Gerçek dindarcılık
Dindarın literatürde aşağı yukarı bir tanımı varmış gibi görünse de ve bu tanım iman, ibadet ve ahlakla ilgili bazı dinî ilkeleri tazammun etmekle billurlaşıyor sayılsa da ve mesela imanlı, namazlı abdestli, ahlaklı birisi dindar sayılmanın şartlarını yerine getirmiş kabul edilse de (ki klasik literatürde dindar kelimesinin karşılığı salihtir ve salih, Allah’ın ve kulların haklarını gözeten kişi olarak tanımlanır) sahada durum hiç öyle değildir. Gerçek dindarlık savunucuları (buna gerçek dindarcılar, yaptıklarına da gerçek dindarcılık diyeceğim), kendi gerçek dindarlarını tasvir etmek için zaman zaman bu üç alanı (iman, ibadet, ahlak) birbiriyle yarıştırırlar.
Türkiye dindarlaşan mı yoksa dindarlıktan uzaklaşan bir toplum mudur? Türkiye’deki, bu soruyu da içeren bir din ve dindarlık tartışmasının kaçınılmaz duraklarından biri, gerçek dindarın (bazen de samimi dindarın) kim olduğuyla ilgili sorgulamadır. Bu, taraflar arasında, dindar tanımıyla ilgili bir anlaşmazlığı yüzeye çıkarır: “Senin dindar addettiğin kimse, gerçek manada dindar değildir, gerçek dindar şöyle şöyle biridir.” Dindarın literatürde aşağı yukarı bir tanımı varmış gibi görünse de ve bu tanım iman, ibadet ve ahlakla ilgili bazı dinî ilkeleri tazammun etmekle billurlaşıyor sayılsa da ve mesela imanlı, namazlı abdestli, ahlaklı birisi dindar sayılmanın şartlarını yerine getirmiş kabul edilse de (ki klasik literatürde dindar kelimesinin karşılığı salihtir ve salih, Allah’ın ve kulların haklarını gözeten kişi olarak tanımlanır1) sahada durum hiç öyle değildir. Gerçek dindarlık savunucuları (buna gerçek dindarcılar, yaptıklarına da gerçek dindarcılık diyeceğim), kendi gerçek dindarlarını tasvir etmek için zaman zaman bu üç alanı (iman, ibadet, ahlak) birbiriyle yarıştırırlar.
Gerçek dindarcılarla kastımın, dindarların itikatlarına, ibadetlerine ve ahlaklarına daha da titizlenerek onların daha da dindar olmalarını talep edenler değil, İslamcı ya da muhafazakâr siyasete destek veren dindarların dindarlıklarını, sırf bu siyasi destekleri sebebiyle sorgulayanlar olduğunu söyleyeyim.
Bu durumda gerçek dindarcıların genel olarak İslamcı/muhafazakâr siyasetten yana olmadıklarını da söylemiş oluyoruz. Bununla birlikte onlar dindarlığın kriterlerinin oluşturulmasında inisiyatif almak istemektedir. Aslında dindarlığın kriterleri üzerinde, geleneksel Sünni literatürün yukarıda işaret ettiğimiz bir görüşü vardır. Ama gerçek dindarcılık, biraz da ilahiyatı politize eden bir yorumu baskın kılarak Sünni gelenekten, kopmakla kendisini var eder (bu arada kendileri de siyasal İslam’ı, ilahiyatı politize etmekle suçlayabilirler).
Bu seküler gerçek dindarcılar niçin bu inisiyatifi almaktadır? Bunun bence çeşitli sebepleri var. İlki, gerçek dindarcıların bir kısmının aile geçmişlerindeki dindar ebeveynlerinin mirasıdır. Ailelerindeki dindar büyükler ya başörtüsüz ya da “sıkmabaş” olmayacak biçimde örtülü; namazlı niyazlı ama tarikat vb “aşırılık”lara mesafeli; makul ve estetik buldukları gelenekleri sürdürücü; Cumhuriyet devrimlerine bağlı ve genel olarak 19. yüzyılın aydınlanmacı geleneğine müntesip, kendisini merkez sola ait hisseden bir kitledir. Böyle bir ailevi geleneğe sahip olan bir gerçek dindarcının dindar tahayyülü ailesinin dindarlık ufkuyla şekillenmiştir.
İkinci sebepse, özellikle merkez sol (ve nadiren merkez sağdaki) siyasileri dindarlığın tanımını yapmaya iten bir konjonktürel basınçtır. Şöyle ki: Dindarlarla karşı karşıya gelmek Türk merkez soluna, talihsizliklere dolu bir siyasi başarısızlık tarihi kazandırdı. Bu sebeple solun iktidar olma arzusu, özellikle kendisini İslamcı olarak niteleyen (kendisini muhafazakâr olarak tanımladığında bile aslında İslamcılığını kendi kemik seçmeninin zihninden tam olarak silemeyen) 2 AK Parti’nin siyasi başarılarıyla her bilendiğinde, önüne dine müteallik sınavlar çıktı. Merkez sol, kendisini dindar olarak adlandıramayacağının bilinciyle, bu kez dindarlığın tanımına dair inisiyatif almak durumunda kalıyordu. CHP’nin politik eleştirilerinin git gide çoğu kez AK Parti’nin dindar vitrininin taşlanması ve AK Parti’nin gerçek dindarlığı temsil etmediğinin gösterilmesi biçiminde olması bundandır.
Bir diğer sebepse, bir kısım modernist İslamcı için geçerli. Onların gerekçeleri öze dönüşçü ve aydınlanmacı bir karakter taşıyor. Bir bütün olarak Müslümanların geleneğine, bunun içinde siyasi olanlar da dahil olmak üzere, hilafete, Osmanlı tecrübesine, İslam devleti konseptine, İslamcılığın siyasi iddialarına karşılar. Gelenekle hesaplaşmaları, İslam geleneğinin günümüzdeki temsilcileri olarak gördükleri siyasilerle de hesaplaşma arzusuna yol açıyor. İslam modernizminin temel karakteri aydınlanmacı olduğu için, tereddütlerini zamanla izale ederek onlar da laik aydınlanmacı koalisyonda yer alıyorlar.
Gerçek dindarcılığın şu hâli çoğunlukla, seküler-Kemalist kesimin, dindarlığın gerçek olup olmamasıyla ilgilenmediği ve aslında kendi politik birikimi açısından dine kayıtsızlık telkin eden konforlu vasatından çıkmak zorunda kaldığı, dindarlarla yapılan kavganın ulaştığı yeni bir eşiktir. CHP’nin son seçimlerde masasına oturan dört ortağın tamamı dindar kesimi göz ardı etmeden siyaset yapmak zorunda olan İslamcı ya da merkez sağ partilerden oluşuyor. Bu sebeple bizzat CHP’nin kendi partisinden de başörtülü milletvekili adayları göstermesi icap etti ya da bir müezzini milletvekili adayı yapması gerekti. Bunlar yukarıda andığımız konjonktürel basıncın gereğini yapmaya örnek sayılabilir.
Solun geçmişinde, dini dikkate alan bir sol hareketin imkânını tartışan Hikmet Kıvılcımlı gibi figürler vardı ve hâlâ da bu figürlerin marjinalleşmiş örgütlü takipçileri bulunuyor. Ama CHP ile temsil edilen merkez sol, dindarlarla ilişkilerini aydınlanmacı diskur üzerinden yürüttü. Son gelinen nokta, dindar olduklarını ifade eden bir kadronun iktidarının CHP’yi dindarların dikkatini kendisine çekmeye zorlamasıdır. Bu sebeple merkez sol geleneksel siyasi koalisyon teamüllerinden bu kez daha iddialı bir biçimde vaz geçerek bazı dindarlarla fikri koalisyonlar da kurma zahmetine girdi. Burada “Hangi dindar?” sorusuna verilecek cevap, “gerçek ve samimi dindar“ şeklinde ortaya çıkıyor. Böylece gerçek dindarlar, yirmi sene boyunca, çeşitli toplumsal ve ahlaki sorunlar ürettiğini iddia ettikleri dindarların iktidarından (AK Parti’den) itizal etmeye davet ediliyor. Peki davet ettikleri bu gerçek dindarlığın içi nasıl dolduruluyor?
Buradaki gerçek dindarlığın homojen olmadığı söylenebilir. Gerçek dindarcılığın önerisi ana hatlarıyla, siyasal İslam’dan berî, en geniş anlamda hümanist, çoğu kez Atatürkçü ve aydınlanmacı bir dindarlık. Bir de başta ifade ettiğimiz, iman, ibadet ve ahlak alanlarını yarıştırmaya, hatta bu yarışı ahlak lehine bozmaya meyyal bir dindarlık. Bir araştırmada, ibadet ve ahlak alanlarının hiyerarşik olarak değerlendirilmesinin istendiği bir soruya CHP’li katılımcıların çoğunluğu, “Aslolan iyi insan olmaktır [ahlaktır], ibadet yapılmasa da olur.” diyerek cevap vermiştir mesela. 3
Ama bu dindarlık tipine bu hâliyle bile bir homojenlik atfetmek zor. Çünkü bu dindarlığın temel bileşenleri varlığını politik bir bağlama (siyasal İslam’a muhaliflik) borçlu olsa da içinde kültürel Müslümanlıktan Kur’ancılık/Mealcilik’e, Sol İlahiyat’ın verimlerine (mesela CHP’li Eren Erdem’in eğilimi) ya da tam aksi istikamette, zaman zaman Alevilikle imtizaç eden tasavvufi temayüllere sahip dindarlıklar barındırıyor.
Hazır söz, zorunlu gelenekçi karakteri sebebiyle diğer bileşenlerden farklı ve bu terkipteki ayrıksı unsur olan tasavvufa gelince, birkaç söz söylenebilir. Çoğu kez gerçek dindarcılıktaki bu tasavvufi temayüller de kurumsallaşmadan arındırılmış, tarikat yapılarının uzağında konumlanmış, kitabi tarafı baskın bir temayüldür. Çünkü gerçek dindarcılara göre tarikatlar AK Parti’ye hizmet etmektedir. Bu husus bence tasavvufun algılanmasıyla ilgili, laik dindarlar ve geleneksel dindarlar arasındaki temel farklardan birini oluşturuyor. Tarikatlar, sahih ve silsileye tabi tasavvufun kendi uhdelerinde olduğunu söylüyorlar. Buna karşılık, kurumsallaşmış tasavvufu sigaya çekme eğilimindeki laik dindarlığın ilgisini çeken tasavvuf ise kitabi olan bir tasavvufa (mesela Mevlevilik yerine Mesnevi’ye, Ekberi bir tarikat yerine İbnü’l-Arabi’nin eserlerine) yönelmekle, gerçek dindarcı koalisyonunun diğer birçok paydaşında gördüğümüz öze dönüşçülüğü ve kitabiliği savunmuş oluyor. Laik dindarlığa olumlu yaklaşan hiçbir tarikat yoktur diyemeyiz. Bu satırları yazarken hemen gözümün önüne üç dört farklı şeyh geliyor. Ama bu isimlerin ve temsil ettikleri çizginin yine de tarikatlar haritası içinde marjda kaldığını, tarikatlar kamusu tarafından en azından görmezden gelindiklerini söylemek mümkündür.
Gerçek dindarcı koalisyonunun bazı paydaşları da 19. yüzyıl İslamcılığı içinde beliren modernist akımların renklerini taşır. Bidatlerden, hurafelerden, derken hadislerin de dahil olduğu geleneksel ve tarihsel yükten (mesela Osmanlı tecrübesinden de) kurtulmak gerçek dindarcılığın yoludur (Müteveffa ilahiyatçı ve CHP Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk’ü hatırlayalım). Buna göre gerçek dindar, ahlaki yönüyle temayüz eder, siyasal İslamcı yönüyle değil. Siyasi yönüyle temayüz etmek tam da gerçek dindar olmamanın belirtisidir. Hatta giderek din ahlaka eşitlenir. Gerçek dindar, siyasi pozisyonuyla değil, hatta paradoksal olarak itikadi tercihiyle de değil, ahlaki tutumuyla belirginleşir. Bu pozisyonda ilgi çekici husus, içerdiği evrenselcilik ve liberallik iddialarının bu pozisyonu öze dönüşçülük ile evrenselci sufizm arasında salınmaya mahkûm etmesidir.20. yüzyıl başlarında İngiltere’de ortaya çıkan İnayet Han çizgisinden günümüze kadar birçok örneğine şahit olduğumuz bu evrenselci ve liberal sufizm, teklifindeki ve öğretisindeki sorunlar sebebiyle Sünni tasavvuf tarafından sık sık sigaya çekilmiştir. Bu sigaya çekmenin önemli sebeplerinden biri de evrenselciliği sebebiyle, itikadi kesinlikten itikadi müphemleşmeye meyyal olmasıdır. Yani bu sufi çizgiye göre Müslüman olmamak sufi olmaya engel değildir. Merkezi temalarıysa muğlak bir ruhsallık ve evrensel bir mistisizm; buna mukabil feda edilen temalar, Sünni itikat ve fıkıh çerçevesi ile tasavvufi aktivizmdir. Bu öze dönüşçü ve modernist gerçek dindarcıların yolu, parodoksal biçimde, öze dönüş yolunda, evrenselci ve liberal sufizmle kesişmiştir böylece.
Seküler bir gerçek dindarcı söylem dini radikal biçimde bireyselleştirirken, siyasal İslam’a, sadece İslamcılık akımı bağlamında değil, genel olarak İslam’ın siyaset sahasından tecrit edilmesi gibi daha geniş bir bağlamda karşı olmaktadır. Gerçek dindarcı, din karşıtı değildir. Dine karşı tavrı ya CHP’nin 1938’de atanan meşhur Milli Eğitim Bakanı ve Mevlâna, Attar vb isimlerden genç cumhuriyetin bakanlığı için çeviriler yaptırıp yayınlatan Hasan Âli Yücel tavrıdır ve dini, kültürcü bir perspektifi içinde sönümlendirir ya da CHP’nin 1949’daki başbakanı modernist İslamcı Şemsettin Günaltay’ın tavrıdır ve dini, gelenekten olduğu kadar ve siyasi ve sosyal teklifleriyle kazandığı enerjiden tecrit eder.
Radikal İslamcı bir gerçek dindarcılık ise başka bir yazının konusu olmalı. O yazı zorunlu olarak, AK Parti’de temessül etmiş olan İslamcı demokrasi eğiliminin her türlüsüne karşı olan tekfirci/Selefi bir gerçek dindarcılıktan; AK Parti’nin muhafazakârlığına ve ılımlı İslamcılığına olan muhalefetten doğan bir gerçek İslamcılıktan bahsedecektir.
1. Muhammed Ali et-Tehânevî, Mevsûatü keşşâfi ıstılâhâti’l-fünûn ve’l-‘ulûm, Thk. Ali Dahrûc, Beyrut: Mektebetü Lübnân Naşirûn, 1993, II/1093. 2. Cihan Tuğal, Pasif Devrim İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, Çev. Ferit Burak Aydar, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2019, 190 vd. 3. Bahattin Akşit vd., Türkiye’de Dindarlık Sosyal Gerilimler Ekseninde İnanç ve Yaşam Biçimleri, İstanbul: İletişim Yayınları, 2012, 501.