Hakkı tavsiye eden bir adam: Mustafa Özel
Ahmet Murat Hocam ile Nihayet’e yazabileceklerimi ilk kez istişare ettiğimizde yöneltti bu soruyu bana: “Bugünün siyasetnamesini kim yazsın/yazdı/yazıyor?” Aslında bu soruya sıkı bir cevabım vardı. Ancak okuyucuyu modern zamanların romanperver iktisatçısı ile tanıştırmadan önce, dünya tarihi boyunca siyasetname geleneğini ve genel olarak bu türün zamanımıza nasıl tercüme edilebileceğini anlatmaya çalıştım. Şimdi önceki yazıların izinde bu soruya dört başı mamur bir cevap vermeye hazırım. Unutmadan ifade edeyim; tıpkı diğer yazılarda olduğu gibi konumuz siyasetnameler olmakla birlikte, odağımız siyasi yönetim/liderlik değil, iktisadi alandaki liderlik/işletme yönetimi olacaktır.
Avrupa’da ve hatta Amerika’da içinde bulunduğumuz aşırılıklar çağına objektif yaklaşımlar geliştiren, bu zalim düzeni eleştiren ve eğer böyle giderse sistemin çökeceğine işaret eden isimler yok değildir. Bir elin parmaklarını geçmeyen bu isimler, “içimizdeki hayvanı sürekli kışkırtan” bir dünyada pek az işitilmiş ve anlaşılmıştır. Öte yandan Japonya bu yarışa dâhil olduğundan beri hep daha insani ve ahlaki bir ilerleme çabası içerisinde olmuştur. Çin ise seleflerini aratmayacak bir hırsla büyümektedir.
Orta Asya bozkırlarından göçebe bir gelenekle ilerleyen, ilerlerken İslam’la müşerref olan Türkler, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarıyla büyük bir medeniyet inşa etmişlerdir. Ancak bu ulu çınar, kapitalist rüzgâr karşısında eğilmiştir. Çınarın yerinden kopmasa da dallarının çoğunu kaybetmesi, yapraklarını kurtların kemirmesi ve köklerindeki hastalık onu uzun bir süre iç kavgalarla meşgul etmiştir. Bundandır ki dünyaya söylenebilecek pek çok şey söylenememiştir.
Bugün çınar hâlâ yerinde ve ayaktadır; capcanlı bir temayülle kendini yenilemekte, küllerinden doğmakta, dosta güven, düşmana korku vermektedir. Yani bu topraklar hâlâ, insanlıktan uzak bu sisteme reddiye çekme potansiyeli en güçlü yerdir. Bu reddiyeyi edebî bir üslupla yapan da şüphesiz Mustafa Özel Hoca’dır.
…
Daha ilkokul sıralarındaydım ismini işittiğimde. Eğitimci ama “Kazancın onda dokuzu ticarettedir” hadisini düstur edinmiş bir girişimci olan babam Hoca’yı sıkı takip ediyor, gazete yazılarını dikkatle okuyor, kesip saklıyor, konuşmalarını kaçırmıyordu. Kolay kolay beğenmeyen bir adam olarak Hoca’ya karşı derin bir saygı duyuyordu ki bu beni de etkilemiş, onu daha yakından tanımaya sevk etmişti. Bir yandan bizim medeniyetimizde durup ütopik olmayan ama hayallere de yer açan bir yaklaşımla geçmişe bakıyor, diğer yandan modern olanın altında ezilmeden aynı zamanda onu putlaştırmadan değerlendiriyor ve buradan bir senteze ulaşıyordu. “İktisatçının böylesi!” dedirtiyordu.
İşletme okumaya başlayınca Hoca’ya hayranlığım katmerlendi. Çünkü o, modern iş dünyasının meselelerini akademide öğretilenlerden çok farklı ele alıyordu. Yazılarında tarih, edebiyat ve iktisat çok kolaydı. Kanaatimce en önemlisi, hep Müslümanca bir arayış, Müslümanca bir çaba içerisinde olmasıydı. Kimilerinin Müslüman görünmemek için eğilip büküldüğü, kimilerinin de sessiz kalarak kamufle olduğu zamanlarda, Müslüman oluşunu iktisatçı oluşunun önüne koyuyor ve hem teoride hem pratikte tevhide işaret ediyordu.
1956’da Ağrı’da dünyaya gelen Mustafa Özel, 1980 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduğunda belki de çok farklı bir gelecek hayali içerisindeydi. Uzun yıllar bankacılık, dış ticaret ve sanayi sektörlerinde yönetici ve danışman olarak çalıştı. Ama teoriden hiç kopmadı. Dergâh, İzlenim, Kayıtlar, İlim ve Sanat, İslam, Yedi İklim, İktisat ve İş Dünyası dergilerinde yazı ve çevirileri yayımlandı. Güncele ilişkin hiç de güncel görünmeyen değerlendirmelerini uzun yıllar Yeni Şafak okuyucusuyla paylaştı. Resmî akademi onun iktisat derslerinden müstefit olurken, o MÜSİAD’da iş adamlarına, Bilim Sanat’ta arayış içindeki genç dimağlara hitap etti.
Bir yandan Schumacher ve Wallerstein gibi döneminin en güçlü sosyal bilimcilerinin eserlerini Türkçeye kazandırarak bir teorik arka plan çizmeye çalışırken diğer yandan da “strateji”, “liderlik”, “işletme kültürü” gibi daha popüler/pratik kavramlara ilişkin modern çalışmaları Türkçeleştirdi. Editöryal eserlerinde yaptığı bilinçli seçimlerle iktisat düşüncesini, geçmişini ve bugününü ortaya koyarken hep kendi şerhlerini düştü, iktisadın din ile ilişkisine işaret etti; iktisatçı -aslında- ne işe yarar, diyerek cesur bir soru sordu.
Bütün bu alan hâkimiyeti Hoca’nın telif eserlerinde kendini açıkça hissettirmektedir. Hoca önce kapitalizme, onu ortaya çıkaran şartlara nüfuz edip güçlü ve zayıf yönlerini tespit ettikten sonra kapitalizme reddiyesini kâğıda dökmüştür. Eserlerinde öne çıkan bir diğer husus da 90’lı yıllar Türkiye’sine ilişkin tespitleri olmalıdır: Bir çeşit Hilfu’l-Füdûl olarak değerlendirdiği MÜSİAD, Türkiye’nin geleceğini omuzlayacak Anadolu kaplanları, İslami bir model olarak çok ortaklı şirketler, diğer tarafta dönemin siyasi açmazları ve iktisadi durgunluk…
Buraya kadar biraz da nevi şahsına münhasır bir iktisatçıyı anlattığımıza kuşku yok. Ama bu yazının iddiası 21. yüzyıl nasihatnamesinin Mustafa Özel’in kaleminden sudûr ettiğidir. Öyleyse, bu iddiamızı temellendirmemiz lazım.
1994’te o tarihe kadarki dergi ve gazete yazılarının kitaplaşması ile meydana gelen Birey, Burjuva ve Zengin daha ilk başlıklarından çarpar bizi: “Bireycilik ve Bireyin İlkesiz Yükselişi”
Kapitalist sistem insanı özgürlüklerle donatarak birey olma çağrısı yapmıştır. Şeytanın Hz. Âdem ve Havva’ya yasak ağaca yaklaşmaları için yaptığı çağrıya benzer bir çağrıdır bu.
Oysa bizi en şerefli mahluk yapan ilkeler, sımsıkı sarılası bir iptir.
Hoca’nın uykularımızı kaçıracak soruları vardır: İlkelerle yaşayarak para kazanılır mı? Adam zengin olur mu? Müslüman’a daha çok yakışan kazanıp şükretmek midir yoksa aza kanaat edip sabretmek midir? İlkeleri olan bir adam tarafından kapitalist çarkın olmazsa olmazı reklamlar nasıl değerlendirilmelidir?
Bir yıl sonra Devlet ve Ekonomi girer raflarımıza. Mustafa Hoca bu kez Türkiye’yi odağına alır. Potansiyelimizi, Avrupa ile ilişkileri inceler. Ancak onun nazarında iktisat ahlak ve din olmadan tartışılamaz. İslam’da ticaretin, tüccarın ve pazarın ehemmiyetini anlatır. Peygamberi tüccar olan bu din; Asya içlerine, Afrika’ya, Uzakdoğu’ya âlim tüccarlar aracılığı ile yayılmış bu medeniyet nasıl olur da ticarete bigâne kalabilir?
- Ancak unutulmamalıdır ki İslam’da her şey gibi pazarın da ticaretin de bir ahlakı vardır. Tüccar oruç ve zekât gibi çeşitli ibadetlerle terbiye edilir, faiz kesin bir dille yasaklanır, merhamet ve cömertlik övülür.
Modern zamanlarda uygulanması imkânsız gibi görünen bu formüle Hoca bütün kalbiyle inanır: “Toplumsal zenginlik için dürüstlük şarttır. Hilekârlık kısa vadede kazançlı görünse de uzun vadede dürüstlük galip gelir. Gönül kerestesi ile pazar kuranlar hem bu dünyalarını hem öteki dünyalarını mamur eder.”
1996’da basılan İstikbal Köklerdedir dönemin sıcak gelişmeleri üzerinden siyasete, sosyolojiye, edebiyata ve iktisada dokunur. İslam toplumlarının geri kalmışlığına ve bunun sebeplerine odaklanır. Çözüm ise ancak köklerimize sahip çıkmaktadır.
Mustafa Hoca’nın daha çok ders kitabı formatında hazırladığı iki kitabından biri 1996’da yayımlanan Yöneticilik Dersleri’dir. Liderliğin düş kurmakla, yaratıcılıkla ve sürekli öğrenmekle ilişkisini anlatırken, birden kendinizi Hz. Ali’nin dostu Malik b. Eşter’e yazdığı mektup üzerinden Müslüman ve ilkeli yöneticiliğe dair nasihatler okurken bulursunuz.
Yine modern bir bakışla şirket mimarisini anlatırken, bu mimaride geleneğin yerini tartışmaya başlar: “Teşebbüs erbabının bir kısmı bize ait ne varsa terk edilmeden adam olamayacağımızı düşünürken bir kısmı da tarihperstlikten öteye gidemiyor. ”Mühim olan, dünün iyi şeylerini bugün yaşatabilmektir. İş dünyası rekabetin yerine iş birliğini koymaya çalışırken gerçek cemaatçi örgütlerin ancak bu topraklarda maya tutabileceğine vurgu yapar.
Ders kitabı formatındaki diğer eseri Etkici Yönetici 1998’de yayımlanmıştır. Stephen Covey’in etkili liderlik özellikleri arasında sıraladığı proaktiflik ilkesini etkici şeklinde Türkçeleştirmeyi tercih eden Mustafa Özel, bu eserde de modern yönetim gurularının klasik dönemlerin nasihat metinlerini nasıl tekrar ettiğini, ancak yine de ahlaki boyutta nasıl eksik kaldıklarını ortaya koymaktadır. Müellifi bilinmeyen Bahrü’l-Fevaid’den Stephen Covey’e, Kutadgu Bilig’den Warren Bennis’e, Bob Garratt’tan Koçi Bey’e kurduğu bağlantılarla bizi hayretler içerisinde bırakır. Güneşin altında söylenen pek de yeni bir şey yoktur galiba?
Bütün bu karşılaştırmalardan sonra Müslüman ülkelerin iktisadi geriliğinin sebebi İslam mıdır, sorusunu bir kez daha sorar ve kuvvetli bir “hayır” cevabı verir. Müslümanlık zenginliğe engel değildir ancak sömürü düzenine çok büyük bir engeldir.
Yeni bir dünya düzeni ancak kardeşlik ile mümkündür. Kardeşliğin bugün nasıl uygulanabileceğinin formülü için de ahilik iyi bir başlangıç noktası olacaktır. Misal, insanı önce işgücü sonra sözüm ona bir iyileştirme yaparak kurumun kaynaklarından bir kaynak olarak görmek daha ilk bakışta modern sistemin gayriinsaniliğini ortaya koymaktadır.
Uzun bir sessizlikten sonra 2018 yılından başlayarak “Roman Diliyle” serisini okumaya başladık. Mustafa Hoca’nın ustalık eserleri diyebileceğimiz bu metinler tam anlamıyla türünün tek örnekleri olabilir: Roman Diliyle İktisat, Roman Diliyle Siyaset, Roman Diliyle İş Hayatı, Roman Diliyle Emperyalizm ve Romanperver İktisatçı.
Roman Diliyle İş Hayatı’ndaki bazı önemli tespitleri sıralayalım: Modern zamanlar öncesinde toplumsal ilişkiler dışarıdan bakan ortalama bir insanın anlayabileceği kadar basitti. Hedef kazanç değil, geçimdi. Daha sonra aklın kalbe, maddenin ruha, kasanın yasaya söz geçireceği günler geldi. Bu yeni düzene uyum sağlayabilmesi için rasyonel insanın yaratılması gerekiyordu. Rasyonel, yani erdem ve hikmeti bir kenara bırakarak servet peşinde koşan insan. Kapitalizmin özü, girişimci burjuvanın kârlı işleri ne pahasına olursa olsun elden kaçırmamasıydı.
Dua, şeref ve adaletin yerine inovasyon, verimlilik ve kârlılık ikame edildi, ustalara saygı azaldı. Maneviyatın kendisi tüketilecek bir ürüne dönüştü. Oysa basit bir dünyevi iş bile cennete açılan bir kapı olabilirdi. Her işte Allah rızası gözetenler için elbette! Cesar’ın baş dönmesi, Kabusnâme’de zehirlenme diye tarif edilen şeye benziyordu. Bu hastalığın bir ilacı var mıydı?
Ve en sona bıraktığım, bizzat Hoca’nın da çağdaş bir fütüvvetname olarak isimlendirdiği eseri: Makul Yönetici. Hoca bu eserinde bir kez daha medeniyetimizden modern zamanlara esintiler taşıyordu. Hz. İbrahim ve günümüz uzmanlarına taş çıkartan müzakere yeteneği, İbn Mukaffa’nın dört maddelik yönetim sırrı, Sühreverdi’nin Nehcü’s-Sülûk fi Siyaseti’l-Mülûk isimli eseri, halk şiirimiz ve Yunus Emre… Her birinde modern yöneticiye yol gösterecek pek çok yansımalar bulmak mümkün! Her biri ayna olmaya, yol göstermeye namzet! Machiavelli’yi unutmuyordu Mustafa Hoca. “Bugün herkes Makyavelist” diyordu. Can alıcı bir soru soruyordu: “Batılı devletler karşısında sonuna kadar ilkeli davranmak mümkün mü? ‘Harp hiledir’ kutlu sözünü bugün nasıl tefsir edeceğiz? Görüyorsun Machiavelli Usta ne seninle oluyor ne sensiz.”
Hoca’nın çok yönlülüğüne bir ispat daha sunalım burada. Mimar Turgut Cansever’den bile yönetim ilkeleri devşirebiliyordu. Kendine güven, cesur ol, ne istersen yapabilirsin diyen bir medeniyete tevazu anlatmak, “attığında sen atmadın” (el-Enfâl 8\17) demek büyük cesaret istiyordu gerçekten.
Peki, bütün bunları neden anlatıyordu? Neden yıllardır iktisat ve ahlakı yan yana yazıp duruyordu? Makul Yönetici’nin giriş yazısında şöyle diyordu:
“Kapitalizmin zirve çağında bir fütüvvetname yazmak, suya nakışlar çizen bir çocuğun davranışına benzetilebilir. Benim tam da yapmak istediğim budur işte: çocukluk!”
Artık 60’lı yaşlarında bir çocuk, idealist bir iktisatçı, cesur bir Müslüman olarak şöyle diyordu hatta: “Böyle bir ekonomik sistemde fütüvvetin esası olan yiğitlikten, mertlikten ve cömertlikten söz etmek, tuhaf değil mi? Evet, tuhaf, ama kaçınılmaz!” Kaçınılmaz bir vazife yüklenmişti çünkü biliyordu ki ancak hakkı ve sabrı tavsiye edenler kurtulurdu ziyan olmaktan…
Mustafa Hoca’ya göre Müslüman zaten girişimci demektir. Dünya büyük bir kumarhaneye dönüşürken aklı selim, zevki selim, kalbi selim sahibi girişimcilere her şeyden çok ihtiyacımız var.
Önceki eserlerinde de vurguladığı gibi işin sırrı geçmişe dönüp bir bakmak olabilir; takılıp kalmadan bakıp uyarlamak!
…
Kişisel yolculuğuma dönersek, Hoca’yla lise yıllarımda yüz yüze tanışma fırsatım oldu. Ben henüz ne olmak istediğimden emin değildim. O günlerin Türkiye’sinde pek de bir önemi yoktu. Sonra Viyana’da işletme öğrencisiyken dinledim kendisini. Hem mesafeli hem sıcakkanlı olmayı nasıl başardığına şaşırdım. Pek de hazzetmediğim hesap kitap işlerinin arasında işletmenin sevebileceğim bir yönünü keşfettim sayesinde. Müslüman olmanın şerefini taşıyarak alanıma bakmam gerektiğini ve bu yolda yürümenin hiç de kolay olmayacağını anladım. Demem o ki nasihatleri sadece iş insanlarına değil genç akademisyenlere de yol göstermiş güzel insandır Mustafa Özel. Modern Türkiye’nin nasihatnamelerini yazma görevini üstlenmiş bir ahlak neferidir. Öyle görünüyor ki Hoca ömrü yettikçe tıpkı Yusuf Has Hâcib gibi kendine özgü üslubuyla hepimize nasihat etmeye devam edecek.