"İslam İşbirliği Gençlik Forumu müslüman gençleri bir araya getirsin istiyoruz."
İslam İşbirliği Gençlik Forumu (İİGF/ICYF), İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye olan ve üye olmayan ülkelerdeki Müslüman gençler için gençlik politikalarına katkıda bulunmak ve güçlendirmek amacıyla kurulmuş, diplomatik uluslararası bir gençlik organizasyonu. Dosya konumuz gençlik politikaları olunca biz de İslam İşbirliği Gençlik Forumu Başkanı Taha Ayhan ile buluştuk. Kendisiyle, İİGF’nin kuruluş amacını, etki alanını, dünya gençlerini nasıl bir araya getirdiğini, forumun Müslüman gençler için önemini ve farklı ülkelerde düzenledikleri eğitim faaliyetlerini konuştuk.
İslam İşbirliği Gençlik Forumu ne zaman ve niçin kuruldu?
İslam İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) 2004 yılında Bakü’de kuruluyor ve ilk genel kurulunu da orada yapıyor. Hatta kurulması için TİKA’nın da bir desteği oluyor. O zamanki TİKA Başkanı Sayın Hakan Fidan Bey, bu yılki genel kurulumuzda bunu detaylı olarak da anlattı. 2004 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı kurulalı 30 yılı aşkın bir zaman dilimi olmuştu. Fakat hâlâ İslam Konferansı Örgütü adıyla konferanstan konferansa toplanan, sabit sekretaryasının çok verimli çalışmadığı bir örgüt niteliğindeydi. Tüzükte yazan temel amacı Kudüs’ün ve Filistin’in bağımsızlığa kavuşması olan örgüt, fiiliyatta da buna çalışmakla beraber esas itibarıyla görevi ve etki alanı daha çok Müslüman nüfusu olan devletler arasında ortak bir politik zemin oluşturmak, ortak bir masa oluşturmak olan hükûmetler arası bir organizasyondur. Buranın bir gençlik yapısı yoktu. Sekretaryasının sabit olarak tam mevzuata oturmuş bir yapısı, kural ve kaide işleyişi, kurumsal işleyişi de çok fazla yoktu. Tabii o yıl hatırlarsanız Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir Türk vatandaşı olarak genel sekreter seçildiği yıldı. Dolayısıyla Türkiye’nin ve iktidarımızın, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu hükûmetin de ilk yılları olması hasebiyle hem dünyada hem de uluslararası kamuoyunda bir heyecan dalgası uyandırdığı yıllardı. Bu heyecan dalgalarının bir araya gelmesiyle ve tabii ki Cumhurbaşkanımızın da önem verdiği politikalardan birinin gençlik, diğerinin kadın olması sebebiyle bu gençlik politikasının bir yansıması, bir uzantısı olarak ICYF’in kurulmasına karar verildi.
Öncelikle Azerbaycan’da kurulması düşünüldü, bunda her şeyi Türkiye’de toplamak yerine kardeş coğrafyalarımızın da işleyişe katılması ile alakalı bir istek vardı. Takip eden yıllarda İİT’nin Dışişleri Bakanları Konferanslarında ICYF’in uluslararası bir örgüt hâline gelmesine ve İİT ile bağlantısına karar verildi. Ve 2008 yılında Türkiye ile İİT genel sekreterleri arasında bir anlaşma imzalanarak, sonra bu anlaşma parlamentodan kanun hâline getirilerek ICYF bugünkü diplomatik uluslararası gençlik örgütü yapısına kavuşturulmuş oldu.
- Dolayısıyla ICYF’in buradaki konumu, hükümetler arası bir organizasyon olan İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlı olarak, gençlik politikalarını üye ülkelerde ve üye olmayan ülkelerdeki Müslüman topluluklar için sürdürmek ve takip etmek amacıyla kurulmuş bir diplomatik uluslararası gençlik kuruluşudur.
Etki alanından ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Tabii öncelikle daha önce hiç var olmayan bir şey kurulduğu için Müslüman gençlerin bir araya gelmesi ile alakalı bazı çabalar ortaya konmuştu. 2019’da başkanlığa seçildiğimizde yapıyı çok farklılaştırdık. Başkanlığa geldiğimizde kurum yaklaşık 10. yılındaydı. Üç milletten 7 tane çalışanımız vardı. Yıllık 10-12 kadar program yapılıyordu. Bunlar özellikle 3 devlette toplanmıştı. 2019 yılından itibaren ise pandemiye rağmen, bugüne kadar her yıl, yaklaşık 40 ülkede faaliyet gerçekleştirmeye başladık. Şu anda hepsi üye ülkelerden olmak üzere 14 farklı milletten 36 tane tam zamanlı çalışanımız var. Bir kısmı kendi bakanlıklarının görevlendirmesiyle gelmiş arkadaşlarımızdan oluşuyor. 30 civarında stajyerimiz, yarı zamanlı çalışanımız var. Bunlar da yaklaşık 12 milletten oluşmaktadır. Kurduğumuz kuluçka merkezinde de 26 girişimcimiz var. Burada 12 farklı milletten kardeşlerimizin girişimleri var. Kuluçka merkezimizi Teknoloji ve Sanayi Bakanımız Sayın Fatih Kaçır’ın katılımıyla faaliyete başlattık. Gönüllülüğü Müslüman coğrafyasında 3 ülkeden 42 ülkeye çıkartarak ciddi bir artış sağladık. Bugün itibarıyla ICYF artık gençlerin, özellikle de Müslüman gençlerin, Müslüman gençlerle buluşmak isteyen diğer tüm gençlerin bir araya geldiği bir platform hâline geldi.
Bu gençleri nasıl bir araya getiriyorsunuz?
Online eğitim sistemimizle, kurduğumuz Model İslam İşbirliği Teşkilatı kulüpleri ile şu an 40 ülkede 500’den fazla üniversite kulübümüz var. Bu kulüplerdeki yaklaşık 13 bin lisans düzeyindeki öğrenciye biz her ay yeni bir eğitim seti gönderiyoruz.
Tabii hepsini fiziken toplamak mümkün olmuyor ama online anlamda topluyoruz. Bir kısmını da fiziken yıllık olarak buluşmalarımıza çağırıyoruz.
Şu an programlarımıza yıllık başvuru sayısı 100 bini geçmiş durumda. Herhangi bir programa aldığımız ortalama başvuru sayımız da 15 bini geçmiş durumda. Girişimcilik zirveleri gibi çok fazla ilgi gören programlarımız da var. Orada artık 50’den fazla ülkeye, 30 binden fazla başvuruya ulaşmış oluyoruz. Bu anlamda 2019’dan beri aldığımız serüvende global bir tanınmışlığa ulaştık.
Bu yıl Forum’un başkanlığına yeniden seçildiniz, hayırlı olsun. Bu dönemde gençler için nasıl bir vizyon hayal ediyor, neler planlıyorsunuz?
2019-2024 arası bizim kurumsallaşmamızı tamamladığımız bir dönem oldu. Burada tüzüğümüzü, kurallarımızı uluslararası hukuka ve değişen mevzuata uygun hâle getirdik. Şu anda şeffaflık olarak iyi bir noktaya geldik. İlgili kurumlarımız çalışıyor, denetim raporlarımız alınıyor, bunları ilgili makamlara arz ediyoruz. Kongrelerimizi zamanında yapıyoruz, yönetim kurulumuz zamanında toplanıyor. Bunlar kurumsallaşmamızın önündeki en önemli meselelerdi, halletmiş durumdayız. Bu noktada diğer bir adımımız, üye ülkeler ve üye olmayan ülkeler nezdindeki tanınmışlığımızın artırılmasıydı.
Üye olmayan ülkelerle alakalı da şunu söyleyebiliriz: Örneğin hatırı sayılır bir Müslüman nüfusun olduğu Tataristan’ın başkenti Kazan’ı 2022 Gençlik Başkenti ilan etmiştik. Yine İİT üyesi olmayan ama gözlemci üye statüsünde olan uluslararası topluluklar ve ülkelerle de hem faaliyetimiz hem işbirliğimiz var. Örneğin İngiltere’de yapılan İslami Finans Zirvesi’nin partneriyiz. Avrupa çapında çalışan FEMYSO, yani Avrupa Müslüman Öğrenciler Birliği bizim çok aktif bir üyemiz. Bosna, Makedonya gibi üye olmayan ülkelerdeki Müslüman topluluklardan çok sayıda aktif üyelerimiz var. Bu anlamda 2019-2024 döneminde uluslararası tanınmışlık, küresel anlamda tanınmışlık ve kabul edilmişliği başardığımız kanaatindeyim. Amerika’da Müslüman topluluklarla iş birliklerimiz var ve umuyorum ki Aralık ayında da Şikago’da bir etkinlik düzenlemiş olacağız.
Şimdi 2024-2029 perspektifine bakacak olursak artık buradaki hayalimiz ve hedefimiz ICYF’in ilk olarak Müslüman gençlerin temsil edildiği ve bunun tartışmasız olduğu global bir platform hâlinde olgunlaşmasıdır. Bunda ilk merhaleyi aştık ama tam anlamıyla olgunlaşması ve kabul edilmesi gerekiyor.
Tüm Müslüman gençlerin hangi görüş veya fikirde olursa olsun, hangi cinsiyetten, hangi milletten, hangi arka plandan gelirse gelsin buraya başvurduğunda makul ve meşru sorulara cevap bulabildiği bir platform oluşturmak istiyoruz.
Burayı bir adres olarak kabul etsinler istiyoruz. Tabii buradaki bir hedefimiz de şudur: Müslüman gençlerimizin birçok sorunları var. Bu sorunlara kaynaklarımız ölçüsünde, elimizden geldiği ölçüde cevap verelim istiyoruz En azından cevap veremiyorsak bile bu sorunları dillendirelim.
Bu sorunları hem ulusal hem uluslararası karar verici mercilerde dile getiren bir örgüt, teşkilat, kurum hâline gelelim istiyoruz.
ICYF, gençliği nasıl tanımlıyor ve politikalarını hangi tanıma göre belirliyor?
Gençlik çok enteresan bir kavram. Aynı yaş grubunda, aynı akran grubunda olmayı ifade ediyor. Yani sizin arka planınız, cinsiyetiniz, fikriniz, yaşamınız, yaşam standardınız, gelir durumunuz, problemleriniz veya sevinçleriniz, mutluluklarınızdan bağımsız olarak aynı zaman diliminde, aynı dünyayı paylaşmayı ifade ediyor. Bu anlamda akranlık hakikaten enteresan ve üzerinde çokça tefekkür edilmesi gereken bir kavram. Çünkü çok sevdiğiniz annenizle babanızla veya çocuklarınızla bu dünyada akran olamıyorsunuz. Ama hiç hoşlanmadığınız insanlarla aynı zamanı paylaştığınız için pek çok ortaklığınız bulunuyor. Gençliğin bu yönü var, bir diğer yönü de şudur: Gençlik şahsi hayatlarımızdaki bir kavram ama öte yandan insanlık açısından da başka bir kavramdır. Çünkü insanlık da bir serüvenden geçiyor. Aynı akranlık durumunu insanlık da tek vücut olarak yaşıyor. Şu an 1900’lerden beri yaşanan teknolojik gelişmeler 2000’lerde bambaşka bir hâle geldi. Dünyadaki bu global değişiklikler de tüm insanlığı aynı anda etkiledi. Bu açıdan insanlığın artık gençlikte mi gençliğin sonunda mı olduğu da düşünülmesi gereken bir durumdur. Buradan baktığımızda gençlik olarak yekpare bahsettiğimiz kavramın altında çok çeşitli insanların çok çeşitli fikirleri olduğunu görmemiz lazım. O yüzden herhangi bir gençlik politikasının aynı anda tüm gençlere hitap ediyor olması çok olası değil. Hele global anlamda, uluslararası anlamda böyle tek bir politika benimsenmesi ne kadar verimli olabilir emin değilim. Dolayısıyla burada eğer odağınızı ve kapsamınızı ne kadar büyütürseniz o kadar genel geçer ifadeler kullanmak soyutlaşmak ve amaçtan kopmak zorunda kalıyorsunuz. Çözüm bekleyen güncel problemlere çözüm üretmeniz daha az bir ihtimal hâline gelebiliyor.
Öte yandan gençlerin ortak problemi, hayatın başında olmaları ve bu sebeple sosyo-ekonomik problemler bakımından daha güvencesiz olmalarıdır. Güvenlik endişesi tüm yaş gruplarında olmakla beraber hayatın başında olmaları sebebiyle gençlere biraz daha fazla eğilmeniz gerekir. Bunu millet ölçüsüne indirdiğiniz zaman millî politikalarda ortak değer, hedef, ilke ve ülkülere gençleri yönlendirebilirsiniz. Global ölçekte ise millî bir bilinç veremezsiniz. Manevi bilinç vermeye kalksanız hangi manevi bilinci vereceksiniz? İşte hem global ölçekte hem de millî ölçekte gençlere verebileceğiniz ortak değerler fıtrata ait değerlerdir. ICYF burada küresel ile millî ölçeğin arasında orta bir noktada duruyor. Bu anlamda bir konfor alanımız var diyebilirim.
Ülkeden ülkeye değişen politikalarınız var mı? Avrupa’da yaşayan Müslüman gençler için başka, diğer ülkelerde yaşayan Müslüman gençler için başka politikalar uyguluyor musunuz?
Evet, bu durum aynı zamanda lokalizasyon yapmamızı gerektiriyor. Nitekim problemlere baktığımız zaman da bahsettiğimiz gibi her genç grubunun farklı problem hassasiyet öncelikleri var. Ve burada biz şöyle yaptık: Öncelikle Müslüman gençlerin meselelerini 7 ana başlıkta toplamaya çalıştık. Kültürle başladık ve sanatla bitirdik. Arada da network gibi, ağ oluşturmak gibi, ekonomik kalkınma gibi başlıkları ortaya koyduk. Kültür ve sanatın bizim açımızdan önemi şudur: İslam veya Müslüman kimliğini ancak ortak kültürel hazinelerimizle anlatabiliyoruz.
Mesela İslamofobi konusunu ele alalım. İslamofobi, Müslümanlara yönelik İslam inancından kaynaklı yöneltilen nefret suçları ya da nefret aktiviteleridir. Üye olmayan ülkelerde de yine İslamofobi’nin yükselen bir dalga olduğunu ve bu dalgaya karşı İİT üyesi ülkelerin siyasal anlamda ciddi mücadeleler verdiğini görüyoruz. Dolayısıyla sadece İslamofobi özelinde bile bu bahsettiğimiz lokalizasyon söz konusu. Daha da somuta inecek olursak örneğin Fransa’daki bir gencin İslamofobi ile alakalı sorunu, hanımefendiyse başını örtememesi, beyefendiyse namaza gidememesi, sakal bırakamaması, konuşurken dahi bazı İslami ögelerden söz edememesi, yaşantısında İslami öğelere artık eskisi kadar yer veremiyor oluşu, ilkokuldan başlayarak eğitimlerinin İslami ögelerden tamamen ayıklanmasıdır. Aynı zamanda kurban kesme, oruç tutma gibi İslami pratiklerine yasal anlamda zorluk çıkartmasıdır. Fakat Amerika’daki Müslüman bir gencin ortaya çıkan nefret dalgası sebebiyle, şehirlere bağlı olarak değişse de artık hayatını riske attığını görüyoruz. Özellikle son dönemde Amerika’da 8 kişinin Müslüman olduğu için katledildiğini, aynı zamanda Müslüman kardeşlerimizin birçok cinayetin, şiddet suçunun hedefi olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla İslamofobi özelinde bile aslında farklı farklı politikalar ve yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. Biz de ICYF olarak zaten Amerika’daki Müslümanlarla daha çok hukuki haklarının, birlik beraberliklerinin nasıl olacağı konularında sempozyumlar, programlar düzenlerken Fransa’da bununla alakalı protestolar düzenlemeye çalışıyoruz veya bir bilinç oluşturmaya çalışıyoruz.
Üye ülkelerdeki politikalar nasıl belirleniyor?
Üye ülkelerde bunlar politika yapıcıların elinde olduğu için daha ziyade dışişleri bakanları konferanslarında, zirvelerde karar altına alınan hususlardır. Üye ülkelerdeki Müslüman kardeşlerimize de İslamofobi’nin ne olduğunu anlatarak bir bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. Böyle bir lokalizasyon yapmak zorundayız. Aynı şey ekonomik projelerimiz için de geçerli. Şu anda 56 ülkenin 3-4 tanesi kişi başına düşen millî gelirde dünyanın en yüksek ülkeleri. Özellikle körfezden baktığımız zaman Katar, Emirlikler, Suud, Kuveyt veya Brunei bunlar dünyanın en yüksek gelir grubu ülkeleri… Bu 56 ülkenin içerisinde dünyanın en düşük gelir grubuna sahip ülkeler de var. Dolayısıyla bunlar arasında ortak ekonomik politika üretmek çok gerçekçi değil. O yüzden yaptığımız ekonomik kalkınma zirvelerinde bunlar arasında bir dengeleme yapmaya çalışıyoruz.
İİGF bir topluluk olarak dünyadaki Müslüman gençler için ne anlam ifade ediyor? Bu forumla tanışan gençlerin hayatlarında, kariyer planlarında ne gibi değişiklikler oluyor?
Müslüman gençlik için ICYF olarak, 2029’a kadar sorunlarına çözüm adresi bulacakları, sorunlarını paylaştıkları ve çözebildikleri, çözemezlerse de dile getirdikleri bir yer olmayı hedefliyoruz. Umarım bu hâle geliriz. Şu an Gazze özelinde başladık ama amacımız bunu daha global anlamda yapabilmek ve umarım ki yapacağız. Unbreaking Palestine diye bir girişimimiz oldu. Gazze’de, Filistin’de hak ihlaline uğrayan gençlerin bu ihlalleri paylaştığı bir sosyal medya platformu kurduk. Bunu tüm dünya gençliği ile yapmak istiyoruz. Tabii Filistin ayrı bir başlık, orada bunu yapmamız gerekiyor. Amacımız başlangıçta onların günlük hayatlarındaki haberleri paylaşabilecekleri bir platform oluşturmaktı. Ancak 8 Ekim’den itibaren yaşanan mezalim sebebiyle şu anda hak ihlallerine ve Gazze’deki saldırılara odaklanıyoruz. Global anlamda bu platformumuzda yapacağımız, yapmaya çalıştığımız, bir kardeşimizin günlük hayatından paylaşmak istediği bir meseleyi dünyanın uzak köşesindeki bir başka Müslüman kardeşiyle paylaşabilmesiydi. Bunun bir sebebi de şu: Özellikle Batı’da yükselen marjinal sağ siyasetin etkisiyle ve bunun dalga dalga diğer tüm ülkelere yayılmasıyla, Müslüman ülkelerde de laiklik kavramının çokça dillendirilmesiyle, ülkemizde bile yaşadığımız ırkçılığın diğer ülkelerde çok daha fazla artmasıyla, Müslümanlar üzerinde sistematik bir kampanyanın hem Batı ülkelerinde hem Müslüman olmayan ülkelerde başladığını bunun Müslüman nüfusu olan ülkelerde de dalga dalga hissedildiğini görebiliyoruz. Tabii bunun gençler üzerinde çeşitli etkileri olabiliyor. Kimi ülkelerde Müslüman gençlerin yabancılaşma hissini arttırabiliyor, kimi ülkelerde Müslüman gençleri radikalizme itebiliyor. Buna karşılık bizim durup doğruyu, daha orta yolu bir şekilde gençlerimizle bulmamız gerekiyor. O yüzden de biz gençlerin kardeşliğini, gençlerin iletişim kurmasını önemsiyoruz.
Aslında gençlere farklı ülkelerde farklı giyinen, farklı düşünen, farklı yaşayan çok sayıda Müslüman akranınız var, demiş oluyorsunuz.
Tabii. Aynı zamanda ümmet bilincinin gelişmesi de ancak gençlerin birbirini tanıması ile mümkündür. Tataristan’da Gençlik Başkenti’ni yaparken şunu gördük, birçok insan dünyanın o kadar kuzey bölgesinde, böyle bir Müslüman medeniyeti olduğunun farkında değilmiş.
Evet, Bangladeş’in Müslüman bir ülke olduğunu biliyorlar ama Müslümanlığın Uzak Asya’da, Bangladeş’te farklı bir yansımasını, kendini oradaki coğrafyaya, oradaki iklime, oradaki kültüre adapte ettiğini düşünmüyorlar. Fakat bunu kendi gözleriyle gördükten sonra daha iyi öğreniyorlar.
Doha’da Gençlik Başkenti’ni yaptığımızda, İslam’ın öyle bir yorumunun, Müslüman’ın öyle bir yaşantısının olduğunu da yine birçok genç kardeşimiz ya katılarak gözleriyle gördü ya da medya üzerinden paylaştığımız etkinliklerden gördü. Dolayısıyla biz gençler arasındaki bu etkileşimi, paylaşımı ve kültürü ne kadar arttırırsak ortak ümmet bilincini o kadar artırabileceğimizi fark ettik. Birincisi ICYF’te bir Müslüman genç dünyanın her tarafından farklı kültürlerdeki Müslüman kardeşlerine ulaşma imkânı buluyor. İkincisi nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkelerde Müslümanların yaşantısı, bilgisi, görgüsü, arka planı tarihsel hikâyesi aynı değil bunu öğreniyor.
Kendilerini çok farklı ifade edebiliyorlar. Ama her hâlükârda nüfusun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde bir ortak zemin ve ortak bilinç oluşuyor, Müslümanca bir yaşam için bir konfor alanı oluşturuluyor. Bununla beraber Müslümanların azınlıkta olduğu ve İİT üyesi olmayan Kanada, İngiltere gibi ülkelerde, ki buralarda bir fikrî hürriyet, demokrasi ve insan hakları var ve Müslüman kardeşimiz bunun konfor alanını yaşıyor fakat öte taraftan bir tarihsel Müslüman arka plan olmadığı için bazı zorluklar da yaşayabiliyorlar. Bu anlamda burada yetişen diaspora Müslümanı kardeşlerimize de burada çok geniş bir dünyalarının olduğunu, bu ümmetin parçası olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Umuyorum ki gelecek yıllarda biz sorunlara daha net cevaplar ve çözümler üreten bir kurum hâline geliriz.
Müslüman ülkelerdeki faaliyetlerde hangi alanlara daha fazla eğilim olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Ülkesine göre değişiyor. Bir kısmını diğer sorularda cevaplamış oldum. Mesela, Nijer’de biz çok güzel bir balık çiftliği ve ağaçlandırma, bitki yetiştiriciliği yeri kurduk. Yılda 2000 kişiye balık yetiştiriciliği ve tarımsal üretim çiftçilik sertifikası eğitimleri veriyor. Tam da terörün vurduğu bir bölge, Burkina Faso sınırında bir yer. O projeyi TİKA ve oradaki cumhurbaşkanının desteğiyle yaptık. Lübnan’da 4 bölgede seralar oluşturduk, yine gençlere çiftçilik eğitimi verelim diye…
Malezya’da, Sudan’da, Mali’de mesleki eğitim merkezi oluşturma gayretimiz vardı. Filistin Devleti kurulup barış tesis olana kadar en önemli meselemiz ise Filistin, Kudüs ve Gazze. İmkânlarımız ölçüsünde küresel protestolara katılmaya, meseleyi dillendirmeye, kampanyaları desteklemeye gayret ediyoruz. Rabbim bizi bağımsız Filistin Devleti’nin özgür Kudüs’ün ve müreffeh Gazze’nin şahidi kılsın.
Âmin. Gençlik forumlarında yetişmiş biri olarak katıldığınız ve geleceğinizi etkilediğini düşündüğünüz gençlik çalışmalarından bahseder misiniz?
Ben liseden sonra hep STK’lardaydım. Gençlik STK’larında da yer aldım. 2015’ten itibaren de Ak Parti Gençlik Kolları’ndaydım. 2016 başında İstanbul’da Gençlik Başkanlığı yaptım. Gençlik Kolları tecrübesi benim hayatımda en çok hamdettiğim işlerden biridir. ICYF’te de güzel işler yaptım, burada belki daha fazla uluslararası görünürlüğümüz var ama Gençlik Kolları muhtemelen ömrüm boyunca yapacağım en iyi işti. Bunun sebebi, bir kere orada kurulan dostluklar ve iş birlikleri çok kalıcıydı. Bir gençlik teşkilatına zaten ya çalışmayı sevdiğiniz için gidiyorsunuz ya liderinize bağlılık için gidiyorsunuz ya da inandığınız fikri iktidara taşımak için gidiyorsunuz. Bunun ötesinde de bir menfaatiniz yok. Gece gündüz oradasınız. Dolayısıyla burada çok kalıcı bir bağlılık oluşuyor. İkincisi bütün kaynak yokluklarına rağmen sizin bir iş yapmanız bekleniyor ve bu sizin iş yapma becerinizi ve işbirliği kültürünüzü inanılmaz arttırıyor. Sizin orada iş yapmanız tek başınıza yapabileceğiniz bir şey değil, bir takım çalışması gerektiriyor. Bu takım da 5-10 kişilik takımlar değil. İstanbul’da yapıyorsunuz, bir milyon kişilik bir takım gerekiyor. Organizasyonda en detayına kadar inmeniz gerekiyor. Tabii Cumhurbaşkanımız liderliğinde olmanın bize kazandırdığı teorik meseleler yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde çalışmanın getirdiği motivasyon, kültür ve birikimin katkıları apayrı… Kariyerimde bana ne lisans ne yüksek lisans, en çok AK Parti Gençlik Kolları İl Başkanlığı katkı sağladı: Manevi olarak, yetişme olarak, fikriyat olarak, yönetimsel kabiliyet ve organizasyon olarak…
Peki, buradan yola çıkarak bugün forumlara katılan gençler genellikle hangi alanlara yönelebilirler? Tarımsal bir örnek de veriyorsunuz, ekonomi, kültür, sanat alanında da… Anlattıklarınızdan ağırlıklı olarak siyasete ya da bürokrasiye yönelebilirler gibi geldi.
Aslında dokunmadığımız bir alan yok: Robotik eğitimlerimiz, mühendislik olarak sistem eğitimlerimiz var. Bu konularda sertifika programlarımız da var. Bağımlılıkla mücadele eğitimleri de var. Çünkü biz gençliğe belli bir alanda dokunmaktan ziyade 360 derece dokunmaya çalışıyoruz. Tematik de yaklaştığımız için kim neye ilgi gösteriyorsa oraya geliyor.
Mesela Filistin’de 56’dan fazla STK’yı bağımlılıkla mücadele konusunda bir eğitmenlerin eğitimi programı yaptık. Uyuşturucu bağımlılığına karşı 3 hafta boyunca eğitmen eğitimi verdik. Bunun çok büyük katma değerleri oldu. Hâlen oradakilerle irtibattayız. Sanatla alakalı etkinliklerimiz de var. Lübnan’da İslam sanatı ve tarihini anlatacağımız etkinlikler gerçekleştirdik.
Planladığınız eğitim programlarında temel odak noktanız nedir?
Gençlerimizin bulunduğu ülkelerde farklı gelir grupları var. Temel meselemiz ekonomik problemler. Eğitim verelim, fırsat eşitliği sağlamak için gayret edelim, nihai çözüm olmasa bile çözüm için bir adım atalım istedik. Burada biz gençlerimizi girişimciliğe teşvik eden işler yapmaya çalışıyoruz. Yatırım zirvesi dediğimiz şeyler aslında temelde bu. oraya yatırımcı olabilecekleri getiriyoruz, finans kuruluşlarını getiriyoruz, fikir sahibi gençleri getiriyoruz, daha evvelki güzel örnekleri getiriyoruz. Ortak temamız gençlerin bir meleke kazanıp o melekeyi ekonomize ederek para kazanabileceği, hayatını idame edebileceği bir fırsat eşitliğine doğru yönlendirmekten ibaret. Evinde beklemek, birinden para istemek, yerine bizim önerdiğimiz şey bu.
İstanbul İl Gençlik Başkanlığı döneminizden bugüne baktığımızda uzun süredir gençlerle çalışıyorsunuz. Bütün dünya gençleriyle bir aradasınız. Türkiye’de ve dünyada da hep tartışılır, gençlerin hayata bakışları, hayata tutunmaları… Gençlerin içinde onlarla çalışan biri olarak gençlerin değişimini nasıl yorumluyorsunuz?
İletişim imkânlarının artmasının olumlu tarafları var, artık bilgiye erişim çok rahat. Lisans yıllarımda internet vardı ama bilgiye erişim bu kadar rahat değildi. Şu anda istediğinizi öğrenebiliyor, istediğiniz melekeyi geliştirebiliyor, istediğiniz kursu alabiliyor, istediğiniz hocayla istediğiniz anda veya istediğiniz karar vericiyle hemen irtibat kurabiliyorsunuz. Öte taraftan bunun olumsuz tarafı herkes her şeyi her zaman anlatabiliyor, kendini anlatabiliyor. Tabii çeşitli medya platformları da buna imkân sağlıyor. Birçok insan da bunu son derece müsrifçe kullanıyor. Dolayısıyla iyi de kötü de aynı anda daha çok akmaya başlıyor hayatımıza. Bu sadece benim veya sizin tecrübe ettiğiniz bir şey değil. Bütün insanlığın da yeni tecrübe ettiği bir şey ve bu da insanlığı değiştiriyor. Bu iletişim enflasyonu, bu bilgi enflasyonu bizi insanlık olarak etkiliyor. Nasıl etkiliyor, bizi nasıl şekillendirecek bunu göreceğiz. Şu anda siz 10 dakika birine ulaşamadığınız zaman endişelenmeye başlıyorsunuz. Hâlbuki çok değil, kendi hayatlarımızda da gördüğümüz bundan 20 yıl önce 30 yıl önce cep telefonu yoktu ve birine iki gün ulaşamasak hiçbir şey olmuyordu. Kâinat kevn ve fesat üzere olduğu, olumlu ve olumsuz her şey bir arada olduğu için mutlaka bunun hayrı da olacaktır şerri de... Bu gençler için de yeni bir olgu. Yani biz belli bir yaşa eriştikten sonra bunu tecrübe ediyoruz ama onlar bunun içinde yetişiyorlar. Benim 2 yaşındaki oğlum kendisi açabiliyor telefondan programları. Hâlbuki profesör olan büyük dedesi telefon kullanmada o kadar başarılı değil. Bu eğitimle, tecrübenizle alakalı bir şey de değil, adaptasyon ile alakalı... Bu anlamda ben gençlerin geçmiştekinden daha kötü olduğunu düşünmüyorum. Bilgi setlerine bu kadar rahat erişimlerinin olması, bu ortamda yetişiyor olmaları; bana geleceğin geçmişten daha parlak olma ihtimalini artırıyor gibi geliyor.
Uluslararası bir gençlik stratejisi oluşturmak ve buna bağlı programlar geliştirmek için neler gerekiyor? Bu faaliyetlerin ulusal boyutta düzenlenen gençlik faaliyetlerinden farkı ve önemini anlatır mısınız?
Gençliğin bir akran grubu olduğunu söylemiştik. Ama gençlik politikalarının doğru yapılması, özellikle millî sınırlar içerisinde bir gençlik politikasının yapılmasının çok ciddi kalıcı etkileri, şekillendirici etkileri olur. Bunun uluslararası çapta yapılmasının da global çapta olmasa bile etkisi olur. Global çapta da eğer insanlık değerlerini ele alırsanız ve bunu yapabilirseniz, muhakkak ki faydası olur. Mesela sürdürülebilir kalkınma hedefleri buna hizmet edebilecek bir ögedir. O zaman siz daha iyi bir gelecekten bahsedebilirsiniz. Hele günümüzdeki teknolojik imkânlarla gençlik akran gruplarını doğru, temel öğeler üzerinde yetiştirebilirseniz ortak güzel bir gelecekten söz edebilirsiniz.
Türkiye’de gençlik politikalarının üretilmesiyle neler olduğu konusunda çok somut bir Ak Parti örneğini ele alalım. Recep Tayyip Erdoğan’ın önce 2002 seçimlerini kazanması sonra başbakan olması sonra cumhurbaşkanı olması ve anayasa değişikliği süreçlerinde hep gençler ve kadına yönelik politikalarının özellikle gençliği yetiştirici ve destekleyici politikalarının çok büyük etkileri oldu. Ve onun yetiştirdiği gençlerin bugün artık görevlere geldiğini görüyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde yönetici olduğunu görüyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’ın burada sadece Türk gençliğine yönelik değil, uluslararası gençliğe yönelik bir somut bir de soyut liderliği olduğunu görüyoruz. Somut liderliği şu: Türkiye’ye kabul ettiği öğrencilerle, Türkiye’deki değişim programlarındaki öğrencilerle bursların artırılmasıyla beraber Türkiye’ye gelip, Türkiye’nin havasını alıp burada eğitim almış gençlerin artık gidip kendi ülkelerindeki özel sektörde liderlik yaptığını, kamu sektöründe bakanlık yaptığını, başbakanlık yaptığını, yönetici olduğunu görüyoruz. Bir kere bu, Türkiye’nin uluslararası görünümünü ve yönetim yeteneklerini son derece arttıran bir unsurdur.
Soyut olan ise şudur: Cumhurbaşkanı’nın gençliğe yönelik kendi ülkesinde ve uluslararası alandaki bu desteklerinin hem siyasal bir söyleme dönüşmesi hem de cesareti ve ilkeli duruşuyla beraber dünyanın her tarafındaki gençlere sorun mutlaka hepsi Recep Tayyip Erdoğan’ı tanır. İsmen tanırlar ve örnek alırlar. En liberalinden, en zenginine ya da en geri kalmışına… Bazen aramızın konjonktürel olarak açık olduğu ülkelerde bile gençlerin Cumhurbaşkanımıza olumlu bir bakışı var. Bunun bir sebebi Cumhurbaşkanımızın söylemlerinde gençleri hep ön plana koyması.
Baştan beri ifade ettiğim bu teknolojik gelişmeyle, bilgi enflasyonuyla beraber gençler, dünyanın farklı imkânlara sahip olduğunu görüyorlar. Aynı gezegende yaşıyoruz, aynı zamanda yaşıyoruz ama aslında farklı dünyalarda yaşıyoruz. Bu da gençlere ben niye burada yaşayayım, bu zulme uğrayayım, gideyim fırsatlar kovalayayım imkân ve ihtimali getiriyor. Daha dinamik bir sosyal yapıya evriliyoruz. Ne kadar kapalı rejim olursa olsun gençler bu dinamik sosyal yapı sebebiyle geleceği şekillendirecektir. Bu da gelecekten olumlu beklentiler içinde olmamın bir sebebidir.
Değişen dünyanın gençler tarafından nasıl daha iyiye doğru şekillendirilebileceğinin küresel somut bir örneği ise Gazze’yle alakalı gençlerin dünyanın her yanından verdiği ortak tepkiler. 8 Ekim’den itibaren yaşanan zulümlerle dünyanın en baskı altındaki ülkelerinde bile gençlerin ayaklandığını ve zulme sessiz kalamadığını görüyoruz. Ülkelerinin karar vericiler elitlerinin yönü ne olursa olsun nasıl engellemeye çalışırlarsa çalışsınlar gençlerin başını çektiği kitlesel hareketler dünyanın her yerinde bir vicdan uyanışı sağlıyor.