Gülü tarife hacet bırakmayan şair: Süleyman Vehbi
'Süleyman Vehbi, edebiyat dergilerindeki kalem faaliyetlerinin yanı sıra yayımlanan kitapları ile adını unutulmaz kılmış, velut bir sanatkârdır.'
“19. asrın benzersiz bir politekniği Münif Paşa”
M. Kayahan Özgül’ün affına sığınarak, emaneten aldığımız başlıkta da ifade edilen Osmanlının Batılılaşması döneminde çok yönlü bir aydın olarak temayüz eden Mehmet Tahir Münif Paşa veya Münif Paşa (1830-1910) Berlin’e 1854’te ikinci kâtip olarak gitmiştir. Bazı kaynaklarda Berlin’de hukuk ve felsefe okuttuğu yazılsa da M. Kayahan Özgül, Dergâh Yayınları’ndan çıkan 19. Asrın Benzersiz Bir Politekniği Münif Paşa adlı kitabında bu bilginin doğru olmadığını yazmıştır. Aldığı farklı görevlerden sonra 1869’da Maarif Meclisi Reisi, 1872’de Tahran elçisi, 1877’de maarif nazırı, iki ay sonra ticaret nazırı, bir sene sonra ikinci defa olarak maarif nazırı olmuştur. II. Abdülhamit’in maarif ve ticaret nazırlığının yanında kurduğu Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye ve Mecmua-i Fünun dergisi ile tanınmıştır.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri’nin ikinci cildine göre “Tab’an nazik, halim ve pek ziyade mütevazı ve hakîm meşreb olduğundan herkese hüsn-i muamele ederdi. Bazı ekâbir gibi tavr-ı nemrudane güstermezdi.” Ali Budak’ın Kitabevi Yayınları’ndan çıkan Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını: Münif Paşa kitabına göre dört evlilik yapan Münif Paşa’nın biri Türk, biri Fransız, Biri Acem biri de Çerkez asıllı olan eşlerinden beşi erkek dördü kız olmak üzere dokuz çocuğu olmuştur. Yine M. Kayahan Özgül’ün 19. Asrın Benzersiz Bir Politekniği Münif Paşa adlı kitabına göre İstanbul’un imarına dair kanaatlerinden dolayı “deli” lakabıyla da anılmıştır. Münif Paşa Meşrutiyet’in ilânından birkaç gün sonra bütün bedenî ve aklî zaaflarına rağmen Sadrazam Sait Paşa’yı tebrik için “necl-i muhteremi Celal Bey’in koluna girmiş olduğu halde değneğini kaka kaka Babıali’ye vürudunda pek parlak bir surette” alkışlanmıştır.
Aşkını anlatamayan şair: Süleyman Vehbi’ye dair
Sakız ileri gelenlerinden Türk soylu Hâşim Bey’in kızı Besime Hanım, Özgül’ün çalışmasında Münif Paşa’nın ilk eşi olarak anılır. Ebuzziya Tevfik Bey, Yeni Tasvir-i Efkâr gazetesinin 28 Kanunisani 1325 / 10 Şubat 1910 tarihli 251. sayısındaki “Münif Paşa” başlıklı yazısında bu evliliği şöyle anlatmıştır: “Münif Efendi’nin hayat-ı mütecerridanesine [bekarlık] nihayet vermek lüzumunu takdir eden Kemal Efendi mensubatından birini tezviç [eş olarak seçme] ile Münif Efendi’yi hayat-ı âileye idhal [dahil etme] ve bu suretle vazife-i ubuvvet-i maneviyesini [babalık vazifesi] ikmal eylemiştir.” Ali Budak’ın Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını: Münif Paşa kitabına göre bu evlilik 1861 yılında Münif Paşa’nın Ticaret Mahkemesi İkinci Reisliği sırasında olmuştur. Bu evlilikten olan Süleyman Vehbi Bey 1864’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Adem Akın’ın Ankara Üniversitesi’nde hazırladığı “Münif Paşa ve Türk Bilim Tarihindeki Yeri” başlıklı doktora tezine göre Süleyman Vehbi’nin erken yaşta vefat eden Ülviye isminde bir kız kardeşi vardır.
Şair kimliğiyle de tanınan Süleyman Vehbi; Mücellidoğlu Ali Çankaya’nın Mars Matbaası’nın 1968’de bastığı Son Asır Türk Tarihinin Önemli Olayları ile Birlikte Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler kitabının 1. cildine göre 1880’de Galatasaray Sultanisi’ni bitirmiş, 1882’de Mülkiye’nin yüksek kısmından mezun olduktan sonra: Kasım 1883’de Galatasaray Sultanisi Lisân-ı Türkî Muallimliği ve Maarif Nezareti Tedkik Encümeni Kâtipliği ile devlet hizmetine girmiştir. Son memuriyeti, Maarif Nezareti’nde Teftiş ve Muayene Encümeni âzalığı başkitabetidir. “Ûlâ” rütbesinin 1. sınıfına yükselmiştir. 19 Temmuz 1894’de Naciye Hanım’la evlenen Süleyman Vehbi’nin çocuğu olmamıştır. 1 Eylül 1919’da 1125 kuruş maaşla son vazifesinden malulen emekliye ayrılan Süleyman Vehbi 25 Eylül 1921’de Şişli Fransız La Paix Hastanesi’nde vefat etmiştir.
Edebî şahsiyeti
Yaptığı tercümelerden de anlaşılacağı üzere yabancı edebiyata da vukufiyeti ve ilgisi olan Süleyman Vehbi şiirlerinde klasik anlayışı muhafaza emiştir. Üslupta, muhteviyatta sınırlı da olsa Batı şiirine öykünen küçük denemelerine rastlanan eserlerinin tamamı iki kapak arasına toplanmamıştır. Atatürk Üniversitesi Yayınları arasında çıkan Prof. Dr. Avni Gözütok -Armağan Kitap’ta yer alan Hakan Soydaş’ın “Şair, Oyun Yazarı ve Çevirmen Olarak Bir Osmanlı Aydını Münif Paşazâde Süleyman Vehbi” başlıklı yazısına göre; Süleyman Vehbi’nin devrinin önemli süreli yayınlarından Envâr-ı Zekâ, Hazine- i Evrak, Mirsad ve Risale-i Hafi gibi dergilerde imzasına rastlanmaktadır. Envâr-ı Zekâ dergisinde yer alan “Hûlya” (1301, Nu.23, s.497- 498), “Hazan” (1301, Nu.27, s.614-616), “Manzume” (1301, Nu.30, s.710-711), “Hâtıra” (1301, Nu.32, s.780-782) isimli manzum şiirleri ile “Sabavet (1301, Nu.32, s.778-779) isimli mensur şiir Âh u Enîn’de yer almıştır. “Parisli Hanım” (1301, Nu.29, s.669-672) başlıklı telif hikâye ise kitaplarında yer almamıştır. Süleyman Vehbi, Envâr-ı Zekâ dergisinde yer alan eserlerinde “Münif Paşazâde Süleyman Vehbi” imzasını kullanmıştır. Hazine-i Evrak’ta “Genç Kız” (1303, S.2, Nu. 19, s.298-300) isimli hikâyesi ve “Nazire be-Gazel-i Nedim” (1303, S.2, Nu. 20, s.311-312) manzumesi yer almıştır. Mirsad’ta “Ferdâ- yı Aşk” (1307, Nu.2, s.10) ve “Bir Gün de Geçti” (1307, Nu.7, s.51) isimli manzumeler ve “Mütenevvia” başlığı altında “Kaspar Hauser” (1307,Nu.14- 15, s.110, 116) isimli fıkra yayımlanmıştır. Risâle-i Hâfi’de (1303, Nu.13, s.45) ise sadece bir manzumesi yer almıştır. Süleyman Vehbi bu dergilerde yayımlanan eserlerinde “Encümen Azâ-yı Kirâmından”, “Encümen-i Maarif Azâsından” ve “Encümen-i Teftiş ve Muayene Azâsından Vehbi Bey” imzalarını kullanmıştır. Süleyman Vehbi, edebiyat dergilerindeki kalem faaliyetlerinin yanı sıra yayımlanan kitapları ile de adını unutulmaz kılmış, velut bir sanatkârdır. Dokuz sahnelik Hâşim Bey yahud Münasebetsiz İzdivaç (1886) isimli piyesi şiirlerini bir araya topladığı Âh u Enîn (1886) ve “Nedime yahud Düğün mü Matem mi?” (1891) başlıklı uzun hikâye Süleyman Vehbi’nin telif eserleridir. Fransız kökenli Alman yazar Adalbert de Chamisso’dan Pierre Schlemihl’in Sergüzeşt- i Garibi Yahud Gölgesini Satan Adam (1891) isimli eseri Türkçeye çevirmiştir. Fransızca Mütâlaatım (1890) başlığı altında ise Fransız şiirinden yaptığı manzum ve mensur çevirileri bir araya toplamıştır. Süleyman Vehbi; divan şiirinden kopmamış, eserlerini gelenekli sanatın etkisi ile kaleme almıştır. Eserlerinde yenileşme devri edebiyatının yöneldiği kimi dikkatlerden söz edilebilse de bu etki şairin sanatının yönünü değiştirebilecek seviyede değildir. Gerek mensur gerekse manzum şiirlerde, sevgilisinden ayrı düşmüş, kavuşma hayalinde olan, aşk acısını derinden hisseden meyus bir şair ile karşılaşılır. Kimi eserlerinde melankolik denebilecek ifade tarzından söz edilebilir ve kısmen de olsa romantik sanatkârların etkisi olduğu söylenebilir.
Akıl hastanesindeki şair
Devletin farklı birimlerinde görev alan Süleyman Vehbi son görev yaptığı Maarif Nezareti Muayene ve Teftiş Encümeni üyelisi ve başkâtibi iken yaşadığı aklî ve ruhi sıkıntılardan dolayı malulen emekliye sevk edilmiştir. M. Kayahan Özgül’ün 19. Asrın Benzersiz Bir Politekniği Münif Paşa adlı kitabına göre aşkına karşılık bulamayan Süleyman Vehbi’nin ruh dünyası gittikçe bozulmuş, bu aşk yüzünden delirmiştir. Hayalinde büyüttüğü, gönlünde yaşattığı sevdiğine dair hislerini “Tehassür” başlıklı şirinde şöyle kaleme almıştır:
“Çözerek şimdi o zülf-i zerini Örterek nimce gül ruhlerini
Hangi zanuye komuşdur serini
Hangi el silmede müşkin terini
Bana rağmen kime imdad eyler
Bu tahayyül beni berbad eyler
*
Şimdi yatmış mıdır eyvah aceba
Ediyor mu yine bin istiğna
Kime mahremdir o kıymetli belâ
Kimedir yine o bin vadi yefa
Bana rağmen kime imdad eyler
Bu tahayyül beni berbad eyler”
1886’da yayınlanan ve bazı manzumeleriyle makalelerini içeren Âh ü Enîn adlı eserinde “Garaz ibraz-ı hüner sanmayınız Ben disem de sakınub kanmayınız” dediği gibi hünerlerini sergilemekte mahir olsa da sevdiğine aşkını söyleyememiştir. Âh u Enîn adlı eserindeki bir gazelinde gençliğinde yaşadığı sevdasının “Reşk-aver-i behar u gülistan” olup kokularını hediye etmesini istediği aşk acısını şöyle kaleme getirmiştir:
“Duymuş figan ü âhımı handan olub gelür
Cism-i alile handeleri can olub gelür
Bin derde duş ider beni terk eyleyüb gider
Bin derde yine kendisi derman olub gelür
Hoş buyu, hoş sadâsı gelür, sonra kendisi Reşk-aver-i behar u gülistan olub gelür
Ahde vefayi ol gül-i ter, pek ayıb sayar Her bir gelişinde bezme peşiman olub gelür
Vehbi muradı başımı heb nare yakmadır Nâdan rakibin aşkına sûzan olub gelür.
- İnce duygulu, şair ruhlu, herkese derdini rahatlıkla anlatacak kadar kalem ve söz ehli olmasına rağmen içinden geçen her hissin sözlere dökülmüş hâli olan şiirlerini sevdiğine değil de okuruna okutan Süleyman Vehbi aklın uçurumunda dolaşıp durmuştur.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri’nin dördüncü cildine göre “Kısa boylu, esmer tenli ve terbiyeli bir zat olan” Süleyman Vehbi Efendi, bilinç bozukluğu biçiminde ortaya çıkan hastalığı nedeniyle bir süre istirahate çekilmiştir. Devlet memuriyetinin devam ettiği yıllarda akıl sağlığını kaybetmeye başlayan Süleyman Vehbi Bey;
“Bakdık cünun u aşka bedel zevk yok
heman Döndük o babe şevk ile girdik gönül yine”
beytinde ifade ettiği üzere akıl sağlığını yitirince önce evinde farklı tedavi yöntemleri uygulanmıştır. İstirahatler ve evdeki tedavilerin cevap vermediği yıllarda yaşadığı şuur bozukluğu herkesçe malum olunca görevden el çektirilmiştir. Bu sırada Bursa’ya yerleşen Süleyman Vehbi’nin birçok ziyaretçisi olsa da moral bulamadığından iyileşmemiştir. Yine İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri’nde aktardığı üzere onu ziyaret edenlerden biri olarak Bursa’daki hâlini şöyle anlatmıştır: “Kardeşim Seyyid Ahmed Tevfik merhumla, o tarihde Bursa’ya gitdiğimizde Vehbi Bey’e sokakta tesadüf etmişdik. Zihni karışık olduğu halde bizi tanımış ve hürmet göstermişdi.”
Gerek evinde gerekse hastanede on sekiz yıllık uzun bir tedavi sürecinin sonucunda şifa bulamamıştır. Tedavi gördüğü Fransız La Paix Hastanesi’nde 25 Eylül 1921’de Hakk’ın rahmetine kavuşan Süleyman Vehbi, Okmeydanı Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Aşkını ifade edemeyen, bunun neticesinde kendini kaybeden Süleyman Vehbi Bey in “gül”ünü andığı mısrasıyla deriz ki: “Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz!”