Hamzanâme:Sâhibkırân ve Hamzazâde Rüstem’in Maceraları
Atanın üstadı Hızır Aleyhisselam’dır. Ona şöyle pend ü nasihat etmiştir: ‘Yâ Hamza! Kimseye evvel hamle etmeyesin. Kaçanı kovalamayasın. Senden eman dileyenin emanını kesmeyesin. Kuvvetinle mağrur olmayasın. Altın ve akçeyi hesapsız taşıyasın. Avradını nikâhsız tutmayasın.’
Araplar için Esmârü’l-Hamza, Farısiler için Dâstân-ı Emîr Hamza, Türkler için ise Hamzanâme…
Evliya Çelebi, ilk Hamzanâme’nin Hz. Peygamber’in hikâyecisi Sahîb-i Rûmî tarafından yazılmış olduğunu ve kitapta Hz. Hamza’nın gazaları ve cesaretinin anlatıldığını söyler. Daha konvansiyonel tarihçilere göre ise Hamzanamelerin kaynağı, Tarih-i Sistan’da adı geçen Kıssa-i Megazi-i Hamza adlı kitaptır. Buradaki kahraman ise Hz. Peygamber’in amcaları Hz. Hamza değil, fakat Halife Harunürreşid’e isyan eden İranlı Hamza b. Abdullah’tır (ö. 828). Hamza b. Abdullah haricilerdendir ve Sind, Hint ve Serendib’e yaptığı seferler İranlı yöneticilere kök söktürmüştür.
Bu duruma uygun olarak yaklaşık yetmiş cilt olan Hamzanâmelerde, bazen Hz. Hamza’nın menkıbeleri bazen de bahsi geçen bu diğer Hamza’nın gazaları anlatılır ve hikâyeler birbirinin içine geçer. Bazen de bir savaşçı olduğu anlaşılan bir başka Hamza devreye girer. Ayrıca hikayelerde sihir ve büyü gibi unsurlara sıklıkla rastlanılır.
Türkler, Araplar ve Farslar arasında yüzyıllarca şifahi olarak anlatılan Hamzanameler ilk defa 14. Yüzyılda şair Ahmedî’nin kardeşi Hamzavî (ö. 1412-13) tarafından yazıya geçirilmiştir. Özellikle bu yazıya geçirilme hadisesinden sonra metin Osmanlı toplumunda oldukça yayılmış, çoğunlukla Yeniçeriler tarafından, sınır boyu kalelerinde ve kahvehanelerde ya okunmuş ya da meddahlar tarafından anlatılmıştır.
Hikâyelerin hâkim konusu kâfire karşı savaştır. Olaylar, mekânlar, kişiler değişir fakat ana tema devam eder. Cihat sahnelerinde düşman, öncelikle İslam’a davet edilir. Müslüman olması durumunda, İslam’ın bütün ahlaki vasıfları bu şahsiyete yüklenir ve tam bir Müslüman muamelesi görür. Artık namusludur, güvenilirdir, özü sözü birdir...
İslamlaşmak demek, temeli İslam olan bütün toplumsal değerlere haiz olmak demektir. Hikâye boyunca da o şahsın artık hiçbir hatası, kusuru görülmez. Şayet düşman müslüman olmazsa o zaman da güç dengeleri gözetilerek savaşılır. Bütün bu özellikler dikkate alındığında, hikâyelerin, daha ziyade yeniçeriler arasında dinlendiği de göz önünde bulundurulursa, İslam’ın cihat ruhunu canlı tutan ana kaynaklardan biri olduğu anlaşılmaktadır.
Ketebe Yayınları Haziran ayında Hamzanâmelerin 17. cildinisadeleştirerek ilk defa okuyucuların dikkatine sunuyor. Bu cilt de hikâyelerin genelinde olduğu gibi, İslâmiyet adına yapılan savaşları ihtiva etmekte. Ayrıca metinde Hamza’nın, en az kendisi kadar iyi bir savaşçı olan oğlu Rüstem’in maceraları da anlatılmaktadır. Bu ciltte de, er meydanının kayıtsız şartsız en sert ve adil kahramanı Hz. Hamza’dır.
Zaman zaman “Arap” sıfatıyla nitelendirilir. Her türlü savaş taktiğini bilir, usulüne göre uygular. Bu esnada ona yardımcı olan unsurlar da şanına layık özelliktedir. Ana karakter olarak Hz. Hamza, daha ziyade, savaş sahnelerinde konuya dâhil olur. Diğer durumlarda ise diğer Hamzalardan biri onun yerini alır.
Hamzanâmeler bir dönem İslam coğrafyasında gaza ahlakının, yani bir nevi savaş hukukunun anlatıldığı, halkın ve özellikle askerlerin arasında çok meşhur olan metinlerdi.
Hz. Hamza gibi tüm İslam coğrafyasında ihtiram gösterilen bir figürün konu edilmesiyle bu hikâyeler insanları hem gazaya teşvik ediyor hem de gaza esnasında yapılması ve yapılmaması gereken davranışlar hususunda bilgi veriyordu.
Osmanlı toplumunda savaş, cenk, gaza gibi meselelerin nasıl anlaşıldığını merak eden ve dönemin halk kültürüne meraklı olan okuyucuların kesinlikle edinmesi gereken bir eser.