hayat” dedikleri “sadece sevgi” üzerine kuruluyor. Duyguları ancak eylemler üzerinden anlaşılır kılabiliriz.
Tarih bize insan-kedi dostluğunun, Eski Mısır’da tarım alanlarını haşerelerden korumaya çalışan insanlarla vahşi kedilerin ortak faydaya yönelik kurduğu ilişki ile başladığını söylemektedir.
Mezkûr anlatı, her ne kadar böyle “ortak fayda” ilişkisi ile kurulmuşsa da bugün içinde bulunduğumuz durumu açıklamaktan uzaktır. Biz, modern şehirlerde yaşayan insanlar, artık kurtarılacak tarım ürünleri için kedilere ihtiyaç duymuyoruz.
Ancak kedilerle dostluğumuz hâlen sürmektedir. Bu nedenle ben insan-kedi ilişkisinin faydadan ziyade sevgi, güzellik hatta estetik bir ilişki olduğu kanısındayım. Bunu kendi tecrübemden hareketle anlatmaya çalışmam uygun olacaktır.
Biz kedimizle bundan üç yıl önce tanıştık. Nasip! Birilerinin hayatımıza girmesi hep böyle değil midir? Nasip! Kimi seveceğimiz, kime bağlanacağımız bizim kararımıza bırakılmamıştır. Yine de sevginin zorunluluğu hiç de can sıkıcı değildir. İnsanın karşısında özgürlük talebi ile isyan etmediği tek şeydir sevgi. Akıl da sevgi söz konusu olduğunda nedenler aramayı bırakır.
Sevgi, nedensellik zincirinin bittiği yer, nedenlerin nedeni, ilk ilkedir.
Minik kedi bize geldiğinde sekiz haftalıktı, sütten kesilmişti. Annesinden ve kız kardeşinden ayrılmıştı. İlk gece mobilyaların arkasına saklanıp tiz bir sesle ağladı. Ben de uyumadım, yanında bekledim.
Sevildiğini anladı ve zamanla bize alıştı. Ona bir kedi yatağı, bir tırmalama tahtası, biraz kedi otu, içinde rahat edeceği bir kedi tuvaleti, mama ve su kapları, veterinere giderken kullanılabilecek bir taşıma kutusu aldık. Kedi olsak da varlıklara toplumsal uzlaşımlar içinde baksak da büsbütün belirlenmiş değiliz.
Bir özel aralıkta, kendi hayatımızda, hâlâ ad koymaya ve bu surette varlıklara bir öz atfetmeye, dinî ifadesiyle ruh üflemeye devam ediyoruz. Bir çocuğa, bir kediye isim vermek de bu anlamda bir dua nefesi içeriyor.
Fakir bana bunu gözlemleme imkânı veriyor. Fakir, sakin, ağırbaşlı, çekingen, ilgi istediğinde bile şımarıklık yapmak yerine usulca ayaklarınızın dibine yatmayı ya da karşınıza geçip dosdoğru yüzünüze, gözlerinizin içine bakmayı seçen bir kedi. Kendiliğinden kucağınıza gelmez ama siz alırsanız da itiraz etmez.
Rıza gösterir, biraz sevdiğinizde, yeterli bulur ve kucağınızdan iner. Sakin insanları, ortamları tercih eder. Alışbakımı bir öğrenme süreci gerektiriyor. Sanıldığı gibi ne yedirseniz olmuyor, bakımı maddi ve manevi özen istiyor.
Epeyce bir süre, “kedili bir yaşam” hakkında kitap okumak, interneti karıştırmak, kedisi olan arkadaşlara ve veterinere danışmak ve öğrenmekle geçti. Kediler belli tür ve cins özellikleri olmakla birlikte ayrı karakterlere sahipler.
Bu karakter kısmen kedinin mizacıyla kısmen de sizin onunla ilişkinizle şekilleniyor. Veterinerler kedi ve köpeklerden söz ederken “çocuk” diyorlar.
Kedi sahiden de bir “çocuk”, çocuklar gibi ihtimam istiyor, çocuklar gibi sizinle etkileşim hâlinde bir yapı kazanıyor, size bağlanıyor ve üstelik yaşlansa da hiç büyümüyor, hep çocuk kalıyor.
Ona bizim için anlamlı bir isim verdik, Fakir dedik. İnsan ad koyan varlık, atamız Âdem’e isimler öğretildiğinden bu yana varlıklara ad veriyoruz. Bizler, bir dilin içine doğmuş kanlıklarına bağlıdır, onlardan usanmaz.
Yemeğini verirseniz memnuniyetle alır, vermezseniz bekler, sizi rahatsız etmez. Fakir ekseriyetle benim yanımdadır. Ancak her sokak kapısı açıldığında koşar ve geleni karşılar. Miyavlayarak selam verir.
Herkes ayrı odalarda ise o biraz birimizle, biraz ötekimizle oturur. Kızım ders çalışırken kütüphanenin tepesinde oturup ona bakar, eşim çalışma odasındayken oradaki kanepenin üstüne tüneyip uyur, salonda benim tam karşımdaki koltuğa oturur.
Kimseyi ihmal etmez. Onu kucağıma alıp sevdiğimde hâlim değişir. Şayet hüzünlüysem, hüznümün peşine bir tebessüm takılır. Fakir bizi sever, bizden yakınlık ve sevgi ister, başka da bir derdi yoktur.
Fakir’in sevgisi onunla sınırlı kalmadı. Işık gibi yayıldı ve sokak kedileriyle de ilgilenmeme sebep oldu. Sokak kedilerini fark etmeniz, onlara yardım etmeniz için elbette evde kediniz olması gerekmiyor, ancak doğrusu benim için hadise böyle vuku buldu.
Kedilerle meşgul olmak hayatımı güzelleştirdi. Artık eve sokak kedileri için de mama alıyorum, mama kabı olarak kullanabileceğim yoğurt kabı, yumurta kabı vb. şeyleri atmıyorum, her gün en azından bizim sokaktaki kediler için belli yerlere mama bırakıyorum.
Bazen yanıma geliyorlar; bazıları beni tanıyor, bazılarına isim de verdim: Karakız, Kırçıllı, Kesik Kuyruk, Kara Oğlan…
Karaoğlan’la bir hikâyemiz bile var. Onunla geçen Ramazan’da tanıştık. Apartmanın otoparkına girerken yan duvardan önüme düştü, arabadan indim, baktım kalkamıyor, aldım veterinere götürdüm.
Hastaydı, serum ve ilaç verdiler. Bir gece özel klinikte kaldı. Sonra çok pahalı olduğu için belediyeyi aradım, sağ olsunlar, onlar Karaoğlan ve benim adıma kayıt açtılar, on gün kadar ona ücretsiz baktılar, arada ona mama götürdüm.
Koşulların çok iyi olduğunu söyleyemem, barınaklarda yardımınıza, katkınıza ihtiyaç duyan çok hayvan var. Barınaklara gitmek, onlara elinizden geldiğince mama götürmek, ihtiyaçlarıyla ilgilenmek onlardan evvel size iyi gelecektir.Kalbinizin büyüdüğünü fark edeceksiniz.
Karaoğlan’ın tedavisi bitince Geçici Hayvan Barınağı’ndan beni aradılar ve onu aldıkları yere, bizim sokağa getirip bıraktılar. Alıp arka bahçeye götürdüm, bir süre orada kaldı.
Her gün mama indirmeye devam ettim. Bir yılı geçti şükür, şişmanladı bile, hâlâ dolaşıyor buralarda, bazen sokakta mama bıraktığım yerlerde karşılaşıyoruz.
Sevgi evdeki kediden sokaktakine, hasta olandan oyun oynayana, kediden köpeğe, onların tırmaladıkları ağaca, yedikleri çimene, içtikleri su birikintisine doğru yayılıyor, bir yerlerden dönüp dolaşıp size dönüyor.
- Kedilerle ilgilenmek hikâyemize onları dâhil etmek, teşekkür beklemeyen ama huzur veren bir sevgiye kapı aralıyor. Kediler sevgi için vardır. Bu cümle basit görünmekle birlikte meselenin özüdür.
- Kedi, bize ilkokulda evcil hayvanlarla ilgili öğretilen “Etinden, sütünden, yününden yararlanılır; evimizin bekçisidir vs.” betimlemelerinin hiçbirini karşılamaz. Kedi bir işinize yaramaz, bilakis size iş çıkarır.
- Evi kum yapar, süpürmeniz gerekir. Titiz hayvandır, kirli kuma bir daha girmekten hoşlanmaz, tuvaletini kontrol edip temiz tutmanız gerekir. Tüylerini sık sık taramanız gerekir ki onları yalayıp, yutup, kusma ihtiyacı duymasın.
- Aşıları, kontrolleri, hastalıkları için sık sık veterinere götürmeniz gerekir. Kediye ilaç yutturmaya çalışmak, göz damlası damlatmak zordur. Benimki gibi cins bir kediniz varsa ona veterinerin önerdiği mamalardan başka bir şey yediremezsiniz.
- Hastalanır. Çok masraflı olduğunu söyleyemem ama bütçenizde onun ihtiyaçları da aylık bir kalem oluşturur. Bütün bunları ancak “Kedileri çok seviyorum” diyen yapabilir.
- Bu nedenle çocuğunuza oyuncak alır gibi kedi alamazsınız, bu tür durumlarda kediler bir süre sonra “çok zahmetli olduğu” gerekçesiyle çoğunlukla sokağa atılmaktadır.
Evde büyümüş, hele de cins bir kedi ise sokakta büyük ihtimalle ölecektir. Kedi oyuncak değildir. Evlat edinir gibi, sorumluluk duygusu ve ömürlük bir söz ile evcil hayvan almak gerekir.
Örneğin çocukları olduktan sonra kedilerini başkasına veren ve kedinin yemeden içmeden kesilip öldüğü bir aileden haberim var. Kediniz size güvenir. Bazen Fakir’i karşımdaki koltukta karnını açmış yatarken seyrederim; bu, güven alametidir.
Kedi sevgisi yaşamı güzelleştirir, bir şeyin kıymetli olması için bu yeterli değil midir?
Bazen ayaklarımın dibindedir ve ilgi istemektedir. Bazen açtığım bir konserveyi kendi mama konservesi sanır ve heyecanla miyavlar, onun için olmadığını anladığında yüzündeki hayal kırıklığını görürüm. Dışarıdan geldiğimde kapının aralığından başını uzatır ve içeri gelmeme sevinir.
Yüzünde beklentilerimi, hayal kırıklıklarımı, heyecanlarımı, nefsimi görürüm. Depresyona meyyal olduğumda ve yataktan çıkmak için hiçbir sebebin olmadığını düşündüğüm zamanlarda, Fakir odamın kapısında miyavlar, ona su ve yemek vermek için kalkmam gerekir.
Kedi sevgisi yaşamı güzelleştirir, bir şeyin kıymetli olması için bu yeterli değil midir? Ben de hiçbir işe yaramam, ben de bir sürü zahmet çıkarırım ama belki her gün güneş yeniden “Bana ihtiyacı var” diye doğuyordur.
Belki benim dünyam da kediler için olduğu gibi “sırf sevgi” için dönmektedir. Büyük şeyler gerekmiyordur birini sevmek için, belki de “Fakir: Muhtaç olmak” yetiyordur. Fakir beni buna inandırıyor.