Hanzala’dan Ebu Ubeyde’ye Filistin’in özgürlük mücadelesi
Aksa Tufanı Operasyonu’nun başladığı 07 Ekim’den bu yana bir taraftan işgal devletinin aklın ve vicdanın sınırlarını zorlayan saldırılarına maruz kalan Gazze halkını izlerken bir yandan da Hamas ve diğer direniş gruplarının verdiği şanlı mücadeleyi takip etmekteyiz. Acının her türlüsünü tadan Gazze’nin onurlu ve izzetli direnişi tüm dünyada hayranlık uyandırırken özellikle İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın sözcüsü Ebu Ubeyde ise kararlı duruşu, meydan okuyan tavrı ve tüm dünyaya mesaj veren sesiyle Aksa Tufanı’nın en önemli ismi hâline geldi. Siyonist yönetime karşı mücadele eden Filistinlilerin direnişini en somut şekilde temsil eden Ebu Ubeyde, bu süreçte direnişin sembolü oldu.
Bundan birkaç hafta önce kıymetli meslektaşım ve değerli dostum Ramazan Turgut hoca ile Gazze’de yaşananları ve Kassam mücahitlerinin direnişini konuşurken bana “Ebu Ubeyde, sence de Hanzala’nın yönünü dünyaya dönmüş hâli değil mi?” diye sordu. Çünkü Hanzala, on yıllardır devam edegelen Filistin’in özgürlük mücadelesinin yılmaz sembolü idi. Şimdi ise Ebu Ubeyde, bu misyonu devralarak bir bakıma tüm dünyada direnişi temsil eden bir kahramana dönüştü. Nasıl ki Aksa Tufanı, direnişin paradigmasını değiştirip özgürlük yolunda savunmadan saldırıya geçişin kapısını araladıysa aynı şekilde Ebu Ubeyde’de Hanzala’nın sessizliğini bozarak direnen Filistinlilerin güçlü bir irade ortaya koyuşunu mücessemleştirdi.
Hanzala, küskün ve sessiz direnişçi…
Hanzala, Filistin’in en meşhur sanatçıları arasında yer alan Naci el-Ali’nin1 direniş tarihine ve Filistin mücadelesine miras bıraktığı bir kahramandır. Yüzünü asla göremediğimiz bu küçük kahraman, suskunluğu ve küskünlüğü ile tüm dünyaya derinden bir haykırış gerçekleştirmiştir. Çocukluğu, hayalleri, toprakları ve geleceği ç/alınan Hanzala, aslında tüm Filistin’in hikâyesidir.
Naci el-Ali, Nekbe’de (Büyük Felaket) yani İsrail’in kurulduğu tarihte 10 yaşında bir çocuktu. Karikatürleştirdiği Hanzala karakterinin de on yaşında bir çocuk olarak kalması aslında Naci el-Ali’nin kendi hayatı, çaresizliği ve öz yurdundan koparılma travmasının bir yansımasıydı. Arapların, Müslümanların ve uluslararası toplumun Filistin’i yalnız bırakmasından ötürü küsen ve dünyaya sırtını dönerek Filistin özgürleşene kadar yüzünü asla göstermeyeceğine söz veren Hanzala aslında Nekbe mağduru yüz binlerce çocuğun kağıtlara resmedilmiş haliydi. Hanzala, uluslararası alanda direnişi temsil etti; sükutun kimi zaman büyük eylemlerden daha tesirli olduğunu insanlığa tüm çıplaklığıyla gösterdi.
Hanzala’nın sükutu ve küskünlüğü çocuk olmasından kaynaklanmaktaydı. Bir gün birilerinin gelip belki de kendisi gibi olanlara el uzatacağına, işgalcileri topraklarından kovacağına ve evlerine tekrar dönmelerinin yolunu açacağına dair beklentilerle örülü bir direnişti Hanzala’nınki. Halbuki, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen Hanzala’nın yönünü dönmesi ve mütebessim yüzünü göstermesi için gerekli adımların hiçbiri atılamadı. İşgal devletinin agresif genişleme stratejisi günden güne büyüyerek devam etti. Ve Hanzala gibiler artık başkalarından medet ummaktan ise kendilerinin aksiyon almaları ve tüm dünyaya Filistin direnişinin kararlılığını, iradesini ve gücünü göstermeleri gerektiğinin bilincine vararak önce İntifada süreçlerini sonra da 7 Ekim’deki büyük direnişi gerçekleştirdiler. Böylece Ebu Ubeyde, Hanzala’nın yüzünü henüz açmasa dahi dünyaya sırtını dönmekten vazgeçen ve bilfiil direnişin içinde yer alan Filistinlileri temsil eden yeni bir sembole dönüştü.
Ebu Ubeyde, kararlı ve meydan okuyan direnişçi…
Ebu Ubeyde ilk defa kameralar önüne 2006 yılında Hamas’ın İsrail askeri Gilat Şalit’i kaçırdığı operasyonu duyurmak için geçti. Kassam Tugayları’nın sözcüsü sıfatıyla konuşan ve kefiyesiyle kapattığı yüzünü göstermeyen bu direnişçi, ilerleyen yıllarda büyük bir başarıyla yürüttüğü vazifesinde tam manasıyla bir direniş sembolü/ kahramanı hâline geldi. Adı, fotoğrafı, yaşadığı yer ve bir ailesinin olup olmadığına dair tüm bilgiler sadece tahminden ibaret olan Ebu Ubeyde, Hanzala’nın sıradanlığı gibi aslında herhangi bir Filistinli direnişçinin şahsıyla bütünleşti. İşgal devletinin istihbarat aygıtları Ebu Ubeyde’yi tespit etmek için büyük gayret sarfetseler dahi bu amaçlarına ulaşmaya muvaffak olamadılar.
2014 yılında İsrail medyasında isminin Huzeyfe el-Kehlut olduğu iddia edilerek çeşitli fotoğrafları yayınlansa da bu bilgi Hamas tarafında kat’i surette reddedildi. Sonraki yıllarda da İsrail’in Ebu Ubeyde’nin kimliğine dair gerçekçi deliller sunamaması aslında istihbarat birimlerinin onun kim olduğunu bulma noktasında aciz kaldıklarının göstergesiydi.
İsrail tarafından 2008, 2012, 2014 yıllarında Gazze’ye düzenlenen saldırılarda Ebu Ubeyde sürece ve direnişe dair sınırlı bilgilendirmeler yaptı. 2021’deki Kudüs Kılıcı’nda ise artık sözüyle düşmana göz dağı veren bir Kassam sözcüsü vardı. Kassam Tugayları’nın direniş kapasitesini artırdığı Ebu Ubeyde’nin güçlü ve özgüvenli sesinden anlaşılmaktaydı. Kassam mücahitleri 7 Ekim’de Aksa Tufanı’nı başlattığında karadan, denizden ve havadan yürütülen bu operasyonu ve sonrasındaki süreci tüm ayrıntılarıyla dünyaya anlatan Ebu Ubeyde, artık sadece Filistinliler için değil aslında yerküre üzerindeki tüm direnişçiler için sembolik bir anlam ifade etmeye başladı. Filistin direnişinin paradigma değişimi Hanzala’dan Ebu Ubeyde’ye geçişten anlaşılmaktaydı. Kendilerini yalnız bıraktıkları için onlara küsen Hanzalalar artık aldıkları inisiyatifle ve başlattıkları mücadeleyle tüm insanlığa başka bir ders vermekteydiler. Nekbe’nin umutsuz çocukları yerlerini özgürlük için mücadeleyi sürdüren korkusuz ve kararlı direnişçilere bırakmışlardı.
Ebu Ubeyde direnişin gücünü ve düşmanın hezimetini aktardığı kadar aynı zamanda Müslümanlara ve akıl-vicdan sahibi tüm insanlara vazifelerini de hatırlatan erdem timsalidir.
Gazze’de işlenen soykırıma karşı vicdan sahibi tüm kesimleri göreve davet ederken Filistin ve Kudüs davasından asla taviz vermeyeceklerini de her fırsatta büyük bir kararlılıkla ifade etmektedir. Hanzala ile Ebu Ubeyde benzer acıların, benzer küskünlüklerin, benzer hayal kırıklıklarının figürleridir. Aralarındaki tek fark ise Ebu Ubeyde’nin büyüdüğü, yetişkin olduğu ve yüzünü göstermese dahi yönünü dünyaya dönerek küskün kalmaktansa Kudüs kutsiyeti uğruna mücadele ederek ölmeyi göze alan bir yiğide dönüşmesidir. İsrail kamuoyunun dahi Gazze’de ne olup bittiğine dair haberleri Ebu Ubeyde’den aldığı bir vasatta, direnişin kahramanı bu şahsiyet dostunun da düşmanının da sözüne itibar ettiği, doğruluğundan şüphe etmediği nitelikte bir Müslümandır. Parmağı ile işgal devletine korku salan, sözleriyle işgal ordusunun zihnini ve yüreğini darmadağın eden bu kahraman, Filistin’de direnişin asla bitmeyeceğini tüm kesimlere ispat etmektedir.
Ebu Ubeyde yüzünü açar mı?
Hanzala, özgür Filistin’i görene dek yüzünü dönmeyecekti. Ebu Ubeyde ise Kudüs özgürleşene kadar yüzünü göstermeyeceğini belirtmekte. Bu durum bir taraftan Filistin’in özgürlük mücadelesinde sürekliliğe işaret ederken öte taraftan da direnişin felsefesindeki değişimin Gazzeli/Filistinli mücahitleri nasıl yeni bir kimliğe büründürdüğünü göstermektedir. Ebu Ubeyde’nin gizemi, Filistin direnişinde bireysel kimliklerden ziyade kolektif bir mücadelenin varlığını da gözler önüne sermektedir. Asıl mesele Kudüs’tür, Filistin’dir. Gerisi teferruat hükmünde olduğundan direnen mücahitlerin asıl kimliklerinin ne olduğu önemli değildir. Onlar birer Kudüs murabıtıdır; Filistin’in özgürleşmesi ve Kudüs’ün hak ettiği değeri yeniden elde etmesi için kendi canlarından vazgeçen mücadele erleridir.
7 Ekim ve Ebu Ubeyde, Müslüman dünyanın ihtiyaç duyduğu bir azmin ortaya konması bakımından büyük bir uyanışa yol açtı. Uzun yıllardır bir kahraman bekleyen Müslüman dünya, kendini Ebu Ubeyde ile özdeşleştirirken Aksa Tufanı ise üzerine toprak örtülü yüz milyonların silkelenip uyanmasına vesile oldu. Bugüne kadar İsrail’in kanıksatma yoluyla hayata geçirdiği tüm planlarına karşı ilk defa bu kadar geniş çaplı düzeyde tepkiler kondu. Akıl ve vicdan sahibi tüm insanlar dünyanın her yerinde Ebu Ubeyde’nin kararlı, güçlü iradesiyle haykıran ve iman dolu sesinden aldığı ilhamla Siyonist yönetime karşı haykırmaya, boykotlar yoluyla işgal devletine giden ekonomik kanallara zarar vermeye ve uluslararası hukuku devreye sokarak Tel Aviv yönetiminin soykırımdan sorumlu tüm isimlerinin en ağır şekilde cezalandırılması için harekete geçmeye başladı. Bu gelişmelerin tamamı Aksa Tufanı Operasyonu’nun sadece Gazze’nin ablukadan kurtulma mücadelesi değil aksine Kudüs’ü ve tüm insanlığı özgürleştirme sürecinde büyük bir kırılma meydana getiren bir başlangıç olduğunun delili niteliğindedir
İşgal devletine karşı bu kadar güçlü bir iradenin ortaya koyulduğu bir zamanda başta Müslüman dünya olmak üzere uluslararası toplumun üzerine düşen vazife öncelikle Siyonist yönetimin saldırgan tutumunu cezalandırmak sonrasında da dünyaya artık sırtlarını dönmekten vazgeçen Hanzalaların yüzlerini de göstermelerini temin etmektir. Ebu Ubeyde, her konuşmasını “Şüphesiz bu sonunda ya zafer ya da şehadetin olduğu bir cihattır” diyerek bitirmektedir. İşgale yeterince ses çıkaramayan topluluklara küsmekten vazgeçerek şanlı bir direniş yürüten Gazzeli mücahitler üzerlerine düşeni yapmışlardır. Şimdi ise sıra o yiğitlerin yüzlerini açması için gerekli şart olan Kudüs’ün özgürleşmesinin yolunu açacak Müslüman dünya ve uluslararası toplumun vicdan sahibi mensuplarındadır. Hanzala’nın yüzünü dünya asla göremedi. Gelin hep birlikte el ele verelim, aksiyon alalım ve şanlı direnişin yanında yer alarak hiç değilse Ebu Ubeyde’nin yüzünü görelim. Aksi takdirde bugün Gazze’de yaşanan soykırımın benzerlerinin Filistin’in diğer bölgelerinde de görülmesi uzak bir ihtimal olmayacaktır.
1. Naci el-Ali, çizdiği 40.000’i aşkın karikatürle Filistinlilerin mücadelesini ve yalnızlığını tüm dünyaya duyurmaya çalıştı. Üstlendiği bu misyon sanatın en az bir kurşun kadar değerli olduğuna hatta bıraktığı etki itibarıyla direnişte çok daha önemli bir yer tuttuğuna işaret etmekteydi. Filistin Davası’nın yılmaz savunucuları arasında yer alan el-Ali, kendi kulvarında yaptığı katkıyla işgal devletinin karşısında güçlü bir iradeyle durmayı başarmıştı. 22 Temmuz 1987’de Londra’da bulunduğu esnada uğradığı suikast aslında Hanzala’nın ve Naci el-Ali’nin diğer çizimlerinin Siyonist yönetimi ne kadar tedirgin ettiği hatta korkuttuğunun en önemli göstergesiydi. Filistinli direnişçilerin yeni bir paradigmayla İsrail’e karşı aksiyon aldıkları Birinci İntifada’nın öncesinde bir karikatüristin uğradığı saldırı, Filistinli fedailer/gerillalar kadar Naci el-Ali’nin de İsrail için bir tehdit olduğu anlamına gelmekteydi. Bir ayı aşkın süre verdiği yaşam mücadelesini 29 Ağustos’ta kaybeden Naci el-Ali, tüm göstergelerin MOSSAD’ı işaret ettiği bir olay sonucunda hayatını kaybetmişti. Dünyanın en yetkin istihbarat örgütlerinden birinin Londra’da Filistinli bir karikatüristi öldürmesi, Hanzala’nın dünyaya sırtını dönen hâlinin dahi Siyonist yönetimin rahatını kaçırmaya yettiğinin deliliydi.