Japonlar depremde panik olmuyor
Binaların neden yıkıldığını konuştuğumuz şu günlerde konu bir şekilde Japonya’nın bina inşası konusundaki başarısına geliyor. Deprem kuşağındaki diğer ülkelerin parmakla gösterdiği bir sisteme sahip olmaları, çok şiddetli depremlerden hasar almadan çıkmaları herkesin aklına şu soruyu getiriyor: “Biz neden yapamıyoruz?” 1990’dan beri Türkiye’de yaşayan Japon Mimar ve Deprem Uzmanı Yoshinori Moriwaki ile ülkemizin durumunu, tamamlamamız gereken eksiklerimizi ve deprem ülkesinde yaşayan bireyler olarak üzerimize düşen sorumlulukları konuştuk.
Depremle birlikte en sık duyduğumuz şeylerden biri zemin. “İyi zemin” tam olarak ne demek?
Kaya ya da sert zemin iyi zemindir. Depremin merkezi Kahramanmaraş’tı. Hatay bu merkeze yakın olmamasına rağmen yıkımı çok oldu. Çünkü zemini kötüydü. 99 depreminde de İstanbul’da fazla sıkıntı yoktu ama Avcılar’da çok yıkım olmuştu. Eğer zemin kötüyse, yumuşaksa deprem merkezine çok yakın olmasa bile hasar alabilir.
İnşaata başlanmadan önce zemine bakılmasına dair bir kural yok mu?
Zemin etüdü için sondaj yapılma zorunluluğu 99 depreminden sonra konmuştu ama umursanmıyordu. 2019’dan sonra denetim, yapı yönetimi konusu sıkılaştı. Hatta Türkiye, Japonya ile aynı seviyeye geldi ama bunların yanında ruhsatsız, iskansız yapılar hâlâ var. Belediyenin ruhsat vermediği bir binada yapı denetim sistemi de yoktur. Türkiye’deki müteahhitler mimarı, inşaat mühendisi olmadan inşaat yapabiliyor ve kanunen bunun önünde bir engel yok. Japonya’da en küçük bina için bile mimar ve inşaat mühendisi bulunmak zorundadır. Küçük yapılardan gökdelenlere, işin boyutuna göre mimarın, mühendisin sayısı artar ya da azalır ama mutlaka olur. Bu aşamada Türkiye’de sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 4 yıllık lisan eğitiminden sonra, yeni mezun olan bir inşaat mühendisi bile henüz uygulamaya dair bir şey bilmezken imza yetkisine sahip. Türkiye’de tıp eğitimine nasıl önem veriliyorsa Japonya’da inşaat mühendisliğine aynı önem veriliyor. Japonya’da inşaat mühendisliği için 4 yıl okunduktan sonra 2 sene staj yapılır ama stajdan sonra da imza hakkına sahip olunmaz. Başarı oranı ortalama %7 olan çok zor bir sınava girilir. Çünkü doktor bir hatasında bir kişiyi öldürebilir. İnşaat mühendisi hata yaptığındaysa yüzlerce kişiyi öldürebilir. Mühendis hatasının nelere sebep olabileceğini zaten şu anda da görüyoruz. O yüzden çok önemli ve riskli bir iş.
Depremden sonra yapılan yorumlarda bazı binaların altından fay hattının geçtiği konuşuldu. Sadece bir binanın direkt fay hattının üzerinde olması gibi bir şey olabilir mi? Fay hattının boyutu nasıl düşünmeliyiz?
Bir bina değil, bir şehir fay hattının üzerindedir. Ayrıca bir bina fay hattının üzerinde olduğu için hasar gördü ifadesi yanlış. 1999 depreminde Japonya’nın en büyük araba fabrikası Adapazarı’ndaydı ve fay hattının üzerindeydi. Ama fabrikayı inşa etmeden önce sondaj yaptılar ve iyi zemini bulana kadar 20-30 metre aşağı indiler. En önemli şeylerden biri olan fore kazık sistemini kullandılar. Dolayısıyla fabrikayı iyi bir zemine kazık sistemiyle oturttukları için bina depremde hiç hasar almadı. Bu fabrikaya bakılırsa hem fay hattının hem de yumuşak zeminin üzerinde... Hesapları doğru yaptıkları için fabrika hasar almadı. Yumuşak zeminde inşaat yapmak tabii ki masraflı oluyor. Bundan sonra deprem olan illerde yine aynı yerlere bina yapılabilir. Ama sondaj yapılması, ardından kazık sistemine geçilmesi gerekiyor. Bu işlemler 2-3 aya bitiyor. Yumuşak zeminde çalışmak masraflı ama uzun vadede kârlı. Bir yıkım yaşanmadığı için sonrasında masrafı da olmuyor. Binalar TOKİ gibi zaten sert zemindeyse iyi bir fiyata kısa zamanda yapılabilir. Benim tavsiyem fabrikaları veya dükkânları yumuşak zemine, önlemini alarak yapabilirler ama evleri sert zemine yapmamız lazım.
Katıldığınız yayınlarda Türkiye’deki yönetmeliklerin yeterli olduğunu söylüyorsunuz. Çok sayıda yeni binanın yıkıldığını düşündüğümüzde uygulama nerede tıkanıyor?
Her ne kadar yapı yönetimi Japonya’yla aynı olsa da bir defa burada kaçak yapı yapılıyor. Yapı yönetimi takip edilmiyor. Ne yazık ki Türkiye’de imar affı denilen bir şey var. Japonya’da böyle bir af mümkün değil. İmar affı demek, bina iyileşmeden onu affediyoruz, kusurlu yapılmasına izin veriyoruz demektir. Aslında bu “deprem olunca bina çökecek” demek. Japonya’da af bina için yok, insan için var. Örneğin 5 sene hapis cezası alan bir insanın kendini düzeltmeye çalıştığı, iyileştiği görülürse affedilir ve cezası 3 seneye düşürülebilir. Ve devlet af çıkardığı zaman sadece iyileşenler bu aftan faydalanır. Türkiye’deki imar affında ise bina iyileşmeden ruhsat veriliyor. Bu evlere deprem olunca ne olacağı belli.
Farklı şekillerde çöken binalar gördük ve en tehlikesinin pasta şeklinde çökenler olduğu söylendi. Pasta şeklinde çöken binaların eksik ve kalitesiz malzemeden yapıldığı yorumu yapılabilir mi?
Pasta şeklinde çöken binalar tamamen zayıf oldukları için o şekilde yıkılıyor. Mesela Japonya’da 1981’de yönetmelik değişmeden önce binalarda hasar oluyordu ama sadece giriş katlarda. Üst katlar olduğu gibi kalıyordu. Bazen Türkiye’deki depremlerde de aynısını görüyoruz, sadece giriş katlarda sıkıntı oluyor. Bina herhangi bir tarafa yatıyorsa zeminde sıkıntı vardır ama binanın dizaynında sorun yoktur diyebiliriz. Projede zemin iyileştirmesi yapılmadığı için bina herhangi bir tarafa yatıyor.
Deprem bölgesinde yaşadığımız gerçeğine nasıl alışabiliriz? Bireysel olarak evimizde iş yerimizde alabileceğimiz önlemler nelerdir?
Öncelikle Japonlar panik olmuyor çünkü binalarının sağlamlığına güveniyor. Burada da binaları iyileştirmeliyiz. Ruhsatsız, iskansız binaları kentsel dönüşümle düzeltmeli ve güçlendirmeliyiz. Mesela İstanbul Boğazı’nın her iki tarafı da sert zemine sahip. Bina biraz kötü de olsa sert zeminde fazla sallanmadığı için sıkıntı olmuyor. Boğaz kenarındaki semtler daha sonra da kentsel dönüşüme girebilir. Ama Atatürk Havalimanı’na yakın taraflar, Avcılar, Küçükçekmece ve Büyükçekmece yumuşak zemine sahiptir. Yumuşak zemin çok sallandığı için çok tehlikeli. O yüzden buralarda öncelikli olarak kentsel dönüşüme başlamak gerekiyor
Kentsel dönüşüm hemen olmadığı için bina çökerse ne yapacağız?
Merdivenden kaçmaya çalışmamalıyız. Maalesef merdiven boşluklarında çok insanın cesedi bulundu. Kaçmak istediler ama yetişemeyince ya merdivenden aşağı düştüler ya da direkt merdiven çöktü. Bunun haricinde eğer bir evdeysek koltuğun ya da yatağın yanında yaşam üçgeni oluşturacağız. Bazen arama kurtarma ekipleri de gösteriyor, bina pankek gibi olsa da yatağın yanında hayat üçgeni oluşuyor. Buradan insanlar kurtulabilir. Mümkünse yatak ya da koltuk yere yakın olsa bile ayaksız olsun. Çünkü deprem anında ayaklar kırılırsa devrilebilirler. Moloz ya da duvar düştüğü zaman koruyabilmesi için koltuğu da biraz sert seçebilirler. Yaşam üçgeni oluşturacağımız yerin yanında su şişesi bulundurmalıyız. Bir insan susuz 72 saat dayanabilir. 72 saatten sonra da kurtulanlar oldu. Türk insanının gücüne çok şaşırıyorum. Ama tabii ki 100 saat sonrasında kurtulanların bir şekilde su içtikleri belli. Enkaz altındayken eğer yanımızda su yoksa idrar içmek bir seçenektir. İdrarın içindeki amonyak bir saat içerisinde uçuyor ve koku da gidiyor. Böyle durumlarda kazak gibi sıvıyı emecek bir şeye idrar yaptıktan sonra 1 saat bekletmek ve sonrasında içmek hayat kurtarabilir. Bu şekilde kurtulan insanlar oldu. Ama kimse o durumda kalmadan idrar içmeye olumlu bakmayacaktır. Ben de bu yüzden su bulundurmaya çalışın diyorum. İnsanlar enkaz altında ancak ilk birkaç saat yardım için bağırabiliyorlar ama sonra sesleri gidiyor. O yüzden düdük çok önemli! Ve enkaz altında toz çok olduğu için düdüğü minik bir naylon poşete koymaları gerekiyor. Yiyecek olarak da tüpteki çikolatalar iyi oluyor. Az miktarda tüketilse bile çok kalorili olduğu için işlevsel. Zaten insanlar enkaz altında psikolojik olarak çok zor durumdayken bir şey çiğneyemiyorlar. Bir de bisküvi gibi kuru gıdaları yutmak için su kullanmak zorunda kalıyorlar. O yüzden diş macunu gibi olan tüpteki çikolatalar daha iyi oluyor.
Depreme yolda, metroda, vapurda, köprü üstünde vs. dış mekânda yakalandığımızda ne yapmalıyız?
Marmaray’ın tünel kısmı 7.5 şiddetindeki bir depreme göre hesaplanarak yapıldı ama 7.9 şiddetinde bir deprem yaşansa da herhangi bir sorun olmaz. Hasar olabilir ama denizin içinde kalacak gibi bir şey söz konusu değil. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 1999 depreminden sonra 7.9 şiddetindeki bir depreme göre güçlendirildi. Hasar alabilirler ama çökmezler. Osmangazi Köprüsü de yine aynı şekilde 7.9 şiddetindeki bir depreme dayanıklı. Vapurda suyun üzerinde olunduğu için durum başka. Türkiye’de tsunami oluyor ama deniz küçük olduğundan dalga boyu da küçük oluyor. Mesela Japonya Pasifik Okyanus’a kıyısı olduğu için dalga boyu fazla oluyor. Su dolu bardağı salladığınızda oluşan dalga ile içi su dolu geniş bir kovayı salladığınızda oluşan dalga gibi düşünebilirsiniz. Türkiye’de tsunami genel olarak 1 metre, maksimum 3 metre boyunda olur. Deniz kenarındaki evlerde herhangi bir koruma yapılmadığı için hasar olacaktır. Deprem sonrası toplanma alanları için de deniz kenarlarına gitmemek lazım.
1990’dan beri ülkemizde yaşayan bir deprem uzmanı olarak Japonya ve Türkiye’yi karşılaştırdığınızda neler söylersiniz?
33 senedir buradayım ama fazla gelişme kaydedildiğini söyleyemem. Bana kalırsa %50’den fazla kaçak bina var. Binaların kontrol altına alınması gerekiyor. 99 depreminden sonra Japon ve Türk hocalar birlikte kontrol yaptılar. Eğer 7.4-7.5 şiddetinde bir deprem olursa binaların %50’si çökecek. Bu sebeple hızlı bir şekilde kentsel dönüşümü gerçekleştirmek lazım. Sismik izolatörler sadece hastanelere değil, okullara ve kamu binalarına da takılmalı. Okullar çok önemli çünkü bu okullarda okuyan çocuklar gelecekte Türkiye’yi yönetecek. Her bakımdan en önemli olan grup çocuklardır. Bunlar haricinde spor alanları da güçlü yapılmalı ki deprem mağdurlarını sokakta bırakmadan buralarda toplayabilelim. 99 depremindeki gibi yazsa dışarda kalmak sorun olmayabilir. Ama şu an kış ayındayız ve hava çok soğuk. Okul, spor alanı gibi yerlerde ısınacak bir şey olmasa bile en azından rüzgârı engelleyebilirsiniz. Japonya’daki spor salonlarında ve okullarda jeneratör de var, battaniye de. Bizim de Türkiye’de bu şekilde depreme karşı hazır olmamız lazım. Türkiye de Japonya da bir deprem ülkesi, depremi mutlaka yaşayacağız demektir. Tabii ki Allah bizi korusun ve kötü hiçbir şey olmasın. Ama deprem geliyor ve kötü şeyler yaşamamak için ne yapmamız lazım? Japonya 2015’ten beri dünyadaki deprem ülkelerini çağırarak risk azaltmaya yönelik bir toplantı düzenliyor. Türkiye’den de AFAD katılıyor bu toplantıya. Birey, aile, okul, şirket ya da devlet üzerine düşeni yapıyorsa, depreme hazırsa hasar oranı %70 azalıyor. Bu çok büyük bir oran. İnsanlar sürekli deprem nerede, ne zaman, kaç büyüklüğünde olacak diye soruyor. Biz bir gün bu depremi yaşamak zorundayız. Ve bunu yaşayacaksak önlem almaya şimdiden başlamamız gerekiyor. Okuyucuların da şimdiden hazır olmasını rica ediyorum. Zor bir şeyin altından hep beraber kalkmaya çalışacağız.