Kayıtlar : Belirli belirsiz şeyler
Nihayet Dergisi gazeteci, yazar Taha Kılınç'a sordu.
Kendinizi ıslıkla çalarken yakaladığınız o şarkı hangisidir?
Islık çalmayı becerebildiğim pek söylenemez. Ama şarkı mırıldanmak derseniz, Bendeniz’in eskilerde kalmış şarkılarına dönerim bazen. Her bir şarkı, yatılı okul hayatımın başka bir hatırasına denk düştüğünden, bu dönüşler bir hatıra defterinin sayfalarını karıştırmaktan farksızdır. Sessiz-sakin bir ortamdaysam, eskinin fotoğrafları fazlaca üşüşmüşse zihnime, gözlerimden yaş döküldüğü de olur.
Tarçın kabuğu, defne yaprağı ya da bir demet yasemen… Sevmişsinizdir o kokuyu sebepsiz!
Rahmetli babaannemin elinde büyüdüğüm için, hiç vazgeçemediğim şey sabun kokusudur. Hele de el yapımı, yeşil sabunlar. Market alışverişlerinde sabun reyonları en çok oyalandığım yerlerdir. Her gittiğim şehir ve ülkeden, orada üretilen sabunları mutlaka toplarım. Lübnan’da Sayda şehrindeki sabun müzesini bile gezmiştim özel olarak.
Bir şeyler size çocukluğunuzu hatırlatır. Bir merdiven, bir oyuncak, bir…
Çocukluğumu hatırlatan şey, “İsmet’in Kısmeti” isimli bir masaldır. Okumayı söker sökmez ilk okuduğum kitaptır. Babaannem ve dedemle Torosların başındaki bir yaylada geçen çocukluğumu düşününce, meyve ağaçları ve su kuyuları da beni geçmişe sürükleyip götürür her zaman.
İğne-iplik, çekiç-çivi, tencere-kapak… Hangi ikili elinize yakışır?
Maalesef hiçbiri. Ama iyi yemek yapabilmeyi gerçekten isterdim. Yukarıdaki çiftlerden bana en uzak olanı ise çekiç-çivi. Galiba seçilen meslekler de tümüyle fıtratımızın bizi sevk ettiği vadilerle ilgili. Örneğin, seçenekler arasında “kâğıt-kalem” olsaydı, onu işaretlerdim hiç düşünmeden.
Her şeyiniz var da bir o eksik hayatınızda! Nedir o?
Hamd olsun, hayatımda eksikliğini hissettiğim herhangi bir şey yok şu anda. Rabbimiz, hak ettiğimden çok daha fazlasını nasip etti. Ama insanoğlunun istekleri hiç bitmeyeceğinden, dünya üzerinde “Keşke şurayı da görsem” dediğim coğrafyalar var. Bu dileklerimin bir gün gerçek olması için sözlü ve fiili duayı hâlen sürdürüyorum. Mevlâ’nın ihsanına sınır olmaz.
İhtiyacınız olan biri var. Şimdi gelse, yanında ne getirse?
Öyle biri olsaydı, herhâlde henüz elime geçmeyen bazı kitapları getirmesini rica ederdim. Uzaktan uzağa hasretini çektiğim şeyler, -galiba yaşla ilgili bu durum- insanlar değil artık; şeyler, özellikle de kitaplar. Sevdiğim kitapları sadece seyretmek bile muhteşem bir haz veriyor bana.
Kelimeleri sevdiniz, yabancı kelimeleri de… Söylerseniz birkaçını, belki biz de severiz onları.
Genelde aynı kökten türetilmiş kelimeleri eşit derecede severim: Mekân, mekîn, temkîn, imkân, mümkün… Kâmil, mükemmel, mükemmil, kemâl, mütekemmil, tekâmül… Meşreb, şurup, şarab, maşraba, şerbet… Aynı dil oyunu Arapçanın yanında İbranicede de vardır; onlara da bayılırım.
Otogarlar mı, istasyonlar mı, havaalanları mı?
Kesinlikle havaalanları. Uçağa her binişimde, İsrâ suresinin 70. ayetini mutlaka hatırlarım: “Biz insanoğlunu şeref sahibi kıldık.
Onu karada ve denizde taşıdık…” Buna “ve havada” diye ekleme yaparım, bulutları seyrederken. Uçmak, Allah’ın insanoğluna bahşettiği en sarsıcı ve ibret verici tecrübelerden biri bence. Her uçuş, ayrı bir tefekkür fırsatı.
Bir yol, bir güzergâh vardır yürümeyi sevdiğiniz, neresidir?
Medine-i Münevvere’ye her yolum düştüğünde, geceleyin Uhud’a, sabah namazı sonrasında da Harem’den çıkıp Kuba’ya mutlaka yürürüm. Bunlar, Resulullah Efendimizin sık sık katettiği güzergâhlar. Uhud ve Kuba’yı en sakin şekilde bulduğum bu zamanlarda, siyerdeki tabloları zihnimde canlandırmaya çalışmaktan büyük keyif alırım.
Yaşadığınız şehir midir yaşlanmak istediğiniz yer?
11 yaşında bir çocukken geldiğim İstanbul, artık “yaşlanmak” istediğim yer değil. Bu şehrin büyüsü beni hâlâ derinden etkiliyor, fakat gürültü ve kalabalık sinirlerimi zorluyor. Herhâlde her istediğimde İstanbul’a kolayca ulaşabileceğim, sakin ve sessiz bir kasabada yaşlanmayı isterdim. Küçük bir bahçe, kitaplar, yazı malzemeleri, ailem… Ama yaşadığımız dünyanın velvelesi içinde, bu belki de epey lüks bir hayal.