Hilmi Ziya Ülken’in Yahudi meselesine dair birkaç not

Yahudi meselesi sadece Filistinlilerin veya Müslümanların değil tüm dünyayı ilgilendiren bir meseledir. Bunu dünyaya kabul ettirebildiğimiz takdirde meselenin ilk düğümünü de çözmüş olacağız.
Yahudi meselesi sadece Filistinlilerin veya Müslümanların değil tüm dünyayı ilgilendiren bir meseledir. Bunu dünyaya kabul ettirebildiğimiz takdirde meselenin ilk düğümünü de çözmüş olacağız.

Hilmi Ziya, Yahudilerin birlikte yaşadıkları başka kavimlere daima zarar verdiklerine, menfaatlerini temin etmek için kendilerinden olmayanları istismar etmekten çekinmediklerine dair ortaya atılan tezi değerlendirmiştir. Diğer büyük cemiyetlerin içerisinde Yahudilerin az sayıda, ezilmiş ve mağlup olmalarının sonucunda bu kavmin her şart ve koşulda hayatlarını idame ettirebildiklerine ve zorluklar karşısında en çok birbirlerine bağlandıklarına dikkat çekmiştir.

Ülken, bu kavmin hem dünyanın dört bir tarafına yayılışı hem de bulundukları toplumdaki etkinlikleri nedeniyle sadece ticarette ve iktisadi konularda değil fikrî konularda da belirleyici bir rol aldıklarını tespit etmiştir.
Ülken, bu kavmin hem dünyanın dört bir tarafına yayılışı hem de bulundukları toplumdaki etkinlikleri nedeniyle sadece ticarette ve iktisadi konularda değil fikrî konularda da belirleyici bir rol aldıklarını tespit etmiştir.

Yahudi meselesi son birkaç asırdır gündemimizi meşgul eden meselelerden bir tanesidir. Osmanlı’nın son yıllarında dolaylı olarak, 1948 yılında Filistin toprakları işgal edilip yerine bir Yahudi devleti kurulduktan sonra ise doğrudan Müslümanların öncelikli meselesi hâline gelmiştir. Bu mesele günümüze kadar din, siyaset, sosyoloji ve başka açılardan ele alınmış, konuşulmuş, tartışılmış ve yazılmıştır. Türk düşüncesinde müstesna bir yere sahip olan Hilmi Ziya Ülken ise bu alana katkıda bulunan kıymetli isimlerden biridir. Hocanın çalıştığı diğer konulara ve Yahudilik üzerine yazdıklarına bakıldığında yazıları arasında bir bütünlük olduğu görülmektedir. 30 Nisan’da İstanbul Üniversitesinin düzenlemiş olduğu Hilmi Ziya Ülken Sempozyumu’nda Cahid Şenel Hoca’nın “Hilmi Ziya Ülken’in Yahudi Meselesi” başlıklı sunumu ile bu kitaptan haberdar oldum. Daha sonra bu kitabı Tophane’deki Muhsin sahaftan temin ederek okumaya başladım. 1944 yılında, II. Dünya Savaşının son zamanlarında basılan bu kitap hem yazıldığı ortam ve zaman hem de Yahudilerin dünya savaşı süresince kamuoyundaki yeri itibariyle bir kaynak teşkil ediyor. Kitabın basıldığı 1944 yılında bir Yahudi devleti bile yoktu. Hilmi Ziya, kitabın önsözünde Yahudilerin birçok vasfını saydıktan sonra -vasıflardan bir tanesi de devleti olmayan millet vasfıdır- bu vasıfları taşıyan kavmin bir mesele olarak kendini her zaman hissettirdiğini söylemiştir: “Bu kavmin, yerleştiği memleketlerde muhtelif derecede canlı ve faal bir rol oynamak üzere, bütün dünyaya yayılmış olması, her yerde başka bir manzara göstermesi, (…) Müstakil vatanı ve milliyeti olmayan başka kavimlerden hiçbirisinde görülmedik davaları meydana çıkardığı için bir “Yahudi Meselesi” kendini her zaman hissettirmektedir.”

Hilmi Ziya Ülken.
Hilmi Ziya Ülken.

Kitabın birinci bölümünde Yahudi meselesinin tam anlaşılabilmesi için meselenin etrafındaki tüm görüşler ele alınmıştır. Bunlar; Yahudilerin, siyonistlerin, anti-siyonistlerin, anti-semitizmin ve semitizmin görüşleridir. Hilmi Ziya, bu görüşleri doğru ve yerli yerinde tetkik edebilmek için iki hususa dikkat edilmesi gerektiğini söyler. Birincisi, Yahudiler ile ilgili önceden verilmiş yargılardan kaçınmak. İkincisi ise bu meseleden pratik bir gaye elde etmek için değil ilmi ve sosyolojik bir maksatla tetkik edilmesi gerektiğidir. Böyle olduğu takdirde maksadın hasıl olacağını belirtmiştir. Hilmi Ziya, kitabın yazıldığı sürece kadar Yahudiler ile ilgili tezleri tek tek değerlendirirken tarafsız ve objektif bakış açısını korumaya çalışmıştır. Mesela Yahudilerin kapitalizmin kurucusu olduğu tezini, sadece Yahudilerin değil Batı milletlerinin içerisinde oluşan burjuva sınıfının da bu sistemin doğmasında önemli katkıları olduğunu dile getirmiştir. Bunu yazarken de Yahudileri korumak için değil, Batı’nın karakterini ortaya koymak için yazmıştır.

Hilmi Ziya, bir başka tezde Yahudilerin kapalı bir cemaat zihniyeti olduğu ileri sürülen görüşü değerlendirirken, dillerini ve dinlerini terk ettiklerini ve diğer milletlerin arasında eridiklerini, hatta Yahudi olmayanlarla evlenilme hadisesinin çokça yayıldığını söylemiştir: “Her şeyden önce öz dilleri olan İbranice’yi terk ederek bulundukları memleketin dilini benimsemişlerdir. Bazı yerlerde eski dinlerini terk etmişler, Hristiyanlık ve İslâmiyet’i kabul etmişlerdir. Birçok memleketlerde Yahudiler büyük kesafetler içerisinde muhtelif nispetlerde erimeğe başlamışlardır. Rusya’da, Almanya’da, Fransa’da Yahudilerin Yahudi olmayanlarla evlenmesi hadisesi çok yayılmıştır.”

“Yahudiler bir ırk mıdır, bir dinî cemaat mıdır, bir mezhep veya kilise midir, etnik bir zümre veya bir kavim midir?”
“Yahudiler bir ırk mıdır, bir dinî cemaat mıdır, bir mezhep veya kilise midir, etnik bir zümre veya bir kavim midir?”

Dönemin şartlarından ötürü bu görüşler doğru gibi görünse de 4 yıl sonra kurulacak olan İsrail’in resmi dilini İbranice olarak belirlemiş ve dünyanın dört bir tarafında eridiği zannedilen Yahudiler, Filistin topraklarında kendi terör devletlerini kurmuşlardır.

Hilmi Ziya, Yahudilerin birlikte yaşadıkları başka kavimlere daima zarar verdiklerine, menfaatlerini temin etmek için kendinden olmayanları istismar etmekten çekinmediklerine dair ortaya atılan tezi değerlendirmiştir. diğer büyük cemiyetlerin içerisinde Yahudilerin az sayıda, ezilmiş ve mağlup olmalarının sonucunda bu kavmin her şart ve koşulda hayatlarını idame ettirebildiklerine ve zorluklar karşısında en çok birbirlerine bağlandıklarına dikkat çekmiştir:

“Yahudilerin büyük Hristiyan cemiyetleri içerisinde az olmaları, onların daima mağlup bir vaziyette kalmalarına, bu yüzden de her yerde hayatlarını idame ettirebilmek için birbirlerine en çok bağlanmak ve fazla tasarruf yapmak mecburiyetinde kalmalarına sebep olmuştur. Bu sayede Yahudiler maharetlerini, kurnazlıklarını, iktisadi ve fikri kabiliyetlerini kazanmışlardır.”

Albert Einstein.
Albert Einstein.
Lucien Lévy-Bruhl.
Lucien Lévy-Bruhl.

Yahudilere dair tezleri sıraladıktan sonra genel bir değerlendirme yapan Ülken, bu kavmin hem dünyanın dört bir tarafına yayılışı hem de bulundukları toplumdaki etkinlikleri nedeniyle sadece ticarette ve iktisadi konularda değil fikrî konularda da belirleyici bir rol aldıklarını tespit etmiştir. Buna örnek olarak Fransa’dan Durkheim ve Lévy-Bruhl, Almanya’dan Einstein ve Erich Fromm, Türkiye’den ise Munis Tekinalp’i örnek göstermiştir.

Hilmi Ziya, kitabın ikinci bölümünde Yahudi kavminin temellerini sorgulayarak, Yahudiliğin neye tekabül ettiğini tespit etmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de üç alt başlıkta incelemiştir: Irk, din ve dil. Bu üç kavram üzerinde teksif olan Hilmi Ziya, bir Yahudi karakteri ortaya koymuştur. Ülken, bu bölüme şu soruyu sorarak başlamıştır: “Yahudiler bir ırk mıdır, bir dinî cemaat mıdır, bir mezhep veya kilise midir, etnik bir zümre veya bir kavim midir?”

Émile Durkheim.
Émile Durkheim.

Bu soru Yahudi meselesinin çözümünde kritik bir noktada durmaktadır. Belki de Hilmi Ziya, temelini sorgulayacağı şeyin tam olarak ne olduğunu tespit ederek bir çözüm yoluna gidilebileceğini düşünmüştür. Günümüzde de Yahudilik, etrafındaki çeperleri itibariyle içerisinde çokça kavram barındırmaktadır. Hilmi Ziya’nın yukarıda saydığı kavramlardan bir tanesini seçmek acaba tüm Yahudi halkını anlam olarak karşılamaya yetecek midir? Mesela bir Yahudi ırkı vardır dediğimizde, tüm Yahudiler benzer karakteristik özelliği gösterir mi? Belki de Yahudilik tüm bu kavramların kesişim noktasında olan bir zümredir.

Hilmi Ziya’nın eserine günümüzden bakılınca birçok çarpıcı yorum ve bilgi de yer almaktadır. Mesela Filistin’de Yahudilerin iskân edilmesinde aslında oraya yerleştirilenlerin Yahudi’ye benzemediği, iskân edilenlerin Doğu Avrupa’da Yahudilerin içerisinde yaşayan fakat başka ırktan kimseler olduğu söylenmektedir. Kitabın son sayfalarında dünyanın dört bir tarafındaki Yahudilerin resimlerinin konulması belki de bu görüşü desteklemek niyetiyledir:

“Filistin’de Yahudilerin iskânı tecrübesinde çok karakteristik bir hadise meydana çıktı: İskân edilenlerin çoğu Yahudi’ye benzemiyordu. Buraya iskân olunanlar Şarkî Avrupa Yahudilerinin içinde yaşayan fakat esas itibariyle başka ırkın insanlarıdır.”

Hilmi Ziya’nın Yahudi Meselesi, içerisindeki birçok bilgi ve yorum ile zengin bir kaynak sunmaktadır. Yazıldığı dönem itibariyle tarafsız bir tutum sergilenmeye çalışılsa da günümüzden bakıldığında değişim ve dönüşüm kendini hemen ele vermektedir. Bir mesele olarak Yahudiliğin anlaşılması ve meselenin üzerine gidilmesi noktasında giriş bir eser olarak değerlendirilebilir. 1948’den itibaren gündemimizde olan, 7 Ekim Aksâ Tufanı ile de ana gündemlerimizden biri hâline gelen bu mesele, hâlihazırda sadece Müslümanların değil dünyadaki diğer dinlerin ve milletlerin de meselesi olmuştur. Toplumları Müslüman olan ülkelerdeki tepki ve protestoları aratmayan -belki de daha fazla karşılık bulan- sedalar hem Avrupa’da hem de Amerika’da toplum nezdinde karşılık bulmuştur. Bu durum, meselenin halledilmesi hususunda bize bir imkân sunmaktadır: Yahudi meselesi sadece Filistinlilerin veya Müslümanların değil tüm dünyayı ilgilendiren bir meseledir. Bunu dünyaya kabul ettirebildiğimiz takdirde meselenin ilk düğümünü de çözmüş olacağız.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım